Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/320 E. 2021/1400 K. 24.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/320
KARAR NO : 2021/1400

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/04/2018
NUMARASI : 2015/377 Esas 2018/503 Karar
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirketin Feshi, Şirket Ortaklığından Çıkmaya İzin Verilmesi
KARAR TARİHİ : 24.11.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 24.11.2021

İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.04.2018 tarih 2015/377 Esas 2018/503 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete 11.09.2012 tarihinde hisse devri suretiyle ortak olduğunu, ancak ,ortaklığının kağıt üzerinde kaldığını,müvekkilinin şirketle hiçbir zaman bilgilendirilmediğini ve şirketin herhangi bir ticari faaliyetine de şahit olmadığını, faal olup olmadığı, fiilen hangi ticari faaliyetlerde bulunduğunun dahi bilinmediğini, müvekkiline dava açıldığı tarih itibariyle ödenmiş kar payı bulunmadığını, müvekkilin fiilen katılmadığı ortaklar kurulu toplantıları düzenlenerek, hisse devirleri yapıldığını, ana sözleşme değişikliği yapılarak sermaye artırımına gidildiğini, şirketin kamuya ve özel sektöre borçlandırıldığını, müvekkil kredi başvurusunda bulunduğunda, yönetimine hiçbir şekilde dâhil edilmediği, ticari faaliyetlerine herhangi bir müdahalesi bulunmayan mezkür şirketten kaynaklanan riskleri bulunduğundan bahisle başvurularının reddi ile karşılaştığını, diğer ortaklar ve sorumlu müdür ile temas kurulmak istendiğinde, bu kişilerin, müvekkil ile iletişim kurmaktan kaçındığını ve taleplere herhangi bir cevap vermediklerini, sicil kayıtlarına göre davalı şirketin, 11.06.2013 tarihinden bu yana ortaklar kurulu toplantısı yapmadığını, bu durumun dahi şirketin aktif bir ticari faaliyet içerisinde bulunmadığını gösterdiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun 638. maddesine göre müvekkilinin ortaklıktan çıkma haklı sebeplerinin bulunduğunu, TTK m. 636 uyarınca şirketin feshine dair şartların gerçekleştiğini , ortaklıktan çıkma talebinin red edilme ihtimalini nedeniyle davanın terditli olarak açıldığı ileri sürerek, davacınını davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına , bu talep kabul edilmez ise TTK m. 636 uyarınca şirketin feshine kara verilmesini , talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkil şirketin sermaye artırımına ilişkin ve hisse devrine ilişkin kararlarının TTK 620 vd. maddeler uyarınca toplantı ve karar nisaplarına uygun şekilde gerçekleştiğini, davacıya toplantılara çağrı yapıldığı halde katılmaktan imtina ettiğini, müvekkil şirketin de hisse devri yapmasına hiçbir engel bulunmadığını, ı şirketin son dönemde borçlandırıldığı, bu sebeple kredi başvurularının riskli görülerek reddedildiği iddia edilmekte ve şirket yetkilileriyle iletişime geçme taleplerinin geri çevrildiğini beyan edilmekte ise de, iddiaların dayanaktan yoksun olduğunu, davacının, müvekkil şirket yetkilileri ile iletişime geçme girişiminde bulunmadığını, aksine müvekkil şirket yetkililerinin davacıya ulaşamadığını, yapılan borçlandırıcı işlemlerin müvekkilin ticari faaliyetleri kapsamındaki olağan borçlanmalar olduğunu, şirket defter ve kayıtları incelendiğinde müvekkil şirketin ticari faaliyetlerine devam ettiğinin görüleceğini, haklı sebeplerin var olmadığını, şirketin tüm faaliyetlerine devam ettiğini, toplantıların kurallara uygun ve düzenli olarak yapıldığını, davacının kusurlu davranarak ortaklıktan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek, toplantılara katılmaktan imtina ettiğini, fesih şartlarının da mevcut olmadığını avunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu, tanık beyanı ve tüm dosya kapsamına göre ;İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarından, davalı şirket ortaklarının davacı ile birlikte …. ve …. olduğu, son genel kurul toplantısının 2014 yılına ilişkin toplantı olduğu ve 28/07/2015 tarihinde yapıldığının görüldüğü, SGK İl Müdürlüğü’ne yazılan yazıya verilen cevapta; davalı şirketin yasal ödeme süresi geçmiş 15.905,90 TL borcunun bulunduğunun bildirildiği, davalı şirkte defterlerinde inceleme yapan mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, davalı şirketin 2012, 2013, 2014 ve 2015 yılı defterlerini yasal tasdiklerinin bulunduğu, usulüne uygun tutulduğu, karar defterine göre 2012, 2013 ve 2014 yıllarında alınan kararlarda davacının imzalarının bulunduğunu, davalı şirketin 2012 yılından itibaren her yıl cirosunun ve karlılığının sürekli azalmakta olduğu, 2015 yılında ise satış cirosunun olmadığının ve yılı zararla kapatmış olduğunun görüldüğü, tüm bu incelemeler sonucunda davalı şirketin faaliyetinin bulunduğu ve fesih koşullarının oluşmadığı sonucuna varıldığı görüşü bildirildiği, davacı vekilinin rapora karşı beyanlarını içeren 03/02/2017 tarihli dilekçesi ile; müvekkilinin İzmir’e hiç gitmediğini, imzaladığı iddia edilen ortaklar kurulu kararları ve karar defterlerindeki imzaların sahte olduğunu, bu konuda inceleme yaptırılmasını istediği, 07/12/2017 tarihli dilekçesi ile ise imza incelemesi isteğinden vazgeçtiğinden, bu konuda araştırma yapılması yoluna gidilmediği, bilirkişinin ek raporunda, davacının, davalı şirketin 31/12/2013 tarihli toplantısına davet edildiğine ilişkin bir belgenin bulunmadığını, 2013 yılı toplantısının yapılmadığını, 28/07/2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ilişkin toplantıya davet edildiğine ilişkin belgenin de bulunmadığını, davalı şirkette 2012 yılı için kar dağıtımı yapılmamasına karar verildiğini, 2013 yılı için böyle bir kararın bulunmadığını, kar dağıtımının da yapılmadığını, 2014 yılına ilişkin genel kurulda kar dağıtmama kararının bulunduğunu belirttiği, davalı vekilinin, karar tutanaklarında görüleceği üzere TTK’nın 416. maddesi gereğince toplantının çağrısız olarak yapıldığını, davacı tarafça bu davaya kadar bu hususa itiraz edilmediğini, kaldı ki 2012, 2013 ve 2014 yılı toplantılarına da fiilen katıldığını beyan ettiği, davacının 04/06/2013 tarihli ve 22/04/2014 tarihli kararlara imza attığının, 11/06/2013 ve 31/12/2013 tarihli toplantılara katıldığının, 28/07/2015 tarihli toplantı gününün ve gündeminin davacıya bildirildiğinin, ancak, davacının bu toplantıya katılmadığının tespit edildiği, davacı vekilinin iddialarının aksine, davalı şirketten defter ve belgelerin incelenmesi ya da davalı şirketin toplantıya çağrılması gibi istek ve konularda izlenecek yol ile ilgili olarak TTK’da düzenleme bulunup davacı tarafça bu yola gidilmesinin mümkün olduğu, defter ve belgelerin incelenmek için istendiği ya da şirketle ilgili bilgi verilmediği yönündeki iddia ile ilgili olarak davacı tarafça yeterli delil de sunulmadığı, davalı şirketin faaliyetinin bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; aldırılan bilirkişi raporuna göre davalı şirketin ticari faaliyeti devam ettiği ve şirketin karlılığı azalmakta olduğundan ve şirkette kar payı dağıtmama yönünde karar alındığından, keyfi olarak kar payı dağıtılmaması ya da diğer ortaklara dağıtılıp davacıya dağıtılmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, sahte olduklarını ileri sürdükleri kararlar ile ilgili olarak da imkanları bulunmasına rağmen iptali konusunda açtıkları dava da bulunmadığı gibi, imza incelmesi taleplerinden vazgeçtiği, davacı tarafça, şirket ortaklığından çıkma ve davalı şirketin feshi yönündeki istekleri yönünden haklı sebeplerin varlığı konusunda yeterli düzeyde delil sunmadığı, davacının ispat yükünü yerine getirmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkemenin red gerekçelerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemeye sunulan başkaca delillerle desteklendiği üzere, taraflar arasındaki güven ilişkisi; davalı şirket ortak ve yöneticilerinin davacıya karşı işlediği ve işlemekte olduğu suçlar nedeniyle geri dönülmez bir şekilde zedelendiğini, gerekçenin taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru tahlil edilmemesinden kaynaklanan hatalı değerlendirmelere dayandığını, müvekkilin, kağıt üzerindeki ortaklığa katlanmasını beklemenin hukuk ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacının hiçbir ortaklar kurulu toplantısına usulüne uygun davet edilmediğinin bilirkişi ek raporuyla sabit olduğunu, gerekçeli kararda davacının 31.12.2013 tarihli toplantıya katıldığı ve 28.07.2015 tarihli toplantıya davacının davet edildiği fakat katılmadığının belirtildiğini, bilirkişi ek raporunda ise davacının 31.12.2013 tarihli toplantıya davet edildiğine dair herhangi bir davetiyenin bulunmadığı ve “28.07.2015 tarihli toplantıya davet edildiğine dair tebligatın bulunmadığının belirtildiğini, hükme esas alınan rapor ile çelişki bulunduğunu, gerekçeli kararda, davacının toplantıya çağrılması gibi istek ve konularda TTK’daki düzenlemeler uyarınca izlemesi gereken yolların mevcut olduğu, bunun yerine ortaklıktan çıkma davası açıldığının belirtildiğini, gerek dava dilekçesinde gerekse de davacı adına dinlenen tanık beyanı ve taraflar arasındaki husumeti gösterir ihtarnamenin dikkate alınmadığını, müvekkilin kendisini ve ailesi sürekli tehdit eden kişilerle toplantı yapmak için yeterli çabayı göstermediğinin değerlendirildiğini, davanın açılmasının en önemli nedeninin davalı şirket yetkili ortaklarından davacıya yönelen haksız fiiller olduğunu, davacı tanığının “Yeni ortak … defalarca İstanbul’a gelip gidiyordu, davacıdan para istiyordu. Para vermemesi halinde kendisini Türkiye’de barındırmayacağını söyleyerek tehdit ediyordu.” dediğini, şirkete gönderilen ihtarnamede ifade edildiği üzere, davacının İstanbul’daki şirketine ait bir araç davalı şirket ortak yetkilileri tarafından alıkonulduğunu, davalı şirket adına kullanılan bu araç yazılı ve sözlü ısrarlara rağmen müvekkile iade edilmediğini, ihtarnameden sonra da davacıya yönelik tehditlerin arttığını, bu nedenle davalı şirket ve yöneticileri aleyhine suç duyurusunda bulunulduğunu, şirket yöneticisi …. hakkında müvekkilin şikayeti üzerine iddianame düzenlenerek ceza davası açıldığını, davalı şirket ortak ve yöneticilerinin davacıya karşı takındıkları bu düşmanca tutum karşısında, davacının davalı şirkette ortak olarak kalmasının beklenmesinin kabul edilemeyeceğini, 6102 sayılı TTK’nın 638. maddesi uyarınca, her bir ortağın haklı sebeplerin varlığı halinde şirketten çıkmasına izin verilmesini isteme hakkının bulunduğunu, haklı sebep kavramının ne olduğu hususunda Kanunda açık bir düzenleme bulunmasa da, öğretide; her bir ortağın şahsi veya maddi sebeplerle ortaklıktan çıkmayı talep edebileceği, limited şirketin finansal yapısı (sürekli zarar), sermaye ihtiyacına rağmen bu ihtiyaca cevap verilememesi, diğer ortakların tutum ve davranışları, kötü yönetim gibi sebeplerin haklı sebep olarak kabul edilebileceğinin ifade edildiğini, söz konusu hak, her bir ortağın vazgeçilemez haklarından olduğunu, bir ortaktan, çekilemez hale gelen ortaklık ilişkisini devam ettirmesinin istenemeyeceğini, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre “az sayıda ortak arasındaki anlaşmazlık ve güven ilişkisinin zedelenmesi” şirketten haklı olarak çıkma sebebi olarak kabul edildiğini, şirket belgelerindeki imzalar için bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmadığını, 07.12.2017 tarihli beyan dilekçemizde bu husus detaylıca arz edildiğini, bilirkişi raporlarında davacının hiçbir toplantıya usulüne uygun davet edilmediği tespit edilmişken; davacının bu toplantılara iştirak edip imza attığının düşünülemeyeceğini, taraflar arasında birçok husumet varken müvekkilin huzurdaki davayı ikame etmesinden sonra dahi şirket toplantılarına katıldığı varsayımının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilin davanın daha fazla uzamasına sebep olmamak adına anılı imza incelemesine muvafakat etmediğini, kaldı ki mezkur şirket belgelerindeki imzaların müvekkile ait olmadığının, müvekkilin tarafımıza verdiği vekaletnamedeki imza ile mukayese edildiğinde dahi hiçbir benzerlik bulunmadığının anlaşıldığını, yalnızca imza incelemesi yapılmamasından hareketle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının ortaklıktan çıkmasına davalı şirketçe rıza gösterilmemes nedeninin, halen ondan birtakım haksız kazançlar elde edilmesi çabası olduğunu, bu hususun gerek tanık beyanı, gerekse de davalıya gönderilen ihtarname ve suç duyurusu ile de sabit olduğunu, davacının kağıt üzerindeki ortaklığa devama zorlanmasının şirket bakımından da bir yararının olmadığında tarafların mutabık olduğunu, ek raporda müvekkilin hiçbir toplantıya kanunda aranan usul ve esaslara uygun olarak davet edilmediğinin belirtildiğini, kök ve ek raporda şirket toplantıları için yapılan değerlendirmelerle bir arada değerlendirildiğinde, şirketin toplantılarının süresinde ve usulüne uygun olarak yapmadığı, yapılan toplantılar bakımından da Kanunda izah edilen davet usullerine uyulmadığının sabit olduğunu, rapora göre şirket hiç kar payı dağıtmadığını, bilanço itibariyle de kar payı dağıtma imkanının söz konusu olamayacağını, şirkete ait ticaret sicil ve vergi dairesi belgelerindeki veriler, şirketin kar elde edecek aktif bir ticari faaliyetinin bulunmadığını da teyit ettiğini, şirketin kuruluş amacına ulaşması ve ortakların bu amaç uyarınca uyum içerisinde çalışma ihtimallerinin bulunmadığını, müvekkilin ortaklıktan çıkması için birçok haklı neden mevcut olduğu halde, yanılgı ile davanın reddine karar verildiğini, ileri sürmektedir.
GEREKÇE :Dava, limited şirket ortağı olana davacını ortaklıktan çıkmasına izin verilmesi, talep kabul edilmediği taktirde davalı şirketin feshine kara verilmesi istemlidir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden gönderilen belgelere göre, üç ortaklı olan davalı şirkette, davacı ile birlikte dava dışı …. ve …. ‘ın ortak olduğu görülmekte olup, davacının limited şirket ortaklığından çıkmasıarılmasına veya şirketin fesihine karar verilmesi istemli terditli dava açılmıştır.
Terditli açılan davada, davacının öncelikli talebi, limited şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesi istemlidir.6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesi gereğince haklı sebeplerin varlığı halinde limited şirket ortağı ,şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesini isteyebilir. Bu kanun hükmünde ve TTK’ da haklı sebeplerin, ne olacağı düzenlenmemiş olup, her somut olayın özelliğine göre belirlenebilecektir.
İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi kök raporu ile ek raporu ve dosya kapsamından; davacının 11.09.2012 tarihinde hisse devri suretiyle davalı şirkete ortak olduğu 2012 yılı Genel Kurul toplantısının 31.12.2013, 2014 yılına ait Genel Kurul toplantısının davanın açıldığı 14.03.2015 tarihinden sonra
28.07.2015 tarihinde yapıldığı, dosyaya sunulan
13.03.2015 tarihli iadeli taahhütlü olağan kurul toplantısına çağrı içerikli belge, dava tarihinden önce düzenlenmiş ise de, belgede hangi yıla ait olduğu bilgisinin yer almadığı, tebliğine ilişkin bir belge de bulunmadığı, , 2013 yılına ait Olağan Genel Kurul Toplantısının yapıldığına yönelik dosyaya belge sunulmadığı, getirtilen sicil kayıtlarında da yer almadığı, davacının toplantılarına çağrıldığına ilişkin bir belge sunulamadığı, 31.12.2013 tarihinde yapılan 2012 yılına ait Olağan Genel Kurul Toplantısının 4. maddesinde; “ 2012 yılı şirket karının ortaklara dağıtılmayarak, şirket bünyesinde bekletilmesine karar verildiği , 2013 yında toplantı yapılmadığından, 2013 yılına ait kar dağıtımının yapılmadığı, yargılama aşamasında 28.07.2015 tarihinde yapılan 2014 yılına ait Olağan Genel Kurul Toplantısında; şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmının dağıtılmasına karar verildiği, davalı şirketin ortaklarına kar payı ödemesi yapmadığı,defterlerin usule uygun tutulduğu, borçlandırıcı işleme yapıldığına ilişkin bir kayıt ve belge bulunmadığı, ancak bilirkişi raporunda, şirketin, ticari faaliyetlerini mevcut olduğu ve fesih koşullarının oluşmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Dinlenen davacı tanığı, tıp doktoru olduğu belirtilen davacının asistanlığını ve danışmanlığını yapmakta olduğunu beyan etmiş olup, tanığın davacının çalışanı olması, davalı şirketle ilgili bir bilgisinin bulunmaması, davacının kendisine aktardığını ifade etmesi nazara alındığında, tanığın tarafsız olamayacağı ve ifadelerini de ispat için yeterli nitelikte olmadığı kabul edilmiştir.
Genel kurul toplantılarına çağrılmadığını, kar payını alamadığını, ortaklığının kağıt üzerinde kaldığını, şirketle ilgili olarak bilgilendirilmediğini, defter ve belgeleri inceleme isteğinin geri çevrildiğini, şirketin borçlandırıldığını, 11/06/2013 tarihinden bu yana ortaklar kurulu toplantısını yapılmadığını iddia eden davacının ,TTK hükümlerine ve ana sözleşmeye göre bilgilendirme ve genel kurul toplantısı yapılması gibi şirkete karşı haklarını kullanmadığı gibi, dava yoluna da gitmediği, aksine, 2013/01 no’lu 04.06.2013 ve 2013/2 no’lu 11.08.2013 tarihli ortaklar kurulu kararlarında, davacının imzasının bulunduğu, 2013/2 no’lu kararda dağıtılmayan karlar hesabında yer alan 104.642,88 TL’ nin şirket sermayesine ilave edilmesinin ortaklarca kabul edildiği, 2014 yılına ait Karar defterinin 1. sayfasında fabrikanın kiralanmasına yönelik ve 2. sayfasında şirketin temsil ve ilzamına yönelik 22.04.2014 Tarihli, 2014/1 no’lu ve 28.04.2014 tarihli 2014/2 nolu kararlarda davacının imzası bulunduğu görülmektedir. Davacının imzasının bulunduğu, 2013/2 no’lu kararda dağılılmayan karlar hesabında yer alan 104.642,88 TL’nin şirket sermayesine ilave edilmesinin ortaklarca kabul edilmiştir. Davacının da imzasının bulunduğu 22.04.2014 tarihli, 2014/1 no’lu ve 28.04.2014 tarihli 2014/2 nolu kararlar, fabrikanın kiralanması ve şirketin temsil ve ilzamına ilişkindir. Bilirkişi raporunda kararlarda davacının imzasının bulunduğunun belirtilmesi üzerine, davacı vekili rapora karşı beyanlarını içeren 03/02/2017 tarihli dilekçesi ile; müvekkilinin İzmir’e hiç gitmediğini, imzaladığı iddia edilen ortaklar kurulu kararları ve karar defterlerindeki imzaların sahte olduğunu, bu konuda inceleme yaptırılmasını istediklerini belirtmiş ise de, 07/12/2017 tarihli dilekçesi ile imza incelemesi isteğinden vazgeçtiklerini beyan etmiştir. Davacı vekili, imza incelemesine ilişkin isteklerinden vazgeçmiş olduğundan, mahkemece bu konuda araştırma yapılması yoluna gidilmemiş olup, imza incelenmesi talep edilmeyen kararlardaki imzaların davacıya ait olduğunun kabulü gerekmektedir. Davacının ortaklıktan çıkma haklı sebeplerinin var olduğu ispatlanamadığından, ilk derece mahkemesince, ortaktan çıkamaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi doğru olmakla, davacı vekilinin bu hükme karşı istinaf itirazları yerinde değildir.
Davacı vekilinin davalı şirketin feshi gerektiğine ilişkin istinaf itirazlarını incelenmesinde; hükme esasa alınan bilirkişi raporunda, davalı şirketin 2015 yılında satış cirosu bulunmadığı ve yılı zararla kapattığı belirtilmiş ise de, şirketin ticari faaliyetlerinin mevcut olduğu, ayrıca fesih şartlarının oluşmadığı belirtilmiş olmakla, fesih koşlları oluşmadığından, bu talebin de reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamakta olup, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.
İstinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 59,30 TL’den peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23,40 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24.11.2021