Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1144 E. 2021/1257 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1144
KARAR NO : 2021/1257

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 04.05.2017
NUMARASI : 2016/115 Esas 2017/52 Karar

DAVANIN KONUSU : Markaya Tecavüzün Önlenmesi
KARŞI DAVA KONUSU : Markanın Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 05.09.2016
KARŞI DAVA TARİHİ : 29.09.2016
KARAR TARİHİ : 27.10.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 28.10.2021

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 04.05.2017 tarih, 2016/115 Esas 2017/52 Karar sayılı kararının davalı/karşı davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizce verilen 28.01.2020 tarih ve 2017/1613 Esas 2020/127 Karar sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.04.2021 tarih ve 2020/2025 Esas 2020/3873 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla, Dairemizce bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA-KARŞI DAVAYA CEVAP :Davacı vekili, müvekkili şirketin “….” ve “….” tescilli markaları ile …. vb. tekstil alanında 25-26-36.sınıflardaki işleri yapmak üzere faaliyetini sürdürdüğünü, müvekkili şirketin bu markaları iş yerlerinde reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında kullandığını, davalı şirketin müvekkili şirketin tescilli markası kapsamındaki mal ve hizmetlerle ilgili alanda faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin …. markasını iş yerinde markasal kullanım maksadı ile ürünlerinde ve iş yerinde kullanmasının markaya açık bir tecavüz oluşturduğunu, haksız rekabete yol açtığını, “….” tescilli markasına son derece benzeyen “….” ibaresini bilerek ve iltibas yaratmak amacıyla kullandığını, bu durumun TTK 57/5 maddesine aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin tescilli markasının izni olmaksızın ticari ünvan ve işletme adı olarak kullanılmasının mümkün olmadığını, mahkemenin 2016/34 D.İş sayılı dosyası ile 18.04.2016 tarihinde yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporunda davalının markaya tecavüz ettiğinin ve haksız rekabete yol açtığının tespit edildiğini ileri sürerek davalı şirketin kullandığı “….” ibaresinin müvekkilinin tescilli markasına aynen benzediğinden markaya tecavüzün önlenmesine, meni’ne, müvekkiline ait tescilli markanın kullanıldığı tabelaların sökülmesine, reklam vasıtası, basılı evrak ve ürünlerin toplatılmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 556 sayılı KHK’nın 66 maddesi uyarınca hesaplanacak 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı-karşı davalı vekili, karşı dava dilekçesine verdiği cevapta; karşı davacının talebinin yasal bir dayanağının bulunmadığını savunarak karşı davanın reddini talep etmiştir.
CEVAP – KARŞI DAVA: Davalı vekili, müvekkili şirketin tekstil alanında faaliyet göstermekte olup, ….ve …. kıyafetleri konusunda uzmanlaşarak tasarımlarının haklı bir üne kavuştuğunu, müvekkili şirketin 24.02.2016 tarihinde “….” ve “….” markalarının tescili için başvuru yaptığını, bu markaların sahibi olduğunu, markalar arasında ortak kullanılan …. ibaresinin ayırt edicilik gücünün zayıf olduğunu, TPE nezdinde “….” “….” “….” “….” “…” “….” “….” “….” markalarının tescil edilmiş olduğunu, sektörde çok sayıda firma tarafından farklı eklerle birlikte kullanıldığını, markalara ayırt edici nitelik katmayan, ticaret alanında herkes tarafından kullanılabilir nitelikte olan unsurların markaların karşılaştırılmasına esas alınamayacağını, “….” gibi birden fazla kelime unsuru içeren markalarda kelime unsurlarından sadece birisinin aynı olmasının markaların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu anlamına gelmediğini, davalı şirketin mağazasının pek çok yerinde …. isminin bulunduğunu, bu nedenle de “….”nin kullanılmasında tüketicilerin yanılgıya düşmesinin söz konusu olmadığını, tespit dosyasında markaya tecavüze dair bir tespit yapılmadığını, davacı tarafın markasına herhangi bir tecavüzün söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiş, karşı dava dilekçesinde, 556 sayılı KHK’nın 7/c,d maddesine göre ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç , değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaların, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan adların münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilmesinin mümkün olmadığını, …. sektöründe herkes tarafından kullanılan davacının “….” markasının hükümsüz olduğunu, 19.10.2011 tarihinde resmi gazetede yayınlanan BİK/TPE 2007/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına ilişkin tebliğde yapılan değişiklik öncesi genel bir tabir bulunduğu zamanda davacının markalarının bu şekilde tescil edildiğini, …., …, …. satışı ile iştigal eden bir firmanın tabelasında …. ibaresi kullanmadan yaptığı işi tanımlamanın mümkün olmadığını, davacı firmanın “…. ” markasının kötü niyetli, sektörü daraltmaya ve haksız rekabet yaratmaya yönelik olduğunu, herhangi bir ayırt edici unsur ilave edilmeden sadece tanımlayıcı ” ….” ibaresinin tescil için yeterli olmadığını, tüketici tarafından sektörün tanımlanması olarak algılandığını ileri sürerek 2000/05738 sayılı “….” markasının 556 sayılı KHK’nın 7 maddesinde belirtilen mutlak red nedenlerin varlığı nedeniyle hükümsüzlüğünün tespitine ve terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, “….” markasının ayırt edici nitelik taşıdığı, ilgili sektörün mensuplarınca yaygın olarak kullanılması gereken bir sözcük olmadığı, “….” ibaresinin 25,26 ve 35. sınıfın ilgili hizmeti bakımından tasvir edici, cins bildirici, kalite bildirici bir yönü olmadığı, hükümsüzlük iddiasının dayanaksız olduğu gerekçesiyle karşı davanın reddine, davacının koruma altında olan her iki markasının da tarihsel önceliği olduğu, davalının fiili kullandığı “….” marka başvurusunun reddedildiği, “….” marka başvurusunun ise sürecinin devam ettiği, dolayısıyla davalının fiili kullanımlarının haklı zeminini oluşturması bakımından tescilli bir başvurusundan söz edilemeyeceği, davalının bir tescili olmadığı halde davacıya ait tescilli markaları kullanıp faaliyet göstererek karıştırılma riskini yarattığı, davalının fiili kullanımının davacının markasına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, davalının fiili kullanımı karşılığı tecavüzlü dönem bakımından net karın 1.184,64 TL olduğu, haksız rekabete bağlı davacının zararının olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, tecavüzün önlenmesine, tecavüzlü tabela, reklam, sarf vb. ticari evrakın toplatılması suretiyle tecavüzün giderilmesine, 1.000,00 TL maddi tazminat ve tarafların sosyal ve ekonomik durumu, eylemin mahiyeti, coğrafi konumları ve sektörün özellikleri nedeniyle 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, maddi tazminatın fazla kısmının saklı kalmasına karar verilmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı-karşı davacı vekili, ön inceleme duruşma tutanağının karar kısmının 4. maddesinde, ileri sürülen ihlal dönemi bakımından davalı yanın ticari defter ve belgelerinin incelenmesine karar verilmesine rağmen davalı şirketin defter kayıtlarının incelenmediğini, aynı ara kararın 9. maddesinde keşif talebinin bilahare değerlendirilmesine karar verilmesine rağmen ilerleyen aşamada keşif talepleri değerlendirilmeden ve davalı şirketin ticari defterleri incelenmeden sadece davacı tarafın defterleri incelenerek bilirkişi raporu hazırlandığını, davalı şirketin sadece tescil başvurusunu yaptığı “….” ibaresini kullandığını, ancak gerekçeli kararda “….” markası da kullanılıyor gibi karar alındığını, “….” markasının müvekkili tarafından kullanılmadığını, 2016/34 D.İş dosyasında davacı tarafın markasına tecavüz edildiğine dair bir tespitin söz konusu olmadığını, davalı müvekkilinin mağazasının her yerinde “….” isminin bulunduğunu içeride ise, “….” yazılarının dikkat çektiğini, ancak bilirkişi tarafından keşfe gidilmeden evrak üzerinde inceleme yapılarak taraflara ait marka yazı ve karakterlerinin aynı renk aynı yazı karakteri olarak göründüğü ve “….” ortak kelimesini içerdiğinin belirtildiğini, marka yazı ve karakterin benzerliğinin kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin “….” markasının kullanımını tüketicide veya ticari iş hayatında yanıltıcı etki uyandırıp uyandırmadığına bakılmadığını, aynı sektörde ortak olarak kullanılan …. kelimesinin yanına çeşitli ibareler getirilerek …., …., …. gibi tüketicide herhangi bir yanıltıcı etki uyandırmadan kullanıldığını, davalının da “….” kelimesinin yanına aynı büyüklükte ….ekini getirerek hiçbir yanıltıcı unsur bulunmaksızın kullandığını, sadece davacı tarafın defterleri incelenerek yapılan değerlendirme sonucunda tecavüzlü dönemde net karında 200.00 TL gibi küçük bir artış olan davacının zararından ve markaya tecavüzünden bahsedilemeyeceğini, davalının defterlerinin ve kar artışının incelenmediğini, … kelimesinin ….veya … dolayısıyla yapılan tören, eğlenceyi tanımlamak için kullanıldığını, …. sürecinde kullanılan …., …., … gibi tekstil ürünlerinin satışını yapan müvekkilinin iştigal ettiği sektör alelade tekstil eşyaları, giysileri değil …. hazırlık tekstili olduğunu, …. kelimesinin tarafların iştigal ettiği …. sektöründe kullanılmasının olağan ve ayırt ediciliği bulunmayan, marka algısı oluşturmayan, tanımlayıcı bir kelime olduğunu, tescil için yeterli ayırt edici özelliğe sahip olmadığını, davacının markasının 2007/2 sayılı tebliğe aykırı olarak tescil edildiğini, bu sebeple tescilin geçerli kabul edilmesinin mümkün olmadığını, kabul etmemekle birlikte hükmedilen 10.000,00 TL manevi tazminatın maddi zararla orantılı olmadığını, hakkaniyete aykırı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
DAİREMİZCE VERİLEN KARAR: Dairemizce dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda; davalı şirketin işletmesinde giyim ve ….eşyalarının, evde kullanılan tekstil takımlarının, tekstil malzemesinden ev eşyalarının satışı alanında faaliyet gösterdiği, tecavüze konu olduğu iddia edilen “….” ve “….” markalarının düz yazı karakterinde, davalının fiilen kullandığı “….” ibaresinin ise, italik karakterde olduğu, davalı şirketin mağazasının pek çok yerinde …. isminin de bulunduğu, davalı şirketin …. eşyaları satan mağazasında satılan ürünlerin türlerini belirtmek amacıyla “…., …, …., …., ….” kelimeleri ile aynı karakterde, aynı büyüklükte bir bütün oluşturacak şekilde “….” ibaresini ön plana çıkartmaksızın kullandığı, davalının fiili kullanımının markasal kullanıp kapsamında değerlendirilemeyeceği, dürüstçe kullanım kapsamında kaldığı,bu nedenle markaya tecavüzün bulunmadığı kanaatine ulaşılmakla asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle asıl davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde görüldüğü, karşı dava yönünden yapılan incelemede ise; 556 sayılı KHK 41/a maddesi uyarınca marka hükümsüzlük davasının açılmasının 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, kötü niyetle tescil edilen markalar yönünden ise hükümsüzlük davası açma hakkının hak düşürücü süreye bağlı olmadığı, ancak bu halde, kötü niyetle tescilin iddia eden davacı tarafça ispatlanmasının zorunlu olduğu, markanın kötüniyetli tescili KHK’ da açıkça bir hükümsüzlük sebebi sayılmamış ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16.07.2008 tarih 2008/11-501 E, 2008/507 K sayılı kararında TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralını dikkate alarak kötüniyetli tescili de bir hükümsüzlük nedeni olarak kabul ettiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince de bu içtihat benimsenerek bu doğrultuda karar verilmeye devam edildiği, anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tescillerin kötü niyetli olarak kabul edildiği,somut olayda hükümsüzlüğü istenen 2000/5738 sayılı markanın tescil tarihi olan 2001 yılından yaklaşık 15 yıl sonra 29.09.2016 tarihinde eldeki karşı dava açılmış olup 5 yıllık hak düşürücü sürede dava açılmadığı,ancak davacı tarafça dava konusu markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-c-d maddesi kapsamında tanımlayıcı olduğu, mutlak red nedenleri arasında kaldığı belirtilerek kötü niyet iddiasına dayalı olarak hükümsüzlük isteminde bulunulduğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında belirtildiği şekilde kötü niyetin varlığı kanıtlanamadığından karşı davanın bu nedenle reddi gerekirken mahkemece markanın ayırt edicilik unsuru taşıdığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmesi gerekçe yönünden doğru görülmediği gerekçeleriyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmasına, asıl davanın ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizin kararına karşı taraf vekillerince temyiz yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.04.2021 tarih 2020/2025 Esas 2021/3873 Karar sayılı ilamı ile ” dosya içerisinde bulunan ve davalının kullanımını gösteren 2016/34 D.İş sayılı dosya üzerinden 18.04.2016 tarihinde yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporundaki fotoğraflardan anlaşıldığı üzere davalı kullanımının Bölge Adliye Mahkemesince belirtilen şekilde olmadığı, “….” şeklinde markasal kullanım olarak diğer ibarelerden ayrı yazıldığı, bu şekliyle kullanımın ilk derece mahkemesince belirtildiği üzere davacının tescilli markalarının kapsamı içinde kaldığı ve 35. sınıf yönünden davacının markasına tecavüz oluşturduğu, bu durumda davalı-karşı davacının istinaf başvurusunun esastan reddi gerekirken istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak asıl davanın da reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, asıl davanın davacısı-karşı davalının karşı dava olarak açılan hükümsüzlük davasına yönelik temyiz itirazı bulunmadığından, karşı davanın davacısı tarafından katılma yoluyla temyiz yoluna başvurulamayacağı” gerekçesiyle asıl davanın davacısı-karşı davalısının temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, karşı dava davacısının katılma yoluyla temyiz başvurusunun reddine karar verilmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, markaya tecavüzün önlenmesi, tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi tazminat, karşı dava ise hükümsüzlük istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, Dairemizce ise yukarıda yazılı gerekçeyle davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl davanın ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce duruşma açılarak usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11. H.D.’nin 20.04.2021 tarih 2020/2025 E -2021/3873 K sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Dosya içerisinde bulunan ve davalının kullanımını gösteren 2016/34 D.İş sayılı dosya üzerinden 18.04.2016 tarihinde yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporundaki fotoğraflardan anlaşıldığı üzere davalı kullanımının “….” şeklinde markasal kullanım olarak diğer ibarelerden ayrı yazıldığı, bu şekliyle davalı kullanımının davacının tescilli markalarının kapsamı içinde kaldığı ve 35. sınıf yönünden davacının markasına tecavüz oluşturduğu kanaatine ulaşılmakla; asıl davanın kabulüne, davalının “….”, “….” ibarelerinin markasal kullanmasının markaya tecavüz oluşturması nedeniyle önlenmesine, tecavüzlü tabela, reklam, sarf vb. ticari evrakın toplatılması suretiyle tecavüzün giderilmesine, 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari faiziyle davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, maddi tazminatın fazla kısmının saklı kalmasına karar vermek gerekmiştir.
Karşı dava yönünden yapılan incelemede ise; 556 sayılı KHK 41/a maddesi uyarınca marka hükümsüzlük davasının açılması 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Kötü niyetle tescil edilen markalar yönünden ise hükümsüzlük davası açma hakkı hak düşürücü süreye bağlı değildir. Ancak bu halde, kötü niyetle tescilin iddia eden davacı tarafça ispatlanması zorunludur. Markanın kötüniyetli tescili KHK’ da açıkça bir hükümsüzlük sebebi sayılmamış ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16.07.2008 tarih 2008/11-501 E, 2008/507 K sayılı kararında TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralını dikkate alarak kötüniyetli tescili de bir hükümsüzlük nedeni olarak kabul etmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince de bu içtihat benimsenerek bu doğrultuda karar verilmeye devam edilmiştir. Anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında tescil yoluyla sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli olarak kabul edilmiştir. Somut olayda hükümsüzlüğü istenen 2000/5738 sayılı markanın tescil tarihi olan 2001 yılından yaklaşık 15 yıl sonra 29.09.2016 tarihinde eldeki karşı dava açılmış olup 5 yıllık hak düşürücü sürede dava açılmamıştır. Ancak davacı tarafça dava konusu markanın 556 sayılı KHK’nın 7/1-c-d maddesi kapsamında tanımlayıcı olduğu, mutlak red nedenleri arasında kaldığı belirtilerek kötü niyet iddiasına dayalı olarak hükümsüzlük isteminde bulunulmuştur. Yukarıda zikredilen Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında belirtildiği şekilde kötü niyetin varlığı kanıtlanamadığından karşı davanın bu nedenle reddi gerekirken mahkemece markanın ayırt edicilik unsuru taşıdığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmesi gerekçe yönünden doğru görülmediğinden Dairemizce bu gerekçe ile karşı davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Yargıtay bozma ilamı ile ” asıl davanın davacısı-karşı davalının karşı dava olarak açılan hükümsüzlük davasına yönelik temyiz itirazı bulunmadığından, karşı davanın davacısı tarafından katılma yoluyla temyiz yoluna başvurulamayacağı” gerekçesiyle karşı dava davacısının katılma yoluyla temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi nedeniyle karşı dava yönünden taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluştuğundan Dairemizin 28.01.2020 tarihli kaldırma kararında karşı dava yönünden belirtilen gerekçe, karar ve hüküm fıkrası aynen korunmuş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl davanın KABULÜNE,
Davalının “….”, “….” ibarelerinin markasal kullanmasının markaya tecavüz oluşturması nedeniyle önlenmesine, tecavüzlü tabela, reklam, sarf vb. ticari evrakın toplatılması suretiyle, tecavüzün giderilmesine,
1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari faiziyle davalıdan alınarak, davacı tarafa ödenmesine, maddi tazminatın fazla kısmının saklı kalmasına,
Asıl dava bakımından;
Alınması gereken 751,41 TL karar harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 187,86 TL harçtan mahsubu ile eksik 563,55 TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, markaya tecavüzün önlenmesi talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT.’ne göre 5.900,00 TL maktu vekâlet ücretinin davalıdan alınarak, davacı tarafa ödenmesine,
Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, maddi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT.’ne göre 1.000,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak, davacı tarafa ödenmesine,
Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, manevi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT.’ne göre 5.900,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak, davacı tarafa ödenmesine,
Davacı tarafından yapılan 187,86 TL peşin harç, 29,20 TL başvuru harcı, 550,00 TL bilirkişi ücreti, 87,20 TL tebligat ve posta masrafı, 126,50 TL istinaftan sonra yapılan tebligat ve posta masrafı ile 267,80 TL temyiz başvuru harcı olmak üzere 1.248,56 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Karşı davanın REDDİNE,
Karşı dava bakımından;
492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL karar harcından peşin alınan karşı dava harcı olan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye eksik 30,10 TL’nin karşı davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
Karşı davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 4.910,00 TL vekalet ücretinin karşı davacıdan alınarak karşı davalıya verilmesine,
Karşı davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.27.10.2021