Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/2028 E. 2023/1292 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2028
KARAR NO : 2023/1292

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08.10.2020
NUMARASI : 2017/601 E. 2020/582 K.
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 27.09.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 27.09.2023

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2020 tarih 2017/601 E. 2020/582 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davacının selefi … Bankası T.A.Ş. ile dava dışı … A.Ş. ve davalının miras bırakanı …’nın da aralarında bulunduğu kefilleri arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, kredinin ödenmemesi üzerine İzmir 15.Noterliğinden 14/07/1997 tarihli ve 27563 yevmiye numaralı ihtarname hesabın kat edildiğini, borcun ödenmediğini, borçlu davalının kefil …’ın tek mirasçısı olduğunu, alacağın tahsili için İzmir 4.İcra Müdürlüğünün 1997/4186 esas numaralı dosyasında başlatılan takibe davalının miras bırakanı vekilinin itiraz ettiğini ileri sürerek, icra takibine yapılan itirazın iptaline, takibin devamına ve ihtiyati hacze karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, dava konusu icra takip dosyası 1997 yılında açıldığını, icra dosyasında borçlu görünen davalının murisi … 16/06/2007 tarihinde vefat ettiğini, icra dosyasından davalıya gönderilen herhangi bir ödeme emri bulunmadığını, davalıya takibin kendisi hakkında devam ettirileceğine dair herhangi bir bildirim de yapılmadığını, davanın, yasada belirlenen bir yıllık hakdüşürücü sürede açılmadığını, süresinde açılmayan davanın esasa girilmeden süre yönünden reddinin gerektiğini, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, TBK gereği dava konusu alacak 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, dava konusu icra takibinin 25.07.1997 tarihinde açıldığını, cevap konusu davaya kadar davalının murisi hakkındaki icra takibinden davalının haberdar edilmediğini, alacağın, dosyanın bu kadar uzun süre, yıllar boyunca takipsiz bırakılması usul ve yasaya aykırı olduğu gibi hakkaniyete de aykırı olduğunu, davacının davalının murisi hakkında İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1997/1475 sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu nedenle de borcun sabit olduğu yönündeki iddiası haksız ve mesnetsiz olduğundan reddi gerektiğini, davalının ve davalının murisinin dava konusu borçtan sorumlu olmadığının sabit olduğunu, ayrıca kabul anlamına gelmemek kaydıyla, alacak yargılamayı gerektirdiğinden, davacı tarafından talep olunan %40 oranındaki icra inkar tazminatının da reddi gerektiğini, davacının haksız ve dayanaksız davasının reddine, kötüniyetle işbu davayı açan davacı aleyhine %20 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, somut olayda davalının bila tarihli kefaleti nedeniyle icra takibine geçilmesi ile kesilen hak düşürücü sürenin, takibin itiraz üzerine durması ile hak düşürücü süre işlemeye başladığı, davalının murisinin 31/07/1997 tarihli itiraz dilekçesi ile birlikte duran takip sonucu 10 yıllık hak düşürücü sürenin 31/07/2007 tarihi itibariyle dolduğu, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kefalet sorumluluğunun 01/07/2013 tarihine kadar uzadığının değerlendirilerek, davacının icra takibinin durmasından sonra kefalet sözleşmesinin 10 yıllık hak düşürücü süresi içerisinde takibe devam edilmediği, itirazın iptali davası açılmadığı, sürenin hak düşürücü süre niteliğinde olduğu, 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonraki ek 1 yıllık süre içerisinde de kefaletle ilgili takipte bulunulmadığı, görülmekte olan itirazın iptali davasının 31/05/2017 tarihinde açıldığı anlaşıldığından hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkemenin açılan davada kefilin sorumluluğunun hak düşürücü süreler sebebiyle kalmadığı gerekçesi ile reddine karar verdiğini, işbu davaya konu kefalet sözleşmesinin 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde imzalandığını, bu dönemde kefalet sorumluluğunda bir süre sınırının bulunmadığının açık olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesi sonrasında uygulanmaya başlanan yasal düzenlemelerin önceki Kanunun yürürlükte olduğu zamanlarda yapılan hukuki işlemlere uygulanmasınun hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemenin işbu yöndeki kanaati, davacının alacağının teminatını ortadan kaldırdığından davacı şirket nezdinde büyük zararlara sebebiyet verdiğini, ayrıca yerel Mahkeme tarafından verilen gerekçeli kararda da belirtildiği üzere, 6098 sayılı Kanun’da belirtilen 10 yıllık süre içerisinde kefil hakkında icra takibine başlandığını, icra takibinin başlaması ile işbu yasal sürenin kesileceğini, icra takibine itirazın yapılmasının alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibini ortadan kaldırmayacağını, kesilen sürenin yeniden başlamasının mümkün olmadığını, borçlu … ‘nin kötüniyetli olarak icra takibine itiraz ettiğini, kefalet sözleşmesinin kötüniyetli davalı taraf lehine yorumlanmasının hakkaniyete aykırı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, davalının murisi …’ın kefil sıfatıyla imzaladığı dava dışı şirketin asıl borçlusu olduğu genel kredi sözleşmesinde kefil sıfatıyla imzası bulunan muris mirasçısına yönelik alacak iddiasına dayalı İİK’nun 67. maddesi gereğince açılmış itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Yerel Mahkemece davaya dayanak teşkil eden takip dosyasının getirtildiği, bilirkişiden rapor alındığı, işbu rapora vaki itirazlar üzerine dosyada talimat mahkemesiyle bilirkişi heyet raporunun tanzim edildiği, işbu raporun hükme esas alınarak davanın reddine dair karar verilmiş olduğu görülmüştür.
Davaya dayanak teşkil eden dava dışı … AŞ ile … Bankası TAŞ. İle imzalanan Umumi Kredi Taahhütnamesi akdedilerek, taahhütnameye davalının murisi …’ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzasını alındığı, Taahhütnameye istinaden davacı dışı borçlu … AŞ’ye döviz kredisi açılarak kullandırıldığı, davacı …, 31/05/2017 tarihi itibariyle havuz hesabına borçlu … AŞ tarafından yapılan 309.500,00-TL’lik ödemenin diğer kredi borcuna mahsup edildiği, davacının temliken alacaklısı olduğu 600.000 Amerikan doları tutarında, dava dışı kredi alacağını temin maksatlı imzalanan kefalet sözleşmesine istinaden kredi alacağının ödenmemesi nedeniyle İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1457 E. – K. sayılı ihtiyati haciz dosyası üzerinden ihtiyati haciz kararı alındığı, İzmir 4.İcra Müdürlüğünün 2017/4186 Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine geçildiği, takibin işlemsiz bırakılması nedeniyle yenileme gördüğü, sırasıyla 2006/13790, 2010/17365 sayılı takip nedeniyle icra takibi sırasında itiraz süresi içerisinde davalının murisi …’ın 31/07/1997 tarihli itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve yetkiye itirazı nedeniyle takibin durdurulmasına karar verildiği, borçlu …’ın 25/06/2003 tarihinde Eskişehir 3. Noterliği’nden 09919 yevmiye ile bu itirazı konu eden ihtarname gönderdiği anlaşılmıştır.
Davaya dayanak teşkil eden genel kredi sözleşmesindeki kefaletin sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’na tabi olup, buna göre gerçek kişi kefillerin kefaletlerinden sorumlu olacakları süre yönünden bir zaman sınırlamasının öngörülmediği, ancak 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinin üçüncü fıkrası ile gerçek kişilerin kefaletinin kefalet tarihini takip eden 10 yılın sonunda kendiliğinden sona ereceği düzenlenmesinin yer aldığı, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrasında, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olduğunda başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacakları, ancak, bu ek sürenin, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamayacağının belirtildiği dikkate alınarak dava konusu somut olayda İDM tarafından davalının bila tarihli kefaleti nedeniyle icra takibine geçilmesi ile kesilen hak düşürücü sürenin takibin itiraz üzerine durması ile işlemeye başladığının, davalının murisinin 31/07/1997 tarihli itiraz dilekçesi ile birlikte duran takip sonucu 10 yıllık hak düşürücü sürenin 31/07/2007 tarihi itibariyle dolduğu, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kefalet sorumluluğunun 01/07/2013 tarihine kadar uzadığının değerlendirilerek, davacının icra takibinin durmasından sonra kefalet sözleşmesinin 10 yıllık hak düşürücü süresi içerisinde takibe devam edilmediği, itirazın iptali davası açılmadığı, sürenin hak düşürücü süre niteliğinde olduğu, 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonraki ek 1 yıllık süre içerisinde de kefaletle ilgili takipte bulunulmadığı, görülmekte olan itirazın iptali davasının açıldığı tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin geçtiğinden davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır, bu nedenle davacı tarafın istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 TL’den peşin alınan 148,60 TL’nin mahsubu ile eksik kalan ‬ 121,25 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 27.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.