Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/1721 E. 2022/517 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/1721
KARAR NO : 2022/517

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/04/2019
NUMARASI : 2018/188 Esas 2019/402 Karar
DAVANIN KONUSU :Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
KARAR TARİHİ : 25.03.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 25.03.2022

İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.04.2019 tarih 2018/188 Esas 2019/402 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacılar vekili,15.04.2007 tarihinde meydana gelen tek taraflı kazada motosikletin işleteni ve sürücüsü …’nın vefat ettiğini, müteveffanın vefatı üzerine eşi …, çocukları … ve …’ın mirasçı olarak kaldığını, motosikletin davalı sigorta şirketi nezdinde trafik poliçesiyle sigortalı olduğunu, davacıların müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını,davalı sigorta şirketine 10.01.2018 tarihinde yapılan başvuruya rağmen müvekkillerine herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıların her biri için 1.000’er TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, değer artırım dilekçesi ile talebini davacı … için 1.706,60 TL’ye, davacı …. için 57.631,93 TL’ye yükseltmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, sigorta ettireni müteveffa olan aracın müvekkili şirket tarafından 27.12.2006/2007 tarihleri arasında trafik poliçesiyle sigortalı olduğunu, bahsi geçen plakalı araçların şasi numaralarının karşılaştırılmasını ve kazaya karışan asıl aracın tespit edilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, müteveffanın eş ve çocukları olan davacıların destekten yoksun kalma tazminatına hak kazandıkları, hesap raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, davacılar vekilince talep edilen maddi tazminatın poliçe limiti dahilinde kaldığı, davalı şirketin trafik(zmms) sigortacısı sıfatına haiz olup, işleten ve onun eyleminden sorumlu olduğu kişinin (sürücünün) kusuru oranında ve poliçe limiti dahilinde zarar gören davacılara karşı sorumlu bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile davacı … için 661,46 TL, davacı …. için 1.706,60 TL, davacı …. için 57.631,93 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden (23/01/2018) itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, müteveffanın 15.04.2007 tarihinde sevk ve idaresindeki araç ile tam kusurlu trafik kazası sonucu vefatından kaynaklı destekten yoksun kalma tazminatı istendiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/17-1315 e. 2017/1239 k. sayılı 01.11.2017 tarihli kararında sürücünün kendi kusuruyla ölümünden doğan tazminat taleplerinden işletenin sorumlu olmadığına, kendi kusuruyla ölen sürücünün kusurunun destekten yoksun kalanlara yansıtılacağına, destekten yoksun kalanların tazminat haklarının olmadığına hükmolunduğunu, bu karar uyarınca, işletenin sorumluluğunu teminat altına alan sigorta şirketlerinin sorumluluğunun doğmayacağnı, aksi kararın, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık teşkil edeceğini, 01.11.2017 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararının kanun önünde eşit hukukun tüm sujelerine aynı şekilde uygulanması gerektiğini, Hukuk Genel Kurulu kararında vurgulanan usul ve esasların Borçlar Hukuku’nun genel kaidelerinden olması nedeniyle kişi/kurumlara göre uygulamasından imtina edilemeyeceğini, Anayasa ve AİHSnin, normlar hiyerarşisinde kanunların ve içtihadın üstünde yer aldığından, kanun önünde eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı uyarınca AİHS md.14 ve Anayasa md.10 gereği, anılan HGK kararının sigorta şirketleri bakımından da uygulanması gerekip kararın bozulması gerektiğini, davacı taleplerinin bu yönüyle reddine karar verilmesi gerektiğini, araç işleteninin, sürücünün kendi kusuruyla yapmış olduğu kaza sonucuyla vefatından doğan zarardan sorumlu tutulamayacağını, TMK md.2 ve yukarıda anılan yasal düzenlemeler karşısında, ölen kişinin kendi kusurundan kaynaklanan tazminatın sonuçlarına katlanma yükümlülüğü karşısında işletenin sorumluluğunun doğmayacağı yönünde kararlar verildiğini, işletenin sorumluluğunu teminata alan ZMM Sigortacısı yönünden de taleplerin bu kapsamda reddi gerektiğini,Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartların A.6. maddesine göre destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin teminat dışı olduğunu, KTK md 92/c maddesi açıkça “İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler”i teminat dışında bıraktığını, ayrıca KTK md.92 g ve h bendi gereği de davacı taleplerinin teminat dışı olduğunu, nitekim; “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri,” ve ” İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat taleplerinin” KTK’da teminat dışı olarak düzenlendiğini, kusur raporu alınmadan tazminat hesabı yapıldığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında söz konusu olması nedeniyle kusur raporu alınmadan hesap yapılması hatalı olup kararın kaldırılması gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkil şirketin sorumluluğu trafik poliçesindeki limitler ve sigortalı araca atfedilebilecek kusur ile sınırlı olup araçların kusur durumlarının tespit edilmesi gerektiğini, mahkemece kusur raporu alınmadığını, öncelikle kazada araçların kusur durumunun tespiti gerektiğini, kusur raporu alınmadan dosyanın hesap bilirkişisine gönderilmiş olmasının esasen hesaba esas kusur ve diğer verilere itiraz ve savunma haklarını kısıtladığını, bir anlamda itiraz edilse de edilmese de adil yargılanma ve savunma haklarının ihlal edildiğini, ceza dosyası ve kusur durumunu gösteren bilirkişi raporu celp edildikten sonra meydana gelen kazada kusur durumunun tespiti için dosyanın bu konuda uzman öğretim görevlilerinden oluşacak bir bilirkişi heyetine; yahut Adli Tıp Kurum Trafik İhtisas Kurulu’na sevk edilmesi gerektiğini, sigortalı araca atfedilen kusuru kabul etmemekle beraber müteveffanın kask ve diğer koruyucu ekipman kullanmamış olması nedeniyle de müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerektiğini, istatistik çalışmasına dayalı bilimsel araştırma verileri karşısında, hiçbir koruyucu teçhizat kullanmayan müteveffanın zararın meydana gelmesi ve artmasında ağır müterafik kusurunun olduğunun kabulü gerektiğini, belirsiz alacak davası olarak açılan davada tüm talepler için temerrüt tarihinden itibaren itibaren faiz işletilmesinin yasalara ve içtihatlara aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla ıslah edilen tutar için ıslah tarihinden faize hükmedilmesi gerektiğini, iş kazası nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumunca bağlanacak peşin sermaye değerli gelirin TBK 55. Maddesi çerçevesinde tazminattan mahsup edilmesi gerekeceğinden SGK’dan gelir bağlanıp bağlanmadığının sorulması gerektiğini, henüz peşin sermaye değerli gelir bağlanmamışsa, ileride bağlanacak gelir de rücu edileceğinden, mükerrer tazminat ödemesine yer verilmemesi için Yargıtay yerleşik kararları gereği davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvuru yaparak iş göremezlik geliri bağlatmak üzere süre verilmesi, SGK geliri bağlanmasının bekletici mesele yapılması gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, destek tazminatı istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakameleri Kanunu’nun 341. maddesi uyarınca ilk derece mahkemeleri tarafından verilen miktar veya değeri 1.500,00 TL’yi geçmeyen malvarlığına ilişkin kararlar kesin olup, anılan miktar aynı yasanın Ek. 1. maddesi uyarınca 01.01.2019 tarihi itibariyle 4.400,00 TL’dir. Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebin kabul edilmeyen bölümünü geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
Somut olayda davacı vekili dava dilekçesi ile her bir davacı için talep ettiği 1.000’er TL maddi tazminat talebini değer artırım dilekçesi ile davacı … için 1.706,60 TL’ye, davacı … için 57.631,93 TL’ye yükseltmiş, mahkemece 09.04.2019 tarihinde davacı … için 661,46 TL, davacı … için 1.706,60 TL, davacı … için 57.631,93 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş olup, davacı … için kabul edilen 661,46 TL, davacı … için kabul edilen 1.706,60 TL miktar hüküm tarihi itibariyle yukarıda anılan Kanun hükmü uyarınca istinaf sınırının altında kaldığı anlaşıldığından istinafı kabil olmayıp, davalı vekilinin davacılar … ve …’nın davalarına yönelik istinaf dilekçesinin bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin davacı …’nın davasına yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde; davacı, eşi olan desteğinin sürücüsü ve işleteni olduğu araçla 15.04.2007 tarihinde gerçekleşen tek trafik kazasında desteğin vefat etmesi nedeniyle desteğin sürücüsü ve maliki olan aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davalıdan destek tazminatı isteminde bulunmuştur. Poliçe tarihi olan 27.12.2006 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan poliçe genel şartları, KTK hükümleri ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre davacının mirasçı sıfatıyla değil zarar gören üçüncü kişi sıfatıyla dava açmış olması nedeniyle destek sürücünün kusuru davacılara yansıtılamayacak olup Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun söz konusu kararının bu davalara bakmakla görevli ilgili Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından benimsenmediği gözetilerek davacı zarar gören üçüncü kişi sıfatıyla destek tazminatı isteyebileceğinden davalı vekilinin bu hususlara ilişkin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir. Nitekim Yargıtay 17. HD’nin 2015/11772 E, 2018/6434 K sayılı ilamı da bu yöndedir. Mahkemece trafik bilirkişisinden alınan 19.03.2019 tarihli raporunda, davalı sigorta şirketine trafık poliçesiyle sigortalı motosiklet sürücüsü davacıların desteği müteveffa …’nın kazanın oluşumunda %100 asli tam kusurlu olduğu da belirtilmiş olup zaten davacının mirasçı sıfatıyla değil zarar gören üçüncü kişi sıfatıyla dava açmış olması nedeniyle destek sürücünün kusuru davacıya yansıtılamayacağından ve mahkemece kusur raporu alındığından kusura ve müterafik kusura ilişkin istinaf itirazları da yerinde değildir.
SGK tarafından gönderilen cevabi yazıda davacıya bağlanan ölüm aylığının rücuya tabi olmadığı bildirilmiş olduğundan ve destek tazminatı hesabında bu yönde mahsup edilecek tutar bulunmadığından davalı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf itirazları da yerinde değildir.
Dava dilekçesinde her ne kadar davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmemiş ise de, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak davada mahkemece nihai olarak tespit edilecek zararın tahsili istenerek , bilirkişi deliline dayanılmasına ve davalı vekilince istinaf dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının belirtilmesine göre, dava belirsiz alacak davası olup, mahkemece ıslah edilen tutar da dahil kabul edilen alacağın tamamına 2918 sayılı KTK’nın 98/1, 99/1. maddeleri ile Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları`nın B.2. maddesi uyarınca mahkemece doğru tespit edilen temerrüt tarihi olan 23.01.2018 tarihinden itibaren faiz işletilmesi isabetli olup davalı vekilinin ıslah edilen tutar için ıslah tarihinden faize hükmedilmesi gerektiğine ilişkin istinaf itirazları da yerinde değildir.
Bu durumda, davalı vekilinin davacılar … ve …’nın davalarına yönelik istinaf dilekçesinin miktar itibariyle kesin olması nedeniyle reddine, davalı vekilinin davacı …’nın davasına yönelik istinaf başvurusunun ise dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin davacılar … ve …’nın davalarına yönelik istinaf dilekçesinin HMK’nın 341/2 maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olması nedeniyle reddine,
2-Davalı vekilinin davacı …’nın davasına yönelik istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
3-Davalı yönünden davacı … davasına yönelik istinaf karar harcı olan 3.936,84 TL’den peşin alınan 1.024,65 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 2.912,19 TL’nin davalıdan tahsiline,
4-İstinaf başvurusu nedeni ile istinaf yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25.03.2022