Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/2038 E. 2023/1241 K. 21.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2038
KARAR NO : 2023/1241

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23.10.2019
NUMARASI : 2018/239 Esas 2019/177 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 21.09.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 21.09.2023

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 23.10.2019 tarih 2018/239 Esas 2019/177 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, müvekkilinin 2001-2007 arasında “.. (… )” adlı kitabı yazdığını, müvekkilinin kitabın birer örneğini okuyup eleştirilerini bildirmeleri amacıyla davalı ve diğer bazı arkadaşlarına verdiğini, ancak davalının müvekkilinin kitabını 2009 yılında “… ” adıyla yayınladığını, durumu davalıya sorduğunda bazı alıntılar yaptığını ve kendi kitabını yazdığını ifade ettiğini, o zaman çok üzerinde durmadığını, ancak 2017 yılında davalının kitabını dikkatli okuduğunda bazı küçük farklılıklarla kendi romanını aynen aldığını anladığını iddia ederek, müvekkilinin yazdığı “… (… )” romanının davalı tarafından “… ” adı ile bastırılmış olduğunun tespiti ile kitaptan elde edilen gelirlere karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkilinin yerleşim yeri olan Balıkesir Fikri Sınai Haklar Mahkemesinin yetkili olduğunu, tarafların öğretmen okulundan arkadaş olduklarını, davacının müvekkiline … faciasını konu edinen bir roman üzerinde çalıştığını ancak sağlık problemleri nedeniyle bitiremeyeceğini müvekkiline söylediğini, çalışmalarının boşa gitmemesi için müvekkiline karışık bir takım notlar verdiğini, davacının büyük dedesinin anılarını anlatarak müvekkiline bunları kullanabileceğini söylediğini, davacının büyük dedesinin yaşadığı anılar çoğunlukta olduğu için ve onun çalışmalarının boşa gitmemesi amacıyla roman kahramanın adını davacının metinlerinden seçeceğini söylediğini, davacının dedesinin adının bir romanla ölümsüzleşeceği için çok sevindiğini, müvekkilinin davacının kendisine vermiş olduğu bilgiler, çalışmalar ve dedesinin yaşadığı anıları anlatması nedeniyle tüm iyi niyetiyle kitabının arkasında davacıdan “kırk yıllık dostumuz …” şeklinde bahsederek yardımlarından dolayı davacıya olan minnetini gösterdiğini, kitabın 2009 yılı Nisan ayında çıktığını, davacının taleplerin zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, yetki itirazı yönünden yapılan incelemede davacının İzmir’de yerleşik olduğu, eser sahibinin FSEK 66/son madde uyarınca kendi ikametgahı mahkemesinde dava açabildiği, davanın görevli mahkemede açıldığını, davacının iddialarının dinlenen tanık beyanlarıyla doğrulandığı, tanık beyanları ve el yazmalarının davacının eser sahipliğini ortaya koyduğu, davacı FSEK 76. md öngörülen hak sahipliği fareziyesinden yararlanabilecek konumda olduğu, alınan bilirkişi raporunda davacının çalışmasının FSEK koruması kapsamında olan edebi eser olduğu, davalının neredeyse tamamı bu romanı esas alarak “… ” başlıklı romanı yazdığı, bilirkişi kurulu tarafından davacının eseri ile benzerliği ve ayniyetinin neredeyse yüzde yüze yakın olduğunun rapor edildiği, sektörel olarak yazarın telif hakkının yüzde on veya yüzde onbeş olabileceği, Kültür Bakanlığı’ndan alınan bandrol sayıları, KDV’siz satış fiyatı ve telif oranıyla hesap yapıldığında 4.895,14 TL telif bedeli bulunduğu, bunun 3 katının da 14.685,42 TL olduğu, her ne kadar zamanaşımı savunması yapılsa da, mali ve manevi hak ihlalini oluşturan “…” adlı kitabın nüshaları piyasada, raflarda olduğu sürece ya da temin edilmek istendiğinde yayınevlerince gönderilebildiği sürece zamanaşımının söz konusu olmayacağı, davacının okuma ve eleştiri yapmaları için el yazması örneği arz etmesinin eser üzerindeki haklardan vazgeçilmesi anlamına gelmeyeceği, davalının romanını yazmadan önce davacıdan FSEK 52. maddeye uygun bir hak devri sözleşmesi temin etmediği, davacının kendi kitabının basılmasıyla ilgili olarak açıkça izin verdiği yönünde bir kanaat edinilemediği gerekçesiyle, davanın kabulüne, fazlası saklı 1.000,00 TL maddi tazminatın ve 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden ticari faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, davacının müvekkilinin … adlı kitabının basıldığını 2009 yılında öğrendiğini, öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl geçmekle taleplerin zamanaşımına uğradığını, ihlalin sürekli olmasının yalnızca genel zamanaşımı olan 10 yıllık süreye ilişkin olduğunu, olayda öğrenmenin gerçekleştiğini, zamanaşımı süresinin işlemeye başladığını, bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmediğini, müvekkilinin davacıdan aldığı belgelerin edebi değeri olmayan dönem araştırmaları olduğunu, davacının yazdığını iddia ettiği kitabın müvekkilinin kitabı yayınladıktan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıktığını, davacının yazdığını iddia ettiği kitapta tarih bulunmadığını, mahkemece tanık beyanlarına itibar edilmiş ise de, aksi yöndeki tanık anlatımlarının yok sayıldığını, dinlenen tanıkların davacının çok yakın arkadaşı olduğunu, davacının müvekkilinin kitabını daha ilk yayınlandığı yıllarda okuduğunu, görüşlerini ve önerilerini bildirdiğini, müvekkilinin altmışın üstünde kitap yazdığını, davacının yazdığı bir kitaba ihtiyacı olmadığını, müvekkilinin kitabının arkasında davacıya teşekkür yazısı bulunduğunu, davacının müvekkiline el yazması metinlerini 2007-2008 yıllarında, çok eski arkadaş olmaları nedeniyle ve kendi isteğiyle vererek yazacağı romanda değerlendirmesini, buna çok memnun olacağını söylediğini, “…” romanı yayınlanınca da bundan memnuniyetini dile getirdiğini, davacının müvekkilinin kitabından intihal yapmış olabileceğini, mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, davacının yazar olmadığını, yemin kanıtının dikkate alınmadığını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE : Dava, FSEK kapsamında tecavüzün tespiti, durdurulması, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Davacı vekili, müvekkilinin yazarı olduğu kitaptan davalının intihal yaptığını ileri sürerek, FSEK uyarınca tecavüzün ref’i, FSEK 68. maddesi uyarınca 3 katı maddi tazminat, FSEK 70. maddesi uyarınca manevi tazminat isteminde bulunmuş, mahkemece davacının FSEK 68. maddesi uyarınca 3 kat 14.685,42 TL tutarında maddi tazminat isteyebileceği belirtilerek, taleple bağlı kalınarak 1.000,00 TL maddi tazminata, ayrıca 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
İntihal kavramı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda açıkça tanımlanmamış olmakla birlikte sözlük anlamı itibariyle aşırma, başkasına ait eseri kendininmiş gibi gösterme, kaynak göstermeksizin başkasının eserinden parça alma anlamında olup, hukuk düzenince de bu anlam yüklenmiş ve yasaklanmıştır (Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Ankara, 1976, s. 72, Türk Hukuk Lûgatı, s. 587, 90). İntihal tam veya kısmi nitelikte olabilir. Açıktır ki, ister tam, ister kısmi nitelikte olsun, intihalin (aşırmanın, çalıntının) varlığı hâlinde, buna maruz kalan hak sahibi, hukukun kendisine tanıdığı yasal yollara başvurma hakkına sahiptir. Zira intihal, hak sahibinin mali ve manevi haklarının ihlali anlamı taşımaktadır.
İntihalden bahsedebilmek için her şeyden önce kıyaslamaya konu fikri ürünlerin 5846 sayılı Kanun anlamında eser olması gerekmektedir. 5846 sayılı Kanun’a göre eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleridir. Başka bir anlatımla, bir fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması ve Kanun’da sınırlı sayıda belirtilmiş olan eser türlerinden birine dâhil edilebilmesi koşulları bulunmalıdır. Fikri ürün 5846 sayılı Kanun anlamında eser niteliğinde ise o zaman mali ve manevi haklara tecavüzün varlığının incelenmesi gerekir. 5846 sayılı Kanun, eser sahipliğinden doğan hakların korunmasını öngörmekle birlikte, korunan şey aslında o eserdeki hususiyettir. Hususiyetin belirlenmesi fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklarda önemli bir yere sahiptir. Hususiyet kısaca eser sahibinin, eserine kendi fikir, düşünce, duygu ve his dünyasından ve fikri temele dayanan yeteneklerinden kattığı özelliklerdir (Hayri Bozgeyik, Fikir ve Sanat Eserlerinde Hususiyet, BATİDER, C. XXV, 2009, Sayı 3, s. 170).
Buna göre, öncelikle ve bir ön koşul olarak, davacı çalışmasının, alıntı yapılan kısımlar da dahil olmak üzere sahibinin hususiyetini taşıyan, 5846 sayılı Kanun’da belirlenen eser kategorilerinden en az biri kapsamında bulunan bir eser niteliği taşıyıp taşımadığı saptanmalıdır. Eğer davacının alıntı yapılan çalışması 5846 sayılı Kanun anlamında eser niteliğinde ise intihal incelemesine başlanması gerekir. (Yargıtay HGK 14.06.2023 tarih, 2022/11-219 E. 2023/631 K. sayılı ilamı)
FSEK’in 68. maddesinde, “Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda, davacının “…” isimli el yazmalarının gerek içerik gerek üslup açısından önceki eserlerden bağımsız olduğu ve yaratanın fikri emeğini taşıdığı, “…” adlı eserin baskı tarihinin “Aralık 2009” olduğu, ancak “…” adlı eserin bilirkişi tarafından incelenen nüshasının matbu olmadığı, baskı tarihinin mevcut olmadığı, “…” adlı eserde genellikle cümlelerin uzun olduğu, aynı olayların aynı akış içerisinde anlatıldığı “…” adlı eserde ise genellikle o cümlelerin birkaç parçaya ayrıldığı, “… ” adlı eserde genellikle fiillerin şimdiki zamanın hikâyesi gibi birleşik zamanlı çekimi kullanılırken “…” adlı eserde genellikle basit zamanlı fiillerin tercih edildiği; “…” adlı eserdeki bazı cümlelerin veya paragraflarının yerlerinin “…” adlı eserde değiştirilmekle beraber bu durumun “…” adlı esere özgünlük kazandırmadığı, “…” adlı eserde çoğunlukla Osmanlı Türkçesine ait kelimeler tercih edilirken “…” adlı eserde günümüz Türkçesine ağırlık verildiği, kelime farklılıklarının çoğunlukla bundan kaynaklandığı; 414 sayfalık “…” adlı eserin yaklaşık 410 sayfasının aynen veya manasını değiştirmeden, her cümlede bir iki kelimenin ilavesi veya eksiltilmesi yahut kelimelerin, cümlelerin, paragrafların ya da sayfaların yerlerinin değiştirilmesi veyahut şahıs isimlerinin ve tarihlerin değiştirilmesi suretiyle “…” adlı eserin teşkil edildiği, iki eser arasındaki benzerlik/aynılık oranının %100’e yakın olduğu, akademik olarak üniversiteler arasında farklar bulunmakla beraber, genellikle %10 veya %20’lik benzerlik/aynılıkların intihal için yeterli görüldüğü, davalının eser içeriğinin davacıya ait yazmaların intihali olduğu; davacının maddi tazminat talebini FSEK m.68’e dayandırdığından, telif oranının %10 ve %15 olarak kararlaştırılabildiği iki ihtimale göre, farazi sözleşme ilkesine uygun olarak davacının eserinin telif bedelinin %10 oranına göre 4.895,14 TL, FSEK m.68 uyarınca üç katının 14.685,42 TL olacağı; %15 oranına göre ise 7.342,71TL, FSEK m.68 uyarınca üç katının 22.028,13 TL olacağı görüşü bildirilmiştir.
Davacı tarafından yazılan “…” adlı eserin FSEK kapsamında koruma bahşedilen eser niteliğini haiz olduğu, mali ve manevi hakların tasarruf yetkisinin davacıda bulunduğu, davalının, davacının üzerinde eser ve hak sahipliğinin bulunduğu ilim ve edebiyat eseri türündeki el yazmalarını, eser sahibinin izni alınmaksızın, maksadın haklı göstereceği nispeti aşar biçimde yayımladığı, bu suretle davacının mali haklarından çoğaltma ve umuma iletim haklarının, manevi haklarından umuma arz ve adının belirtilmesi haklarının ihlal edildiği, davalının haksız fiil oluşturan eyleminin temadi ettiği, bu nedenle de zamanaşımı definin yerinde olmadığı, belirlenen maddi ve manevi tazminat miktarlarının dosya kapsamı ile uyumlu bulunduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu kanaatine varılmış, davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 751,41 TL’den peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 707,01 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21.09.2023