Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/2883 E. 2022/1193 K. 12.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2883
KARAR NO : 2022/1193

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11.06.2019
NUMARASI : 2018/959 E. – 2019/679 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 12.09.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 12.09.2022

İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.06.2019 tarih 2018/959 E. – 2019/679 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … A.Ş. vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye hakim … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davacıya ait araç ile davalı sigorta şirketi tarafından ZMMS kapsamında sigortalı davalı şirket tarafından kiralık araç olarak işletilen aracın karıştığı trafik kazası neticesinde davacının aracının zarar gördüğünü, davalıların zararı karşılama yükümlülüğü bulunduğunu, davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, aşan miktar yönünden davalı şirketin sorumlu olduğunu belirterek; 36.000,00-TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinden, 44.000,00-TL maddi tazminatın ise davalı … AŞ.’den başvuru tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP : Davalı sigorta şirketi vekili, davacının aracın maliki olmadığını, aktif husumeti bulunmadığını, sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılmadığını, davalının poliçe limiti ile sorumlu olduğunu, tespit dosyası ile belirlenen kusur ve hasarı kabul etmediklerini, yasal faiz talep edilebileceğini; belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … AŞ. vekili, mahkemenin yetkili ve görevli olmadığını, davalının araç sahibi ve işletini olmadığını, araç sahibinin … A.Ş. olduğunu, aracın dava dışı …’a uzun süreli kiralandığını, kiralama sözleşmesi gereğince meydana gelecek olan kazalar nedeni ile sorumluluğunun kiracıya ait olacağının kararlaştırıldığını, tespit dosyası ile belirlenen kusur ve hasarı kabul etmediklerini, faiz talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, olayın oluşumunda davalı sigorta şirketi tarafından ZMMS kapsamında sigortalı davalı şirket tarafından kiraya verilen dava dışı şirkete ait …plakalı araç sürücüsünün % 100 oranında kusurlu olduğu kaza nedeniyle davacının aracında KDV dahil 68.493,10-TL hasar ve 9.447,00-TL değer kaybı olmak üzere toplam 77.940,00-TL maddi zarar meydana geldiği, aracın tamirinin ekonomik olduğu, davalı şirketin işleten sıfatına haiz olduğu kabul edilerek oluşan zarardan davalı sigorta şirketinin poliçe limit olan 36.000,00-TL, aşan kısmım olan 41.940,00-TL yönünden ise davalı … A.Ş.’nin sorumlu olduğu değerlendirterek davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı … A.Ş.vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı … A.Ş istinaf dilekçesi ile, bilirkişi raporuna süresinde itiraz etmiş olmalarına rağmen dikkate alınmadığını, aracın işleteni olmadıklarını, araç kiralama sözleşmesinin uzun süreli olduğunu, raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, kusur ve hasar tespitini kabul etmediklerini, yeniden rapor alınması gerektiğini, sigorta şirketi tarafından ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını; belirterek kararın kaldırılması gereğini ileri sürmüştür.
Davacı istinafa cevap dilekçesi ile, bilirkişi raporuna itiraz edilmediğini raporun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğunu, davalının işleten sıfatı bulunduğunu, belirterek davalının istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür
GEREKÇE : Dava, trafik kazası nedeni ile davacının aracında oluşan zararın 2918 sayılı KYT ve ZMMS kapsamında tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın 85/son maddesinde ise, ” işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiştir. Trafik kazasında zarar gören aracın hasarı onarılsa dahi onarımdan sonra aracın piyasa rayiç satış fiyatında düşüklük oluşacağı gerçeği karşısında, kaza nedeniyle araçta meydana gelen değer kaybı, gerçek zarar içinde değerlendirilir ve bu zarardan hem zarar veren hem de ZMSS şirketi sorumludur.
Dosya kapsamında yer alan tutanak kroki bilgi, belge ve bilirkişi raporu içeriklerinden davalı ZMMS tarafından sigortalı, diğer davalı … A.Ş tarafından kiraya verilen dava dışı üçüncü şirkete ait …plaka sayılı araç sürücüsünün şerit izleme kurallarına aykırı davaranışı nedeniyle aynı yön ve istikamette seyir halinde olan davacının kullandığı … plaka sayılı araca kontrolsüz şekilde çarpması üzerine aracın savrularak yolun sol yan çarpması şekilde meydana gelen kazada …plaka sayılı araç sürücünün mevcut eylemleri ilse asli tam tam kusurlu, davacının sürücüsü olduğu … plaka sayılı araç sürücüsünün ise kusursuz olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde zararın kaza ile uyumlu olduğu, zarar nedeni ile aracın pert olarak kabul edilemeyeceği, olay tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle araçta oluşan gerçek zararın tamir bedelinin KDV dahil 68.493,10-TL olduğu, olay tarihinde yürürlükte olan ZMMS poliçesi ve genel şartlarına göre araçta oluşan değer kaybının zararın ise 9.447,00-TL olduğu tespit edilmiştir.
Her ne kadar davalı tarafından yapılan bu hesaplama, somut bir delile dayanılmaksızın yerinde olmadığından bahisle istinaf konusu yapılmış ise de; olayın oluş şekli, tarafların dosya kapsamına yansıyan davranışları, aracın marka, modeli, teknik özellikleri, önceki karıştığı kazaları, mevcut hasar durumu ve hasar miktarı dikkate alındığında hükme esas alının raporunun anılan ilke ve esaslara uygun, denetime elverişli, bilimsel ve teknik açıdan dosya kapsamı ile uyumlu olduğu anlaşılmış davalının rapora yönelik itirazları yerinde görülmemiştir.
Değer kaybı tazminatı yönünden Anayasa Mahkemesi’nin 17.07.2020 tarih ve 2019/40 Esas – 202/40 Karar sayılı iptal kararı gereğince Yargıtay içtihatlarında belirtildiği üzere aracın kazadan önceki ikinci el piyasa rayiç değeri ile kazadan sonra onarılmış haldeki piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre değer kaybı tazminatı hesaplanması gerekli ise de piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre belirlenen değer kaybı bedeli daha yüksek çıkacağından, istinaf kanun yoluna başvuranın sıfatına göre bu olgu değerlendirme kapsamı dışında bırakılmıştır.
Davacı, kaza tespit tutanağı içeriğine göre dava dışı üçüncü kişi adına kayıtlı aracın sürücüdür. Her olaya göre, araç maliki yerine, sürücünün tazmin davası açmasında aktif dava ehliyeti bulunup bulunmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Tazminat davasında davacı olma ehliyeti, kural olarak mal varlığından doğrudan doğruya zarar gören kişiye aittir. Ancak, bir şeyi sözleşmeyle (kira, ariyet v.s.) elinde bulunduran kişi, onu aldığı gibi malikine aynen iade etmekle yükümlü olup, ödemek zorunda olduğu onarım giderlerini isteyebilecektir. Dolayısıyla, kazaya karışan araç sürücüsü olan davacının hasar tazminatı yönünden zilyet olarak dava açmakta hukuki yararı ve aktif dava ehliyeti var olduğunun kabulü gerekir. ( Yargıtay 17. HDB’nın 24.10.2011 tarih ve 2010/12391 Esas – 2011/9645 Karar sayılı ilamı )
2198 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesine göre işleten “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi” olarak tanımlanmış; ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edildiği takdirde bu kişinin de işleten sayılacağı belirtilmiştir. Araç sahibi, aracı için adına yetkili idare tarafından tescil belgesi verilmiş ya da sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir. Gerçek işleten, kural olarak aracın sahibi olup, genel hayat tecrübelerine göre aynı zamanda onun zilyetliğine de sahiptir. Ancak her zilyet araç işleteni olmadığı gibi her araç sahibi de zilyet ya da işleten olmayabilir. Trafik kaydı ve araç tescil belgesi mülkiyet ilişkisinin belirlenmesinde sadece bir karine fonksiyonuna sahiptir. İşletme ilişkisiyle, mülkiyet ilişkisi ve vazülyetlik ilişkisi tamamen birbirinden farklıdır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s.704 vd). Bu karine işletenin kim olduğunu gösteren mutlak bir karine olmayıp, işletenin kim olduğunu belirleyen güçlü bir delil niteliğindedir. Bu nedenle KTK’da işleten ve araç sahibi ayrı ayrı tanımlanmıştır. Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde işletenin tanımı yapılırken şekli ölçüt değil maddi ölçüt esas alındığından işletenin belirlenmesinde; araç üzerinde kurulan fiili hâkimiyet, araçtan ekonomik yararlanma, aracı kendi hesabına işletme, aracın masraf ve rizikolarına katlanma ilişkisi esas alınır. Özellikle aracın trafiğe sokulmasına veya trafikten çekilmesine, bakılmasına, muhafazasına, kim tarafından, nasıl ve hangi amaçla kullanılması gerektiğine karar verme yetkisi, fiili hâkimiyeti oluştururken; bir aracın masraf ve tehlikelerini üstlenme ise, onun donatım, bakım ve işletme giderlerini, vergi ve sigorta primlerini ödemeyi ifade etmektedir. Özellikle aracın yakıt, onarım, yağ, garaj ve diğer parça ve ihtiyaçlarını karşılamak için harcanan paralar, giderler arasında sayılabilir (Eren, s. 705). Yargıtayın sapma göstermeyen yerleşik uygulaması da bu yöndedir. İşleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hâkimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Uzun süre kavramı, belirli bir gün sayısı ile sınırlı olmayıp, her somut olayın özelliğine göre ayrıca değerlendirilir. Ayrıca bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarına halel getirecek bir sonuç oluşturmaması şarttır. O hâlde; kısa süreli olmamak kaydıyla, araç herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devredildiğinde artık üzerindeki fiili hâkimiyetin ortadan kalkması, bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının da bulunmadığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hâkimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimse işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulacak, araç maliki sorumlu tutulamayacaktır.
Husumet (taraf sıfatı), bir usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu edilen subjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı bir dava şartı değildir. Taraf sıfatı, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu olan bir olgudur (Kuru, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 331 vd). Eş söyleyiş ile taraf sıfatının araştırılması, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise, def’i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır.
Tescil kayıtlarına göre kazaya karışan …plaka sayılı araç dava dışı… A.Ş.’ye ait olup sunulan yıllık kira sözleşmesi, fatura ile teslim tutanakları içeriğinden söz konusu aracın ihbar olunan tarafından davalı … A.Ş ‘ye uzun süreli kiraya verildiği, davalının da dava dışı şirket ile arasında yapılan sözleşmeye istinaden aracı alt kiraya vermek sureti ile ticari faaliyetine devam ettiği anlaşılmakla işleten sıfatının araç üzerinde tasarruf yetkisini elinde bulunduran davalı … A.Ş ‘ye ait olduğu muhakkaktır. Kira sözleşmesinin varlığı, süresi aracın davalıya teslim edilip edilmediği hususlarında dava dışı şirket ile davalı arasında her hangi bir çekişme de bulunmamaktadır.
Bunun ötesinde, davalı söz konusu aracı 10.09.2018 tarihli kira sözleşmesi ile dört ( 4 ) gün süre ile dava dışı ihbar olunan …’a kiraya verdiğini savunarak işleten sıfatına haiz olmadığını ileri sürmüş ise de yukarıda anılan ilke ve esaslar çerçevesinde söz konusu kira sözleşmesinin uzun süreli kira sözleşmesi olarak kabulüne imkan bulunmamaktadır. Kısa süreli kiracılık, rehin veya ariyet almak kişiyi işleten haline getirmez. Bu takdirde işleten sıfatı kira veya ariyet verende kalır. Bu nedenle ihbar olunan …’un işleten sıfatı taşımadığı, işleten sıfatının davalı … A.Ş ‘ye ait olduğu dolayası ile davacının oluşan zararından davalı şirketin sorumluluğunun devam ettiği anlaşılmıştır.
Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli, dosya kapsamına ve olayın oluş şekline uygun olmasına, kaza ile hasarın uyumlu olduğunun tespit edilmiş olmasına, zararın ve kusurun dosya kapsamına uygun olarak belirlenmesine göre, ilk derece mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakla, davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı … A.Ş.yönünden istinaf karar harcı olan 2.864,92 TL’den peşin alınan 716,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 2.148,52 TL’nin davalı … A.Ş.den alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı … A.Ş.tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 12.09.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.