Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/2039 E. 2022/627 K. 15.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2039
KARAR NO : 2022/627

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21.05.2019
NUMARASI : 2017/703 E. 2019/600 K.
DAVANIN KONUSU : Rücuen Tazminat
KARAR TARİHİ : 15.04.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 15.04.2022

İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.05.2019 tarih 2017/703 E. 2019/600 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili şirket nezdinde Makine Kırılması Sigorta Poliçesi ile dava dışı sigortalı şirkete ait kule vincin, davalıya ait kamyonun 03/11/2015 tarihinde … yardım konutları … inşaat şantiyesinde geri geri gelirken çarpması sonucu hasara uğradığını, bu hasar nedeniyle davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına 61.816,49 TL hasar tazminatı ödendiğini, kaza sonrası tutulan tutanaklar, eksper raporunda yer alan tespitler ve ilgili mevzuat gereği hasardan çarpan kamyonun maliki ve işleteni olan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek 61.816,49 TL hasar tazminatının 26.10.2016 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, kazanın … İnşaat şantiyesinde meydana geldiğini, müvekkilinin kamyonun yükünü işverenin kendi istediği yere boşaltması sırasında kazanın meydana geldiğini, alanın çok dar olduğunu, araç sürücüsünün kusurunun olmadığını, buna ilişkin tanıklarının dinlenmesi ve olay mahallinde keşif yapılmasını talep ettiklerini, hasar miktarı 48.000 TL olarak tespit edilmesine rağmen sigortalıya 61.816,49 TL ödeme yapılmasının ve rücu talebinin hukuka aykırı olduğunu, hasarın vinç çalışmadığı sırada sökülmeyi beklerken meydana geldiğini savunarak davanın reddini ve davanın … A.Ş.’ye ihbar edilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, 22.03.2018 tarihli bilirkişi raporu ile 17.12.2018 tarihli bilirkişi heyet raporları kusur yönünden birbirini teyit eder nitelikte, denetime elverişli ve açık olduğundan itibar edildiği, söz konusu raporlarda kazanın oluşumunda davalıya ait araç sürücüsünün %75 oranında asli kusurlu olduğu, kule vincin çevresinde gerekli uyarı, ikaz ve güvenlik tedbiri almayan sorumlularında bu kazanın oluşumunda %25 oranında kusurlu olduğu, kule vinçte yapılan meydana gelen hasar bedelinin 49.520,00-TL olduğu, davalının maliki olduğu aracın % 75 kusuruna isabet eden zarar miktarının 37.140,00 TL olduğu, ayrıca davalıya ati aracın KTK gereği yapılması zorunlu olan Trafik Sigortasının da davacı sigorta şirketi tarafından yapıldığı, her ne kadar talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda kaza yerinin karayolu olmadığı tespitine itibar edilmediği, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kananu’nun 2/a maddesinde; Bu kanun karayollarında uygulanır. Ancak aksine bir hüküm yoksa; karayolu dışındaki alanlarda kamuya açık alanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali,servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için ayrılan yerlerde bu kanun hükümleri uygulanır” düzenlemesi karşısında davaya konu kaza her ne kadar karayolu üzerinde gerçekleşmemiş ise de inşaat şantiye sahası içinde ve motorlu aracın işletilmesi sırasında gerçekleştiği, kaldı ki şu anda kazanın meydana geldiği yerde de konut yapılmış olduğu, dolayısıyla bu hususun da kaza mahallinin karayolu ile bağlantısının olduğunu gösterdiği bu nedenle meydana gelen kazanın 2918 Sayılı Yasa kapsamında değerlendirildiği, davacının aynı zamanda davalının maliki olduğu kazaya sebebiyet veren aracın ZMM sigortacısı olması sebebiyle 37.140,00 TL zarardan poliçe limiti olan 29.000 TL’nin mahsubu ile bakiye 8.140,00 TL zararı rücuen davalıdan talep edebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 8.140,00 TL tazminatın 26.10.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, mahkemece verilen gerekçeli kararda yerinde keşif yapılmak suretiyle kaza mahallinin karayolu niteliğinde olmadığı yönünde tespitte bulunulan 21.03.2018 tarihli bilirkişi raporuna neden itibar edilmediğinin izah edilemediğini, kaza mahallinin Karayolları Trafik Kanunu’nun 2/a maddesi hükmünde belirtilen yerlerden biri olmadığını, mahkemece 06.05.2019 tarihli bilirkişi ek raporunda yer verilen madde hükmüne atıfta bulunmuşsa da aynı raporda yer verilen “…Yargıtay içtihatları ile aynı zamanda Kanunun sayma yolu ile belirlenen alanlar dışında bir yerin karayolu olup olmadığı halinin sadece kanun metni ile bağlı olmadığını, olayın gerçekleştiği yerde yapılacak keşif ile olay yerinin kamuya açık olup olmadığı ve karayolu kapsamında sayılan yerlerden sayılıp sayılmadığının belirlenmesi gerektiği…” şeklindeki tespitin görmezden gelindiğini, 06.05.2019 tarihli raporda (keşif yapılmaksızın) …toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı…” gerekçesiyle yalnızca kanun metnine bağlı kalarak kaza mahallinin karayolu sayılacağı belirtilmiş ise de; yargıtay içtihatları gereği karayolu olup olmadığının sadece kanun metni ile bağlı olmadığı olayın gerçekleştiği yerde keşif yapılmak suretiyle karayolu olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğinin de açıkça belirtildiğini, bilirkişilerin bu tespitine rağmen mahkemece keşif yapmak suretiyle kaza mahallinin karayolu niteliğinde olmadığını tespit eden trafik polisi bilirkişinin 22.03.2018 tarihli raporuna itibar edilmemesinin kendi içerisinde çelişki arz ettiğini, mahkemece talimat ile yerinde keşif yapılmak suretiyle bilirkişi raporu alınmış olup kaza mahallinin karayolu niteliğinde olmadığı gerek bölgeyi iyi tanıyan gerekse konusunda uzman trafik polisi tarafından bilirkişi raporunda açıkça tespit edildiğini, talimat ile alınan 22.03.2018 tarihli raporda keşif yapılmak suretiyle kaza yerinin karayolu niteliğinde olmadığı, sadece inşaat çalışanlarının ve inşaata malzeme taşıyan araçların kullandığı, yolun toprak hafif eğimli, kaza anında yolun kaygan ve çamurlu olduğunun açıkça tespit edildiğini, olayın gerçekleştiği yere ilişkin fotoğraflardan dahi görüleceği üzere söz konusu alanın site içerisinde birbirine oldukça yakın durumda bulunan apartmanların inşaatının yapıldığı yerde bulunduğunu, söz konusu alanın kamunun kullanımına açık bir alan da olmayıp karayolu olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını,
söz konusu kaza mahalline ilişkin hiçbir görgüsü ve bilgisi bulunmayan aynı zamanda karayollarına dair hiçbir uzmanlık alanı da bulunmayan bilirkişilerin trafik polisi bilirkişi tarafından yapılan tespite iştirak etmediğini, mahkemece kaza mahallinin kara yolu niteliğinde olup olmadığı hususunda bizzat yerinde inceleme yapmak suretiyle rapor sunan trafik polisi bilirkişinin 21.03.2018 tarihli raporunun hükme esas alınması gerekirken söz konusu kaza mahalline dair hiçbir bilgisi ve görgüsü bulunmayan bilirkişi raporunun dikkate alınmasının hukuka aykırı olduğunu, mahkemece yalnızca olayın inşaat sahası içinde ve motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana geldiği hususuna dayanılarak kaza mahallinin karayolu olduğu sonucuna ulaşılmış ise de karayolu olup olmadığı hususlarının tespitinde kaza mahallinin inşaat sahası olmasının herhangi bir önemi bulunmadığı gibi inşaat yapımı esnasında motorlu araç kullanılmasından daha doğal bir durum bulunmadığını, 12.03.2018 tarihli keşif zaptında ifadeleri alınan davalı tanıklarının kazanın olduğu yerde ki yolun karayolu olmadığını, şantiye sahasının çalışma alanı olduğunu, şantiye harici özel araçların bu bölgeye girmesinin yasak olduğunu ve özel araçların bu yolu kullanmadıklarını beyan ettiklerini, ayrıca söz konusu zabıtta mahkeme heyetinin gözlemine yer verilen kısımda mahkeme hakimi tarafından “…kaza mahallinin site içi olduğu, apartmanlar olduğu…” nun belirtildiğini, olayın gerçekleştiği yere ilişkin fotoğraflardan dahi görüleceği üzere söz konusu alanın site içerisinde birbirine oldukça yakın durumda bulunan apartmanların inşaatının yapıldığı yerde bulunduğunu, söz konusu alan kamunun kullanımına açık bir alan da olmayıp karayolu olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, bu hususta raporlar arasında çelişki doğduğundan mahkemece çelişkinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii gerekmekte iken bu yöndeki talebin görmezden gelinmesinin hukuka aykırı olduğunu, dosyaya sunulan 17.12.2018 tarihli raporda kusur oranlarına ilişkin sadece 22.03.2018 tarihli rapora atıfta bulunulduğunu,21.03.2018 tarihli raporda ise araç sürücüsünün %75 oranında asli kusurlu, kule vincin çevresinde gerekli uyarı, ikaz ve güvenlik tedbirini almayan sorumluların ise %25 oranında kusurlu olduğu tespitine yer verildiğini, dosyada bulunan tüm bilgi ve belgeler ile tanık beyanları incelendiğinde kule vincin çevresinde gerekli uyarı, ikaz ve güvenlik önlemlerinin alınmadığına dair hiçbir delil mevcut olmadığını, 21.03.2018 tarihli raporda bilirkişi tarafından bir aracın geriye hareket edebilmesi ve uyarılması için bir gözcü bulundurulması gerektiği belirtilerek dava dışı sorumlulara kusur atfedilmişse de dosyada araç sürücüsü geri manevrada bulunurken gözcü bulundurulmadığına dair tanık beyanı ve delil bulunmadığını, araç sürücüsünün ve diğer tanıkların beyanlarından anlaşılacağı üzere aracın kaymasına eğimli olan yolun çamurlu ve kaygan oluşunun sebebiyet verdiğini, araç sürücüsünün ise bu durumu bilmesine rağmen manevra yaptığını açıkça belirttiğini, kaza alanında herhangi bir uyarı ve ikazın bulunmadığı kabul edilse dahi aracın belirtilen şartlar altında kayacağının araç sürücüsü tarafından da bilindiğinden bu hususun kazanın meydana gelmesine engel olamayacağını,müvekkili sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatının tahsili için davalıya gönderilen rücu mektubuna davalı tarafından 26.10.2016 tarihli dilekçe ile “6200001628/1 numaralı hasar dosyasına istinaden tarafımızdan talep edilen hasar tutarının hasar tarihinde yürürlükte olan poliçelerimizden tahsilatı için gereğini rica ederim.” şeklinde cevap verilmesi nedeniyle davalı tarafın meydana gelen hasardan dolayı sorumlu olduğunu açıkça kabul ettiğini, itirazları konusunda ek raporda hiçbir değerlendirme yapılmadığını, davalının hasarın zorunlu sigorta poliçesinden karşılanması yönündeki talebinin kazanın meydana geldiği alanın Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. Maddesi gereğince karayolu niteliğinde olmadığından söz konusu kaza ile ilgili Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Poliçesi hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde bu kanunun karayollarında ve yukarıdaki bentlerde uygulanabileceği açıkça belirtilmiş olmakla, hasarın meydana geldiği şantiye alanının karayolları niteliğinde olmadığı ve dolayısıyla ZMMS Poliçe hükümlerinin uygulanmasının da imkanı bulunmadığını, dava konusu edilen zarardan doğrudan 29.000,00 TL’lik kısmın mahsubu yoluna gidilerek hüküm tesis edilmesinin hatalı olduğunu, kaldı ki, mahkemece kaza mahallinin kara yolu niteliğinde olduğu kabul edilse dahi bu davayla konusu olmayan başka bir poliçenin limitinin talep edilebilecek hasar miktarından mahsup edilmesinin mümkün olmadığını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, davacı sigorta şirketi nezdinde Makine Kırılması Sigorta Poliçesi ile dava dışı sigortalı şirkete ait kule vincin, davalıya ait kamyonun inşaat şantiyesinde geri geri gelirken çarpması sonucu hasara uğradığından bahisle sigortalıya ödenen hasar bedelinin kazaya sebebiyet verdiği ileri sürülen kamyonun maliki ve işleteni olan davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Mahkemece alınan ve davalı aracının sürücüsünün % 75 oranında kusurlu olduğunu tespit eden 21.03.2018 tarihli bilirkişi raporunun tebliği üzerine davacı vekilince ibraz edilen 26.04.2018 tarihli dilekçede bilirkişi raporuna itirazlarının bulunmadığı belirtildiğinden itiraza uğramayan bilirkişi raporu kusur yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğundan davacı vekilinin kusura ilişkin istinaf itirazları reddedilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nun 2. maddesinde bu Kanunun karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir.Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da, bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince kamunun yararlandığı tüm yollar karayolu tanımı içindedir. Bu açıdan karayolunda taşıt trafiğine kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli olmayıp fiilen bu amaçla kullanılması yeterlidir. Yine karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, dava konusu kazanın meydana geldiği inşaat şantiye alanının kara yolu ile bağlantısı olup olmadığı ve bu nedenle karayolu olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunda talimat mahkemesince kaza yerinde trafik bilirkişi marifetiyle yapılan keşif sonrası trafik bilirkişisi tarafından tanzim edilen 21.03.2018 tarihli raporda, kazanın inşaat şantiyesinde meydana geldiği, kaza yerindeki yolu sadece inşaat çalışanlarının ve inşaata malzeme taşıyan araçların kullandığı, yolun toprak hafif eğimli, kaza anında çamurlu ve kaygan olduğu, trafik için kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlara karayolu denilmesi nedeniyle kaza yerinin karayolu olmadığı belirtilmiştir. Rapora itiraz üzerine mahkemece iş güvenliği uzmanı, sigortacı bilirkişi ve bir makine mühendisinden alınan 10.12.2018 tarihli kök raporda ve 26.04.2019 tarihli ek raporda, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de KTK 2/a maddesi kapsamında olması nedeniyle kaza mahallinin karayolu sayılacağı belirtilmiştir. Kaza yerinde yapılan keşif sonrası trafik bilirkişisi tarafından tanzim edilen 21.03.2018 tarihli raporda, kaza yerindeki yolu sadece inşaat çalışanlarının ve inşaata malzeme taşıyan araçların kullanması ve kamunun yararlanmasına açık olmaması nedeniyle kaza yerinin karayolu olmadığı belirtilmiş ise de; bilirkişi tarafından sadece KTK m.3 teki tanım dikkate alınıp KTK 2/a maddesi kapsamına uygun yeterli inceleme yapılmadığından bu tespite itibar edilmesi mümkün değildir.Yukarıda da açıklandığı üzere; Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. Davaya konu trafik kazasının meydana geldiği inşaat şantiye sahasındaki yolu inşaat çalışanlarının ve inşaata malzeme taşıyan araçların kullanması nedeniyle kaza mahallinin karayolu ile bağlantısının bulunduğu açıktır. 2918 sayılı KTK’nun 2/a maddesi gereğince kaza mahallinin karayolu bağlantısı olduğundan kazanın meydana geldiği inşaat şantiye sahası karayolu sayılan yerlerdendir. Bu nedenle meydana gelen kazanın 2918 Sayılı yasa kapsamında kaldığı değerlendirilerek davalı vekilinin cevap dilekçesinde takas talebinde bulunduğu hususu da gözetilerek davacının aynı zamanda davalının maliki olduğu kazaya sebebiyet veren aracın ZMM sigortacısı olması sebebiyle 37.140,00 TL zarardan poliçe limiti olan 29.000 TL’nin mahsubu ile bakiye zarara hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 80,70 TL’den peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 36,30 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.15.04.2022