Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1830 E. 2023/923 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1830
KARAR NO : 2023/923

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27.12.2019
NUMARASI : 2019/29 Esas 2019/209 Karar
DAVANIN KONUSU : Markaya Tecavüz Nedeniyle Alan Adının İptali, Haksız Rekabet
KARAR TARİHİ : 15.06.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 15.06.2023

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 27.12.2019 tarih 2019/29 Esas 2019/209 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davalı tarafın … com.tr alan adının müvekkili markası ile benzer olduğunu, iltibas yarattığını, “…” markasının 1996 yılından beri tescilli olduğunu, T/02114 sayı ile tanınmış marka olarak tescil edildiğini, dava konusu 2013/48363 sayılı … marka başvurusunun müvekkil şirketin itirazı nedeniyle reddedildiğini, buna rağmen kullanımların devam ettiğini, ayrıca logonun üzerinde tescilli anlamına gelen … işaretinin kullanıldığını, bu durumun da haksız rekabet yarattığını, davacı markasına tecavüz edildiğini, belirterek …com.tr alan adının iptalini, kapatılmasını talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, sektörlerin farklı olduğunu, davalının cep telefonu onarım hizmetleri verdiğini, logolar arasında farklılıklar olduğunu, … ibaresinin cihaz onarımı yapan davalı için kullanımının zorunluluk arz ettiğini, renklerin, yazı karakteri, boyut ve grafiklerin farklı olduğunu, baskın unsurun “…” ibaresi olduğunu, “…” ibaresinin bulunduğu çok sayıda tescilli marka olduğunu, davalı markasının iptali yoluna başvurulmasının kötü niyeti gösterdiğini, hitap edilen tüketici kitlelerinin farklı olduğunu belirterek haksız davanın reddini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı Türk Patent Marka Kurumu’nda kayıtlı ve tanınmışlık tespiti bulunan “…” markasının sahibi olup, T02114 sayılı 27/10/2010 tarihli başvuru uyarınca “…” ibaresi bankacılık hizmetleri, finans konuları bakımından davacı lehine tanınmışlık özelliği taşıdığını, davalının 2013/48363 nolu marka başvurusunun, davacı tarafın itirazı üzerine reddolunduğunu ve reddin kesinleştiğini, buna göre davalının fiili kullanımına ilişkin (…) tescilli markası bulunmadığını, ancak cep telefonu tamir, bakım vb. teknik bir servis hizmeti veren davalının faaliyet alanı, davacının tescilli markaları ve faaliyet alanı ile ilgili olmadığını, bununla birlikte davacı, “…” ibareli markası nedeniyle koruma talep ederek davalının marka tecavüzü, haksız rekabetini ileri sürmekte, tescili bulunmamasına rağmen, “… ” ibaresini tescilsiz markasının yanında kullandığını belirtmekte alan adının kapatılmasını, iptalini istediğini, tescilli markanın sektörel tanınmışlığı bulunsa bile, SMK 6/5. maddede öngörülen koşullara uymak kaydıyla başka sektör veya alanlarda kullanılması hukuka uygun olduğunu, diğer anlatımla tanınmışlığı bulunan markanın ününden haksız yararlanılma, markanın ayırt ediciliğini zedeleme, itibarını bozma gibi sonuçlar doğurmayan marka kullanımları veya marka başvuruları hukuka uygun olduğunu, davalı tarafın başvurusunun reddine rağmen tahsis ettirdiği “…com.tr ” ibareli alan adının kendi faaliyet alanı kapsamında kullanıldığının anlaşıldığını, 14/05/2012’de kaydedilen alan adı, esasen salt “…” kısmı bakımından davacının markaları ile çakıştığını, alan adının esas unsuru, “…” şeklinde olduğunu, teknik olarak “…” ibaresi ile arama yapıldığında davalının internet sitesi ve bu site ile ilgili bazı şikayet siteleri, sosyal medya sayfaları çıktığını, yani davacıya ait web siteleri görüntülenmediğini, bu teknik sonuç karşısında görevlendirilen bilirkişinin 16/07/2019 tarihli raporu ve ek raporundaki bulguların savunmayı doğruladığını, bununla birlikte davalının tanıtımlarında anılan ibareyi kullanırken, “… ” logosunu kullanmasının haksız rekabet oluşturduğunu, herhangi bir tescili olmadığı halde, bu işareti kullanmanın TTK’nın 54. maddesi uyarınca haksız rekabet kapsamında olduğunu, çünkü eylem, kamuyu yanıltıcı, yanlış bilgi verdiğini, TTK’nın 55/1-a.2. bend uyarınca davalı müşterilerine kendisi ile ilgili yanlış bilgi vermiş olmakta, rekabette dayanaksız bir avantaj sağladığını, dolayısıyla davalının marka hakkına tecavüz ettiği söylenememekle birlikte, davacının bu yöndeki iddiası kanıtlanmış olup, haksız rekabet unsurlarını oluşturduğunu, davalının bu şekilde haksız rekabette bulunmasına rağmen, davacı ile fiili bir rekabeti bulunmadığından, marka hakkının haksız kullanıldığından söz edilemeyeceğini, diğer deyimle markaya tecavüz nedeniyle davalının alan adının kapatılmasının şartları bulunmadığını, davalının alan adının, davacıya ait marka nedeniyle kapanma şartları bulunmamakla birlikte, davalının tanıtımda kullandığı ticari işaretin, tescilli bir markaymışçasına sunulmasının haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının ticari işareti olan “…” ibaresinin yanında “… ” kullanmasının haksız rekabet oluşturduğundan, eyleminin tespit ve önlenmesine; alan adı iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, yerel mahkeme gerekçeli kararında davalı firmanın sektörünün müvekkil firmadan farklı olduğu belirtilerek değerlendirme yapılmışsa da, davacının tescilli markaları ve kapsamları doğrultusunda değerlendirme yapılması gerektiğinden yerel mahkeme tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki davacı markası “tanınmış” marka olduğunu, yerel mahkeme tarafından verilen karar ile “tanınmış marka” kavramının içinin boşaltıldığını, davacının faaliyet gösterdiği sektör ile davalının sektörlerinin farklı olduğu belirtilmişse de, davacının 37.sınıfta yer alan hizmetleri kapsayan … esas unsurlu markaları mevcut olup, karşılaştırmanın bu kapsamda yapılması gerektiğini, firmaların faaliyet gösterdiği sektörlerin öneminin bulunmadığını, davacının markasının T/02114 sayı ile tanınmış marka olarak tescil edildiğini, tanınmış markalar bakımından markanın aynısının veya benzerinin farklı mal ve hizmet için kullanılmasının da tecavüz oluşturan bir durum olduğunu, davalı tarafın kullanımı müvekkile ait tanınmış … ve seri markaları karşısında iltibas teşkil ettiğini, bu durumun zaten Türk Patent ve Marka Kurumu uzmanları tarafından da tespit edildiğini, davalı yanın müvekkile ait ‘…’ markası ile iltibas yaratacak bir alan adı seçmesi ve bu alan adının müvekkil markaları ile iltibasa sebebiyet verdiğini bildiği halde kullanmaya devam etmesi haksız rekabet fiilini meydana getirmekle birlikte karşı tarafın kötüniyetini yansıttığını, 6769 SMK 7.maddesinde, marka tescilinden doğan hakların kapsam ve istisnalarının sayıldığını, aynı yasanın 29.maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiillerin sıralandığını, davacının sahip olduğu tescilli ve tanınmış markasıyla ayırt edilemeyecek kadar benzer olan davalı alan adının TTK ve SMK hükümleri uyarınca davacı şirketin haklarını ihlal ettiğini ve bu nedenle kapatılması gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi, alan adının kapatılması ve haksız rekabet istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
10.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve davanın açıldığı tarih itibariyle olaya uygulanması gereken 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 7/3. maddesinde “Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir”; anılan fıkranın (e) bendinde ise “İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Aynı Yasanın 29/1-a maddesi uyarınca marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak fiili, marka hakkına tecavüz sayılır. Böylece, SMK’nın 7/3. maddesine göre tescilli bir marka hakkı sahibinin, markasının ticaret unvanı veya işletme adı olarak kullanılmasını yasaklayabilmesi ve bu durumun SMK’nın 29/a maddesi uyarınca marka hakkına tecavüz sayılabilmesi için, bu kullanımın ticaret alanında gerçekleşmesi ve marka sahibinin izni olmadan, aynı yasanın 7/2. maddesinde belirtilin fiillerin işlenmiş olması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2007 tarihli 2007/11-965 E.- 2007/961 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, marka da ticari unvan da ayırt edici işaretlerdir. Marka, bir teşebbüsün ürün ve hizmetlerini, rakiplerinkinden ayırmaya yönelik olup; ticari unvan ise, tacirlerin ticari işletmesine ilişkin muamelelerinde, icrasında kullanmak zorunda olduğu ismidir. TTK’nın 18/1. hükmüne göre her tacir bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır. TTK’nın 39/2. bendinde de unvanın işletmenin girişinde gösterilmesi zorunlu kılınmıştır.
Bir ticaret unvanının kullanılmasının, marka hakkına tecavüz teşkil etmesi için kullanımın ticaret sırasında olması, kullanım konusunda marka sahibinin izninin olmaması, kullanımın markanın tescil edildiği mallarla/hizmetlerle aynı veya benzer mallar/hizmetler için olması veya aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikte olması ve kullanımın markanın işlevlerini, özellikle tüketicilere malların veya hizmetlerin kaynağını garanti etme yönündeki temel işlevini yerine getirmeye müsait olmasının gerektiği sabittir.
Dava konusu somut olayda; davacının 2011/03276, 2008/02967, 2007/36555, 2007/36554, 2005/3788 numaralı markaları ile davalının alan adında “…com.tr” ve bu alan adı ile açılan web sayfasında yer alan “… (şekil) …” “…”, “…” şeklindeki kullanımlarının karşılaştırılmasında davalının 37. mal ve hizmet sınıfında yer alan “elektronik cihaz özellikle cep telefonu tamir, bakım ve garanti” hizmetleri verdiği ve ilgili markaların mal ve hizmet sınıfında 37 bulunması nedeni ile aynı mal ve hizmet sınıfında olduklarına kanaat getirilerek, davalı alan adında yer alan ifadelerin ve web sayfasındaki markasal kullanımlarının esaslı unsurunun “…” “…” ve “…” olması, kullanılan “…” ibaresinin hukuki anlam ifade etmesi ve işletmenin amaçlarından birinin ifade edilmesi nedeni ile tanımlayıcı ifade olarak kullanıldığı, davacı markaları açısından “…” kelimesinin hukuki anlam içermesi günlük hayatta “… ” anlamında kullanılması nedeni ile markasal açıdan güçlü bir ifade olmaması ve bu şekilde yapılan karşılaştırmalarda markasal hakka zarar verecek benzerlikte ihlalin bulunmadığı, orta düzeydeki tüketicilerce karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, davacının T/02114 nolu tanınmış marka statüsündeki markasının “(…) şekli …” olduğu, davalı markasal kullanımlarının esaslı unsurunun “…” “…” ve “…” olmasının … ibaresinin iştigal alanı ile ilgili amaca işaret etmesi ve bu durumun tüketici nezdinde açıkça anlaşılabileceği, tanınmış marka sahibi ile arasında bağlantı olduğu izlenimini bırakmadığı, davacı menfaatinin zarar görme ihtimalinin tarafların farklı sektörlerde bulunmaları özellikle davacının bankacılık sektöründe olması ve davalının cihaz ve cep telefonu tamiri ile ilgili faaliyet yürüttüğü dikkate alındığında tanınmış markanın itibarına zarar vermediği, haksız yarar sağlanmasının mümkün olmadığı, kullanımın orta düzeydeki tüketicilerce karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, bu kapsamda alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun dosya kapsamıyla örtüşen ve hükme esas almaya elverişli nitelikte bulunduğu değerlendirilmiştir.
Ancak davacı taraf Türk Patent Marka Kurumu’nda kayıtlı ve tanınmışlık tespiti bulunan “…” markasının sahibi olup, T/02114 sayılı 27/10/2010 tarihli başvuru uyarınca “…” ibaresi bankacılık hizmetleri, finans konuları bakımından davacı lehine tanınmışlık özelliği taşıdığından, davalının 2013/48363 nolu markası yönünden yapılan itirazın 27.11.2014 tarihinde kabulü ile tescil edilmediği anlaşılmakla, tescil edilmiş bir marka olmaması sebebiyle “Tescillidir” anlamındaki … ibaresinin kullanılmasının tüketiciyi yanıltıcı mahiyette olduğu , bu nedenle İDM’nin davanın kısmen kabulüne yönelik vermiş olduğu kararın yerinde olup, davacı vekilinin istinaf istemleri isabetli değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL maktu harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,

Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15.06.2023