Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/351 E. 2022/138 K. 21.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/351
KARAR NO : 2022/138

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2018
NUMARASI : 2014/1612 Esas 2018/1116 Karar
DAVANIN KONUSU : Kooperatif Genel Kurul Kararlarının Butlanı ve Yokluğu
KARAR TARİHİ : 21.01.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 21.01.2022

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.10.2018 tarih 2014/1612 Esas 2018/1116 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatife üye olduğunu, şimdiye kadar tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, son 4 senedir yapılan genel kurullara çağrılmadığını, davalı kooperatifin 18.11.2012, 29.06.2013, 22.01.2014, 05.04.2014 tarihlerinde yapılan genel kurul toplantılarının kendisinden habersiz ve sahte imzalar ile yapıldığını, dava konusu genel kurullara ilişkin hazurun listelerinde müvekkilinin adının karşısındaki imzanın kendisine ait olmadığını, imzaların sahte olduğunu, dava konusu genel kurul toplantı çağrı tutanaklarında gösterilen imzaların da sahte olduğunu, müvekkilinin hiçbir genel kuruldan haberi olmadığını, kendisine de genel kurul toplantısı çağrı tutanağının elden imzalatılmadığını, 29.06.2013 tarihli genel kurul toplantı tutanağında müvekkilinin bilançoyu okuduğundan bahsedildiğini, ancak hazurun cetvelinde imzasının dahi bulunmadığını, imzalardaki farklılıkların ilk bakışta dahi göze çarptığını, dava konusu genel kurullarda kooperatifin mal varlığı ile ilgili alel acele satış kararları ve tasfiye kararlarının alındığını, çoğu dairenin de yükleniciye ya da yüklenicinin gösterdiği kişilere satıldığını, sahte imzalar ile yapılan genel kurul çağrılarının ve genel kurul toplantıları ile bu toplantıda alınan kararların yok hükmünde olduğunu, ilgililer hakkında C. Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu ileri sürerek, 18.11.2012, 29.06.2013, 22.01.2014, 05.04.2014 tarihli genel kurul toplantılarının mutlak butlanla yokluğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacının davalı kooperatifin muhasebecisi olup birçok genel kurul evrakını ve çağrılarını bizzat kendisinin hazırladığını, uyuşmazlık konusu olan genel kurul toplantılarının evraklarını da davacının kendisinin düzenlediğini, davacı tarafa tüm çağrıların posta aracılığı ile yapılarak usulüne uygun şekilde gönderildiğini, davacının katılmadığını iddia ettiği tüm genel kurul toplantılarına iştirak ettiğini, bakanlık komiserinin gözetim ve denetimi altında yapılan toplantıların komiser tarafından kontrol edilerek genel kurul toplantılarına geçildiğini, imzaların sahte olduğuna ilişkin iddiaların kabul edilemeyeceğini, davacının katıldığı toplantılarda imzasını bilinçli olarak sahte olarak atabileceğini ya da birine attırabileceğini, butlan iddiasının dayanaksız olduğunu, iptal davasının bir aylık süre içerisinde açılmadığını, yargıtay içtihatları uyarınca üyenin kullanacağı oyun karara etkisi yok ise iptal kararı verilmesinin mümkün olmadığını, 21 üyeli kooperatifte bir pay sahibi olan davacının karara müdahale edebilmesi ya da iştirak etmese ya da muhalif kalsa da kararların mahiyetlerini değiştirmesinin mümkün olmadığını, davacının kararların sonucuna etkisinin olmadığını, dava konusu genel kurulların hazurun cetveli ve toplantı tutanaklarından açıkça görüleceği üzere kararların hepsinin 18 ve üstü üyenin katılımı ile hiçbir üye tarafından muhalefet şerhi olmadan alındığını, davacının varlığının ya da yokluğunun kararlara hiçbir etkisinin mevcut olmadığını, davacının kooperatifin muhasebecisi olup, ana sözleşme gereği ödemesi gereken üyelik aidatını ödememesi nedeniyle daire sahibi olamadığını, davacının 70.000,00 TL ödemesi gereken kooperatif aidatı bulunmakta iken 22.500,00 TL civarında muhasebe alacağı bulunduğunu, bakiye kalan bedelin davacı tarafınca ödenmemesi sebebiyle daire sahibi olmasının mümkün olmadığını, muhasebe alacağının kendisine ödenmek istenmesine rağmen 100.000,00 TL ödeme yapılmadığı takdirde suç duyurusunda bulunacağına dair açıklamaları ve şantajları ile bu noktaya gelindiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, çağrının usulsüzlüğünü iddia eden davacının genel kurul toplantısında alınan kararların yasaya, anasözleşmeye veya iyiniyet kurallarına aykırılık iddiasını somutlaştırması ve ispat etmesi gerektiği, çağrıdaki usulsüzlüğün alınan kararların salt bu nedenle iptali ya da yokluğu sonucunu doğurmadığı, davacının imzasının sahte olduğu iddiasının karar nisabını etkilemediği, genel kurul toplantılarının ve toplantılarda alınan kararların mutlak butlanla batıl olduğuna ilişkin yasal koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/184 E sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, mahkemece söz konusu evrakta sahtecilik dosyasının sonuçlanmasının beklenmesi gerekirken beklenilmediğini, mahkemece sadece bilirkişinin verdiği rapora göre hukuki açıdan hiç bir şekilde irdeleme yapılmaksızın karar verildiğini, dava dilekçesinde davalı tarafın defter ve belgelerine daynılmış olup bilirkişi raporlarının hepsinde davalı tarafça mahkemeye gerekli defter ve belgelerin sunulamadığı tespit edilmesine rağmen HMK 220, 222 ve devamı maddelerinde geitilen hukuki düzenlemeye aykırı davranıldığını, evrakta sahtecilikten dolayı davalı kooperatifin tüm yöneticileri aleyhine İzmir 7. Ağır ceza mahkemesinde dava açılmışken ve üstüne üstlük yapılan bu sahtecilikler mutlak butlan ile iptali istenen Genel Kurullardaki evraklarda yapılan sahtecilikler iken mahkemenin bu sahtecilikleri kanunlara aykırılık olarak görmediğini, evrakta sahtecilik kanunlara ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak görülmediğini, müvekkilinin toplantılara çağrılmadığını, çağrıların tüm ortaklara imza karşılığı yapıldığı yönündeki tutanaklardaki imzaların davacıya ait olmadığını, ayrıca hazirun cetvellerindeki imzaların müvekkile ait olmadığını, imza sahteciliğinin yanı sıra tüm bunlara dayalı olarak yapılan genel kurullarda alınan kararların özellikle kooperatife ait malvarlığının elden çıkarılması ve bir çoğunun yükleniciye verilmesi yönünde alınan kararlar ile müvekkilinin daire hakkının ortadan kaldırıldığını, tüm bu yapılanların kötü niyetli olarak iyi niyet kurallarına aykırı olarak müvekkilinin üyelik haklarını gasp edecek şekilde yapıldığını, bu durumda iyi niyet kurallarına aykırı olan genel kurulların varlığından ve hukuka uygunluğundan söz edilemeyeceğini,mutlak butlanla batıl olup, yok hükmünde olduklarını, müvekkilinin üyelik haklarını ortadan kaldırmaya yönelik olarak alınan genel kurul kararlarının iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE :Dava, kooperatif genel kurul kararlarının butlanı ve yokluğu istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Kooperatiflerde genel kurul toplantısına çağrının usulsüz yapılması veya yapılmaması halinin müeyyidesinin bu toplantıda alınan kararların yokluğu mu, yoksa iptal edilebilirliği mi olduğu hususu Türk ve yabancı doktrinde tartışmalı olup, çoğunluk düşüncesi, hukuki işlemlere güvenlik getirme amacı da dikkate alınarak bu nevi sakatlıkların müeyyidesinin iptal edilebilirlik olduğu yönündedir. Öte yandan, genel kurul toplantısına çağrılması gereken ortakların çağrılmaması ve gelmemeleri toplantı ve karar nisabını etkiliyorsa bu durum, kararın yok sayılmasını gerektirir. Bu nitelikteki kararların yokluğunun tespiti davası açabilmek için kararlara muhalif olmak gerekmediği gibi, açılacak dava da herhangi bir süreye tabi değildir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 17.03.2016 tarih 2015/4093 E, 2016/1678 K.)
Bir hukuki işlem konusu (içeriği) itibariyle olduğu gibi meydana gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı bulunabilir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları hukuki işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyeti şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikte hükümlerdir ve bu özellikleriyle konuya (içeriğe) ilişkin olan maddi nitelikteki hükümlerden ayrılırlar. Öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde ise kurucu unsurların, örneğin irade beyanının veya kanuni şeklin eksikliği sebebiyle hukuki işlem şeklen meydana gelememektedir. İşte bu değişik özellikler gözönüne alınmak suretiyle öze ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde mutlak butlandan ve hukuki işlemin şekli unsurlarını tespit eden emredici hukuk kurallarına aykırılık sebebiyle hukuki işlemin mevcudiyet kazanamaması halinde ise hukuki işlemin yokluğundan söz edilmektedir. Yok hükmünde olan kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve bunların yok hükmünde olduğunun tespiti için açılacak davalarda genel kurulda muhalefette bulunmuş olma şartı aranmayacağı gibi, bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış olmaları da dinlenmeleri yönünden zorunlu değildir. Sonradan icazetle dahi geçerli hale gelmezler. Yokluk halinde, hukuki işlem bir veya daha fazla unsurunun yokluğu nedeniyle şeklen dahi olsa mevcudiyet (varlık) kazanamamaktadır. Hukuken yok olan bir işleme hiçbir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün değildir. Genel kurula katılıp da ret oyu vermeyen üyenin yokluk halinin tespitini istemesinin TMK’nın 2. maddesine aykırı düştüğünün kabulü gerekir. Batıl bir hukuki işlem unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla beraber konusu veya içeriği bakımından amaçlanan hukuki hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana getiremez; yani mutlak olarak hükümsüzdür. Bu mutlak hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez (ıslah edilemez) nitelikte olup, buna istinat etmekte hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir ve mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşulu ile Hakim tarafından da kendiliğinden (re’sen) gözönünde tutulur. Şeklen mevcut olan batıl bir hukuki işleme konversiyon (hukuki tahvil) yolu ile bir hukuki sonuç bağlanabilmesi mümkün olduğu gibi; bir hukuki işlemin butlanı da dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı olarak ileri sürülemez. Yokluk halinde bu hukuki imkanlar kesin olarak söz konusu değildir. İptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında, yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlâl edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar. İptal edilebilir bir karar, şekil veya özü bakımından sakat olsa bile, iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Kararın alınmasından itibaren üç ay içerisinde dava açılmazsa veya bu süre içinde açılan dava kesin hükümle reddedilirse söz konusu ayrılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez. (Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Türk Ticaret Kanunu’na göre Anonim Ortaklara Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 3. Bası, İstanbul, 2001, Sh. 18 vd.)
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda ve bu Kanun’un 98. madde uygulaması ile bazı hallerde uygulanması mümkün olan 6102 sayılı TTK’nın 447. maddesinde batıl sayılması gereken genel kurul kararlarına bazı örnekler verilmiş, madde gerekçesinde “butlan” teriminin tercih edildiği, bundan daha geniş olan “Hükümsüzlük” ve “Geçersizlik” terimlerinin tercih edilmediği vurgulanmıştır. Gerekçede “Tüm butlan hallerinin ve sebeplerinin kanunda gösterilmesi veya tanımlanması ise imkansızdır. Onun için batıl kararları iki kategoriye ayırmak, şekil yönünden batıl genel kurul kararlarını veya sebeplerini belirlemeyi içtihata ve öğretiye bırakmak, konu açısından batıl genel kurul kararlarına da sınırlayıcı olmamakla birlikte, örnekler göstererek-kesin çizgilerle işaret etmek en isabetli yol olarak değerlendirilmiştir. ” açıklamasına yer verilmiştir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 24.03.2014 tarih 2013/8106E, 2014/2232K).
Yukarıda yapılan yasal ve içtihatsal açıklamalardan sonra eldeki davada, davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin 18.11.2012, 29.06.2013, 22.01.2014, 05.04.2014 tarihlerinde yapılan genel kurul toplantılarına çağrılmadığını, bu toplantıların kendisinden habersiz ve sahte imzalar ile yapıldığını, dava konusu genel kurullara ilişkin çağrı tutanaklarında ve hazirun listelerinde müvekkilinin adının karşısındaki imzaların kendisine ait olmadığını, imzaların sahte olduğunu, sahte imzalar ile yapılan genel kurul çağrılarının ve genel kurul toplantıları ile bu toplantıda alınan kararların yok hükmünde olduğunu ileri sürerek, 18.11.2012, 29.06.2013, 22.01.2014, 05.04.2014 tarihli genel kurul toplantılarının mutlak butlanla yokluğuna karar verilmesini talep etmiştir.
Kooperatifler Kanunun 45/4. maddesinde “toplantı nisabı anasözleşmede gösterilir. Ancak yapı kooperatiflerinin genel kurul toplantılarında ortakların en az 1/4’ünün şahsen veya temsilen hazır bulunmaları şarttır.” hükmüne, anılan yasanın 51/1. maddesinde “Kanun veya sözleşmede aykırı hüküm olmadıkça Genel Kurul kararlarında ve seçimlerde oyların yarıdan bir fazlasına itibar olunur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda da açıklandığı üzere, kooperatif genel kurul toplantısına çağrılması gereken ortakların çağrılmamaları ve gelmemeleri, toplantı ve karar nisabını etkiliyorsa bu durum kararın yok sayılmasını gerektirir. Davalı kooperatifin 21 ortağı bulunmakta olup dava konusu 18.11.2012 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına 19 ortağın, 29.06.2013 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına 8 ortağın, 22.01.2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına 21 ortağın tamamının, 05.04.2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına 15 ortağın katıldığı, kararların oy birliği ile alındığı, toplantı ve karar yeter sayılarının sağlanmış olduğu, davacının toplantılara çağrılmamasının ve katılmamasının toplantı ve karar nisabını etkilemediği anlaşılmaktadır. Böylece alınan dava konusu genel kurul toplantılarının toplantı ve karar yeter sayıları yönünden yok hükmünde sayılmasını gerektiren bir husus bulunmamaktadır. Dava konusu genel kurullarda kooperatife ait daire ve dükkanların satılmasına ve ya hakediş alacağına karşılık yüklenici firmaya verilmesine ilişkin kararlar alınmış olup bu konuda karar verme yetkisi genel kurula aittir. Butlan halleri çok dar yorumlanması gereken haller olup dava konusu genel kurul kararlarının yasa ve ana sözleşmenin emredici hükümleri ile kamu düzenine, genel ahlaka adaba aykırı olmadığı, konusunun imkansız olmadığı anlaşılmakla; dava konusu genel kurul kararlarının batıl sayılmasını gerektirir bir durum da bulunmamaktadır. Davacı vekili kararların iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu istinaf itirazları olarak ileri sürmekte ise de; iyi niyet kurallarına aykırılık yokluk ve ya butlan sebebi olmayıp iptal sebebi olduğundan davacı tarafça süresi içerisinde zaten iptal davası açılmadığından bu hususa ilişkin istinaf nedeni yerinde değildir. Sonuç olarak dava konusu genel kurul toplantılarında toplantı ve karar yeter sayılarının sağlanmış olduğu, kararların yok hükmünde veya batıl sayılmasını gereken gerektiren bir neden bulunmadığı sonucuna varılmakla; ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi sonucu itibariyle doğru bulunmuş, davacı vekilinin tüm istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL’den peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 44,80 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21.01.2022