Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/2675 E. 2022/622 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2018/2675
KARAR NO : 2022/622

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11.10.2018
NUMARASI : 2017/19 E. 2018/188 K.
DAVANIN KONUSU : Marka Hükümsüzlüğü, Markaya Tecavüzün Durdurulmasına,
Haksız Rekabetin Men’i, Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ : 14.04.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 14.04.2022

İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 11.10.2018 tarih 2017/19 E. 2018/188 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin “…” markası bulunduğunu, “…” ve “…” sloganlarını tescilsiz marka olarak kullandığını, davalının 26.05.2016 tarihinde 2016/46439 sayılı “…, …” marka başvurusunda bulunarak marka tescilini gerçekleştirdiğini, davalının müvekkilinin markasından yararlanma kastıyla hareket ettiğini, eyleminin markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, davalının müvekkilinin markalarını içeren 2016/26378, 2016/34158 nolu slogan marka başvurularının müvekkilinin itirazları üzerine reddedildiğini, davalının müvekkilinin ofisine 10 metre mesafede markayı kullandığını, kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesini, davalı adına kayıtlı 2016/46939 nolu markanın hükümsüzlüğüne, terkinine, lisans bedeline göre 5.000,00 TL kazanç kaybı, 5.000,00 TL maddi tazminat, 20.000 TL’de manevi tazminata ticari faiziyle karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, müvekkiline ait dava konusu markanın tescilli marka olduğunu, müvekkilinin davacının “…” markasını kullanmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafın “…” ve “…” sloganlarını, davalının 2016/46939 nolu markasının başvurusundan önce, tescilsiz olarak kullandığı belirlendiği, her iki slogan üzerinde MarKHK 8/3 (SMK 6/3, 6/6) maddeleri kapsamında davacı lehine öncelik doğduğu, ibarelerin yabancı dilde sözcükler olarak özel bir ayırt edicilik taşıdığı, dolayısıyla davacının kendisine bağlı işletmelerde, bu sloganları tanıtım işareti olarak kullandığı, sosyal medya hesaplarında 09.04.2016 ve 01.02.2016 tarihlerinde yayına koyduğu, buna rağmen davalının 26.05.2016 tarihinde marka tescil konusu yaptığı, ibarelerin dava konusu marka içinde esas unsur niteliği taşıdığı, davacının konusu markayla ilgili olarak 43. sınıf cafe yiyecek içecek hizmetleri bakınımından önceliği olduğu, dava konusu markanın ise 29, 30 ve 35. sınıflar bakımından tescilli olduğu, “kahve, kakao; kahve ve kakao esaslı içecekler, çikolata esaslı içecekler” emtiasının 43. sınıf ile bağlantılı görüldüğü, davalının cafe işletmesinde bunları sunacağı, diğer sınıflarda aynı ürünün bağlantılı benzerleri olup, mağazacılık hizmeti de ürün bazında davacı bakımından öncelik kapsamında kaldığı, markası hükümsüz kılınan davalının bu marka tescilini elde etme konusunda iyi niyetli olmadığı, tarafların aynı bölgede ve aynı sektörde faaliyet gösterdiği, ikinci önemli nokta “…” ve “…” sloganları yabancı dilde ifade olunmuş, ayırt ediciliği yüksek sözcükler olduğundan bunların seçimi ve başvuruya konu edilmesi davalı bakımından tesadüfle açıklanamayacağı, bu nedenlerle kötü niyetle tescil elde edilmiş bulunduğundan, davalı tescil nedeniyle korunmayacağı, başvurudan itibaren geçersizliği tespit edilen marka davalıya meşru bir savunma gerekçesi oluşturmayacağı, davalı tescilsiz markayı hukuka aykırı bir tescil elde ederek kullandığından haksız rekabet oluştuğu, bu bakımından hesaplanan 2.647,89 TL maddi tazminatın somut olaya, hayatın olağan akışına uygun olduğu gerekçesiyle markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davalı eyleminin marka ihlali ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine önlenmesine, 2.647,89 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen değişen oranlı ticari faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, davacının eskiye dayalı kullanım değerlendirmesi, davacının dosya kapsamında sunduğu reklam firmasına atılan e-postaya göre
yapılmış ise de bu e-postanın kişiye özel olduğu üçüncü kişiler tarafından görülemeyeceği ve dolayısıyla aleni şekilde halka arz edilmediği hususunun mahkemece değerlendirilmediğini, kötü niyetli kullanım iddiasının hayatın olağan akışına aykırılık oluşturduğunu, teknik raporda müvekkilinin 23.03.2016 tarihinden itibaren markayı aleni olarak kullandığının belirtildiğini, davacı şirketin 2016 yılı Mart ayından önceki bir tarihte kullanımı olduğuna dair aleni delil sunulmadığını, halka aleni olarak arz ettiğini ispatlamayan davacının davasının kabul edilemeyeceğini, teknik rapora göre, www…com.tr intemet sitesi 20.06.2016 tarihinden itibaren yayına girdiğini, bu tarihten itibaren “…” ibaresi kullanılmış iken “…” ibaresi kullanılmadığını, davaya konu “…” markasını aleni olarak ilk kez müvekkilinin kullandığını, dosya kapsamında davacı vekilince sunulan franchise sözleşmesi ile verilen lisansların TPMK siciline kayıt yapılıp yapılmadığı araştırılmadığını, bu nedenle bilirkişinin lisans yöntemine göre yaptığı hesaplamanın hatalı olduğunu, ayrıca, davacı bu lisansları kuruma kaydettirmiş olsa bile bu lisanslar davacının dava dışı “…” markası ile ilgili olduğundan tazminat hesabına dahil edilmemesi gerektiğini, mahkemece atanan internet uzmanı bilirkişi raporunda ayrıntılı inceleme yapılmadığını, davacının iddia ettiği kazanç kaybı için, davacı şirketin mali kayıtlarının incelenmediğini, davacı şirketin 450 hissedarı olduğu … Şti’ni yiyecek içecek ve kafe hizmetlerinin sağlanması amacıyla kurduğunu açık olarak dile getirilmiş ve karşı yan bu duruma itiraz etmemiş olmasına rağmen … Şti’nin mali kayıtları incelenmeden salt davacı beyanlarına göre karar verildiğini, davacının marka tescil belgesi üst yazısının tebliğinden birkaç gün sonra dava açmakla kötü niyetli hareket ettiğini, marka tescil başvuru işlemlerine daha az masrafla itiraz edebilecekken tescilden sonra dava açtığını, manevi tazminatın fahiş belirlendiğini istinaf nedeni olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, gerçek hak sahipliği ve kötü niyet nedenlerine dayalı olarak markanın hükümsüzlüğü, haksız rekabetin tespiti, men’i, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır. Davacı vekili, müvekkilinin tescilli “…” markası ile tescilli olmayan ” …” ve “…” şeklinde slogan markaları olduğunu, müvekiliyle aynı mahalde yakın işletmesi olan davalının mü ekkilinin markalarından yararlanmak amacıyla kötü niyetli olarak “…-…” marka tescilinde bulunduğunu ileri sürerek, markanın hükümsüzlüğüne, haksız tekabetin tespitine, önlenmesine, maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Dava konusu 2016/46939 sayılı “…-…” marka ile davacının “…” ve “…” slogan markalarında ayırt edici, esas unsur “…” ve “…” ibareleri olup işitsel ve görsel olarak benzer olduğu, iltibas doğurduğu ortadadır. İngilizceden alınan özgün bir ifade marka haline getirilmiş olup ayırt ediciliği yüksektir. Davacının kahve, çay içecek, kafeterya vb ürün satışı ve hizmetiyle iştigal ettiği, davalının markasının tescilli olduğu 43. sınıf kapsamındaki “Yiyecek içecek sağlanması hizmetleri” açısından aynı, 29,30 ve 35. sınıf yönünden ise benzer hizmetler kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
Dosyadaki belgelere ve bilirkişi raporuna göre davalının 26.05.2016 tarihinde marka başvurusunda bulunduğu, davacının ilk kez 29.01.2016 tarihli e posta ile markayı kullanması aleniyet için yeterli değil ise de davacıya ait facebook hesabındaki kayıtlı görüntülere göre davacının işyerinde ” …” ve “…” ibarelerini 09.04.2016 tarihinde, ” …” ibaresini 01.02.2016 tarihinde kullandığı, davacının bu şekilde aleni olarak markayı kullanıp tanıttığı, davacının kullanımının markasal kullanım niteliği taşıdığı, davacının 2015/93804 sayılı “…” markasının tescil başvurusundan sonra davalının, 23.03.2016 ve 14.04.2016 tarihlerinde iki adet “…-…+Şekil” marka başvurusunda bulunduğu, davacının itirazı üzerine bu marka başvurularının redle sonuçlandığı, davalı ile davacının aynı alanda faaliyet gösterdiği ve işyerlerinin birbirine yakınlığı ve davalının redle sonuçlanan önceki tescilleri de dikkate alındığında davacının dava konusu özgün slogan markayı oluşturduğu, marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğu, davalının marka kullanımının ve tescilinin kötü niyetli olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle sınıfsal benzerlik ve kötü niyetli tescil nedeniyle davalı markasının tüm sınıflar yönünden hükümsüz kılınması doğru bulunmuştur. Her ne kadar tescilli marka hükümsüz kılınıncaya kadar marka sahibi tarafından kullanılması yasal bir hak olup haksız rekabet oluşturmayacak ise de 6769 sayılı Kanunun 27/2. maddesi dikkate alındığında marka sahibinin kötü niyetli tescili haline markanın kullanımı haksız rekabet oluşturacağı için gerçek marka sahibinin tazminat istemesi mümkündür. (Yargıtay 11. H.D’nin 18.09.2014 tarih 2013/17104 E, 2014/14018K ve 22.02.2018 tarih 2016/10732 E,2018/1362 sayılı kararı). Bu nedenle davalının haksız marka kullanımı ve tescili, haksız rekabet oluşturduğu için mahkemece maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğrudur. Davalı vekilinin müvekkilinin markayı daha önce kullandığı, müvekkilinin kötü niyetli olmadığı, bu yönde deliller sunulduğu yönündeki istinaf itirazları davacı tarafından sunulan deliller ve bilirkişi incelemesi karşısında haklı bulunmamıştır. Davacının tescilli markası bulunmadığı için lisans yöntemine göre tazminat belirlenmesi mümkün olmayıp esasen bilirkişi tarafından dava dışı şirketle yapılan lisans sözleşmesine göre değil davacı şirketin vergi beyannamesine yansıyan net gelirine göre maddi tazminat belirlenmiştir. Mahkemece bilirkişi raporu benimsenerek maddi tazminata hükmedilmiş olup hükmedilen maddi tazminat ihlalin niteliği, boyutu, süresi dikkate alındığında sonucu itibariyle BK 50 vd. maddeleri uyarınca makul ve hakkaniyet uygun bulunmuştur. Markaya tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle belirlenen manevi tazminat miktarı da dosya kapsamına, zararın ağırlığına ve hakkaniyet ilkesine uygun görülmüştür. Yine davacının marka tescil başvurusuna itiraz etmeyip tescil yapıldıktan sonra markanın hükümsüzlüğü isteminde bulunması yasal hakkının kullanımı kapsamında kalıp sırf bu nedenle kötü niyetli olduğu kabul edilemez.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 863,98 TL’den peşin alınan 215,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 648,08 TL’nin davalıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.14.04.2022