Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/583 E. 2022/71 K. 14.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/583
KARAR NO : 2022/71

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23.10.2018
NUMARASI : 2015/821 E. 2018/1170 K.

BİRLEŞEN İZMİR 3.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/912 ESAS- 2016/4
KARAR SAYILI DOSYASINDA
ASIL VE BİRLEŞEN DOSYADA
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 14.01.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 14.01.2022

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2018 tarih 2015/821 E. 2018/1170 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
ASIL DAVA : Davacı vekili, müvekkili banka ile davalı borçlu arasında kredili mevduat hesabı sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme uyarınca davalıya ticari destek kredisi kullandırıldığını, ayrıca kredi kartı tahsis edildiğini, ancak davalının kredi kartı ödemelerini aksattığını, davalıya ihtarname gönderildiğini, ödeme yapmaması üzerine alacağın tahsili için İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2014/15936 E. sayılı dosyasında davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı borçlu vasisinin itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili …’ün İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 20/03/2012 tarih ve 2011/1834 E. 2012/766 K. sayılı ilamı ile vesayet altına alındığını, bu nedenle fiil ehliyetinin bulunmadığını, buna rağmen davacı banka tarafından müvekkili …’e geliri ile karşılaması mümkün olmayan krediler kullandırdığını, basiretli bir tacir olarak davacı bankanın müvekkilinin kısıtlandığını öğrenebilecek durumda olduğunu, kısıtlılık tarihi itibariyle kısıtlının yaptığı işlemlerin hükümsüz olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA : Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmeleri uyarınca davalıya ticari destek kredisi tahsis edildiğini, ancak davalı tarafından bir süre sonra ödemelerin yapılmadığını, müvekkili banka tarafından hesap kat edilerek davalıya ihtarname gönderildiğini ve borcun ödenmesinin ihtar edildiğini, davalının ödeme yapmaması üzerine davalı aleyhine İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2014/17381 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, davalı …’ün İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/1834 E. 2012/766 K. Sayılı kararı ile vesayet altına alındığı, belirtilen Mahkeme tarafından 26.08.2011 tarihinde davacı bankanın … Şube Müdürlüğüne davalının borçlandırılmaması hususunda tedbir kararının tebliğ edildiği, davacı banka ile davalı/kısıtlı arasında 11/02/2014 tarihli 20.000,00 TL bedelli ticari kredi ve 03.09.2013 tarihli 15.000,00 TL bedelli Kredi Sözleşmesi imzalandığı, sözleşmelerin 26.08.2011 tarihinden sonra yani davalının kıstlandığının davacı bankaya bildirildiği tarihten sonra akdedildiği, kredi sözleşmeleri, ödeme planı ve başvuru formunda sadece davalı/kısıtlının imzasının bulunduğu, davacı Bankanın kendisine bildirilmiş olmasına rağmen davalı/kısıtlıya kredi kullandırmasında ağır kusurunun bulunduğu, davalı/kısıtlının hukuki işleminin TMK 15. maddesi uyarınca hükümsüz olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, müvekkili banka ile davalı borçlu arasında kabul ve imza edilen kredi sözleşmeleri uyarınca davalı borçluya krediler, kredili mevduat hesabı ve ticari kredi kartı tahsis edildiğini, ancak davalının ödemelerini aksattığını, müvekkili banka şubesi tarafından ihtarname gönderildiğini, davalının ihtarnameye ve hesap özetine itiraz etmediğini, borcun ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından icra takipleri başlatıldığını, mahkemece davalının kısıtlı olması ve davalının borçlandırılmaması hususundaki tedbir kararının bankaya bildirildiği, kredi kullandırmasında müvekkili bankanın ağır kusurunun bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2006/6489 E. 2006/12076 K. Sayılı ve 14.12.2006 tarihli kararında “Kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemi hükümsüz olmakla birlikte bu kuralın ilk istisnası 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesinde ver alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davalının borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması, hakkın kötüye kullanılmasıdır. Tam ehliyetsizlere ilişkin ikinci sınırlama, BK 54. maddesi hükmü olup buna göre, hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur. Öte yandan TMK’nın 452/2. maddesine göre kendisini ehil bir kişi gibi gösterip, hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan kişi bu zarardan sorumlu olacaktır. Ayrıca 818 Sayılı Borçlar Kanununda düzenlenen sebepsiz iktisap hükümlerine göre, hacir altındaki kişi, karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi malvarlığında meydana gelen zenginleşme oranında sorumludur. Bu hükümlere göre davacı banka kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp, davalının kredi harcamaları sebebi ile sorumlu olacağı miktar konusunda rapor alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra sonuca varılmalıdır.” şeklinde karar verildiği, hacir altında olan kişinin belirtilen istisnai hükümlere göre borçtan sorumlu olduğunun açıkça belirtildiğini, davalının tam ehliyetli biri gibi davranarak müvekkili bankadan destek kredisi talebinde bulunduğunu, müvekkili banka ile bankacılık hizmetleri sözleşmesi imza ettiğini, müvekkili bankanın bu hukuki işleme güvendiğini, davalı borçlunun iş bu kredi bedellerini kullandığını, davalı borçlunun malvarlığının müvekkil banka aleyhine arttığını ve böylece davalı borçlunun sebepsiz zenginleştiğini belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Asıl dava, kredi kartı sözleşmesi, tüketici kredisi sözleşmesi ve kredili mevduat hesabı sözleşmesinden kaynaklanan alacağın; Birleşen dava ticari destek kredisi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takiplerine yapılan itirazların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Davacı banka ile davalı … arasında 03.09.2013 tarihli 15.000,00 TL tutarlı 24 ay vadeli Tüketici Kredi Sözleşmesi, 11.02.2014 tarihli 20.000,00 TL tutarlı 24 ay vadeli Ticari Destek Kredisi Sözleşmesi, 28.02.2014 tarihli 8.000,00 TL limitli Kredi Kartı Sözleşmesi ve 06.03.2014 tarihli 1.000,00 TL limitli Kredili Mevduat Hesabı Sözleşmesi imzalandığı, davalının taksitli kredilerin taksitlerini 2014 yılı Ağustos ayından itibaren ödemediği, kredi kartı hesabına 31.07.2014 tarihinden sonra ödeme yapmadığı, kredili mevduat hesabının ise 18.08.2014 tarihinde eksi bakiyeye dönüştüğü, dönem sonu faizlerini ödemediği, davacı banka tarafından kredi hesaplarının 26.11.2014 tarihi itibariyle kat edildiği ve davalıya ihtarname gönderildiği, birleşen davanın konusunu oluşturan ticari kredi yönünden de davalının 6. taksitten sonra ödemede bulunmaması üzerine 01.12.2014 tarihi itibariyle hesabın kat edildiği, davalının ödeme yapmaması üzerine asıl ve birleşen davalara konu icra takiplerinin başlatıldığı anlaşılmaktadır.
İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/1834 E. 2012/766 K. sayılı ilamı ile TMK’nın 408. maddesi gereğince kısıtlanmasına karar verilmiş olup, yargılama sırasında İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesince 26.08.2011 tarihli yazı ile kısıtlı adayı …’ün borçlandırılmaması hakkında tedbir kararı gönderilmiş, bu yazı aynı gün davacı bankanın … Şubesine tebliğ edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalının kredi sözleşmelerinin düzenlendiği tarihlerde fiil ehliyetine sahip olup olmadığı, fiil ehliyetine sahip olmaması durumunda kredi alacağından sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak tam ehliyetsiz kişilerin hukuki işlemleri TMK’nın 15. maddesi gereğince hükümsüzdür. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri TMK’nın 2. maddesinde de öngörülen dürüstlük kuralıdır. Buna göre, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. TMK.’nun 15. maddesinde hükme bağlanan kuralın istisnalarından biri de, TBK’nın 65. maddesi hükmüdür. TBK’nın 114/2. maddesi yollamasıyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanması mümkün olan TBK’nın 65. maddesi uyarınca hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi diğer tarafın batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine güveni nedeniyle oluşan zararından sorumludur. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2016/13529 E. 2019/7474 K. sayılı ilamı) Ne var ki, davalı borçlunun kısıtlanması hakkındaki davanın yargılaması sırasında sulh hukuk mahkemesince davacı bankaya davalının borçlandırılmaması hakkında tedbir yazısı gönderildiği ve bu yazının 26.08.2011 tarihinde davacı bankaya tebliğ edildiği hususu davacı bankanın 13.06.2018 tarihli yazı cevabında açıkça kabul edildiğine göre; davacı bankanın icra takiplerinin dayanağı olan kredi sözleşmeleri, kredi kartı sözleşmesi ve kredili mevduat hesabı sözleşmesinin yapıldığı tarihler itibariyle, davalının kısıtlandığını bilmediğini ve batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine dair güveni bulunduğunu iddia etmesi TMK’nın 2. maddesine aykırı olduğundan, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden alınması gereken istinaf karar harcı olan 80,70 TL maktu harçtan, peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan alınmasına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.14.01.2022