Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1040 E. 2022/1967 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1040
KARAR NO : 2022/1967

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17.02.2021
NUMARASI : 2020/336 Esas 2021/133 Karar
DAVANIN KONUSU : Genel Kurul Kararının Yoklukla veya Butlanla Malul Olduğunun Tespiti/ İptali, Müdürler Kurulu Kararının Butlanının Tespiti
KARAR TARİHİ : 30.12.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30.01.2023

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.02.2021 tarih 2020/336 Esas 2021/133 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, müvekkilinin % 22 hisse ile davalı şirketin ortağı olduğunu, 12.07.2016 tarihinde genel kurul toplantısı yapıldığını, 3 nolu karar ile şirket ana sözleşmesinin “Payların Devri” kenar başlıklı 15. maddesinin değiştirilmesine, 4 nolu karar ile şirket ortağı …’a ait % 2 hissenin noterde düzenlenen limited şirket pay devir sözleşmesi ile …’a devrine onay verilmesine, 5 nolu karar ile mevcut şirket müdürlerinin azli ile …, … ve …’ın şirket müdürü olarak atanmalarına, şirket müdürler kurulunun bu şekilde oluşturulmasına ve şirket müdürlerinden herhangi ikisinin atacağı çift imza ile şirketi temsil ve ilzam etmelerine, önceki imza sirkülerinin iptal edilerek bu karar çerçevesinde yeni imza sirküleri çıkartılmasına, şirket müdürlerinden …’a aylık 40.000,00 TL ve diğer müdürlere aylık 10.000,00 TL net ücret ödenmesine karar verildiğini, müvekkilinin söz konusu kararlara muhalif kalarak muhalefetini şerh ettirdiğini, müvekkilinin 29.08.2012 tarihli ortaklar kurulu kararıyla 10 yıl süreyle şirket müdürlüğüne seçildiğini, dava konusu genel kurul toplantı çağrısına ilişkin yönetim kurulu toplantısına müvekkilinin çağrılmadığını, 16.06.2016 tarihli ticaret sicil müdürlüğüne yapılan olağanüstü toplantı çağrısında toplantı tarihinin gerçekte olmayan 7 Temmuz 2016 Pazartesi olarak belirlendiğini, en sonunda ticaret sicil gazetesinde 12 Temmuz 2016 Salı belirtilmiş ise de ilanda belirtilen tarih ile müdürler kurulu kararındaki tarih arasında fark oluştuğunu, yeni bir müdürler kurulu kararı alınmış ise de müvekkiline haber verilmediğini, yoklukla malul olan çağrıya istinaden genel kurul kararlarının tümünün yoklukla malul olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, müvekkiline ortak sıfatıyla çağrı sürelerine uyulmadığını, TTK’nın 414. maddesine aykırı şekilde en az on beş gün önceden iadeli mektupla tebligat yapılması gerekirken toplantı gününden on üç gün öncesinde tebligat yapıldığını, gündeme bağlılık kuralına riayet edilmediğini, 5 numaralı gündem maddesinde şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür seçilmesi ve maaş tutarının belirlenmesi, bu doğrultuda önceki imza yetkilerinin ve imza sirkülerinin iptal edilerek şirketin yeni imza sirkülerinin çıkartılması şeklinde olup müdür azline ilişkin bir madde bulunmamasına rağmen bu yönde karar alındığını, müvekkilinin müdürlükten azlinin kötü niyetle gerçekleştirildiğini, zira müdür olarak atanan …’un ortaklıktan çıkma talepli davasının derdest olduğunu, azil kararının TTK’nın 619. maddesinde belirtilen oy hakkından yoksunluk ilkesine riayet edilmeden alındığını, 5.800 adet hisse sahibi …’un oy hakkından yoksun olmasına rağmen kendisinin azli için oy kullandığını, müdür olarak seçilen … ve … müdürlere verilecek ücretin belirlenmesi kararında da oy hakkından mahrum sayılmaları icap ettiğini, davalı şirket ana sözleşmesinin 15. maddesinde pay devri için üye ve payların 3/4’ünün onay vermesi düzenlendiğini, dava konusu genel kurul toplantısının 3 nolu kararıyla bu yöndeki ana sözleşme değiştirilerek TTK’daki asgari nisap ve çoğunlukla kabul edilmesi şartının getirildiğini, söz konusu ana sözleşme değişikliği için de ilk halindeki gibi paydaş ve pay oranındaki ağırlıklı nisaba ihtiyaç olmasına rağmen bu nisabın sağlanmadığını, bu nisaba göre 3 ortaklı şirkette tüm ortakların karara muvafakati gerektiğinden karar nisabı bulunmadığını, tadil tasarısında dahi ana sözleşmenin eski halinin yanlış yazıldığını, ana sözleşme değişikliğinin ticaret siciline tescilinin kurucu nitelik taşıdığını, tescil edilmeden pay devrine muvafakate ilişkin 4 nolu kararın geçerli kabul edilemeyeceğini, TTK’nın 624. maddesi uyarınca müdürler kurulu başkanını seçme yetkisi genel kurula ait olmasına rağmen dava konusu genel kurul toplantısıyla aynı tarihli 2016/11 sayılı müdürler kurulu toplantısında müdürler kuruluna başkan seçildiğini ileri sürerek, 12.07.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yoklukla ve/veya butlanla malul olduğunun tespitine ve/veya iptaline, yine aynı tarihli 2016/11 sayılı müdürler kurulu toplantısında alınan 1 nolu kararın butlanının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili şirket müdürlerinin toplantı çağrı mektubunun yollanması hususunda gerekli özeni gösterdiğini, ancak beklenmedik sebeplerle postanın gecikmiş olmasının hukuka aykırılığa neden olmayacağını, davacı toplantıya katıldığına göre tek bu nedenle kararın iptal edilemeyeceğini, 16.06.2016 gün 2016/10 sayılı müdürler kurulu kararında genel kurulun 12.07.2016 tarihinde toplanacağının yazıldığını, ilanda herhangi bir maddi hata bulunmadığını, gündem maddesinde önceki müdürlerin yetkilerinin kaldırılarak yeniden müdür atanması yapılması olduğu için gündeme bağlılık kuralına uyulmadığı yönündeki iddianın haksız olduğunu, şirketin hakim ortağı baba …’un kendisine ait 5800 hissesi varken, davacıya daha önce 200 hisse verdiği gibi diğer ortak …’a da bu kadar hisse vererek dengeyi kurmayı amaçladığını, genel kurul toplantısının yapıldığı tarihte 6102 sayılı TTK yürürlükte olduğu için bu kanunun uygulanması gerektiğini, anılan kanunda öngörülen pay devri nisabına göre bir usulsüzlük bulunmadığını, şirket ana sözleşmesinde ana sözleşme değişiklikleri başlığı altındaki 16. maddesinde ayrıca ağırlaştırılmış bir karar nisabı bulunmamakta olup eski TTK’nın 513. maddesine atıf yapıldığını, davacının haklı bir nedeni olmadan keyfi şekilde pay devrine karşı oy kullandığını, daha önce babası tarafından davacıya pay devrinde de aynı nisapla karar alınmışken şimdi karşı çıkmasının izah edilemeyeceğini, oy hakkından yoksunluk sadece ibraya ilişkin olup müdür seçimi kararı için söz konusu olmadığını, müdürlere ücret takdiri kararı önemli kararlardan olmadığı için salt çoğunlukla alınabileceğini, eski TTK’nın 390. maddesinde esas sözleşme değişikliklerinin tescil edilmedikçe hüküm ifade etmeyeceği belirtilmiş ise de 6102 sayılı yeni TTK’nın 455/son maddesinde tescil ve ilanın üçüncü kişiler açısından önem arzettiğini, ortaklar arasında ise kararların tescil ve ilan edilmeden de bağlayıcı olduğunu, tüm müdürlerinin katıldığı toplantıda müdürler kurulu başkanının seçilmesinde yasal bir engel bulunmadığını, karar nisabının bulunduğunu, …’un müdürler kurulu başkanlığına atanması usule aykırı olsa dahi şirket müdürlüğü görevinin devam edeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN ÖNCE VERİLEN İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, bilirkişi raporunda yönetim kurulu başkanının tek başına genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi bulunmadığı belirtilmiş ise de TTK’nın 624/2 maddesinde açık bir şekilde yönetim kurulu başkanının genel kurulu toplantıya çağırabileceği belirtildiği, 29.08.2012 tarihli genel kurul kararı ile aynı büyük ortak …’un aynı hisse adedini davacıya devrettiği, davacının bu devre olumlu oy kullanmış iken aynı nitelikteki pay devrindeki usulsüzlükten bahsederek dava konusu yapmasının TMK’nın 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği, 3 kişilik şirketlerde pay ve paydaş çoğunluğunun bir arada bulunması şirketin amacını gerçekleştirmesine uygun olmadığı için şirket ana sözleşmesi yönünden sözleşmeye müdahale edilerek pay paydaş çoğunluğunun bir arada bulunmasında kamu yararı söz konusu olmadığı kanaatine ulaşıldığı, kaldı ki 6103 sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 22. maddesi uyarınca esas sözleşmelerinin kanunun yürürlüğe girdiği 18 ay içinde yeni TTK’ya uyumlu hale getirilmesi gerektiği, şirket esas sözleşmesinin yeni TTK’ya uyumlu hale getirilmesi için karar alınmadığı için yasa gereği yeni TTK’nın uygulanması gerektiği, yeni TTK’ya uygun şekilde gerekli çoğunlukla karar alındığı, genel kurul kararının iptalini veya yok hükmünde sayılmasını gerektirir kanuna ve ana sözleşmeye aykırı bir hükme rastlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI: Dairemizce, davacı vekili 12.07.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların yokluğunun/butlanının tespiti veya iptali istemi dışında 12.07.2016 tarih 2016/ 11 nolu müdürler kurulu kararının da butlanın tespiti isteminde bulunduğu, mahkemece tefhim edilen kısa kararda genel bir ifadeyle “davanın reddine” dair hüküm kurulduğu, gerekçeli kararda genel kurul kararının butlanı veya iptali istemiyle ilgili bir kısım gerekçeye yer verilmiş ise de müdürler kurulu kararının butlanın tespiti hakkındaki istem tartışılıp değerlendirilmediği, bu yönde bir gerekçeye yer verilmediği, yine davacı vekili, dava konusu genel kurul toplantısında alınan müdür azli, müdür seçimi ve müdürlere ücret takdiri ile ilgili karara ilişkin olarak dava dilekçesinde gündemle bağlılık, oydan yasaklılık gibi itirazlarda bulunmuş ise de kararda bu itirazlar tartışılmadığı gerekçesiyle HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmıştır.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARINDAN SONRA VERİLEN İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu 12.07.2016 tarihli genel kurul kararından önce yönetim kurulu üyelerinden … 29.08.2012 tarihli müdürler kurulu kararı ile müdürler kurulu başkanlığına seçildiği, dava konusu son genel kurul toplantısının da müdürler kurulu başkanı …’un davet ve çağrısı ile toplandığı, TTK’nın 624/2. maddesinde açık bir şekilde genel kurul tarafından seçilen müdürler kurulu başkanının genel kurulu toplantıya çağırabileceği ve bununla yetkili ve görevli olduğunun belirtildiği, bu nedenle çağrının usul ve yasaya uygun olarak yapıldığının kabulü gerektiği, iş bu kabule göre davacının davaya konu genel kurul kararı ile büyük ortak …’ı % 2 hissesini dava dışı …’a devri sırasında hissedar ve hisse adedi çoğunluğunun gerektiği ve buna uyulmadığı yönündeki iddiası hususunda TMK 2. maddesi hükmü ve yeni TTK ve bu kanunun uygulanmasını gösterir kanun hükümleri ve ana sözleşmesi yönünden değerlendirme yapıldığında; davacı …’a 29.08.2012 tarihli genel kurul kararı ile aynı büyük ortak …’un % 2 payını aynı hisse adedi ve oranı uygulanmak suretiyle devir işlemleri gerçekleştirildiği, davacı bu devir oylamasında olumlu oy kullandığı, davacının ortak sıfatıyla işbu davaya konu genel kurul kararının iptalini dava etme hakkı var ise de davacının aynı nisablarla ve aynı oranda aynı büyük ortaktan pay devrini kendisi lehine alıp kabul etmişken bu defa aynı şartlarla davaya konu genel kurul kararı ile diğer ortağa payın devrindeki usulsüzlükten bahsederek dava konusu yapılmasının TMK 2. maddesine aykırılık teşkil edeceği ve bu hükmün re’sen mahkemece nazara alınması gerektiği, davacının davasının TMK 2. maddesi karşısında dinlenebilir olmadığı, ana sözleşmede, payın devri ile ilgili olarak pay ve paydaş çoğunluğu aranmakta ise de, 3 kişilik şirketlerde ağırlaştırılmış nisabın uygulanması şirketi işlemez hale getireceği, şirket anasözleşmesi yönünden sözleşmeye müdahale edilerek pay paydaş çoğunluğunun bu olayda birlikte aranmasında kamu yararının bulunmadığı yönünde kanaat oluştuğu için davacının bu yöndeki iddiasının bu gerekçeyle de yerinde bulunmadığı, kaldı ki, 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 22. maddesi çerçevesinde inceleme yapıldığında; esas sözleşme ile ilgili limited şirketler yönünden şirket sözleşmesi ile ilgili olarak kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay içerisinde Yeni TTK’da uyumlu hale getirilmesi gerektiği, bu süre içerisinde gerekli değişiklikler yapılmaz ise, şirket sözleşmesindeki düzenlemeler yerine TTK’nın ilgili hükümleri uygulanacağı, şirket sözleşmesinin yeni TTK’ya uyumlu hale getirildiğine dair bir genel kurul kararının bulunmadığı, bu durumda artık nisaplar yönünden yeni TTK’nın uygulama alanı somut olay yönünden doğduğu, 3 kişilik bu şirkette ağırlaştırılmış oy nisabının uygulanamayacağı, davaya konu genel kurulda da çoğunlukla karar alınmış olduğundan, bu yön itibari ile de davacının davalısının dinlenebilir olmadığı, bilirkişi raporunda uygulama kanununun 26. maddesinden yola çıkılmış ise de, 26. maddede de öngörülen 6 aylık süre içerisinde eski kanunun uygulanacağına dair ayrıca bir karar alınmadığına göre yine oy nisabları yönünden yeni kanun uygulanacağı, yeni kanunda da asıl olan çoğunlukla karar alınması olduğu, her halükarda yeni kanun döneminde alınan davaya konu karar yönünden ağırlaştırılmış nisabın uygulanması da söz konusu olmadığı, genel kurul kararının iptalini gerektirir veya yok hükmünde sayılmasını gerektirir kanuna ve sözleşmeye aykırı bir hüküme rastlanmadığı, müdürler kurulu başkanının seçimi ve görevden alınmaları yetkisi TTK nun 616. maddesinde göre limited şirket genel kurulunun devredilemez yetkilerinden olup, yasanın iş bu husustaki emredici hükmüne aykırı olarak davalı şirket müdürler kurulunun 12.07.2016 tarihli toplantısının 1 nolu kararı ile, genel kurul kararı ile müdür olarak seçilen …’un müdürler kurulu başkanlığına … ile …’ın ise müdürler kurulu üyeliğine seçilmesine dair kararı yok hükmünde olduğu gerekçesiyle, davalı şirketin 12.07.2016 tarihli müdürler kurulu toplantısında alınan başmüdür seçimine dair 1 nolu kararının yok hükmünde olduğunun tespitine, davacının davalı şirketin 12.07.2016 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunda alınan kararların yoklukla veya butlanla malul olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesi talebi ile sair taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkemenin önceki kararını bire bir tekrar ettiğini, limited şirketler için geçerli olan müdürler kurulu yerine anonim şirketler için kullanılan yönetim kurulu ibarelerine yer verildiğini, istinaf kararınında belirtilen hususlarda karar verilmediğini, …’un 5.800 adet hissesinin azil yönünde oy kullandığını oysa ki …’un kendi azli için oy hakkından yoksun olduğunu, aynı yekilde müdürlere verilecek ücretlerin tespitinde de kişinin kendi menfaati ile şirketin menfaati arasında bir çatışma olduğunda, şirketin lehine oy kullanmayacağı düşüncesinden hareketle, müdür olarak seçilen … ve …’un müdürlere verilecek ücretin belirlenmesi yönünden de oy hakkının olmadığını, karşı tarafın 27.10.2020 tarihinde mahkemeye sunduğu delil ve beyan içeren dilekçesinin 31. sayfasına bakıldığında, (şu anki müdür) …, 08.09.2014 tarihli ortaklar kurulunda tutanağa eklettiği muhalefet şerhinde; kendi çıkarına olmadığını düşündüğü bir durumda bu yönde beyanda bulunduğunu, azil kararı yönünden 12.07.2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında 5 nolu kararda gündeme bağlılık ilkesine uyulmadığını, gündemde azil maddesinin bulunmadığı gibi haklı bir sebep de gösterilmediğini, genel kurul toplantı çağrısını …’un müdürler kurulu başkanı olarak yaptığını, bu kişi 29.08.2012 tarihli ortaklar kurulu kararıyla müdürler kurulu başkanı seçildiğini, 30.05.2016 tarihinde başka bir genel kurul yapıldığını, genel kurulda 4 kişilik yeni bir müdürler kurulu oluşturulduğunu, eski imza yetki ve sirküleri iptal edildiğini, tutanakta müştereken kelimesi geçtiği için artık önceden ihdas edilen başkan müdür unvanının ortadan kalktığını, yani karşı tarafın iddiasının aksine, şirkette bir başkan müdür olmadığına göre dava ettikleri toplantı çağrısını tek başına yapmaya kimsenin hakkı bulunmadığını, usulüne uygun olarak toplanan müdürler kurulu toplantısı olmaksızın yapılan çağrının hukuka uygun olmadığı, çağrıyı tek başına yapan müdürün başkan olmadığı, müvekkilinin genel kurulun bu şekilde toplanmasına rızasının olmadığını açıkça bildirdiği için TTK’nın 426. maddesindeki çağrısız genel kurula ilişkin şartların yerine getirilmediğini, TTK’nın 624/2. maddesinde başkan müdürü genel kurul toplantısı yapılması konusunda gündem belirleme ve toplantı yapma kararı alma hususunda tek başına yetki tanınmamış, tersine, TTK 624/3’de belirtildiği gibi müdürler kurulu toplantısında gündemin belirlenerek genel kurul toplantısı yapılmasına ilişkin karar alındıktan sonra, sadece bu husustaki açıklamaları ve ilanları başkan müdürün yapabileceğine ilişkin yetki düzenlendiğini, müvekkiline yapılan çağrı sürelerine uyulmadığını, müvekkiline yapılan tebliğ genel kurul toplantısından on üç gün öncesine denk geldiğini, mahkeme pay devrine ilişkin genel kurul kararına karşı dava açılmasını MK 2 maddesine aykırı görmüş ise de bu hususun her şeyden önce ortaklar arasındaki ilişkiyi ilgilendirdiğini, karara karşı … tarafından herhangi bir dava açılmadığını, bu devre onay verildiğini, genel kurul kararı kesinleştiğini, müvekkili gerçekten kötü niyetli olsaydı, çıkma davası açarak, şirkete zarar vermeye çalışan …’un şirkete geri dönmesine izin vermeyeceğini, hâkimin sözleşmeye müdahalesi, TBK 138’de düzenlenmiş olup; “Aşırı ifa güçlüğü” kenar başlığını taşıdığını, oysa ihtilaf konusu olayda bu şartların hiçbiri olmadığı gibi, hâkimin sözleşmeye müdahale edebileceği bir durum da söz konusu olmadığını, mahkemenin kamu yararına ilişkin gerekçesinin yok hükmünde olduğunu, pay devrinin pay ve paydaşların ¾’ünün olumlu oyunu arayan sözleşme hükmüne uyulmasının şirketi işlemez hale getirmeyeceğini, TTK’nın 620. maddesine göre şirket ana sözleşmesiyle olağan karaların dahi oybirliğine bağlanmasına engel bir hal bulunmadığını, TTK’nın 589. maddesine göre aksi şirket sözleşmesinde öngörülmediği takdirde, şirket sözleşmesinin esas sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebileceği öngörüldüğünü, kanunda belirtilen bu nisap asgari zorunlu yasal nisap olduğuna göre, “aksinin şirket sözleşmesinde öngörülmesi” nin tek anlamı, sözleşme değişikliği kararlarının daha ağır nisaplara tabi olduğunun şirket sözleşmesinde kararlaştırılabileceğini, dolayısıyla, ister 3 ortaklı isterse 10 ortaklı olsun, limited şirket ortaklarının, şirket sözleşmesinde, ekseriyet yerine daha yüksek nisapla karar alınabileceğini öngörmeleri, hatta oybirliği ile kararların alınabileceğini kabul etmelerini engelleyen hiçbir hüküm bulunmadığını, karşı tarafın da çelişkili davranma yasağına aykırı hareket ettiğini, mahkemenin 6103 sayılı kanunu uyuşmazlıkla ilişkilendirmesi bakımından; limited şirketlerin sözleşmelerini 18 ay içinde uyumlu hale getirmesinin zorunlu olması ve bu süre içinde uyumlu hale getirilmediği takdirde, sözleşme hükmü yerine TTK hükümlerinin uygulanması, ancak ve ancak TTK’nun sözleşmedeki hükmün konulamayacağını öngörmesi hali için geçerli olduğunu, oysa TTK 620 uyarınca, sözleşmede, daha ağır bir nisap öngörülmesi hatta tüm kararların oybirliğine bağlanması dahi mümkündür olduğunu,YürK 22 hükmü, eTK zamanında kaleme alınmış fakat yeni TK’daki emredici düzenlemelere aykırılık taşıyan şirket sözleşmesi hükümleri bakımından uygulanma kabiliyetini haiz bulunduğunu, uyuşmazlığa konu şirket sözleşmesinin değiştirilmek istenen 15. maddesinin ise içerik itibariyle YürK 22’nin kapsamına girdiğinin söylenemeyeceğini, zira limited şirket esas sermaye payının devrini düzenleyen TK 595/2’de şirket sözleşmesinde aksi kararlaştırılmadığı sürece esas sermaye payının devri için genel kurulun onayının şart olduğu, devrin bu onayla geçerli olacağı düzenlendiğini, pay devrinin onaylanmasına ilişkin ise özel bir nisap öngörülmediğini, bu durumda pay devrinin onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı genel nisap hükmü niteliğindeki TTK’nın 620. maddesi kapsamında kaldığını, TTK ‘nın 620. maddesinde bir yandan genel kurul kararlarının toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğuyla alınacağı öngörülmüş, öbür yandan ise “şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde” denmek suretiyle bu nisabın ağırlaştırılabilmesine imkân tanındığını, dolayısıyla şirket sözleşmesinin 15. maddesi yerine TTK’nın ilgili hükümlerinin kendiliğinden uygulanacağı şeklinde dile getirilen görüş hukuken isabetli sayılamayacağını, , Yürürlük Kanunun 26. maddesinin uygulanma alanına giren bir husustan da söz edilemeyeceğini, şirket sözleşmesinin 15. maddesinin değiştirilmesi istenen (mevcut) hâlinin lafız olarak eTK 513 hükmünün tekrarı niteliğinde olduğu bir gerçek ise de, şirket sözleşmesinin hemen izleyen 16. maddesinde ana sözleşme değişikliğinin, bu sefer madde numarası zikredilerek, e TK 513’e göre yapılacağının düzenlenmiş olması karşısında bu durumun bilinçli bir tercihin ürünü olduğunu, şirket sözleşmesini hazırlayanların iradelerinin 15. maddede 16. maddede olduğu gibi sadece ilgili yasal düzenlemeye madde numarası vermek suretiyle gönderme yapabilecekken bunu tercih etmeyip o zaman yürürlükte bulunan düzenlemeyi şirket sözleşmesinde lafzen tekrarlayarak iradelerinin her durumda pay devrinin 3/4’lük paydaş ve sermaye çoğunluğu ile kararlaştırılması yönünde olduğunu kabul etmek gerektiğini, TK’nın 589. maddesinde aksi şirket sözleşmesinde öngörülmediği takdirde, şirket sözleşmesinin esas sermayenin üçte ikisini temsil eden ortakların kararıyla değiştirilebileceğini, bu konuda 621. madde hükmünün saklı tutulduğunu, TK’nın 621’de ise “önemli” olarak nitelenen kararların toplantıda temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabileceği hükme bağlandığını, TK’nın 621/2’de de kanunda belli kararların alınabilmesi için ağırlaştırılmış nisap aranıyorsa, bu nisabı daha da ağırlaştıracak şirket sözleşmesi hükümlerinin, ancak şirket sözleşmesinde öngörülecek çoğunlukla kabul edilebileceğinin düzenlendiğini, TK’nın limited (ya da anonim) şirketlere ilişkin düzenlemeleri arasında TK 621/2’ye benzer bir şekilde, kanuna nazaran ağırlaştırılmış yetersayı içeren şirket sözleşmesi hükmünün hangi nisaba tâbi olarak değiştirilebileceğine yönelik bir hüküm yer almadığını, kanuna nazaran ağırlaştırılmış bir nisap düzenlemesi içeren şirket sözleşmesi hükmünün değiştirilerek nisabın hafifletilmesi yönündeki bir kararın da aynı esasa tâbi olarak, yani şirket sözleşmesinde öngörülen çoğunlukla alınabilmesi gerektiğini, şirket sözleşmesinin 15. maddesinin değiştirilebilmesi en az “ortak tam sayısının, esas sermayenin en az 3/4’üne sahip olan 3/4’ü”nün olumlu oyları ile mümkün olabilecekken huzurdaki davaya konu genel kurul toplantısında kararın üç ortaktanortaktan ikisinin, sermayenin %78’ine tekabül eden olumlu oylarıyla, başka bir deyişle 3/4’lük ortak çoğunluğuna riayet edilmeden alındığını, somut uyuşmazlık bakımından değerlendirildiğinde, davacının karara muhalif kalması nedeniyle toplam üç pay sahibi bulunan şirkette 3/4’lük pay sahibi nisabının sağlanmış kabul edilemeyeceği, yeterli karar nisabı sağlanamadığından yerleşik kabule göre şirket sözleşmesinin 15. maddesinin değiştirilmesine ilişkin (3) numaralı genel kurul kararının ve pay devrine ilişkin 4 numaralı kararının yokluk ile malûl olduğu sonucuna varması icap ettiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili, istinaf kararında ilk derece mahkemesi kararında müdürler kurulu kararının butlanı istemiyle ilgili bir gerekçe bulunmadığı belirtilmiş ise de ilk derece mahkemesi kararında gerekçe bulunduğunu, yerel mahkemece ilk kararda davacı taraf taleplerinin reddine karar verilmiş olmakla 12.06.2016 günlü genel kurulda alınan tüm kararlar yönünden müvekkil lehine “usulü müktesep hak” oluştuğunu, Bölge Adliye Mahkemesi kararından sonra dosyaya yeni bir delil girmemesine karşın, önceki gerekçeli kararının aksi yönde karar verildiğini, müvekkili şirketin 07.12.2017 günlü olağanüstü ortaklar kurulu toplantısıyla hâkim ortak …’u, Müdürler Kurulu Başkanlığı’na tekrar seçildiğini, böylelikle yok hükmünde olduğuna dair tesis edilen hüküm, ortaklar kurulu kararıyla fiilen ortadan kalktığını ve huzurdaki davanın konusuz kaldığını, davacı 2012 yılında 200 ilave şirket hissesini kendi uhdesine geçirken ve davaya konu genel kurul kararının alındığı 16.06.2016 tarihine kadar babasının “müdürler kurulu başkanı” olmasını tartışmazken; şimdi huzurdaki davada gerçeği inkâr yoluna gitmekte olup TMK 2 ve HMK 29 maddesi uyarınca çelişkili davranma yasağını ihlal ettiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, limited şirket genel kurul kararının yokluğunun/butlanının tespiti veya iptali ile müdürler kurulu kararının butlanının tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava konusu 12.06.2016 tarihli genel kurul toplantısına ilişkin hazirun cetveli ve dosyadaki diğer belgelerden davacı …’un 2.200 hisse ile % 22, baba … 5.800 hisse ile % 58, dava dışı kardeş …’un % 20 oranında şirket hissedarı olduğu anlaşılmaktadır.
Dosyadaki 29.08.2012 tarih 2012/2 nolu ortaklar kurulu kararı ile baba … ile davacı …’un müdür olarak atanmasına, babanın % 2 hissesinin davacıya devrine karar verildiği, bu kararlara diğer ortak …’un muhalif olduğu, 29.08.2012 tarih 2012/4 nolu ortaklar kurlu kararı ile yine eldeki davada davacı olan …’un olumlu oyu ile baba …’un 10 yıllığına müdürler kurulu başkanlığına seçildiği görülmektedir. Böylelikle dava konusu genel kurul tarihi itibariyle genel kurulu toplantıya çağıran baba …’un müdürler kurulu başkanlığı görevini yürüttüğü, bu durumun baştan itibaren davacının kabulü ve bilgisi dahilinde olduğu görülmüştür. Her ne kadar davacı vekili istinaf dilekçesinde genel kurul toplantısından hemen önce 30.05.2016 tarihli ortaklar kurulu kararıyla baba …’un müdürlük görevinin sona erdiğini ileri sürmüş ise de dava konusu genel kurul toplantısına dayanak toplantı çağrı kararı ve tebligatlar bu tarihten öncesine aittir. Ayrıca davacının sunduğu ortaklar kurulu kararında baba …’un müdürler kurulu başkanlığı görevinin sona erdiğine dair açıklamaya da yer verilmemiş olmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazı reddedilmiştir. Davacı vekili toplantı çağrısının yetkili olmayan kişi tarafından yapıldığı için genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunu ileri sürmüş ise de TTK’nın 624/2. maddesi uyarınca müdürler kurulu başkanın toplantı çağrısı yapabileceği kaanatine varılmakla mahkemece genel kurul toplantısının çağrıya ilişkin sebeplerle yok hükmünde olmadığına dair kararı yerinde görülmüştür.
Dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararların yokluk ve iptal edilebilirlik yönünden incelenmesinde; 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 22. maddesinde esas sözleşmenin yeni TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 ay içerisinde Yeni TTK’da uyumlu hale getirilmesi, bu süre içerisinde gerekli değişiklikler yapılmaz ise, şirket sözleşmesindeki düzenlemeler yerine TTK’nın ilgili hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Dosyada şirket esas sözleşmesinin yeni TTK’ya uyumlu hale getirildiğine dair bir genel kurul kararı bulunmamakla, yeni TTK’daki nisaplara göre karar alınması gerekmektedir. Dava konusu toplantıda davacı dışındaki diğer hissedarlar olumlu oy kullanmış olup yeni TTK’ya göre karar nisabının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anılan Kanunun 26. maddesinde öngörülen 6 aylık süre içerisinde eski kanunun uygulanacağına dair ayrıca bir karar alınmadığı için yeni TTK’daki oy nisabının uygulanması doğru bulunmuş, bu yöndeki istinaf itirazları haklı görülmemiştir.
Yine dava konusu genel kurul toplantısının 4 nolu kararıyla baba …’un % 2 hissesinin dava dışı ortak …’a devrine karar verilmiş, karara davacı ortak olumsuz oy kullanmıştır. 29.08.2012 tarihli ortaklar kurulu kararı da aynı mahiyette olup o genel kurul toplantısında yine babanın % 2 hissesi bu sefer davacıya devrine karar verilmiştir. Davacı taraf kendi lehine olan kararda karar nisabına itiraz etmez iken aynı nisapla alınan aynı mahiyetteki karara karşı çıkması TMK’nın 2. maddesi uyarınca iyiniyet kurallarıyla bağdaşmamaktadır.
Gündemle bağlı olmadan müdür seçilmesi mümkün olduğu da gözetildiğinde dava konusu genel kurul kararının yokluğundan söz edilemeyeceği, alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı kanaatine varılmakla genel kurul kararının yokluğunun tespiti/iptali isteminin reddi doğru görülmüş, davacı vekilinin tüm istinaf itirazları reddedilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf itirazlarına gelince; TTK’nın 624/1 maddesinde “Şirketin birden fazla müdürünün bulunması hâlinde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından müdürler kurulu başkanı olarak atanır.” hükmüne yer verilmiş olup genel kurul tarafından seçilen birden fazla müdür arasında kimin müdürler kurulu başkanı atanacağı genel kurulun devredilmez yetkileri arasındadır. Bu nedenle genel kurulun bu yetkisi ihlal edilerek müdürler kurulu toplantısında müdürler kurulu başkanı seçimi yok hükmünde olmakla dava konusu 12.07.2016 tarihli müdürler kurulu toplantısında alınan kararın yok hükmünde kabul edilmesi doğru bulunmuştur. Mahkemenin ilk kararında bu talep hakkında bir gerekçeye yer verilmemiş olup ilk karar bu nedenle kaldırıldığı gibi ilk karardaki red hükmü de usuli kazanılmış hak oluşturmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazları reddedilmiştir.
Davalı vekili, dava tarihinden sonra yapılan genel kurul toplantısıyla müdürler kurulu başkanlığına baba … seçildiği için davanın konusuz kaldığını istinaf nedeni olarak ileri sürmüş ise de istinaf aşamasında yeni delile dayanılamayacağı gibi müdürler kurulu tarafından alınan kararın yok hükmünde sayılmasına karar verilmekle kararın ilk verildiği tarih itibariyle tüm sonuçlarıyla ortadan kalkacağı açıktır. Yok hükmünde olduğunun tespitine dair karar ile davanın konusuz kalması ayrı hukuki sonuçlar doğuracağı, davacının hukuki yararı devam ettiği anlaşılmakla davalı vekilinin bu kapsamdaki istinaf itirazı da haklı bulunmamıştır.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL maktu harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL maktu harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu bakiye 21,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı ve davacının yaptığı giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 30.12.2022