Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1522 E. 2023/654 K. 28.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1522
KARAR NO : 2023/654

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18.06.2021
NUMARASI : 2010/355 E. – 2021/547 K.

BİRLEŞEN 7.ATM’NİN 2014/184 E.SAYILI DOSYASI;
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 28.04.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 28.04.2023

İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.06.2021 tarih 2010/355 E. – 2021/547 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekillerince tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
ASIL DAVA : Davacı … vekili, müvekkili ile davalının 09.01.2001 tarihinde kurulan dava dışı … Şti.’nin %50’şer ortağı olduklarını, davalının 10 yıllığına şirket müdürü olarak yetkilendirildiğini, bu konuda 18.01.2002 tarihli sirküler düzenlendiğini, ayrıca davalının şirket adına bütün banka işlemlerini yapmaya yetkili kılındığını, davalının 16.04.2010 tarihinde müdürlükten azledilene kadar şirketi istediği gibi yönettiğini ve şirketin tüm hesaplarını kontrol ettiğini, işlemlerinde suistimaller yaptığını, müvekkilinin davalıya güvenmesi nedeniyle şirket yönetimine ve şirket hesaplarına müdahale etmediğini, müvekkiline kâr payı verilmemesine rağmen davalının, şirket kârlarını alınmış gibi göstererek hesaplardan çektiğini, ayrıca usulsüz şekilde şirket hesabından para aldığını, muhasebe kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığını, bu hususun belirlenmesi için davalıya defter ve belgeleri teslim etmesi konusunda ihtarname gönderildiğini, ancak davalının ihtarname gereğini yerine getirmediğini, şirket kayıtlarının tutulduğu bilgisayarın 18.08.2008 tarihinde çalındığını, şirket muhasebecisinin tuttuğu kayıtlara ulaşılarak şirket hesabından nakit para çekildiğinin ve çekilen bedellerin davalının şahsi hesabına aktarıldığının tespit edildiğini, davalının yıllar boyunca şirket hesabını kendi hesabı olarak kullandığını, sürekli şirket hesabından nakit para çektiğini ve kişisel hesabına aktardığını, iş yapılan firmalardan gelen EFT, havale ve hesaba tahsil olan müşteri çeklerinin bir kısmını şirket hesabına kendi yatırdığı nakit para olarak işlediğini, müşterilerden gelen çeklerin kredi teminatı olarak verildiğini, bu çekler tahsil olununca rotatif kredi borcunun ödendiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şirket ortağı olarak müvekkiline ait olan ancak davalı tarafından haksız olarak alınan bedel karşılığı olarak şimdilik 100.000,00 TL’nin hakkın doğumundan itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı …’ın yargılama sırasında 27.03.2019 tarihinde vefat ettiği, mirasçıları …, … ve …’ın davaya dahil edildikleri anlaşılmıştır.
CEVAP: Davacı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin şirket müdürlüğü görevinin 25.12.2006 tarihinde sona erdiğini, bu tarihte davacı ile dava dışı …’ın şirket müdürü olarak görevlendirildiklerini, 27.04.2007 tarihinden itibaren de davacı ile dava dışı …’ın müdürlük görevini devam ettirdiklerini, müvekkilinin 25.12.2006 tarihinden itibaren şirket müdürü olarak görev yapmadığını, şirketin muhasebe defter ve kayıtlarının şirketin muhasebecisi tarafından tutulduğunu, müvekkilinin şirket muhasebecisi olmadığını, muhasebe kayıtlarını da hiçbir zaman tutmadığını, müvekkilinin şirket adına çekilmiş kredi borçlarını kapatmasının bir kusur olarak görüldüğünü, 13 adet şirket tarafından yapılan ödemelerin müvekkilinin şahsi hesabına yapıldığı iddiasının ve şirket paralarına müvekkilinin el koyduğuna dair iddianın asılsız olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA:Birleşen davada davacı … vekili, tarafların … Şti.’nin % 50’şer ortağı olduklarını, müvekkilinin 25.12.2006 tarihine kadar şirkette davalı ile birlikte müdürlük görevini yürüttüğünü, bu tarihte şirket müdürlüğüne davalı (asıl davada davacı) … ve dava dışı …’ın getirildiğini, 27.04.2007 tarihinde ise şirket müdürlüğüne davalı ile dava dışı …’ın getirildiğini, davalı ile …’ın 16.04.2010 tarihli azilname ile şirketin bir kısım işlerinin yürütülmesi için
müvekkiline verilen vekalet yetkisini azlettiklerini, davalının asıl davada müvekkilinin şirketi zarara uğrattığından bahisle dava açtığını ancak, müvekkilinin şirketin kuruluşundan itibaren özverili çalışmaları ile şirketi büyüttüğünü, davalının ise şirket müdürlüğünü devraldıktan sonra şirketin içini boşalttığını, şirketin borçlarını ödeyemez ve işlemez bir hale geldiğini, banka hesaplarındaki paraları haksız yere çektiğini, davalının müvekkili ile ortak hesaplarından para da çektiğini, böylece müvekkilini zarara uğrattığını, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/12 Esas sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi raporunda müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğunun tespit edildiğini, her ne kadar şirkette iki müdür görev yapmış ise de, asıl ortak ve yetkili müdür davalı … olduğundan işbu davanın sadece …’a yöneltildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL’nin alacağın doğum tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA CEVAP: Birleşen davada davalı … vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, asıl davadaki beyan ve itirazlarını tekrar ettiklerini, karşı tarafın İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/12 Esas sayılı dosyasında 211.423,96 TL alacaklı oldukları yönündeki beyanının doğru olmadığını, bu davanın Mersinli Tıp Polikliniği’nin gayri resmi kayıtları ile ilgili olduğunu ve tarafların bu konuda 25.03.2010 tarihli protokol ile ibralaştıklarını, bu dava ile ilişkilendirilemeyeceğini savunarak birleşen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı-birleşen davacı … vekilinin 05.03.2015 tarihli dilekçesi ile birleşen davadaki alacak isteklerinin birleşen davanın davalısı …’ın şirket müdürü olduğu 25.12.2006 tarihinden birleşen dava tarihine kadarki dönemi kapsadığını belirttiği, her iki tarafın da bir diğeri hakkında “yönetim kurulunda görev yaptığı dönemde şirketi zarara uğrattığı” iddiası ile tazminat isteminde bulundukları, asıl davada davacı … mirasçıları vekili 18/06/2021 tarihli duruşmada dava konusu 100.000,00 TL’nin davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesini istediklerini belirttiği; aynı duruşmada asıl davada davalı-birleşen davada davacı … vekilinin de birleşen davada dava konusu ettikleri 5.000,00 TL’nin karşı taraftan tahsil edilerek müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ettiği, gerek asıl davada gerekse birleşen davada ileri sürülen ve tazmini istenen zararın tarafların ortağı olduğu şirketin doğrudan zararı, ortak olan tarafların ise dolaylı olarak gördükleri zarar olduğu, dolayısıyla her iki dava yönünden de hükmedilecek tazminat şirkete verilmek üzere istenebilecek iken, 18.06.2021 tarihli duruşmada asıl davanın ve birleşen davanın davacı vekilleri tarafından “karşı taraftan tahsil edilecek tazminatın müvekkillerine verilmesi” yönünde istekte bulunulduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı-birleşen davada davalı (müteveffa … mirasçıları) vekili, 26.06.2019 tarihli ek raporda davalının şirket müdürü sıfatıyla 6762 sayılı TTK’nın 336 vd hükümlerine ve 23/08/2007 tarihi sonrasında şirketin vekili sıfatıyla 818 sayılı BK’nın 392/2 hükmüne göre şirkete karşı sorumlu tutulabileceği miktarın 139.457,95 TL olduğunun belirlendiğini, mahkemece bu tespite rağmen asıl davada ve birleşen davada ileri sürülen ve tazmini istenen zararın tarafların ortağı olduğu şirketin doğrudan zararı, ortak olan tarafların ise dolaylı olarak gördükleri zarar olarak değerlendirildiğini, her iki dava yönünden de hükmedilecek tazminat şirkete verilmek üzere istenebilecek iken, 18/06/2021 tarihli duruşmada asıl davanın ve birleşen davanın davacı vekilleri tarafından “karşı taraftan tahsil edilecek tazminatın müvekkillerine verilmesi” yönünde istekte bulunulması sebebiyle asıl davanın ve birleşen davanın bu nedenle reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinin göz ardı edildiğini, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesinin, ortakların dolaylı zararı olduğunu, ortağın TTK’nun 309. ve 340. maddeleri uyarınca dolaylı zarar dolayısıyla açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabileceğini, mahkemenin dikkate almadığı ikinci durumun ise doğrudan zarar hali olduğunu, bu halde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararların söz konusu olduğunu, bu zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir öneminin bulunmadığını, TTK’nun 336/5 maddesinde düzenlenen bu dava türünde ortağın talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isteyebileceğini, davalının şirket müdürü iken yaptığı usulsüz işlemler dolayısıyla müvekkili doğrudan zarara uğradığından TTK’nın 336. maddesi gereğince bilirkişi raporlarıyla da sabit olan tazminatın kendisine adına hükmedilmesini isteyebileceğini, birleşen davanın reddi kararı doğruysa da kararın gerekçesinin hatalı olduğunu, davalı … tarafından açılan İzmir 7. Ticaret Mahkemesi’nin 2014/184 E. sayılı dosyası ile birleşen İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/12 E. sayılı dosyasının eldeki dava ile ilgisinin bulunmadığını, davalı …’ın bu dosyadan müvekkili aleyhine çıkan kararı icraya koyduğunu, dosya borcunun davacı müvekkilleri tarafından ödendiğini, davalı vekili tarafından icra dosyasından feragat edildiğini, bu nedenle karşı davanın da reddinin yanlış gerekçelendirildiğini belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-birleşen davada davacı vekili, asıl dava yönünden verilen kararın gerekçesinin hukuka ve usule uygun olduğunu, şirketi temsile yetkili olan ve şirket müdürü olan davacı …’ın şirket adına dava açması gerektiğini; birleşen davada ise davacı ve şirket ortağı olan müvekkilinin doğmuş olan zararları yönünden şirket müdürü ve ortağı olan davalı … aleyhine dava açtığını, birleşen davada müvekkilinin uğradığı zararın dolaylı zarar değil doğrudan zarar olduğunu, bu nedenle müvekkilinin davalı şirket müdürü olan …’dan zararını isteme hakkının bulunduğunu, davalı …’ın yasa ve ana sözleşmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmediğini ve müvekkilinin zararına neden olduğunu belirterek, birleşen dava yönünden verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Asıl ve birleşen davalar, limited şirket müdürünün şirketi zarara uğrattığı iddiasıyla alacak istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Gerek 6762 sayılı TTK’nın 556. maddesi atfı ile 309. maddesi ve gerekse de 6102 sayılı TTK’nın 644/1- a maddesi göndermesi ile 553. ve 556. maddeleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen limited şirket müdürleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olup, müdür aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere, zarar gören alacaklıların da müdür aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Zira, müdürün ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracağından alacaklı dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. (Yargıtay 11. HD 2016/13409 E – 2018/6594 K ve 2017/337 E – 2018/8127 sayılı kararları).
Somut uyuşmazlıkta, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre tarafların dava dışı .. Şti.’nin %50’şer hisse sahibi ortakları olduğu, şirketin 02.01.2001 tarihinde tescil edildiği, davalı-birleşen davada davacı …’ın 14.01.2002 tarihli kararla 10 yıl süre ile şirket müdürlüğüne atandığı, 25.12.2006 tarihli karar ile dava dışı … ve davacı-birleşen davada davalı …’ın 10 yıl süre ile müştereken şirketi temsile yetkili kılındıkları, 27.04.2007 tarihli karar ile davacı-birleşen davada davalı …’ın 27.04.2007-27.04.2017 tarihleri arasında dava dışı … ile şirketi müştereken temsile yetkili olarak atandıkları anlaşılmaktadır. Davacı-birleşen davada davalı … vekili, davalı-birleşen davada davalının müdürlük yaptığı dönemde şirket işlemlerinde suistimaller yaptığını, şirket hesabından çektiği paraları kişisel hesabına aktardığını, iş yapılan firmalardan gelen EFT, havale ve hesaba tahsil olan müşteri çeklerinin bir kısmını şirket hesabına kendi yatırdığı nakit para olarak işlediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şirket ortağı olarak müvekkiline ait olan ancak davalı tarafından haksız olarak alınan bedel karşılığı olarak şimdilik 100.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Birleşen davada davalı … vekili de, davalı …’ın müvekkilinden şirket müdürlüğünü devraldıktan sonra şirketin içini boşalttığını, kötü niyetle şirketin zarar etmesine neden olduğunu, müvekkilinin de zarara uğramasına neden olduğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL alacağın davalı-birleşen davada davacıdan tahsilini istemiştir.
Farklı dönemlerde şirket müdürü ve halen şirket ortağı olan tarafların birbirlerine karşı açtıkları eldeki asıl ve birleşen davalarda ileri sürülen zararların tarafların doğrudan zararı mı dolaylı zararı mı olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. Kötü yönetim nedeniyle ortaya çıkan zarar şirket için doğrudan, şirket ortakları için dolaylı zarardır. Meydana geldiği ileri sürülen zararlar şirketin zararı olduğuna, tarafların zararları da dolaylı zarar olduğuna göre, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşmiş içtihatlarında belirtildiği üzere tarafların alacağın ancak şirkete ödenmesini talep etmesi gerekirken, asıl ve birleşen davanın davacılarının karşılıklı olarak kendilerine ödeme yapılmasını istedikleri ve davayı şirket adına açmamış oldukları dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı-birleşen davada (davacı … mirasçıları) davalılar …, … ve … vekili ile davalı-birleşen davada davacı … vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı-birleşen davada davalılar yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL’den peşin olarak alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 120,6‬0 TL’nin davacı-birleşen davada davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı-birleşen davacılar yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL’den peşin olarak alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 120,6‬0 TL’nin davalı-birleşen davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle tarafların yaptıkları giderlerin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere 28.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.