Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/2140 E. 2022/1989 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2140
KARAR NO : 2022/1989

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27.12.2018
NUMARASI : 2015/984 Esas 2018/1577 Karar
ASIL VE KARŞI
DAVANIN KONUSU : Şirket Ortaklığından Çıkma
DAVA TARİHİ : 23.10.2015
KARAR TARİHİ : 30.12.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30.12.2022

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2018 tarih 2015/984 Esas 2018/1577 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı/davacı … vekili vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
ASIL DAVA : Davacı vekili, müvekkili ile davalı …’ın davalı şirketin ortakları olup davalı …’ın münferit müdürlük yetkilisini kötüye kullandığını, şirket varlıklarını kısa süre içerisinde tükettiğini, şirket işletmesini bedel mukabilinde üçüncü kişilere gayrı resmi şekilde devrettiğini, şirketi borçlandırdığını, müvekkili hakkında güveni kötüye kullanma, evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçu işlediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğunu, İzmir C.Başsavcılığının 2015/85809Sor. dosyası kapsamında tahkikatın devam ettiğini ileri sürerek, müvekkilinin şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE KARŞI DAVA : Davalı/davacı … vekili, davacı/davalı …’nın müvekkiliyle birlikte şirketi münferiden temsile yetkili olduğunu, davacı/davalının şirket yönetimine fiili olarak iştirak etmediğini, şirket yönetiminin vekalet verdiği abisi … tarafından yürütüldüğünü, davacı/davalının şirket hisselerini ….’e ve …’a devretmek üzere sözleşme imzaladığını, dava dilekçesindeki iddiaların hiç birinin doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiş, karşı davada ise, müvekkilinin de bu şartlarda şirket hissedarlığını devam ettirmek istemediğini ileri sürerek, müvekkilinin ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı-karşı davalı …’nın şirketin büyük hissedarı olmasına rağmen, İstanbul’da ikamet etmesi nedeniyle şirketin yönetimine fiilen katılmadığı, ağabeyi …’e şirketin yönetimi için vekaletname verdiği, davalı …’ın şirketi münferiden temsil yetkisi olması ve şirketin faaliyet yeri olan İzmir’de bulunması nedeniyle şirket yönetimine doğrudan katıldığı, bu durumun davalı … tarafından benimsendiği, 2015 yılı Mart ayında şirket hisselerinin devri için dava dışı … ve … ile ön sözleşme imzalandığı, sözleşmeyi şirket adına davalı-karşı davacı …’ın imzaladığı, sözleşme sonrasında davacı …’in ağabeyi … ve …’a şirketi temsil için yine ağabeyi …’e de şirketin devri için vekaletname verdiği, Mart 2015 tarihinde yapılan sözleşmede …’ın şirketin işletmesinde maaşla çalışmaya devam edeceği, ancak şirketin fiilen dava dışı … ve … tarafından yönetileceği kararlaştırıldığı, gerek tarafların şirkete birlikte ortak oldukları 2013 yılından sonra, gerekse bu sözleşme tarihinden sonra davacı-karşı davalı …’in hiçbir zaman şirketin fiilen yönetiminde bulunmadığı, davacı-karşı davalı …’nın şirketin yönetimi için önce ağabeyi …’e, şirketin devri için yapılan sözleşmeden sonra da ağabeyi … ve …’a verdiği vekaletnameler davalı -karşı davacı tarafından benimsenen şirketin yönetimine ilişkin fiili duruma uygun vekaletnameler olduğu, ağabeyi …’i vekil tayin etmesinin de şirketteki çıkarlarını gözetmeye yönetmeye yönelik olduğu, buna karşılık şirketin işleyişi mali durumu şirket kaynaklarının mal ve araçlarının kullanımı, hisse devir sözleşmesine kadar …’da, sözleşme tarihinden sonra da dava dışı … ve …’ta olduğu, davacı- kaşı davalı …’nın şirketin mali ve yönetimle yapısının bozulmasında herhangi bir etkisi bulunmadığı, buna karşılık şirketin ortağı olması nedeniyle resmen ve …’nın İstanbul’da olması nedeniyle fiilen şirketin yönetimini elinde bulunduran …’ın şirketin mali durumunu bizzat kontrol ettiği, şirket ile ilgili tüm iş ve işlemleri anında müdahale etme olanağı bulunduğu, buna rağmen bu sorumluluklarını yerine getirmediği, şirket aracının dava dışı ağabeyinin kullanmasına rıza gösterdiği, şirketi devralmayı sözleşmeyle vaat eden dava dışı … ve …’un sözleşme tarihinden sonraki iş ve işlemlerini müdahale etmediği, devir tamamen yapılmadan işletmenin devrini gerçekleştirdiği, bu nedenle şirketin gayri faal duruma gelmesinde doğrudan kusuru bulunduğu, davacı-karşı davalı …’nın şirketin yapısının bozulduğu tarih itibariyle şirketin büyük hissedarı olmasına rağmen şirketin mali durumunun bozulmasına engel olabilecek iş ve işlemlere müdahale etme yetkisi var ise de şirketin yönetimini fiilen …’a bırakması nedeniyle ve davalı-karşı davacı …’ın da bu durumu bilip kabul etmesi nedeniyle davacı-karşı davalı …’da, davalı-karşı davacı …’a karşı bir güven duygusu oluştuğu, bu nedenle fiilen yönetiminde bulunmadığı şirketin yönetimine katılmamasının ve şirket adına davalı -karşı davacı …’ın yaptığı sözleşmenin hükümlerine riayet etmek için vekaletnameler vermesinin bu güven duygusundan kaynaklandığı, bu nedenle şirketin mali ve yönetimsel yapısının bozulmasına sessiz kalmasının kusur olarak değerlendirilmesinin yerinde olmayacağı, davacı -karşı davalı … yönünden şirketten çıkmaya ilişkin haklı nedenlerin oluştuğu, davalı-karşı davacı … yönünden ise haklı nedenlerin oluşmadığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile davacının ortaklıktan çıkmasına, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı/davacı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı/davacı … vekili, dava konusu aracın müvekkilinin kardeşi …’a bırakıldığının tespitinin tamamen hatalı olduğunu, dava konusu şirketin müvekkili ve davacının vekalet verdiği kardeşi … tarafından fiili olarak yönetildiğini, bu süreçte …ın şirketin ve kredi kartlarının harcama limitlerinin dolduğu, zor durumda oldukları, malzeme almak istedikleri ve hesap kesim dönemlerinde kredi kartı ödemelerinin şirket tarafından yapılacağı beyanı ile …’dan borç talebinde bulunulduğunu, … da şirketin diğer ortağının ablası olması nedeniyle bu talebi kabul ettiğini, toplam 19.359,24 TL şirket için harcama yaptığını, harcamalara karşılık Mayıs 2014-Şubat 2015 döneminde … hesaplarından sadece 17.221,00 TL ödeme yapıldığını, … tarafından dava konusu şirkete yapılan tüm ödemelerin bedeli geri ödenmediğini, kredi kartı harcamaları ile …bank’tan … adına 30.000 TL tutarında kullanılan kredinin ancak 1/3’ü geri ödendiğini, kalan tutarların ise şirketin … ‘e devri ile ele geçecek nakit ile ödeneceği söylendiğini, ancak, hisse devrinde ortaya çıkan problemlerden dolayı şirkete ait aracın satılarak …’a olan borcun kapatılabileceği söylendiğinden aracın fiyatının tespit edilmesi amacıyla … tarafından internete ilan verildiğini, ilanın kaldırıldığını, nitekim, … İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9808 E. ve 2015/9809 E. dosyaları ile ilamsız takip başlattığını, … tarafından itiraz edildiği için bu dosyalardan alacaklarını tahsil edemediğini, dolayısıyla, müvekkilinin kardeşi tarafından dava konusu şirketin faaliyetini yürütebilmesi ve kar edebilmesi bakımından her türlü yardım yapılmasına, maddi olarak destek sağlanmasına rağmen şirket tarafından …’ın verdiği borçların tamamının geri ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, şirket aracının halen müvekkilin abisinde olması veya abisine bırakılması gibi bir durum söz konusu olmadığını, kaldı ki anılı aracın dava konusu şirketin borcu için icra yoluyla satıldığını, araç satışına ilişkin İzmir 22. İcra müdürlüğünün 2016/4583E sayılı dosyası bulunduğunu, … Bankasının alacaklı, dava konusu şirketin borçlu olduğunu, yargılama aşamasında bu durum defalarca beyan edilmesine rağmen dikkate alınmadığını, karşı dava yönünden alınan 27.08.208 tarihli bilirkişi raporu yeterli olmadığı gibi bu husustaki itirazlarının değerlendirilmediğini, bilirkişi raporunda ” şirketin % 60 hisse sahibi olması nedeniyle şirketin kötü durumu nedeniyle şirket yöneticilerinin azledilebileceğini, ancak davacının bunu yapmadığı, şirketle fiilen ilgilenmediği hususları nedeniyle şirket ortaklığından haklı nedenle ayrılma şartlarının oluşmadığının da değerlendirilebileceği” belirtilmiş olmasına rağmen yerel mahkemece bu husus tamamen hatalı olarak irdelemediğini, oysa ki, yargılama aşamasında da önceki tüm beyanlarımızda belirttiğimiz üzere, şirketi % 60 hisse ile temsile yetkili olan davacı 2015 yılı başında istanbul’ a taşındığını, ancak ne bu tarih öncesinde ne de sonrasında şirketle ve şirket işleri ile ilgilenmediğini, zira, 26.04.2013 tarihinde kurulan dava konusu şirkete müvekkilinin 14.11.2013 tarihinde ortak olduğunu, ancak bu süreçte dahi davacı hiçbir işleme katılmadığını, 22.04.2013 tarihinde kardeşi …’ e vekaletname verdiğini, şirket, tüm iş ve işlemler fiilen bu kişi tarafından yürütüldüğünü, yine dava konusu şirketin hisselerinin devri gündeme geldiğinde, davacı, KOSGEB’ten 2013 yılında aldığı yeni girişimci desteği gereği 2016 yılına kadar şirketi işletme zorunluluğu olduğundan şirket hisselerini 2016 yılında devretmek üzere 2 adet taahhütname ve şirket hisse devri sözleşmesi hazırlandığını, ancak davacı taraf bu sözleşmeyi İstanbul’dan imza etmeye gelmemesine rağmen şirketin sevk ve idaresi için Büyükçekmece 11. Noterliği’nden verdiği 04.06.2015 tarihli vekaletname ile şirket hisselerinin devri ve şirketin sevk ve idaresi için kardeşi … ile hisseleri devredeceği … ‘ı vekil tayin ettiğini, nitekim davacı 17.04.2015 tarihli vekaletnamesi ile de kardeşi …’i şirket hisselerinin devri için vekil olarak atadığını, ayrıca söz konusu hisse devir sözleşmesinde, müvekkil için de hisse devri kararlaştırıldığını ve müvekkilin 2.000TL net maaş ile şirketin devri sırasında yardımcı olunması için şirkette çalışmaya devam etmesi kararlaştırılmış ise de, … ve … tarafından şirketin sevk ve idaresi fiilen başladığını, müvekkilinin kararlaştırıldığı gibi çalıştırılmaya devam ettirilmediğini, hatta şirket işyerinin kilitleri de değiştirildiğinden müvekkilin şirkete girişi mümkün olmadığını, davacının şirketin her türlü işlemlerinden haberdar olduğunu, bu işlemlerin de kardeşi tarafından yürütüldüğünü, hatta şirket hisselerinin devri ve şirketin fiilen sevk ve iradesi için 3. kişi … ‘a vekaletname verdiğini, şirketin mali durumunun bozulmasında sorumluğu bulunduğunu, müvekilinin davalı şirkete anahtarları değiştirildiği için giremediğini ve herhangi bir işe karıştırılmadığı gibi şirket davacının vekalet verdiği kardeşi … ve … tarafından yönetildiğini, bu durumda davacının dava konusu şirketin iş ve işlemlerinin yürütülmesinde müvekkilinden daha çok müdahale imkanı bulunduğunu, müvekkilinin kusurundan söz edilemeyeceğini, şirket yönetiminin sadece müvekkiline bırakılmadığını, davacının verdiği vekaletnameler ile kardeşi ve 3. kişilere bırakıldığını, müvekkili tarafından yapılan tüm müdahalelerin 3. kişiler olan … ve … tarafından engellendiğini, davacı tarafça her ne kadar dava konusu şirketin işleyişine ilişkin olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulmuş ve buna istinaden İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2017/367 E sayılı kamu davası açılmış ise de müvekkilinin bu davada sanık konumunda olmadığını, davacı tarafın “bilişim sistemleri ve banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik” suçlarının işlendiğinden bahisle şikayeti neticesinde başlatılan kovuşturmada sanık olan şahıslar … ve … olup müvekkili hakkında takipsizlik kararı verildiğini, müvekkilinin mali durumun bozulduğu iddia edilen dönemde fiilen dava konusu şirketi yönetme imkanı bulunmadığı gibi, davacı tarafça aleyhlerinde şikayette bulunulan kişiler olan … ve … isimli kişiler tarafından şirket yönetimine karıştırılmadığı, müvekkilinin şirket malvarlığından dolayısıyla kusuru bulunmadığını, dava konusu şirketin yönetiminden ve mali durumundan sorumlu tutulamayacağını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Asıl ve karşı dava haklı nedenlerle şirket ortaklığından çıkmaya izin istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Bir davada pasif husumet mahkemece resen gözetilmelidir. TTK’nın 638/1 maddesi kapsamında şirket ortaklığından çıkmaya izin davasında husumetin şirkete yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup şirket ortağına husumet yöneltilemez. Asıl dava ve karşı dava dilekçesinde(karşı dava dilekçesi cevap dilekçesinin son kısmında ayrıca olmakla) şirket yanında diğer ortak da davalı olarak gösterilmiştir. Davalı ortaklar aynı zamanda şirketi münferiden temsile yetkili müdürler olmaları nedeniyle şirketi temsil etmeleri mümkün ise de münferiden ortaklar hakkında sonuç doğuracak şekilde hüküm kurulamaz. Mahkemece bu durum gözetilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiştir.(Yargıtay 11. H.D’nin 07.10.2019 tarih 2018/3722E, 2019/6187K, 30.05.2018 tarih 2016/12886E, 2018/4136K ve 02.05. 2012 tarih 2011/1984E, 2012/7039K sayılı kararları).
6102 sayılı TTK’nın 638/1. maddesinde “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir” hükmüne yer verilmiştir.
Limited şirket ortaklığından çıkmak için geçerli haklı sebep kavramının ne olduğu konusunda yasada açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, doktorinde ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin uygulamalarında, haklı sebep kavramı; ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortaklık ilişkisini sürdürmesinin ortaktan beklenemeyeceği haller olarak kabul edilmiştir. (Bkz. Çamoğlu, Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku 2017, s.428) Haklı sebep kavramının her somut olayda mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekmekle birlikte, ortaya konulan haklı sebebin nesnel ve objektif ölçülere uygun olması gerekir.(Yargıtay 11. H.D’nin 21.11.2017 tarih 2016/4188 E, 2017/6392K).
Her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak iddiaların haklı sebep teşkil edip etmeyeceklerinin irdelenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yargıtay 11. H.D’nin 2014/15623E 2015/11122K).
“Haklı sebep” ile kast edilen örneğin; şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikteki husumet, şirketin işleyişi, yönetimi ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi, şirkete ihanet etmesi olarak sayılabilir.(Yargıtay 11. H.D’nin 22.06.2016 tarih 2015/9114E, 2016/6883 K sayılı kararı).
Somut olayda davacı/davalı …’in % 60, davalı/davacı …’ın % 40 hissedar olduğu, her iki ortağın da münferiden müdür olarak atandığı anlaşılmakta olup asıl davada ve karşı davada her iki taraf da haklı nedenlerle ortaklıktan çıkma talebinde bulunmuşlardır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda şirket aracının davalı/davacı … ‘ın abisinde olduğu anlaşılmakla birlikte diğer sabit kıymetlerin davacıda mı davalıda mı olduğunun tespit edilemediği, şirketin Temmuz 2015 ayından sonra ticari faaliyetinin olmadığı, şirketin stoklarında olması gereken tututarın ve kasa mevcudunun da bulunmadığı, şirkete ait bir adet aracın halen davalının abisinde olduğu, bu haliyle şirketin içinin boşaltılarak gayrıfaal hale getirildiği, davacı/davalı … yönünden ortaklıktan çıkma için haklı nedenler bulunduğu düşünülmekte ise 04.06.2015 tarihli vekaletname ile davacı …’in şirket hisselerinin devri için … ve …’ı vekil olarak tayin ettiği, diğer davalı yanında münferit temsile yetkili çoğunluk ortağı olan davacı …’in diğer davalı tarafından şirket adına yapılan işlemlerden haberdar olmaması ya da işlemlere müdahale edip etmemesi, 2015 yılından itibaren İstanbul’a taşınmasının haklı bir neden olup olmaması ile davacı …’in davalı … hakkında yaptığı suç duyurusu nedeniyle İstanbul C.Başsavcılığının 2015/85809 Sor. dosyasının sonucunun beklenmesi hususlarının mahkemenin takdirinde bulunduğu belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna karşı davalı/davacı … vekili 2015 Haziran ayından itibaren müvekkilinin şirkete dair bir müdahalesi olmadığını, bilakis şirketin anahtarları değiştirildiği için müvekkilinin şirkete giremediğini, şirketin davacının vekaletname verdiği kardeşi … ve … tarafından yönetildiğini, şirkete ait aracın müvekkilinde ve abisinde olmadığını, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/367 E sayılı dosyasının incelenmesi gerektiğini savunarak rapora itiraz etmiştir. Mahkemece davalı/davacı …’ın itirazları yönünde araştırma yapmadan davacı/davalı …’in fiilen İstanbul’da oturmasının taraflarca benimsendiği, davalı/davacının şirketin içinin boşaltılmasından sorumlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece öncelikle davalı/davacı … vekilinin, şirket aracının müvekkilinin abisinde olmadığı, şirket hakkında başlatılan icra takibi neticesinde satıldığı savunması üzerinde durularak İzmir 22. İcra müdürlüğünün 2016/4583E sayılı dosyası incelenerek şirket borcu nedeniyle aracın satılıp satılmadığı tespit edilmelidir. Yine davacı/davalı …’in şikayeti üzerine başlatılan İstanbul C. Başsavcılığının 2015/85809 Sor ile İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/367 E sayılı dosyaları getirtilip incelenerek davacı/davalının dava dışı kişilere verdiği vekaletnameler ve bu kişilerin filen şirketi yönetip yönetmedikleri, şirketin içinin boşaltılmasından kimlerin sorumlu olduğu hususlarında davalı/davacı … vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarını irdeleyen şekilde yukarıda açıklanan Yargıtay kararları ışığında ortaklıktan çıkmak için haklı sebeplerin bulunup bulunmadığı yönünde ek rapor alınarak rapora itirazlar karşılandıktan sonra ortaya çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken davanın esasına etkili önemli deliler incelenip değerlendirilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve kaldırma kararının sebep ve şekline göre sari istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacı/davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2018 tarih 2015/984 Esas 2018/1577 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.30.12.2022