Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1099 E. 2023/349 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1099
KARAR NO : 2023/349

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27.12.2019
NUMARASI : 2018/720 E. 2019/960 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 02.03.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 02.03.2023

İzmir 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2019 tarih 2018/720 E. 2019/960 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalı bulunan araç ile davacının maliki olduğu aracın karıştığı kazada davacının aracının zarar görerek hasara uğradığını, sigortalı aracın kusurlu olduğunu, davalıya yapılan başvuruya rağmen zararın karşılanmadığını, belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00-TL hasar bedelinin dava tarihinden işleyecek avans faizi ile davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesi dava ve talep etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili, yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemsi olduğunu, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, davalının sigortalı aracın kusuru oranında poliçe limiti ile sorumlu olduğunu, hasar talebinin gerçeği yansıtmadığını, kusurun davacıda bulunduğunu, ATK kusur raporu alınması gerektiğini, belirterek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasında davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı araç sürücüsünün tam ve asli kusurlu olduğu, kazanın sigorta poliçesi teminat süresi içerisinde meydana geldiği, davacının kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığı, davacının aracında kaza nedeniyle 5.218,51-TL hasar meydana geldiği, belirtilerek; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, alacağın temlik edilemeyeceğini, belirsiz alacak davası açılamayacağını, eksik inceleme yapıldığını, kusur durumuna ilişkin değerlendirmenin gerçeği yansıtmadığını, araç hasar bedelinin fahiş hesaplandığını, yedek parçaya eşdeğer parça fiyatları uygulanarak hasar onarım bedeli belirlenebileceğini, hasar gören parça, onarımı mümkün değilse veya eşdeğer parça veya ömrünü tamamlamış araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişimine imkân yok ise orijinali ile değiştirlebileceğini, karayolları trafik sigortası genel şartlarında belirtilen kriterleri dikkate almadan belirlenen parça ve işçilik bedelleri fahiş olduğunu, aracın rayiç bedelinin gereçği yansıtmadığını, aracın sovtaj değeri hesaplanmadığını, araç üzerinde keşif yapılmaksızın hüküm verildiğini, hasarın kaza ile uyumlu olup olmadığının tespit edilmediğini, belirterek; kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, trafik kazası nedeni ile davacının aracında oluşan hasarın ZMMS kapsamında tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
6100 Sayılı HMK’nın belirsiz alacak davasının düzenleyen 107. madde hükmüne göre, belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Dava dilekçesinin istem kısmında, davanın açıkça belirsiz davası olarak açıldığının belirtilmemiş olması, açılan davanın kısmi dava olduğunun kabulü için yeterli olmayıp, dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirilerek, davanın niteliği belirlenmelidir. Hukuki nitelendirme mahkemeye ait olup bir davanın belirsiz alacak davası mı kısmi dava mı olduğu mahkemece tespit edilmelidir. Mevcut yasal düzenlemeler karşısında zararın tazmini amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açılsın, dava açmakta her zaman hukuki yarar bulunmaktadır. ( Yargıtay 11. HD’nin 21.06.2022 tarih ve 2021/4318 E – 2022/5118 K sayılı ilamı )
Alacağın temliki ile artık borçlu, yeni alacaklıya karşı ifa yükümlülüğü altına girmektedir. Ancak, alacaklısının değişmesinde hiçbir söz hakkı olmayan ve temlik işleminden de habersiz olan borçlunun bu kadar çaresiz bırakılmaması, korunması gerektiği düşünülmesi gerekir. Bu nedenle de Borçlar Kanununda, borçlunun borcunu önceki alacaklıya ifa etmesi bazı şartlarla geçerli sayılmış hatta edimi tevdi etmek suretiyle borcundan kurtulması imkanı tanınmıştır. Borçluyu korumak amacıyla devredene karşı sahip olduğu savunma araçlarını devralana karşı da ileri sürme imkanı tanınmıştır. Alacağın temliki, borçlunun durumunu ağırlaştıramayacağından, alacak, devredenin mal varlığında ne halde ise devralanın mal varlığına da o hali ile intikal eder. Devredilen alacağın borçlusu, devredene karşı sahip olduğu def’ileri (savunmaları) devralana karşı da ileri sürebilir. Alacağın temliki işleminin üçüncü kişi yani devralan açısından doğurmuş olduğu sonuç, temlik işlemi ile birlikte üçüncü kişinin, alacağın asli ve ferileri ile birlikte alacağa bağlı rüçhan haklarına da sahip olmasıdır. Üçüncü kişinin devir ile birlikte bu haklarını kullanabilmesi için borçlunun onayına ihtiyaç bulunmamaktadır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/1582 E. 2020/849 K. sayılı ilamı) Davacı araç malikinin dava konusu kaza nedeniyle oluşan alacağını, alacağın temliki sözleşmesi ile temlik alan davacıya devrettiği, temlik edilen alacağın malvarlığı haklarına ilişkin olmakla temlike uygun olduğu, temlik eden alacaklının tasarruf yetkisinin bulunmadığının usulüne uygun şekilde ileri sürülüp kanıtlanamaması karşsında temlikin geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. 85/1. ve 85/son maddeleri ile Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre trafik kazası nedeni ile davacının aracında oluşan zarardan davalı sigorta şirketinin, sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğu amirdir. (Yargıtay HGK’nun 15.6.2011 tarih ve 2011/17-142 E. – 2011/411 K., 22.2.2012 tarih ve 2011/17-787 E. – 2012/92 K., Yargıtay 17. HD’ nın 20/05/2013 tairh ve 2012/8984 E. – 2013/7276 K. sayılı ilamları)
Davalının sorumluluğunun belirlenebilmesi için olayın oluşumunda tarafların mevcut kusur durumun tespiti önem arzeder. İDM tarafından dosyaya kazandırılan bilirkişi raporu ile olaya ilişkin kaza tespit tutuanağı kapsamında belirlenen maddi olgular çerçevesinde olayın oluş şekli ile uygun düşecek şekilde kusur değerlendirilmesi yapılarak, davalı sigorta araç sürücüsünün % 100 oranında asli kusurlu, davacının ise kusursuz olduğunun tespitinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Hasar bedeli araç rayicini % 50’si aştığı durumlarda aracın tamirinin ekonomik olmadığı açıktır. Bu durumda, araç pert total kabul edilerek aracın sovtaj bedeli de belirlenmek sureti ile hasarsız piyasa rayici ile sovtaj bedeli arasındaki farkın hasar miktarı olarak belirlenmesi gerekir. ( Yargıtay 17. HD’nın 18.05.2016 tarih ve 2016/3196 Esas – 2016/6047 Karar Sayılı ilamı) Motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana gelen zararlardan dolayı sorumluluk zarar görenin uğradığı gerçek zarar ile sınırlıdır. BK’nun 42. (6102 sayılı Kanun 50. Md.) 6762 sayılı TTK’nın 1283. ( 6102 sayılı TTK’nın 1427 vd ) maddeleri gereğince sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan yararlananın uğradığı gerçek zararı tazminle yükümlü olup motorlu aracın neden olduğu zarar nedeniyle meydana gelen gerçek zarar giderilmelidir. Gerçek zarar, zarar gören şeyin eski hale getirilebilmesi için gereken onarım ve işçilik giderlerini kapsar. Davalı sigorta şirketi gerçek zarardan sorumlu olup araç hiç tamir edilmemiş olsaydı dahi zarar gören kişinin gerçek zararına göre tazminat miktarı hesaplanması gerekmektedir. Zira, zarar görenin çıkma ve eşdeğer parçalarla aracı tamir etmesi beklenemeyeceği gibi gerçek zarar ancak aracın onarımında tamamen orijinal parçalar kullanılmak suretiyle karşılanır. Hasar bedeli tespit edilirken davalı sigorta şirketiyle servis arasında yapılan anlaşma vb nedenlerle yedek parça ve işçilik bedellerinin değerinde indirim yapılmaksızın meydana gelen gerçek zarar giderilmelidir. ( Yargıtay 17 HD’nın 15.12.2011 tarih 2011/4075 E. 2011/12321 K., 28.03.2016 tarih 2015/17481 E. 2016/3833 K., 04.04.2016 tarih 2015/14700 E. 2016/4229 K., 17.03.2014 tarih 2014/4531 E. 2014/3704 K. sayılı ilamları )
Sigorta şirketi, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumludur ve kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigorta şirketi tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Bir başka ifade ile zararın poliçe kapsamı dışında kaldığı hususunda ispat külfeti üzerinde davalı sigorta şirketindedir. Sigorta şirketinin, zararın poliçe kapsamı dışında kaldığını somut deliller ile ispat etmesi gerekir. Eldeki dava dosyasına konu somut olayda, aksi ispat edilinceye kadar geçerli resmi belge niteliğinde olan kaza tespit tutanağı ile sigorta şirketi tarafından sunulan deliller ve hasar dosyası içeriğinden zararın poliçe kapsamı dışında kaldığı hususunun davalı sigorta şirketi tarafından ispat edilemediğinin anlaşılması karşısında, sigorta şirketinin davacının oluşan gerçek zararından sorumlu olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olmasına, kusur ve hasarın anılan ilke ve esaslar ile örtüşecek şekilde olayın oluş şekli ve dosya kapsamına uygun olarak belirlenmesine, aracın hasar ve ikinci bedelinin piyasa rayiçlerine göre tespit edilmesine, aracın tamirinin ekonomik olması nedeni ile pert kabul edilmemesine, tazminatın poliçe limiti dahilinde hüküm altına alınmasına, zararın poliçe kapsamı dışında kaldığının davalı sigorta şirketi tarafından somut deliller ile ispat edilememiş olmasına, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, ilk derece mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakla, davalının istinaf itirazları yerinde değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 356,44 TL’den peşin alınan 89,20 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 267,24 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davalının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 02.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.