Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2019/1126 E. 2022/452 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/1126
KARAR NO : 2022/452

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/10/2018
NUMARASI : 2013/112 Esas 2018/975 Karar
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket
KARAR TARİHİ : 17.03.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 17.03.2022

Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 03.10.2018 gün ve 2013/112 Esas 2018/975 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkili ile davalıların dava dışı … Şti’nin hissedarları olduğunu, davalıların şirketin usul ve yasaya aykırı yönetilmesine sebebiyet verdiklerini, 06.04.2007 tarihinde 20 yıl süreli müdür olarak kendilerini tayin ettirdiklerini, ayrıca İzmir Çeşme … parselde kayıtlı taşınmazı 09.10.2009 tarihinde 250.000,00 TL bedel ile …’na, İzmir Kemalpaşa … Köyü … parsel sayılı taşınmazı 04.12.2008 tarihinde 150.000,00 TL bedel ile …’na, İzmir Konak … Mahallesi … Ada … Parselde … numarada kayıtlı taşınmazı 28.01.2009 tarihinde 39.000,00 TL bedel ile …’a, İzmir Konak İlçesi … Mahallesi … ada … parselde … numarada kayıtlı taşınmazı 28.01.2009 tarihinde 41.000,00 TL bedel ile …’a satarak şirketi 1.220.000,00 TL zarara uğrattıklarını, davalılardan …’in vermiş olduğu vekâletnameye istinaden vekil olarak … ve … tarafından yerine getirildiğini, davalıların şirketin zarara uğratmaları nedeniyle, TTK madde 556 atfıyla TTK madde 336/5, 309 ve 340. maddelere göre; müteselsilen zarardan sorumlu olduklarını, temsil yetkilerinin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, şimdilik 20.000,00.-TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müteselsilen tahsili ile … Şti’ye ödenmesine, davalıların … Şti ‘ ni idare ve temsil selahiyetlerinin kaldırılmasına, Şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
21.06.2017 tarihli ıslah dilekçesinde; dava dilekçesinde belirtilen taşınmazların davalılar tarafından satışı sonucu, şirketin asgari 1.220.000,00 TL zarara uğradığı, bu kısmın 20.000,00 TL ‘lik kısmı için dava açıldığı, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107.maddesinde hüküm altına alınan “belirsiz alacak davası” olarak kısmi olarak açılan sorumluluk davasını ıslah ettiklerini beyan etmiştir.
CEVAP :Davalı …, 28.01.2009 tarihinde hissesini …’e devrettiğini, 09.10.2009 tarihinde Çeşme’deki tarla satışı ile ilgili bir bağlantısının olmadığını, 2008 krizinde şirketlerde sermaye yetersizliği ve finansman açığı ortaya çıkınca ortaklar kurulunun 01.09.2008 tarih ve 2008/3 numaralı kararı ile; borçların ödenmesi ve taahhütlerin tamamlanması için şirket varlıklarının satılmasına karar verdiklerini ve satışların bu karara göre yapıldığını, müvekkilinin şahsi malları satıldıktan sonra ipotekli mal varlığının satıldığını, söz konusu satışların ipotekli taşınmazlar üzerinde yapıldığı için zararın söz konusu olmadığını, idare ve temsil yetkisinin kaldırılması ve kayyım atanmasına ilişkin İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/768 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bu davanın derdest olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre , İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2006/768 Esas 2013/190 Karar sayılı dosyasında; davacı …’in davalılar …, … ve … Şti aleyhine açtığı 4 ayrı davanın (birleşen İzmir 3. ATM 2007/483 E 2007/757 K, birleşen 1. ATM 2007/705 E 2008/535 K, birleşen İzmir 3. ATM 2009/396 E 2009/424 K sayılı dosyalar) birlikte görüldüğü, birleşen İzmir 3. ATM 2007/483 E 2007/757 K sayılı dosyada davalıların 06.04.2007 tarih 2007/3 sayılı kararla kendilerini müdür olarak atadıklarından bahisle bu kararın iptalini, icrasının geri bırakılmasını, her üç ortağın müdürlük görev ve yetkilerinin devamına karar verilmesinin talep edildiği, birleşen İzmir 1. ATM 2007/705 E 2008/535 K sayılı dosyada da aynı taleplerde bulunduğu, böylece asıl davadaki (2006/768 E-2013/190 K) talebin şirkete müdür tayini ve ortaklar kurulu kararının iptali, birleşen İzmir 3. ATM 2007/483 E 2007/757 K sayılı dosyadaki talebinin de 06.04.2007 tarih 2007/3 Karar sayılı şirkete müdür tayini kararının iptaline ilişkin olduğu, yapılan yargılamada davacı …’in 13.08.1996 tarihli kararla şirkete diğer iki ortakla birlikte 10 yıl süre ile yetkili olarak seçildiği, 28.08.2006 tarihinde 2006/4 sayılı kararla … ve …’nın 20 yıl süre ile müdür olarak seçildiği, 06.04.2007 tarihinde de aynı kararın alındığı, şirket ana sözleşmesinin 10. maddesine göre 2/3’lük karar nisabına uyularak bu kararın alındığı, davalı …’nın yargılama sürecinde şirketteki müdürlük görevinin sona erdiği, diğer davalı …’in aynı faaliyet alanında faaliyet gösteren … Şti’nde şirket müdürü olması nedeniyle TTK m. 547’ye göre azil sebebinin haklı görülerek bu ortağın şirket müdürlüğünden azline karar verildiği, böylece asıl davanın reddine, birleşen İzmir 3. ATM 2007/483 E 2007/757 K sayılı dosyası için ise … Şti’nin 06.04.2007 tarihli 2007/3 sayılı şirkete müdür tayini kararlarının iptaline, birleşen İzmir 3. ATM 2009/386 E 2009/424 K sayılı dosya yönünden ise davalı …’nın müdürlük sıfatı kalmadığından konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalı …’in müdürlükten azline ve oluşan zararın tazminine karar verildiği, kararın henüz kesinleşmediği, davalıların şirket müdür ve yöneticisi olarak atanmasına ilişkin kararın iptali açısından açılan davanın İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/768 Esas sayılı dosyasında dava ve talep konusu yapılmış olması ve halen bu davanın derdest olması nedeniyle HMK m. 114/1-ı ve m. 115/2 gereğince derdestlik dava şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği, sorumluk davasında , dava dışı şirkete ait olup davalılar tarafından satıldığı belirtilen 4 adet taşınmazın gerçek / rayiç bedelinden çok düşük satılması nedeniyle asgari toplam 1.220.000,00 TL zarara uğradığından bahisle bu miktar zararın şimdilik 20.000,00 TL’si (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) davalılardan TTK m. 556 atfıyla TTK m. 336/5 – 309 – 340 gereğince davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, daha sonra davacı vekilinin 20.06.2017 tarihli ıslah dilekçesiyle bu talebini ıslah ederek davasını belirsiz alacak davası olarak ıslah ettiğini, ancak davacının iddia ettiği ve kendisinin tespit ettiği 1.220.000,00 TL zararın bilmediğini ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, davacı dava açarken taşınmazların satışından doğan zararın asgari 1.220.000,00 TL olduğunu kabul ve beyan ettiği, belirsiz alacak davası açabilmesi için, davacının alacağın miktarı veya değerini tam veya kesin olarak belirleyememesi ve bu belirleyememenin objektif imkansızlığa dayanması gerektiği, bilirkişi incelemesi yapılması dahi sadece belirsiz alacak davası açmak için yeterli olmadığı, zira davacının daha önceden uğradığı oranı tespit ettirmesinin mümkün olduğu, HMK’ nın 109.maddesi gereğince, belirsiz alacak konusu olmayan dava belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiği, şirket ortağı olan ve şirket içerisinde yönetici olarak 09.08.2006 tarihine kadar görev yapan davacının, taşınmazların satışında bu taşınmazların değerini ve ipotek bedellerini belirlemesi ve davasını buna göre açmasının mümkün olduğundan dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, davalıların şirket yöneticiliğinin kaldırılması talebinin , HMK m. 114/1-ı ve 115/2- f. uyarınca derdestlik dava şartı nedeniyleusulden reddine, tazminat davasının HMK 114/1- h ve 115/2 maddeleri uyarınca hukuki yararı yokluğu nedeniyle usulden reddine, fazlaya ilişkin talepler ile diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2006/768-K.2013/190 sayılı dosyası ile birleştirilen İzmir 3 Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2007/483-K.2007/757 dosya sayılı davasına konu 06.04.2007 tarih ve 2007/7 sayılı Şirket müdür ve yöneticisi olarak atanmasına ilişkin Ortaklar Kurulu Kararının iptal edilmiş olduğu gerekçesi ile bu karara ilişkin davanın usulden reddine karar verilmesinin ve tedbiren davalı müdürlerin idare ve temsil salahiyetlerinin kaldırılması ile şirkete kayyım atanması talep ve davalarının da aynı hukuki gerekçe ile reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2006/768-K.2013/190 sayılı kararında bu taleplerinin kabulü ile ilgili herhangi bir karar bulunmadığından, tedbiren davalı müdürlerin idare ve temsil salahiyetlerinin kaldırılması gerektiğini, şirkete kayyım atanması konusunda derdestliğin söz konusu olmadığını, mahkemece “kısmi alacak(tazminat)” olarak açılan davanın “belirsiz alacak” olarak ıslahının kabul edildiğini, ancak, dava konusu taşınmazların satış bedellerinin rayiç değerlerinin altında kaldığına dair davalılar aleyhine açmış oldukları sorumluluk davasında davacının meydana gelen zararı tespit edebilmesinin mümkün olduğu kabul edilerek, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile HMK. 114/1-h ve 115/2 uyarınca davanın usulden reddine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, HMK.107/1 ve 2 maddesi uyarınca, belirsiz alacak davası açılabileceğini, davalı Şirket müdürlerinin sorumluluğunun dava konusu taşınmazların gerçek rayiç bedellerinin çok altında bedellerle satışlarından (ya da tapuda düşük gösterişmiş olmalarından) kaynaklandığını, taşınmazların farklı yerlerde (Kemalpaşa, Çeşme, İzmir-Alsancak) oldukları gibi, işlem tarihlerinin de farklı olduğunu, tapuda yapılan işlemlerin, müvekkilin müdürlükten ayrıldığı, şirkete sokulmadığı ve defterleri ile kayıtlarını incelemesine davalılarca engel olunduğu dönemlerde yapıldığını, müvekkilin dava konusu taşınmazların gerçek rayiç bedellerini tam ve kesin olarak belirlemesinin mümkün olmadığını, müvekkilin, şirketin defter ve kayıtlarını incelemesine olanak tanınmadığı için şirketin ipoteklerden dolayı alacaklılara(Bankalar) ne miktar borçlu olduğunu, bu borçları nasıl ve kimin ödediğini bilmesi ve dolayısıyla şirketin uğradığı zararları tespit etmesine imkan bulunmadığını, mahkemece yapılan keşif ve bilirkişi incelemeleri sonucu hazırlanan ilk raporda ipotek bedellerinin alıcı üçüncü kişiler tarafından ödenmiş olduğu kabul edilerek hatalı rapor tanzim edildiğini ve bilahare ipotek lehtarları bankaların anılan ipotekler ile ilgili alacaklarının büyük kısmının ayni krediler ile ilgili olduklarının ve bunlara ilişkin Banka Teminat Mektuplarının tarafların hissedarı oldukları borçlu Şirket tarafından alacaklı Bankalara aynen iade edildikleri, nakdi kredilerin de yine anılan Şirket tarafından ödenmiş olduklarının anlaşılması üzerine 07.05.2018 tarihli 2.Ek Bilirkişi Heyet raporu ile Şirketin zararının 1.038.713,00 TL olduğunun saptandığını, uyuşmazlığın doğrudan taraflar arasındaki ticari bir ilişkiden kaynaklanmadığını, dava konusu taşınmazların üçüncü kişilere devrinde(satışında) şirketin bir zarara uğrayıp uğramadığı ve bir zarara uğramış ise bu zararın yönetici sorumluluğu sebebiyle davalılardan tazmin ve tahsili ile tarafların ortağı bulundukları zarara uğrayan şirkete ödenip ödenmeyeceğinin uyuşmazlık konusu olduğunu, Mahkemenin kararını ise “müvekkilin davacı şirketin ortağı olması nedeniyle, şirket içerisinde yönetici olarak da çalıştığı, daha sonra şirket yöneticiliğinden 09.08.2006 tarihinde oybirliği ile ayrıldığı, söz konusu taşınmazların satışında bu taşınmazların değerini ve ipotek bedellerini belirlemesi ve davasını buna göre açmasının mümkün olduğu” gerekçesine dayandırdığını, dilekçelerindeki miktarların HMK 107/1.maddede hüküm altına alınan “asgari bir miktar ya da değerin” belirtilmesi amaçlı olduğunu, ıslah talebi kabul edilmediği takdirde ,davaya kısmi dava olarak devam edilip kabulle sonuçlandırılmasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, belirsiz alacak davası olarak yapmış oldukları ıslah istemleri kabul edilmediği taktirde , kısmi açılan davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE :Dava, dava dışı … Şti. yöneticileri olan davalıların müdürlük görevinden azli, temsil yetkilerinin kaldırılarak şirkete kayyım atanması ve neden oldukları şirket zararının, davalılardan tahsili ile şirkete ödenmesi istemine ilişkindir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Dava dosyasının, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/503 Esasına tevzi edildiği, mahkemenin 08.09.2011 tarihli ara kararı ile sorumluluk davasını tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilmesine karar verilerek mahkemenin 2011/509 esasına kaydedildiği, daha sonra bu dosyanın tefrik edildiği 2011/503 E sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, dosyanın yeni kurulan İzmir 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne aktarılarak 2012/332 esasına kaydedildiği ve bu dosyanın 28.05.2012 tarihinde İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/768 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2006/768 Esas sayılı dosyasında 19.03.2013 tarihli celsede İzmir 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/332 Esas sayılı dosyasının tefriki ile ayrı bir esas numarasına kaydına karar verildiği, bu dosyanın İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/112 esasına kaydedilerek, yapılan yargılama sonunda, her ik dava yönünden karar verildiği anlaşılmaktadır
İlk derece mahkemesinin davalıların şirket yöneticiliğinden azli ve şirkete kayyım atanması talebinin derdestlik nedeniyle usulden reddine ilişkin karına karşı yapılan istinaf başvurusunun incelenmesinde ; Derdestlik itirazına konu ve ilk derece mahkemesinin derdest olarak kabul ettiği, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2006/768 E.-2013/190 K. sayılı dosyasında, davacı …’in davalılar …, … ve şirket aleyhine, davalı ortakların çoğunluk oyu ile azınlıktaki davacı haklarını engellemek için kötü niyetli davranarak 28/08/2006 tarihinde yaptıkları usul ve yasaya aykırı Ortaklar Kurulu toplantısında kendilerini 20 yıl süre ile müdür olarak seçtikleri, işbu kararın hukuken geçersiz ve yasaya aykırı olduğunu, TTK 538/4. maddesi gereği toplantıya çağırma usulüne uyulmadığı yasaya uygun çağrı yapılmadan diğer ortaklarca gizlice toplantı yapıldığı ve davacının müdürlüğünü sona erdirdikleri, davacıya bilgi verilmediği gibi kar payı vs. gibi ödemede yapılmadığı, denetim hakkının engellendiği iddia edilerek, bu sebeplerle 28/08/2006 tarih 2006/4 sayılı şirkete müdür tayinine ilişkin ortaklara kurulu kararının iptali istemli dava açtığı, birleşen 3.ATM 2007/483 E. sayılı dosyasında, aynı davacı tarafından, davalılar hakkında açılan davada ;İzmir 5. ATM nin 2006/768 E. sayılı dosyasının derdest iken yeni müdür tayini gündemli ortaklar kurulu toplantısı için çağrı yaptıkları, ancak toplantıda yine kendilerinin müdür seçtikleri, davacının muhalefet şerhi koymasına engel oldukları ve muhalefet şerhi taşıyan kararı imha ettikleri, sonradan davacının imzasını taşımayan 06/04/2007 tarih 2007/3 sayılı kendilerinin müdür olarak atandığını belirten kararı tanzim ettikleri, kararın ana sözleşmeye aykırı ve hukuken geçersiz olduğu, davacıya bilgi ve kar payı verilmediği gibi denetim hakkının da engellendiğini iddia edilerek 06/04/2007 tarih 2007/3 sayılı şirkete müdür tayini kararının iptalinin istendiği, birleşen 1. ATM 2007/705 E. sayılı dosyasında, davalı … Şti’ nde şirkette davacıya mürakebe kontrol hakkının verilmesi ve şirket hakkında bilgi alınması ve şirket kararları ile mali durumu hakkında bilgi edinilmesi hakkına yönelik izin ve yetki tanınmasına karar verilmesi istemli, birleşen 3. ATM 2009/386 E. sayılı dosyasında, aynı davacı tarafından yine şirket müdürü olan davalılar ile … Şti hakkında açtığı davada; davalı şirket mürülerinin kusurlu davranışları ve davalı şirketin iş birliğiyle dava dışı … Şti’ nin zarara uğratıldığı iddiasıyla, davalı yöneticilerin dava dışı şirketteki idare ve temsil yetkilerinin kaldırılarak 10.000,00 TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile … Şti.7ye ödenmesi istemli dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonunda; esas dosya yönünden davanın reddine, birleşen 3. ATM’nin 2007/483 E. sayılı dosyasında davalı … Şti.’nin 06/04/2007 tarih, 2007/03 sayılı şirkete müdür tayini kararının iptaline, verilen karar gereği diğer talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına,birleşen İzmir 1. ATM’nin 2007/705 E. Sayılı dosyasında; davacının davalı … Şti’nin defterleri ile evrakları hakkında malümat alması, tetkik etmesi ve kendisine mashsus olmak üzere şirketin mali vaziyeti hakkında hulasa çıkarmak üzere davacıya izin ve yetki verilmesine, birleşen İzmir 3. ATM’nin 2009/386 E. Sayılı dosyasında; davalı …’nın dava dışı … Şti’deki müdürlük sıfatı yargılama sürecinde sona erdiğinden bu davalı hakkında müdürlükten azil talebi konusuz kaldığından karar vermeye yer olmadığına, davalı …’in dava dışı … Şti’deki müdürlüğünden azliyle temsil ve selahiyet yetkisinin kaldırılmasına, 2.719,81 TL … Şti zararının davalılar … ve … Şti’den müteselsilen tahsili ile …. Şti’ne ödenmesine, tazminata ilişkin fazla istemin reddine, davalı …’nın davalı … Şti’de ortak veya müdür sıfatı bulunmadığından bu davalı hakkındaki tazminat talebinin reddine karar verildiği, ilk derece mahkemesince karar verildiği tarihte, kararın kesinleşmediği, istinaf aşamasında Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 17/06/2020 tarih ve 2019/ 3096 E.-2020/ 2962 K. sayılı ilamı ile ” asıl dosyada ; davalı şirketin 28/08/2006 tarihli müdür seçimine ilişkin genel kurul kararının iptali istemli açılan davada, davacının, anılan genel kurulun kendisine çağrı yapılmaksızın icra edildiğini ileri sürerek kararın iptalini istediği, mahkemece, çağrıdaki usulsüzlüğün davacının genel kurula katılması durumundan sonuca etkili olması halinde iptal sebebi olduğu, davacının oyunun sonuca etkisinin bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, ancak dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anılan genel kurulun hiç çağrı yapılmadan icra edildiği anlaşılmakta olup genel kurulun yapıldığı tarihte yürülükte olan 6762 sayılı TTK’nın 538/4. maddesinde düzenlenen çağrısız genel kurulun da şartları bulunmadığından genel kurul kararının yoklukla malul olduğundan, kararın yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararın davacı yararına bozulmasına , davalı … vekilinin birleşen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/705 E. , birleşen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/483 E. Ve birleşen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/386 E. sayılı davaya yönelik tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, birleşen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/386 E. sayılı dosyasında ; davalı …’nın zararın oluştuğu dönemde dava dışı … Şirketinin müdürü olması nedeniyle şirketin menfaatini korumak ve gözetmekle yükümlü olduğunun nazara alınması ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anılan davalının zararın oluşumunda kusursuzluğu ispat edilememesi karşısında davalı …’nın da zarardan sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gerekçesiyle, kararın davacı yararına bozulmasına karar verildiği görülmektedir.
Yukarıda belirtilen İzmir 5.ATM ‘nin 2007 /768 sayılı dosyası ve bu dosya ile birleşen İzmir 3.ATM ‘nin her iki dosyasında, davalıların … Şti’deki müdürlüğünden azliyle temsil ve selahiyet yetkisinin kaldırılması istenmiş ise de her bir dosyada , müdürlük azline dayanak gösterilen sebepler farklı olup, derdestlik söz konusu değildir. Nitekim, İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesi esas ve birleşen dosyalarda müdürlük azli sebeplerini ayrı ayrı değerlendirerek, her bir dosya için hüküm kurulmuş olup, derdestlik itirazları bulunmasına rağmen, derdest kabul edilmemiştir. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 11.Hukuk Dairesince de, derdestlik değerlendirilmesi yapılmamış, her bir dava dayanılan dava sebeplerine göre incelenerek, bozma ve red kararı verilmiştir. İlk derece mahkemesince, esas yönünden karar verilmesi gerekmesine rağmen, derdestlik nedeniyle, davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazları yerindedir.
İlk derece mahkemenin şirket müdürlerinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine yönelik davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine ilişkin kararına karşı istinaf itirazlarının incelenmesinde; Dava HUMK’ın yürülükte olduğu 21.08.2011 tarihinde kısmi dava olarak açılmış olup, yargılama sırasında HMK ‘nın yürürlüğe girmesi üzerine , davacı vekili 20.06.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile kısmi davayı belirsiz alacak davası olarak ıslah etmiştir.
HUMK ‘ un yürülükte olduğu dönemde açılan davaya ,yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile getirilen belirsiz alacak davasının eldeki davaya uygulanıp uygulanamayacağının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Medeni usul hukukunda, kural olarak kanun değişikliklerinde “derhal uygulanırlık ilkesi” geçerlidir. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır. Dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Çünkü usule ilişkin kanunlar tersine bir kural benimsenmediği takdirde genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C: I-II, İstanbul, 1992, s. 78; Pekcanıtez, Hakan: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2017, s. 48).
6100 sayılı HMK’nın 107/1. maddesinde; “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” düzenlemesi mevcuttur. Ancak yukarıdaki açıklamalar ışığında eldeki davada, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile dava açma işlemi tamamlanmış olduğundan 6100 sayılı HMK ile getirilen belirsiz alacak davasına ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Başka bir deyişle 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılan eldeki davanın, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına dönüşeceği kabul edilemez. Ayrıca 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açılan davalar 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra kısmi ıslahla belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği gibi tam ıslahla dahi belirsiz alacak davası hâline gelmez. Zira davanın tamamen ıslahında, tamamen ıslah edilen dava, ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, ilk dava tarihinde açılmış kabul edilecek ve ilk dava tarihinde yürürlükte olan usul hükümleri uygulanacaktır. Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olmakla birlikte 6100 sayılı HMK ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin düzenleme somut uyuşmazlıkta uygulanamayacağından, kısmi olarak açılan davanı, ıslahla belirsiz alacak davası olarak görülmesi istenemez ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-11 E.- 2019/1071 K.sayılı )
O halde, tazminat davası, 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava olarak açıldığından, dava sırasında yürürlüğe giren HMK nın belirsiz alacak hükmü somut olayda uygulanamayacağından davanın ıslahla belirsiz alacak davasına dönüştürülmesi mümkün olmadığı halde, davacının ıslahla davasını belirsiz alacak davasına dönüştürülmesi talebi ilk derece mahkemesince kabul edildikten sonra, davacının satılan taşınmazların değerini ve ipotek bedellerini belirlemesi mümkün olduğundan, davanın belirsiz alacak olarak açılmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle, davada uygulanamayacak olan HMK’ nın 107 ve 109. maddeleri uyarınca, davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacının ıslah dilekçesi ile davanın belirsiz alacak olarak görülmesi talebi red edilerek, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmi davada esas yönden değerlendirme yapılarak, davacının dava miktarını ıslah etme hakkının da bulunduğu gözetilerek, karar verilmemiş olması nedeniyle, esasa yönelik istinaf denetimi yapılamamıştır.İlk derece mahkemesince, kısmi dava ve fazlaya ilişkin hak yönünden esasa yönelik inceleme yapılmaması, istinaf aşamasında ıslah hakkının bulunmaması, ıslah hakkının ilk derece mahkemesinde kullanılabileceği gözetildiğinde, davacı vekilinin esasa yönelik istinaf itirazları incelenmemiştir. Islah dilekçesiyle davanın belirsiz alacağa dönüştürülebileceğine ilişkin itirazları yerinde değil ise de, davanın kısmi dava olarak değerlendirmesi gerektiğine ilişkin itirazları yerindedir.
Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-4 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2- İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.10.2018 tarih 2013/112 Esas 2018/975 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-4 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17.03.2022