Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/481 E. 2022/311 K. 22.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/481
KARAR NO : 2022/311

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31.10.2018
NUMARASI : 2018/49 E. 2018/469 K.
DAVANIN KONUSU : Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ : 22.02.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 22.02.2022

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.10.2018 tarih 2018/49 E. 2018/469 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin “… Anaokulları” markasının sahibi olduğunu, anonim şirket kurmadan önce Çiğli, Mavişehir, Bornova ve Karşıyaka’da dört adet anaokulu açtığını ve faal olarak işletmekte olduğunu, “….” markasının Türkiye temsilcisi olduğunu iddia eden davalı … ve gizli ortağı dava dışı …’ın birlikte kolej kurma teklifi sonucunda, davalı … ile imzaladıkları 01/06/2015 tarihli sözleşmeyle davalı … Eğitim Kurumları A.Ş.’nin kurulduğunu, davalı …’ün ilköğretim yanında ortaöğretim kurumlarının finansmanını kendilerinin sağlayacağını söylemesi üzerine …’e %90,5, müvekkiline %9,5 hisse verildiğini, okul para kazandıkça müvekkilinin kâr payının sermaye payı olarak kabul edilerek hisse oranlarının %50 olarak dengelenmesinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin 10/06/2015 tarihli toplantıda kurucu temsilci ve 13/08/2015 tarihli toplantıda davalı …’ün yönetim kurulu başkanı seçildiğini, ortaklık kurulduktan sonra “…” markasının kullanılamayacağının ve davalının bu marka üzerinde hak sahibi olmadığının ortaya çıktığını, müvekkilinin yanılgıya uğratılarak %100 sahibi olduğu okullarında %9,5 hisseye düşürüldüğünü; davalının müvekkilinin imzasını taklit ederek şirketin faaliyet konusunu değiştirdiğini, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne tescil ettirdiğini, bu şekilde belgede sahtecilik suçu işlediğini, bu hususta Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/777 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, müvekkilinin şirket defterlerinin bağımsız denetçiye sunduğunu, ancak davalı …’ün defterleri denetçiden aldığını ve zayi olduğunu iddia ederek zayi davası açtığını, faturaları ödememesi nedeniyle icra takibi başlatılmasına neden olduğunu, Mavişehir Şubesinin 2 aylık kira bedelini ödemediğini, müvekkiline ait … plakalı aracın satılmasına rağmen satış bedelinin müvekkiline ödenmediğini, şirket bünyesinde iken dava dışı …’a 225.000,00 TL bedelle devredilen …. Anaokulunun devir bedelinin halen şirket hesaplarına geçirilmediğini; yine …’dan francheise bedeli olarak davalı … tarafından elden alınan 50.000,00 TL’nin marka sahibi olarak müvekkiline ödenmediğini, … Anaokulları Çiğli Şubesinin müvekkilinin bilgisi ve izni olmaksızın boşaltıldığını, öğrencilerin başka bir anaokuluna nakledildiğini, 137.633,00 TL değerindeki demirbaşların götürüldüğünü, öğretmenlerin işten çıkarıldığını, ortaklığın kuruluşundan itibaren müvekkiline kâr payı ödenmediğini, oysa okulların tamamının kâr ettiğini iddia ederek, davalı şirkete kayyum tayinine, 30.10.2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan kararlarının iptaline, sermaye artırımına ilişkin 5. madde iptal olduğu takdirde kayıtlı sermayesinin 1/3’ünden fazlasını kaybettiği için şirketin münfesih olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :Davalılar vekili, davacı ile müvekkili … arasındaki ilk anlaşma ile, davacının ekonomik olarak zor durumda olması ve borçlarını ödeyememesi nedeniyle, 475.000,00 TL’lik SGK borçlarının ödenmesi karşılığında %50 hissesini devir etmesinin kararlaştırılıp devir sağlandığını, daha sonra sürecin resmi olarak başlaması ile birlikte davacının müvekkiline yalan beyanda bulunup eksik bilgi verdiğinin anlaşıldığını, son 2 yıla ait ödenmemiş SGK borçlarının, son 9 aya ait ödenmemiş vergi borçlarının, son 5 aya ait Mavişehir Şubesi, Karşıyaka Şubesi, Bornova Şubesi ve Çiğli Şubelerine ait ödenmemiş kira borçlarının, İZTO’ya ait ödenmemiş sicil harçları ve personel maaş gecikmelerinin olduğunun öğrenildiğini, şirket hisselerinin %90,50’lik kısmının müvekkili …’e devredilmesi koşulu ile ödemelerin müvekkili tarafından yapıldığını, ortaklık kurulduktan sonra şirketin sürekli olarak zarar ettiğini, Bornova şubesinin devredildiğini, Çiğli şubesinin kapatıldığını, müvekkilinin davacının imzasını taklit ederek ortaklar kurulu kararı aldığı ve şirket faaliyet konusunu değiştirdiği yönündeki iddiaların hayal ürünü olduğunu, ortaklar kurulu kararlarının tamamının davacının katılımıyla alındığını, davacının bağımsız denetçi inceleme masraflarının kendi üzerine düşen payını ödemediğini, müvekkilinin masraflara boş yere kendi başına katlanmak istememesi ve ihtiyaç duyulduğundan şirket yetkilisinin defterleri teslim aldığını, müvekkilinin yoğun yağmur yağışı nedeniyle ayağının kaydığını ve elindeki şirket defterlerini ve sair evrakları su birikintisinin içine düşürdüğünü, zayi davası açtığını, …’a devir bedeli olan 225.000,00 TL’nin davacının banka hesabına yatırıldığını, francheise bedelinin ise davalı şirketin banka hesabına yatırıldığını, Çiğli şubesinin yeterli sayıda kayıt alınamaması ve binanın ciddi tadilat gerektirmesi nedeniyle kapatıldığını, resmi mühürlerin davacı tarafından haksız bir şekillde okullardan zapt edildiğini, ortaklık kurulduğundan beri şirketin hiçbir zaman kâr etmediğini, ortaklar arasında uyuşmazlık olmasının şirkete kayyım atanmasını gerektirmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, 23/05/2018 tarihli duruşmada bilirkişilerin uzmanlık alanları belirtilmek ve ara kararına uymamanın sonuçları hatırlatılmak suretiyle dört bilirkişi ücreti olarak 3.000,00 TL takdir edildiği, davacı tarafından iki haftalık kesin süre içerisinde 2.800,00 TL bakiye delil avansının yatırılmadığı, davacı vekilinin 19/09/2018 tarihli celsede delil avansını yatırmak için yeniden süre tanınmasını talep etmiş ise de, delil avansı yatırılmasına ilişkin ara kararın usule ve kanuna uygun olmasına, süresi içerisinde delil avansının yatırılmaması ile davalılar lehine usuli kazanılmış hak doğmasına göre; bu talebin hukuki dayanaktan yoksun bulunduğu, davacı vekilinin son celsede, ihtilafın hukuki nitelikte olduğunu, mahkemece değerlendirme yapılarak genel kurul kararının iptalini talep ettiği, ancak dava konusu iddiaların gerçek olup olmadığının tespiti ancak bir muhasebe uzmanı, makine mühendisi, mimar ve şirketler konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla yapılacak inceleme sonucunda düzenlenecek rapor ile mümkün olduğundan, anılan iddianın da usule ve kanuna uygun görülmediği, delil ikamesi niteliğindeki avansın verilen kesin sürede yatırılmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 324. maddesi uyarınca ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ :Davacı vekili, dava dilekçesindeki beyanlarını tekrar derek, henüz deliller toplanmamışken sadece davalı şirkete ait ticari defter kayıt ve belgeler ile demirbaş ve malların incelenmesi için bilirkişi incelemesine karar verildiğini, gerekmediği halde 4 bilirkişi atandığını, 3.000,00 TL gibi oldukça yüksek bir ücret takdir edildiğini, ücretlerin peşin yatırılması için 2 haftalık kesin süre verildiğini, HMK’nın 324. Maddesi gereğince delil ikame avansının süresinde yatırılmamasının esasa girilmeden davanın reddi sonucunu doğurmayacağını, hiç kimsenin yargılamada mahkeme masraflarını yatıramadığından bahisle hak arama özgürlüğünden mahrum bırakılamayacağını, dava giderlerine yönelik düzenlemelerin bu derece sert uygulanmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, istinaf taleplerinin reddine karar verilmesi halinde hak arama özgürlüğünün ihlali nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne gitmek zorunda kalacaklarını, öncelikle dosyada delil olarak bildirilen tüm bilgi ve belgelerin delillerin toplanması gerektiğini, ihtilafın hukuki mahiyette olup bilirkişi incelemesine gerek olmadığını, müvekkilinin kurduğu şirketin SGK, Vergi Daireleri, kira, aidat vb borçlarının bulunup bulunmadığı, sahte imza ile ilgili ceza davasının devam ettiğini, zayi davasının reddedildiğini, bu dosyalardaki bilirkişi raporlarının istenmesi gerektiğini, dava dışı …’ın yahut akrabasının açtığı okullara götürüldüğü ileri sürülen demirbaşlar yerinde keşif yapmak suretiyle tespit edilebileceğini, bunun için bilirkişiye ihtiyaç olmadığını, ödeme iddiaları ile ilgili olarak bankalara müzekkere yazılarak yattığı ileri sürülen paraların araştırılması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, anonim şirket ortaklar kurulu kararının iptali, şirkete kayyum tayini ve şirketin münfesih olduğunun tespiti istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince delil avansının verilen kesin sürede yatırılmadığı gerekçesiyle HMK’nın 324. maddesi uyarınca ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzeniyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. (Benzer ilkelere YHGK’nun 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.).
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını, mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hakim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hakimin, bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/4398 E. 2021/6282 K.; Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 tarih 2013/15235 E., 2013/17323 K. sayılı ilamlarında belirtildiği üzere)
Somut olayda, ilk derece mahkemesince 23.05.2018 tarihli duruşmada, ön inceleme duruşmasında belirlenen “uyuşulmayan noktalar-çözülmesi gereken sorun” çerçevesinde davalı şirkete ait ticari defter kayıt ve belgeler, demirbaşlar ve mallar da incelenmek suretiyle rapor düzenlenmesi için dosyanın resen seçilen makine mühendisi …, muhasebe uzmanı …, mimar … ve şirketler konusunda uzman …’den oluşan bilirkişi kuruluna yemin tutanağı ile tevdiine, bilirkişilere 750,00’şer TL’den toplam 3.000,00 TL ücret takdirine, bilirkişi ücretlerinin davacı vekilince yatırılan-yatırılacak gider avansından karşılanmasına, davacı vekiline HMK’nın 324. maddesi hükmü gereğince 2.800,00 TL delil avansını mahkeme veznesine yatırmak üzere 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde belirlenen gider avansını yatırmadığı takdirde bilirkişi delilini ikame etmekten vazgeçmiş sayılacağı hususunun davacı vekiline ihtarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekilince kesin süre içerisinde delil avansının yatırılmaması üzerine ilk derece mahkemesince dava konusu iddiaların gerçek olup olmadığının tespitinin ancak muhasebe uzmanı, makine mühendisi, mimar ve şirketler konusunda uzman bilirkişiden oluşan heyet aracılığıyla yapılacak inceleme sonucunda düzenlenecek rapor ile mümkün olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, davanın reddine dayanak oluşturan ara karar incelendiğinde bilirkişilerin sayısı, bilirkişiler için gerekli ücret kararlaştırıldığı halde bilirkişileri davet için gerekli tebligat masraflarının belirtilmediği görülmüştür. Bu durumda mahkemece verilen kesin sürenin usulüne uygun olmadığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca bilirkişi ücreti HMK’nın 324. maddesi uyarınca delil avansı niteliğinde olup, ilk derece mahkemesince verilen kesin sürenin yasa ve yerleşik uygulamaya uygun olduğu kabul edilse dahi, davacının verilen sürede bilirkişi giderini yatırmamış olması davanın bu nedenle usulden reddini değil, davacının artık bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılması sonucunu doğuracağından, tarafların gösterdiği diğer deliller toplanarak bir karar verilmesi gerekecektir. Öte yandan davacı vekili dava dilekçesinde 30.10.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan usul ve yasaya aykırı tüm kararların iptaline, özelllikle bu toplantıda sermaye artırımına ilişkin 5. madde iptal olduğu takdirde şirketin kayıtlı sermayesinin 1/3’ünden fazlasını kaybettiği için münfesih olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece gerekirse davacıya davasını açıklaması için süre tanınmak suretiyle, 30.10.2017 tarihli toplantıda alınan ve iptali istenen kararlardan bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekenler ayrıntılı olarak belirlenip, HMK’nın 266/son cümlesinde düzenlenen “Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” hükmü de gözetilmeksizin salt verilen kesin sürede bilirkişi ücreti yatırılmadığından bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/2848 E. 2014/9395 K. sayılı ilamı)
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31.10.2018 tarih 2018/49 E. 2018/469 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22.02.2022