Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/133 E. 2023/1430 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/133
KARAR NO : 2023/1430

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12.10.2020
NUMARASI : 2019/526 E. – 2020/475 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 12.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 12.10.2023

İzmir 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.10.2020 tarih 2019/526 E. – 2020/475 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davacı şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı davalıya ait araç sürücünün ehliyetsiz şekilde karıştığı trafik kazsı neticesinde zarar gören üçücüncü kişiye toplam 91.385,90-TL ödeme yapıldığını, yapılan ödemenin poliçe kapsamında rucuen tahsilinin gerektiğini belirterek; 91.385,90-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacının daha önce itirazın iptali davası açıp bu davadan feragat ettiğini, derdestlik ve kesin hükmün söz konusu olduğunu, ilk davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığını, motosiklet sürücüsü müteveffa … kaza sırasında 171 promilin üzerinde alkollü olduğu, seyir halindeki davalının traktörünün romörküne arkadan çarpması ile asli kusurunun bulunduğu, davacı sigorta şirketi tarafından yerisz ödeme yapıldığını, rücu koşullarının oluşmadığını, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının maliki olduğu, araç ile dava dışı aracın çarpışması sonucunda yaralamalı trafik kazası meydana geldiği, sigortalı araç sürücüsünün ehliyetsiz ve % 25 oranında tali, müteveffanın ise % 75 oranında kusurlu olduğu, davacı tarfından yapılan ödeme nedeniyle rücu koşullarının oluştuğu, belirtilerek; davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Karara karşı davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, motosiklet sürücüsü müteveffa … kaza sırasında 171 promilin üzerinde alkollü olduğunu, seyir halindeki davalının traktörünün romörküne arkadan çarpması ile asli kusurunun bulunduğunu, davacı sigorta şirketi tarafından yersiz ödeme yapıldığını, rücu koşullarının oluşmadığını, ceza dosyasındaki bilirkişi raporu ile kazaya karışan sürücülerin, sürücü belgelerinin olmamasının kazada etkili olmadığının bildirildiğini, sigorta şiketi trafaından ödeme yapılmaması gerektiğini, davacının daha itirazın iptali davası açıp bu davadan feragat ettiğini, derdestlik ve kesin hükmün söz konusu olduğunu, ilk davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığını, poliçe limitinin yanlış gösterildiğini, avans faiz talep edemeyeceğini, ödemeye ilişkin ibranemede fazlaya ilişkin hakkını saklı tutulmadığından faizin rücu edilemeyeceğini, belirterek; kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, davacının ZMMS poliçesi kapsamında zarar gören üçüncü kişiye yapmış olduğu ödemenin, araç maliki davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne, karar verilmiştir.
1. Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
2. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mal Sorumluluk Sigortası Genel Şartları B.4-c fıkrasında, tazminatı gerektiren olayın, aracın Karayolları Trafik Kanunu hükümlerin göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan kimseler tarafından sevk edilmesi sonucunda meydana gelmesi halinde, sigortacnın işletene kusur oranında rücu edebileceği belirtilmiştir. (Yargıtay 17. HD’nın 30/09/2014 tarih ve 2014/1576 E. – 2014/1036 K.)
3. ZMSS Poliçesi Genel Şartlarının ” Tazminatın azaltılması veya kaldırılmasın sonucunu doğuran haller” başlıklı 4/c maddesinde tazminatı gerektiren olayın, aracın Karayolları Trafik Kanunu’na göre gereken ehliyetnameye haiz olmayan kimseler tarafından sevk edilmesi sonucunda vukuya gelmiş ise, sigortacının bu hususu zarar görenlere karşı ileri süremeyeceği ve fakat ödemede bulunduktan sonra tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Poliçede yer alan bu şart esasen KTK.’nın 95. maddesi düzenlemesinin poliçeye aksettirilmiş bir hükmüdür. ZMSS şirketi ehliyetsiz araç kullanılması sebebine dayanarak kendi sigortalısının ancak onunu veya sigortalı aracın sürücüsünün kusuru oranında rücu edebilir. Zira araç sahibinin sorumluluğu diğer bir deyişle karşı araç malikine tazminat ödeme yükümlülüğü aracı kullanan sürücü ehliyetsiz olsa dahi kusur esasına dayalıdır. Sigortalı aracın, gereken ehliyetnameye haiz olmayan kişi tarafından kullanılması ve bu kişinin (sürücünün) kusurlu oması rücu etmek için yeterli olup, rizikonun gerçekleşmesinden, ehliyetiz araç kullanmanın asli unsur olması ya da münhasıran ehliyetsizlik sebebiyle kazanın meydana gelmesi gerekmemektedir. (Yargıtay 17. HD’nın 15/04/2013 tarih ve 2013/1632 E. – 2013/5493 K.)
4. Rücu davaları gerçek zararının giderilmesi amacına yönelik olup, zenginleşmeye bir vesile teşkil etmemelidir. Dolayısıyla zarar sorumlusundan halefiyet ilkelerine dayalı olarak talepte bulunan davacı da ödediği meblağın tamamını değil ancak zarar görenin uğradığı gerçek zararı, zarar sorumlusu bulunanlardan isteyebilir. Davalı, davacının ödediği miktardan değil, kaza nedeni ile ortaya çıkan gerçek zarardan kusuru oranında sorumludur.
5. Rücunun kapsamı, davacının mahkum olup ödediği para, bu paranın kendisi hakkındaki davada verilen hükmün kesinleşmesine kadar işleyecek faizi, önceki davada hükmedilen avukatlık ücreti ve yargılama giderleri toplamından davalının payına düşen kısmıdır. ( Yargıtay 4. HD’nın 08/10/2015 tarih ve 2014/13262 E. – 2015/10978 K. )
6. Bu çerçevede, dosyaya kazandırılan bilirkişi raporları ile de olaya ilişkin belirlenen maddi olgular çerçevesinde rücuya konu gerçek zarar ile olayın oluş şekline uygun düşecek şekilde kusur atfını gerektiren sebeplerin somut olarak açıklanması suretiyle, kusur değerlendirilmesi yapılarak sigortalı araç sürücüsünün % 25 oranında tali, dava dışı müteveffanın ise % 75 oranında asli kusurlu olduğunun tespitinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
7. Taraflar arasındaki ilişkinin ve davanın sigorta sözleşmesinden kaynaklanmasına ve bu tür sözleşmelerin 6102 sy. TTK’nın 3. ve 4. maddeleri uyarınca tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, mutlak ticari işlerden olmasına göre davada temerrüt faizi olarak isteme uygun biçimde avans faizine hükmedilmesi gerekir. (Yargıtay 17. HD’nın 23.11.2015 tarih 2015/8751 E. – 2015/12542 K.)
8. Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olmasına, kusur ve rücuya konu gerçek zararın anılan ilke ve esaslar ile örtüşecek şekilde olayın oluş şeklline ve dosya kapsamına uygun olarak belirlenmesine, kazanın ehliyetsiz sürücünün kusurlu davranışı ile gerçekleştiğinin tespit edilmesine, davacının ödediği tazminatı gerçek zarar miktarı üzerinden sigortalı araç sürücüsünün kusur oranına isabet eden bedel nispetinde ve ödediği miktar ile sınırlı olmak üzere rücu edebilecek olmasına, alacağa ödeme tarihinden itibaren avans faiz yürütülmesine, tarafların iddia ve savunmaları ile dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin doğru nitelendirilmesine, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıda belirtilen hususlar dışındaki sair istinaf itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
9. Kesin hüküm, derdestliğin aksine 1086 mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda olduğu gibi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da dava şartı olarak kabul edilmiştir. Buna göre kesin hüküm, 6100 sayılı HMK’nin 303. maddesinde “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder. Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.” hükmü bulunmaktadır. Bu hükme göre kesin hükümden bahsedebilmek için; a) Davanın taraflarının aynı olması b) Dava sebeplerinin aynı olması c) Dava konusunun aynı olması gerekir. Tarafların aynı olmasından anlaşılması gereken; her iki davada da tarafların aynı kişiler olması anlamına gelir. Ancak bir hükmün daha sonra açılan bir davada maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmesi için şekli anlamda kesinleşmiş olması bir başka ifade ile derdest olmaması gerekir. Kesin hüküm gibi derdestlik de taraflar ve tarafların küllî halefleri için olumsuz dava şartıdır.
10. Tarafları, dava konusu ve dava sebebi aynı olan kesinleşmiş karar, sonradan açılan dava için kesin hüküm teşkil eder. Gerek maddi, gerek şekli anlamda kesin hüküm dava şartlarından olmakla, hakim tarafından kendiliğinden gözetilir ve varlığı saptandığı takdirde kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddi gerekir.
11. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini talep eder.
12. İtirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yaptığı itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir . Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden, mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden, davanın reddi hâlinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır. ( Yargıtay HGK’nın 29.06.2022 tarih ve 2020/(19)11-445 E. – 2022/1077 K. )
13. 6100 sayılı HMK’nın 311. maddesi gereğince feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı açıktır.
14. Somut olayda, Torbalı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/223 Esas – 2018/234 Karar sayılı dosyasında; davaya konu olay nedeni ile davacı tarafından dava dışı üçüncü kişiye yapılan ve eldeki daya konu edilen 47.920,00-TL ödemenin, aynı hukuki nedene dayalı olarak davalından rücuen tahsili istemi ile yapılan takibe, davalının vaki itirazının iptali istemi ile açılan itirazın iptali davasında, feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği ve kararın 27.02.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
15. O halde; söz konusu dava, eldeki davaya konu 47.920,00-TL alacak yönünden kesin hüküm teşkil edecek olup bu miktara ilişkin davacının artık alacak davası açması mümkün olmadığından, yanlızca bakiye 43.465,90-TL yönünden davalının sorumluluğu cihetine dilmesi gerekirken, aksi yönde varılan hukuki kabulde isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla, belirtilen hususlar yönünden istinaf başvurusu yerindedir.
Bu durumda, yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca açıklanan nedenlerle istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesine, yerinde olmayan sair istinaf itirazlarının ise reddine, karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile İzmir 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.10.2020 tarih, 2019/526 E. – 2020/475 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Kaldırılan kararın yerine geçmek üzere yeniden hüküm tesisi ile;
Davanın KISMEN KABULÜ ile 43.465,90-TL’nin 28/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin 6100 sayılı HMK’nın 114/1-i maddesi delaleti ile 115/2. maddesi gereğince davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması nedeni ile dava şartı yokluğundan usülden reddine
492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.969,15-TL harçtan peşin alınan 1.560,65-TL’nin mahsubu ile bakiye 1.408,50-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafından yatırılan 1.560,65-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 17.900,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 17.900,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından işbu dava nedeniyle sarf edilen 35,90-TL başvurma harcı, 5,20-TL vekalet harcı, 863,20-TL bilirkişi ücreti ve tebligat-posta masrafı ile 300,00-TL Adli Tıp Kurumu’nun 7480664073 fatura nolu bilirkişi masrafı olmak üzere toplam 1.204,30-TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 572,76-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan ancak sarf edilmeyen gider avansından kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde taraflara resen iadesine,
3-Davalının yerinde görülmeyen sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan 148,60-TL başvurma harcından oluşan yargılama giderinin takdiren 74,30-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye masrafın davalı üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 12.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.