Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/2123 E. 2022/798 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2123
KARAR NO : 2022/798

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12.02.2019
NUMARASI : 2018/43 E. – 2019/141 K.
DAVA TARİHİ : 22.12.2016
DAVANIN KONUSU : Rücuen Tazminat
KARAR TARİHİ : 23.05.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 23.05.2022

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 12.02.2019 gün ve 2018/43 E. – 2019/141 K. sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili sigorta şirketine zorunlu trafik sigorta poliçesi ile sigortalı davalının maliki olduğu aracın 24.03.2016 tarihinde aynı istikamette seyretmekte olan aracın arka tampon ve bagaj kısımlarına çarptığını, bu kazanın oluşumunda alkollü vaziyette sigortalı aracı kullanan sürücünün tamamen kusurlu olduğunu, kaza neticesinde zarar gören dava dışı araçta yapılan ekspertiz incelemesi sonucunda aracın perte ayrıldığını ve 12.500,00 TL ödeme yapıldığını, davalı sigortalının sigortalı araç sürücüsünün 0,79 promil alkollü olarak araç kullanmış olması sebebiyle sigorta poliçesi genel şartlarında bulunan hükümlere aykırı davrandığını,bu nedenle de müvekkili sigorta şirketi tarafından Trafik Sigorta Poliçesine istinaden ödenen tazminat bedelinin akde muhalefet eden davalı sigortalıdan tahsilinin gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 12.500,00 TL tazminat alacağının ödeme günü olan 11.04.2016 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkilinin araç kiralama işi ile iştigal ettiğini, sigortalı aracın ise müvekkilinin bu ticari faaliyeti sırasında kiraya verdiği bir araç olduğunu, dava konusu aracın 16.03.2016 tarihli kira sözleşmesi ile … isimli kişiye uzun sureli olarak kiraya verildiğini, kira sözleşmesi uyarınca aracın bizzat kiracı bu kişiye teslim edildiğini, bu şekilde kiralama konusu malın kullanımı ve getireceği yarar ve zararların kiracıya devredilmiş bulunduğunu, K.T.K’ nun 3. Maddesine göre aracını uzun süreli kiralayan kiracının zarardan sorumlu olacağının kabul edildiğini, bu nedenle müvekkilinin işleten sıfatı olmadığını,yasada yer alan hükümleri dikkate alınmadan salt 0.50 promilin üstünde alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunduğunu, geçersiz yönetmelik hükümlerinin de yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulünün de mümkün olmadığını, bu durumda hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt alkolün etkisi altında kaza yapmış olmasının gerektiğini, sürücünün alkollü olmasının tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmediğini, hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükünün TTK’ nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düştüğünü, mahkemece nöroloji uzmanı ve hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti gerektiğini, trafik kazasının tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin tespiti halinde talep olunan miktara itiraz ettiklerini, bilimum araç satış sitesi üzerinden yapılan araştırmada aracın piyasa değerinin 12.000 TL civarında olduğunun görülebileceğini, bu değerden sovtaj bedeli de düştüğünde gerçek zararın talep olunan 12.500 TL’den daha az olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafından trafik poliçesi ile sigortalanan aracın 24.03.2016 günü 0,79 promil alkollü kiracı sürücünün sevk ve idaresinde iken önünde aynı yönde seyreden aracın arka tampon ve bagaj kısımlarına çarpması neticesinde çift taraflı maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiği, kazada dava dışı aracın hasar gördüğü, davalı sigortalıya ait aracı kullanan kiracı sürücünün kazanın oluşumunda %100 oranında kusurlu olduğu, sigortalı davalıya ait aracı kullanan sürücünün yasal sınır üzerinde 0,79 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi karşısında 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.c maddesindeki davalı sigortalıya rücu koşullarının gerçekleştiği, davacı … şirketinin hasar gören araç malikine 12.500,00 TL hasar tazminatı ödediği, davacı aracında yedek parça, işçilik ve KDV dahil 24.702,33 TL lik hasar meydana geldiği, aracın kaza tarihindeki piyasa rayiç değerinin 16.000,00 TL ve hurda değerinin 3.700,00 TL olduğu, aracın onarımının ekonomik olmadığı ve pert total kabul edilmesi gerektiği, buna göre dava dışı aracın gerçek zararının 16.00000 TL – 3.700,00 TL =12.300,00 TL olduğunun belirlendiği, bu zararın poliçe limiti ile uyumlu olduğu, davalı taraf aracı kiraladığını ve bu nedenle işleten olarak sorumlu tutulamayacağını savunmuş ise de, Yargıtay 17. HD’nin 2018/1410 esas, 2018/4696 karar sayılı 07.05.2018 tarihli emsal kararında vurgulandığı üzere, olay tarihini kapsayan geçerli bir sigorta poliçesinin mevcut olduğu, işletenin işletenlik sıfatının kalkmasının sigorta poliçesinin geçerliliğini ortadan kaldırmayacağı, sigorta poliçesi ve poliçe nedeni ile davalı sigortalının sorumluluğunun (K.T.K. 20/d-94. md.-107. ve vs. md. açıklanan bazı durumlar ayrık olmak üzere) devam edeceği, davacının söz konusu rücu davasını ancak kendisiyle sözleşme yapan akidine karşı açabileceği, rıza hilafına bir durum olmadığından illiyet bağının kesilmesi söz konusu olmayıp aracı uzun süre kiralayan davalının işletenlik sıfatının devam ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 12.300,00 TL maddi tazminatın 11.04.2016 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, 6100 Sayılı HMK’nın 331/2. maddesi uyarınca görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceğini, mahkemece, davanın kısmen kabulü kısmen reddi sebebiyle davalı müvekkil lehine vekâlet ücreti taktir edildiği halde ayrıca İzmir 5. Tüketici Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararı nedeniyle davalı müvekkili lehine vekâlet ücreti takdir edilmemesinin doğru olmadığını, müvekkilinin araç kiralama işi ile iştigal ettiğini, sigortalı aracın müvekkilinin bu ticari faaliyeti sırasında kiraya verdiği bir araç olduğunu, dava konusu aracın 16.03.2016 tarihli kira sözleşmesi ile … isimli kişiye uzun süreli olarak kiraya verildiğini, kira sözleşmesi uyarınca aracın teslim edildiğini, bu şekilde kiralama konusu malın kullanımı ve getireceği yarar ve zararların kiracıya devredildiğini, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları B.4/c’ye göre tazminatı gerektiren olay, aracın uyuşturucu madde veya ilgili mevzuatta belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelmiş ise sigortacının işletene rücu hakkı bulunduğunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesi ile aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracının işleten sayılacağını ve 85. madde ile de işletenin ağırlaştırılmış sorumluluk kurallarına göre zarardan sorumlu olacağının kabul edildiğini, müvekkilinin işleten sıfatı olmadığı için davanın kaza tarihi itibariyle aracı müvekkili şirketten kiralamış bulunan dava dışı kiracıya açılması gerekirken müvekkiline karşı açılması doğru olmadığından öncelikle husumet yönüyle davanın reddi gerektiğini, husumet itirazının kabul görmemesinin yerinde olmadığını, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97/1. maddesinde; alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra bu konu ile ilgili olan “b-2” bendinde; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacaklarının belirtildiğini, Zorunlu Mali Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirir olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğunun açıklandığını, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz olduğunu, geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabülünün de mümkün olmadığını, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerektiğini, mahkemece alınan 22.10.2018 tarihli bilirkişi raporunda kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleştiğinin kesin olarak söylenemeyeceği tıbbi kanısına varıldığını, davacı tarafça aracın piyasa değerinin 16.000 TL olduğu kabul edilerek yaklaşık 3.500 TL sovtaj bedeli düştükten sonra ise 12.500 TL ödendiğinin belirtildiğini, kazanın 24.03.2016 tarihinde meydana geldiğini, bilirkişi raporunun 22.10.2018 tarihinde düzenlendiğini, darbe girişimi, Türk Lirasının değer kaybı, enflasyon, yaşam pahalılığı ve sıfır oto fiyatlarında kura bağlı aşırı yükselişler doğal olarak ikinci el fiyatlarını da arttırdığını, bilirkişi raporunda da aracın piyasa değerinin 16.000 TL olarak kabul edildiğini, oysa kazanın meydana geldiği 24.03.2016 veya davacı tarafından ödemenin yapıldığı 11.04.2016 tarihi itibariyle aracın piyasa değerinin tespit edilmesi gerektiğini, 2016 yılı sonu 2017 yılı başlarında bu aracın piyasa değerinin yaklaşık 12.000 TL – 12.500 TL olduğunu, kaza tarihinde de aracın değerinin en fazla bu kadar olabileceğini, bilirkişi raporunda aracın piyasa değerinin hangi tarihe göre belirlendiği açık ve kesin olarak belirtilmediğinden dosyanın aynı heyete tevdii ile aracın kaza tarihi itibariyle piyasa rayiç değerinin belirlenmesi ve gerçek zararın yeniden tespiti açısından ek rapor aldırılması talebinin mahkemece kabul edilmediğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davacı … şirketi tarafından trafik kazası sonucu hasarlanan dava dışı araç malikine yapılan araç hasar bedeline dair ödemenin alkollü sürücüye ilişkin teminat dışı hal nedeniyle davalı sigortalıdan rücuen tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. Somut olayda davacı vekili, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları uyarınca alkollü sürücüye ilişkin teminat dışı hal nedeniyle zarar gören üçüncü kişiye yapılan ödemenin sigorta ettiren davalıdan tahsili isteminde bulunmuştur.
Davacı … şirketinin davalıya rücu hakkının temelini aralarındaki ZMSS poliçesi oluşturmakta olup davacının rücu hakkı bulunup bulunmadığı ve varsa rücu edebileceği miktarın belirlenmesi bakımından, 2918 sayılı Kanun’un 95/2 maddesi ile ZMSS Genel Şartları B.4.c. maddesi ve taraflar arasındaki ZMSS poliçesine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. Davalı, taraflar arasında yapılan sigorta sözleşmesinin tarafı (akidi) olmakla davalının maliki olduğu aracın işleteni olma sıfatının devam edip etmediği bu davada önem arz etmeyeceğinden davalı vekilinin bu hususa yönelik istinaf itirazı yerinde değildir.
01.06.2015 tarihinde yürürlüğü giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları yürürlüğe girmeden önce düzenlenen poliçelerle ilgili olarak Yargıtay 17. H.D sigortacının rücü hakkının kabulü için kazanın münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleşmiş olma koşulunu aramaktadır. Uyuşmazlık, yeni genel şartların yürürlükte olduğu tarihte düzenlenen poliçeler yönünden de yine eski yargısal içtihatlara göre münhasır alkol şartı aranıp aranmayacağı noktasında toplanmaktadır. Sigorta ettirene rücu edilebilecek hallerin düzenlendiği 01.06.2015 tarihinden önceki genel şartların B.4. maddesinde “d) Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay, yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa,” hükmüne yer verilmiş iken, yeni genel şartlarda “c)Aracın, uyuşturucu madde veya ilgili mevzuatta belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere eski genel şartlarda “güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olma” şartı aranırken yeni genel şartlarda “mevzuatta belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki alma” şartı aranmıştır. Yargıtay 17.(Kapatılan) H.D ve 4. H.D’nin alkollü sürücüyle ilgili yeni genel şartlara göre verilmiş bir kararına rastlanmamıştır. Ancak 01.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın A.5.5. maddesinde “Aracın, uyuşturucu madde veya Karayolları Trafik Yönetmeliğinde belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,” teminat dışı sayılmış olup kasko sigortası genel şartlarında da KTK Yönetmeliğinde belirlenen seviyenin üzerinde alkollü olma koşulu belirtilmiş olsa da Yargıtay 17. H.D’nin 28.06.2021 tarih 2021/15097E, 2021/3716K ve 10.12.2018 tarih 2018/4623E, 2018/11940K sayılı kararlarında yine mevzuattaki alkol sınırı değil alkolün kazanın meydana gelmesinde münhasıran etkili olması koşulunu aranmıştır. Buna göre yeni genel şartlarda mevzuatta belirlenen sınırın üzerinde alkol alınması teminat dışı hal olarak belirtilse bile alkolün kazanın oluşumunda münhasıran etkili olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Eldeki dosyada nörolog, sigorta hukukçusu ve trafik uzmanından alınan 22.10.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda, sigortalı araç sürücüsünün hızını ayarlamaması ve yeterli takip mesafesi bırakmaması nedeniyle kazanın oluşumunda asli ve tam kusurlu olduğu, kaza sonrası hekim muayenesi ve testleri olmadığından kazanın salt alkolün etkisi ile gerçekleştiğinin kesin olarak söylenemeyeceği belirtilmiştir. Sigortalı araç sürücüsünün kaza anındaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomodasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tesbitine yönelik detaylı dahili muayenesine ait tıbbi veriler de bulunmamaktadır. Rücuya konu edilen zararın teminat dışı kaldığını ispat yükü davacı sigortacıda olup bu hususun somut biçimde ispat edilememesi halinde rücu hakkının doğmayacağının kabulü zorunludur. Davacı tarafça kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleştiği somut ve kesin bir biçimde ispatlanamamıştır. O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması şartı gerçekleşmediği dolayısıyla teminat dışı halin söz konusu olmadığı, hak sahibine ödeme yapan sigortacı davacının kendi sigortalısı davalıya karşı rücu hakkının bulunmadığı sonucuna varılmakla; mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken sigortalı aracı kullanan sürücünün yasal sınırın üzerinde 0,79 promil alkollü olduğu ve sigortalıya rücu koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve davalı vekilinin bu husustaki istinaf itirazları haklı bulunmuştur.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, talebin ve istinaf sebeplerinin niteliğine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiş, Dairemizce görevsizlik kararı sonrası esastan karar verildiğinden HMK’nın 331/2. maddesi uyarınca esastan verilen bu kararla tek bir vekalet ücretine hükmedileceğinden önceki görevsizlik kararı nedeniyle ayrıca vekalet ücretine hükmedilmesi mümkün bulunmadığından Dairemizce yeniden kurulan hükümde davalı lehine tek vekalet ücretine hükmedilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/43 E. – 2019/141 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın REDDİNE,
492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 213,47 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 132,77 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatıran tarafa iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran davalının ödediği istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan 121,30 TL başvurma harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 23.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.