Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1968 E. 2023/1100 K. 18.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1968
KARAR NO : 2023/1100

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05.02.2019
NUMARASI : 2016/143 E. 2019/107 K.
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
KARAR TARİHİ : 18.07.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 18.07.2023

İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.02.2019 tarih 2016/143 E. 2019/107 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili ile davalının 2011 yılının Mart ayında İzmir Gaziemir’de araç kiralama firması kurmak ve işletmek için anlaştıklarını, 2011 Nisan ayında adi ortak olarak … adına Gaziemir Vergi Dairesinde şirket açılışı yaptıklarını, araç kiralama işini müvekkilinin babası … ile davalının babası …’ın işletmesine bıraktıklarını, ilk başta başka şirketlerden araç kiralayıp kiraya verdiklerini, daha sonra ortakların işi kendi araçlarıyla yapmaya karar verdiklerini, 30.04.2012 tarihinde … ve … plakalı araçların, 2013 yılı Nisan ayında …, …, … ve … plakalı araçların satın alındığını, davalının babası …’ın … Bankası Hatay şubesinden iki defa 15.000 TL kredi çektiğini ve bu kredilerin 3 ay dolmadan kapatıldığını, 17.04.2014 tarihinde … ve … plakalı iki araç daha alındığını, bu araçların müvekkilinin babası … ile davalının babası olan … adına ortak tescil edildiğini, ortaklar arasında herhangi bir adi ortaklık sözleşmesi olmayıp müvekkilinin ısrarı üzerine 02.01.2014 tarihinde Gaziemir Vergi Dairesine ortaklık adı altında ve müvekkili adına bildirim yapıldığını, tarafların son zamanlarda anlaşmazlıklar yaşadıklarını ve ayrılma kararı aldıklarını, ancak davalının anlaşma ile verilen sözlere uymadığını, müvekkilinin babasını ofisten kovduğunu ve hakaret ettiğini, davalı tarafın 31.10.2014 tarihinde ofiste müvekkilinin eşyaları da hali olmak üzere tüm eşyaları alarak ofisi boşalttığını, davalı yanın kötüniyetli olduğunu, araç kiralama sözleşmelerinin çoğunu müvekkilinin babası …’ın yaptığını iddia ederek, adi ortaklığın feshine, ortaklık mallarının tasfiyesine, kâr payının hesaplanarak faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 11.03.2016 tarihli dilekçesinde kâr payına yönelik dava değerinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL olduğunu beyan etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, 2012 yılında babasının kefil olması ile … ve … plakalı araçları kredili olarak satın aldığını, 2013 yılında ise babasının kefil olması ve teminat vermesi ile …, … ve … plakalı araçları kredili olarak aldığını, 02.01.2014 tarihinde davacı ile aynı işi büyütüp ortak iş yapmak üzere anlaştıklarını, kendisinin sahip olduğu araç sayısı ve işyerine yaptığı masraf kadar sermaye getireceğine söz verdiğini, bu nedenle 02.01.2014 tarihinde resmi olarak ortaklığa geçtiklerini, ancak davacının çeşitli mazeretler ileri sürerek sermaye getirmediğini, davacının işyerindeki malzemeler ile ruhsat kayıtları kendi adına olan araçlar üzerinde hakkı bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; araç kiralama işine ilişkin olarak taraflar arasında “… Adi Ortaklığı” ünvanlı adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu, adi ortaklığa ait vergi mükellefiyet kaydının 02.01.2014 tarihinde oluşturulduğu, davalı adına tescilli olan …, …, …, …, … ve … plakalı araçların faturalar ile adi ortaklığa satışı yapılarak adi ortaklığın kullanımına bırakıldığı, davalının babası olan dava dışı … adına tescilli … ve … plakalı araçların da yine adi ortaklık tarafından araç kiralama işinde kullanıldığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, adi ortaklık ilişkisinin hangi tarihte başladığı, davalı adına ve dava dışı tarafların babaları adına kayıtlı araçların mülkiyetinin adi ortaklığa ait olduğunun kabul edilip edilemeyeceği, davacının sermaye koyma borcunun bulunup bulunmadığı, davacının kar payı alacağının bulunup bulunmadığı ve adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinin talep edilmesinin haklı olup olmadığı noktalarında toplandığı, HMK’nın 200. maddesi uyarınca davacının adi ortaklığın 2011 yılında başladığını yazılı delil ile ispat etmesi gerektiği, tarafların beyanından ve Gaziemir Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen yazı cevabından adi ortaklık ilişkisinin 02.01.2014 tarihinde kurulduğunun anlaşıldığı, adi ortaklık ilişkisinin daha önce başladığına dair davacı tarafça yazılı delil sunulmadığı, adi ortaklık sözleşmesinin geçerliliği kural olarak şekle bağlı değil ise de, şekle bağlı bir işlemin adi ortaklık sözleşmesinde yer alması halinde anılan işlemin yasanın öngördüğü şekilde yapılması gerektiği, davalı adına kayıtlı araçların ve dava dışı tarafların babaları adına kayıtlı araçları adi ortaklığa ait olup olmadığı yönünden değerlendirme yapıldığında, yukarıda sayılan plakalı araçların … ve dava dışı … adına kayıtlı olduğu, 6 adet aracın ortaklık kurulmadan önce davalı tarafından satın alındığı ve araç tescillerinin de yine davalı adına olduğu, bu araçların 02.01.2014 tarihinde adi ortaklık kurulurken davalı … tarafından ortaklığa sermaye olarak konulması hususunda anlaşıldığı, ne var ki bu araçların ve dava dışı tarafların babaları adına kayıtlı araçların devirlerinin resmi şekilde gerçekleştirilmediği, davacının ortaklığa sermaye olarak neyi koyduğunun ise dosyada toplanan delillerden tespit edilemediği, TBK’nun 621. maddesi gereğince her ortağın para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa eşit oranda katılım payı koymakla yükümlü olduğu, buna göre davacının da eşit miktarda aracı ortaklığa getirmesi gerektiği, ancak ne davacının ne de davalının ortaklığa motorlu araçları (babaları adına tescilli olanlar da dahil) geçerli bir şekilde sermaye olarak koymadıkları, buna rağmen 21.10.2014 tarihine kadar her iki tarafın birlikte ve davalının ve dava dışı babalarının araçlarıyla araç kiralama işini yürüttükleri, aralarında sadece bu kapsamda bir adi ortaklık kurulduğu, motorlu taşıtların adi ortaklık adına resmi şekilde devri gerçekleşmediğinden söz konusu taşıtların tasfiyeye konu yapılamayacağı, davacı tarafın kâr payı talebinin, tasfiye payı talebinden farklı olduğu, adi ortaklıkta elde edilen karın bir kısmını dağıtmayarak yedek akçeye ayırma imkanı bulunmadığı, her ortağın iş yılı sonunda elde edilen kârdan kendi payına düşen kısmın tamamını talep edebileceği, kâr gerçekleşmişse, bundan davacının payına düşen kâr payının kendisine ödendiğini ispat yükünün idareci ortak olan davalıda olduğu, katılma payının fiilen ortaklığa getirilmemiş olmasının, kâr payı hakkının doğmasına engel olmadığı, adi ortaklığa ait işletme defteri bilirkişi heyeti tarafından incelendiğinde, 01.01.2014-31.12.2014 dönemi yıllık kârın 3.929,13 TL olduğu, adi ortaklığın ticari faaliyeti ile ilgili olarak işletme defterlerinde kar payı dağıtımına yönelik kayıt bulunmadığı, davalının davacıya kar payı ödemesinde bulunduğuna dair başkaca delil de ibraz etmediği, bu durumda adi ortaklık kayıtlarına göre elde edilmiş görünen karın, kar payı dağıtım oranına göre ortaklar arasında paylaştırılması gerektiği, TBK’nun 623/1 maddesine göre davacıya düşen kâr payının 3.929,13/2 = 1.964,57 TL olduğu; TBK’nın 639/6. ve 640. md hükümleri uyarınca taraflarca altı ay önceden gönderilmesi gereken fesih ihbarına dayalı olarak adi ortaklığın hesap dönemi sonunda sona ereceği, davalı adi ortaklığın feshedildiğini iddia etmiş ise de; davalı tarafından fesih ihbarı gönderilemediği, dolayısıyla dava tarihi itibariyle adi ortaklığın varlığının halen devam ettiği, ancak adi ortaklığın devamının imkansız hale geldiği, ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmadığı, taraflar arasındaki iç ilişkide güven unsurunun ortadan kalktığı anlaşılmakla davacının adi ortaklığın feshi talebinde haklı olduğu, dava konusu ortaklıkta dış tasfiyeyi gerektirecek bir ortaklık borcunun bulunmadığı, araç satın alınırken alınan kredilerin de ortaklığın borcu değil, davalının ve dava dışı kişilerin kişisel borçları olduğu, iç tasfiye aşamasına gelindiğinde, taraflarca da adi ortaklığa ait malvarlığı bulunduğunun iddia edilmediği ve buna ilişkin bir delil de sunulmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, davacı ile davalıya ait “… Adi Ortaklığı ” ünvanlı … vergi kimlik numaralı adi ortaklığın feshine, adi ortaklığa özgülenmiş malvalığı ve borç bulunmadığından adi ortaklığın tasfiyesi talebinin reddine, davacının 1.967,57 TL kâr payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, adi ortaklık ilişkisinin kurulması ve ispatının herhangi bir şekle tabi olmadığını, somut olayda senetle ispat kuralının istisnalarının mevcut olduğunu, kişilerin karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanları, adi ortaklık sözleşmenin kurulması için yeterli olduğunu, taraflar sözlü olarak 2011 yılında adi ortaklık ilişkisinin başladığını, dinlenen tanıkların da bu yönde beyanda bulunduklarını, müvekkilin o dönemde henüz 18 yaşını doldurmamış olması nedeniyle adi ortaklık ilişkisinin 2014 yılında resmiyete taşındığını, davaya konu araçların devir işlemleri için düzenlenmiş evrakların, delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte olduğunu, tarafların işlettiği Rent A Car’ın adının dahi, müvekkil ile davalının bu işten önceki Rent A Car işletmelerinin adından oluştuğunu, müvekkilinin babasının işletmesinin adının “… Rent A Car”, davalının babasının işletmesinin adının “… Rent A Car”; davalı ile müvekkilin işletmesinin adı ise “… Rent A Car” olduğunu, 2014 yılından önce yapılan kiralamaların tarafının ya … Rent A Car isimli adi ortaklık ya da ”… ve …” olduğunu, müvekkilinin hem kar payına hem de tasfiye payına hak kazandığını, hem tasfiye payının hem de kar payının 2011 yılı baz alınarak hesaplanması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, adi ortaklığın feshi, tasfiyesi ve kâr payı istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle adi ortaklığın feshine, adi ortaklığa özgülenmiş malvalığı ve borç bulunmadığından adi ortaklığın tasfiyesi talebinin reddine, davacının kâr payı alacağının 1.967,57 TL’lik kısmının kabulü ile dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
TBK’nın 620. maddesinde “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tabi adi ortaklık sayılır.” 621. maddesinde “Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır. Bir ortağın katılım payı, bir şeyin kullandırılmasından oluşuyorsa kira sözleşmesindeki; bir şeyin mülkiyetinden oluşuyorsa satış sözleşmesindeki hasara, ayıptan ve zapttan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.” 622. maddesinde “Ortaklar, niteliği gereği ortaklığa ait olan bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlüdürler.” ve “Kazanç ve zarara katılma” başlıklı 623. maddesinde “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
Taraflar arasında, adi ortaklık ilişkisinin kurulmuş olduğu, ancak taraflar arasında güven unsurunun ortadan kalktığı ve ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmadığı hususlarında taraflar arasında çekişme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, adi ortaklık ilişkisinin hangi tarihte kurulduğu, ortaklığın tasfiyeyi gerektirecek malvarlığının bulunup bulunmadığı, araçların ortaklığa sermaye olarak konulup konulmadığı, tarafların kendi sermaye koyma borcunu yerine getirip getirmediği ve davacının kâr payı alacağının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
İlk derece mahkemesince Ticaret Hukuku öğretim üyesi, serbest muhasebeci ve makine mühendisinden oluşan heyetten alınan 05.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda, tarafların beyanından ve Gaziemir Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen yazıdan adi ortaklık ilişkisinin 02.01.2014 tarihinde kurulduğu, araçların devrinde resmi şekle uyulmadığından, araçlar üzerinde ortakların elbirliği mülkiyetinin kurulmadığı, motorlu araçların şirket adına kaydı yapılmamakla birlikte araç kiralama işi birlikte yürütüldüğünden, TBK 27/2 md uyarınca sözleşmenin araç devri söz konusu olmaksızın kurulduğunun kabul edilmesi gerektiği, 6 adet aracın davalı kayıtlı olduğu, bunların ortaklık kurulmadan önce davalı tarafından satın alındığı ve araç tescillerinin de yine davalı adına yapıldığı, ancak davalının, kendisine ait araçları geçerli bir şekilde ortaklığa getirmediği, davacının ise ortaklığa sermaye olarak neyi koyduğunun anlaşılamadığı, TBK’nun 621/2. maddesi gereğince davacının sermaye payının da davalının sermaye payına eşit olması gerektiği, ancak tarafların ortaklığa motorlu araçları geçerli bir şekilde sermaye olarak koymadıkları, bu nedenle tasfiyeye konu yapılamayacağı, adi ortaklığın ancak ortakların oybirliğiyle alacakları bir kararla veya belirsiz süreli olduğu anlaşılan bu ortaklıkta ortaklardan birinin en az altı ay önceden fesih bildiriminde bulunmasıyla sona ereceği, davacının ortaklıktan çekildiğini beyan etmediği, davalının tek taraflı ortaklıktan çekildiğini beyan ettiği, davalı tarafından davacıya yöneltilmiş bir feshi ihbarın mevcut olduğu ispat edilmedikçe ortaklığın halen devam ettiğinin kabulü gerektiği, davacı tarafın kâr payı talebinin şirketin faaliyeti boyunca elde edilip ortaklara dağıtılmayan ve şirket malvarlığına da aktarılmayan kârdan kendisine düşen kısmın ödenmesine yönelik olduğu, TBK’nın 623. maddesine göre sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payının, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşit olduğu, aynı kanunun 630/3. maddesi gereğince yönetici ortakların, yılda en az bir defa hesap vermek ve kazanç paylarını ortaklara ödemekle yükümlü oldukları, adi ortaklıkta, anonim ve limited ortaklıkların aksine elde edilen karın bir kısmını dağıtmayarak yedek akçeye ayırma imkanının bulunmadığı, her ortağın iş yılı sonunda elde edilen kârdan kendi payına düşen kısmın tamamını talep edebileceği, davalının yönetici ortak olduğu düşünülürse, davalının kâr payını bu hükme göre hesaplayıp davacıya ödemesi gerektiğini, adi ortaklığın faaliyette bulunduğu dönemde elde edilen kar miktarının işletme defterinde yer alan 01.01.2014-31.12.2014 dönemi hesap özetine göre 3.929,13 TL olduğu, TBK’nun 623/1 maddesine göre davacıya düşen kâr payının bu tutarın yarısı olan 1.964,57 TL olduğu, dava konusu ortaklıkta dış tasfiyeyi gerektirecek bir şirket borcunun defterden anlaşılamadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmesi içim ilk derece mahkemesince bu kez Ticaret Hukuku öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik heyetten alınan bilirkişi raporunda, ilk bilirkişi raporu ile uyumlu şekilde, adi ortaklığın 02.01.2014 tarihinde başladığı, adi ortaklığın 2011-2014 yıllarındaki mevcudiyetinin davacı tarafından kesin deliller ile ispatlanmasının yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda zorunlu olduğu, 2011-2014 yılları arasında ortaklık ilişkisinin varlığını gösteren adi ortaklık sözleşmesine dava dosyasında yer verilmediği, dava konusu uyuşmazlığa konu adi ortaklıkta elbirliğiyle mülkiyete konu bir otomobil olmadığı, davalının sahibi olduğu araçları geçerli bir şekilde ortaklığa getirmediği, araçların mülkiyetinin devrinin resmi şekilde gerçekleşmemiş olması sebebiyle söz konusu taşıtların tasfiyeye konu yapılmasın mümkün olmadığı, davalıya ait araçların 02.01.2014 tarihinde adi ortaklığa özgülenmiş/kullanımına bırakılmış olduğu, dava dosyasında davalı tarafından gönderilen bir fesih ihbarına rastlanılmadığı, bu nedenle ortaklığın halen devam ettiği sonucuna ulaşıldığı, davacıya 2014 yılına ilişkin kârın %50’si olan 1.964,56 TL kâr payı ödenmesi gerektiği, adi ortaklığın devamının imkansız hale geldiği, ortaklığın devamında tarafların bir menfaatinin kalmadığı, taraflar arasındaki iç ilişkide güven unsurunun ortadan kalktığı ve araç kiralama konusunda faaliyet gösteren işletmenin 21.10.2014 yılında faaliyetine son verdiği, bu tarihte davalının ortaklığın sona erdiğine dair Gaziemir Vergi Dairesi Müdürlüğüne bildirimde bulunduğu, ancak adi ortalığın sona ermesine ilişkin TBK’de yer alan düzenlemeler dikkate alındığında ortaklığın ortaklardan birinin en az altı ay önceden bulunacağı fesih bildirimi ile sona ereceği, davalı tarafından gönderilen bir fesih ihbarı bulunmadığı, sonuç olarak ortaklığın halen devam ettiği sonucuna ulaşılmasının mümkün olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarının birbirleri ve dosya kapsamı ile uyumlu, denetime elverişli ve hukuka uygun olduğu; bilirkişi raporları ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki adi ortaklığın Gaziemir Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün 22.03.2016 tarihli yazısında belirtildiği üzere 02.01.2014 tarihinde kurulduğu, bu tarihten önce adi ortaklığın oluştuğunun ya da faaliyet gösterdiğinin davacı tarafça kanıtlanamadığı, yine aynı yazıdan adi ortaklığın 21.10.2014 tarihinde faaliyetine son verdiğinin anlaşıldığı, ancak dava tarihi itibariyle adi ortaklığın halen ayakta olduğu, adi ortaklığın devamında tarafların menfaatlerinin bulunmadığı, ortaklığın tasfiyeyi gerektirir bir malvarlığının bulunmadığı, öte yandan faaliyet dönemi itibariyle davacının payına isabet eden kâr payının 1.964,56 TL olduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir. Davacı vekilinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 TL maktu harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere 18.07.2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.