Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/609 E. 2021/277 K. 01.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/609
KARAR NO : 2021/277

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16.12.2019
NUMARASI : 2019/36 E. 2019/863 K.

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 01.03.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 01.03.2021

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2019 tarih 2019/36 E. 2019/863 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacılar vekili, 31.05.2004 tarihinde müvekkili …’nin eşi, diğer müvekkillerinin babası olan …’ın kullandığı davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araçla gerçekleşen tek taraflı kazada müvekkillerinin murisinin vefat ettiğini, müvekkillerinin destekten yoksun kaldıklarını ileri sürerek, belirsiz alacak davasına esas olmak üzere 1.000,00’er TL destek tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, talep artırım dilekçesiyle müvekkili … için 1.886,59 TL, müvekkili … için 5.014,34 TL ve müvekkili … için 33.099,07 TL olmak üzere toplam talebini 40.000,00 TL’ye yükseltmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, arabuluculuk dava şartı yokluğundan davanın reddedilmesi gerektiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, vefat eden kişinin sigortalı aracın işleteni ve sürücüsü olduğunu, desteğin kusurunun tazminattan indirilmesi gerektiğini, sigortalı aracın ehliyetsiz sürücü tarafından kullanılması nedeniyle tazminatın davacılara rücu edileceğini, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, uzamış zamanaşımın uygulanması gerektiği için zamanaşımı def’inin haksız olduğu, sürücünün 2.40 promil alkollü ve sürcü belgesinin 1 yıl önce alıkonulduğu, kazanın sürücünün % 100 kusuruyla meydana geldiği, kazanın 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni genel şartlardan önce gerçekleşmesi nedeniyle muris tam kusurlu olsa da kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, üçüncü kişi sıfatıyla zararın poliçe teminatı kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile toplam 40.000,00 TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, 7155 sayılı Kanunun 20. maddesi ile eklenen 5/A maddesi gereğince TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerinin zorunlu arabuluculuğa tabi tutulduğunu, arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğini, kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 102/4 madesi gereğince ceza zamanaşımının 5 yıl olduğu için dava zamanaşımına uğradığını, mahkemece arabuluculuk, zamanaşımı def’i ve alacaklı-borçlu sıfatının birleştiğinden borcun sona erdiğine dair savunmalarının neden reddedildiğine yönelik gerekçeye yer verilmediğini, hiç kimsenin kendi kusurundan faydalanamayacağını, müvekkilinin sorumlu olacağı kabul edilse bile ehliyetsiz sürücüye ilişkin teminat dışı hal nedeniyle tazminatın rücen tahsili isteneceğini, alacaklı ve borçlu sıfatının birleştiğini, aktüerya raporunda mursin anne ve babasının yaşayıp yaşamadığı belirlenmediğini, asgari ücretin 1.1 katı üzerinden hesaplama yapılmasının doğru olmadığını, murisin emniyet kemeri takmaması ve 240 promil alkollü olması nedeniyle % 25 oranında müterafik kusur uygulanması gerektiğini, olay tarihinden itibaren faize hükmedilemeyeceğini, ticari faizin uygulanamayacağını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, tek taraflı kazada vefat eden sürücünün yakınlarının sürücünün kullandığı aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısından destek tazminatı talebine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. Mahkemece zorunlu arabuluculuğa dair dava şartı eksikliğine ilişkin itiraz reddedilmiş ancak gerekçe gösterilmemiştir. 18.12.2018 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 7155 sayılı Kanunu 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca ticari uyuşmazlıklar için zorunlu arabuluculuk getirilmiş ise de söz konusu kanunun 26. maddesi uyarınca yürürlük tarihi 01.01.2019 olarak belirlenmiş, eldeki dava 28.12.2018 tarihinde açılmış olmakla zorunlu arabuluculuk dava şartına ilişkin itirazın reddi sonucu itibariyle doğrudur.
Ancak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 49. md.) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. md.) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını benimsemiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60. ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Somut olayda davalı vekili cevap süresi içinde cevap süresinin uzatılması isteminde bulunmuş, mahkemece 11.02.2019 tarihli ara karar ile cevap süresinin 2 hafta uzatılmasına karar verilmiş, davalı vekili 20.02.2019 havale tarihli dilekçesiyle zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Uzatılan cevap süresi içinde de zamanaşımı def’inde bulunulması mümkün olduğundan davalının zamanaşımı def’i incelenmelidir. Mahkemece 24.06.2019 ve 23.10.2019 tarihli ara kararlar ile hiçbir gerekçe gösterilmeden zamaaşımı def’i reddedilmiş, gerekçeli kararda da uzamış ceza zamanaşımı uygulanması gerektiği belirtilerek Yargıtay HGK’nun 2014/17-116E 2015/1771K sayılı kararı dayanak gösterilmiştir. Dava konusu kaza 31.05.2004 tarihinde gerçekleşmiş, dava 28.12.2018 tarihinde açılmıştır. Kaza tarihinde 765 sayılı TCK yürürlükte olup 765 sayılı TCK’nın 455/1 ve 102/4 maddeleri uyarınca taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet verme suçu için 5 yıllık dava zamanaşımı öngörülmüştür. Görüldüğü üzere dava tarihinden önce 5 yıllık ceza zamanaşımı dolmuştur. Mahkemenin gerekçeli kararında dayanak olarak gösterdiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında kaza tarihi itibariyle 765 sayılı TCK değil, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK hükümleri yürürlükte olup anılan kararda 5237 sayılı TCK’daki onbeş yıllık zamanaşımı süresinin dikkate alınması eldeki dava yönünden emsal olarak kabul edilemez. Böylelikle mahkemece zamanaşımı def’i kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 23.11.2020 tarih 2019/2445E, 2020/7414K sayılı ve 14.02.2019 tarih 2016/5761E, 2019/1481K sayılı kararları da bu yöndedir.
Bu durumda, yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.12.2019 tarih 2019/36 E. 2019/863 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL karar harcının peşin ve tamamlama ile alınan toplam 178,24 TL’den mahsubu ile fazla yatan 118,94 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiği için karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nın 13/4. maddesi uyarınca 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan masraf bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,
Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatıran tarafa iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuranın ödediği istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf yargılaması nedeniyle davalı tarafından yapılan 148,60 TL başvurma harcı olan istinaf yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.01.03.2021