Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/2331 E. 2021/1051 K. 24.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/2331
KARAR NO : 2021/1051

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23.03.2018
NUMARASI : 2015/992 E. 2018/370 K.
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 24.09.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 24.09.2021

İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.03.2018 tarih 2015/992 E. 2018/370 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı …. vekili ve davalı … vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, 05.03.2010 tarihinde davalıların işleteni, sürücüsü ve ZMMS sigortacısı olduğu aracın, kaza tarihinde henüz 5 yaşında olan müvekkili …’e çarpması sonucu ağır yaralandığını, ilk olarak Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldüğünü ancak durumunun ağır olmaası sebebiyle ardından Dokuz Eylül Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiğini, müvekkilinin yaklaşık olarak bir hafta boyunca bu hastanede yoğun bakımda kaldığını ve Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Çocuk Cerrahi Bölümünde akciğerlerinden ve kolundan ameliyat edildiğini, ameliyat ile müvekkili … ‘in koluna platin takıldığını, müvekkilinin bu hastanede 15 gün kaldıktan sonra taburcu edildiğini, müvekkilinin taburcu olduktan sonra haftada iki gün olmak üzere yaklaşık 3 ay boyunca İzmir El Mikro Cerrahi Hastanesinde fizik tedavi gördüğünü ve bu giderlerin müvekkilinin anne ve babası tarafından karşılandığını, müvekkilinin kaza sonucu önemli oranda malul olduğunu, ayrıca koluna platin takılması şeklindeki tedavi ile akciğerde kanama meydana gelmesi sebebiyle yapılan tıbbi müdahalelerden dolayı her iki bölgede de sabit iz kaldığını, müvekkilinin meydana gelen kaza neticesinde ağır ve uzun süreli bir tedavi gördüğünü, ancak müvekkilinin kolu ile ağır hasar gören akciğerine yönelik yapılan tedavilere rağmen müvekkilinin kısmen de olsa sakat kalmasının önüne geçilemediğini ve kaza tarihinde henüz 5 yaşında olan … üzerinde travme şeklinde gerçekleşen ağır ruhsal bir tahribat yarattığını, kaza ile ilgili olarak İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2014/35 sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde davalı …’nin mahkumiyetine karar verildiğini ileri sürerek, HMK 107 .maddesi uyarınca müvekkili …’in işgücü kaybı tazminatının belirlenerek şimdilik 20.000,00-TL maddi tazminatın davalılardan … ile araç işleteni davalı …. yönünden kaza tarihinden, diğer davalı sigorta şirketi yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsili ile davalı sigorta şirketinin sorumluluk miktarının poliçe limiti ile sınırlı tutulmasına, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla manevi tazminat yönünden davacı … için 15.000,00-TL, davacı … için 5.000,00-TL, davacı … için 5.000,00-TL, davacı … için 5.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiz uygulanarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, davacı …. için maddi taminat talebini 26,310,14.-TL ‘ ye yükseltmiştir.
CEVAP : Davalı sigorta vekili , davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkemenin İstanbul Anadolu Mahkemeleri olduğunu, davacının geçici iş göremezliğine dair taleplerinin ZMMS genel şartları kapsamında teminat dışında olduğunu, davada zararın ortaya çıktığı tarihin trafik kazasında maluliyeti ile ortaya çıktığını, zarar ve ziyanın da bu kaza tarihi itibariyle peşin sermaye değerine dönüştürülerek hesaplanması gerektiğini, bu kapsamda zararın olay tarihi esas alınarak belirlenmesi gerektiğini, yeni hesap tarihi ile kaza tarihi arasında geçen süre doğrultusunda bu süreye bağlı kalınarak erken tahsil nedeniyle iskontoya tabi tutulması gerektiğini, aksi takdirde kaza tarihinden başlayarak bilinmeyen dönemin zararının artışından yararlandırılmış hale göre hesaplanıp ve ortaya çıkan miktarın sanki olay tarihindeki miktarmış gibi faizlendirmeye tabi tutulmasının hukuken haksız zenginleşme olduğunu, davacının usule uygun olmayan başvuru nedeniyle müvekkil şirket aleyhine dava açtığından, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı …. vekili, müvekkili şirket adına kayıtlı davalı …’nin sevk ve idaresindeki aracın 3557 sk içerisinde Gürçeşme Polis karakoluna doğru seyir halinde iken yolda oynayan çocuklara korna çalıp, ikaz edip hızını düşürmesine rağmen, davacılardan …’in kontrolsüz ve ani bir manevrası ile yola çıkıp aracın ön sağ tekerinin altına girmesi sonucu talihsiz bir kaza yaşandığını, kazanın gerçekleşmesinin hemen ardından mağdur küçüğün araç sürücüsü … tarafından Tepecik hastanesine götürüldüğünü ve vakit kaybetmeksizin burada gerekli tıbbi müdahalenin yapıldığını, kazaile ilgili İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/687 sayılı dosyası üzerinden yargılama yapıldığını ve davalı şoförün kazada hiçbir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle hakkında beraat kararı verildiğini, fakat bu kararın sürücünün tali kusurlu olması gerekçesiyle bozularak kesinleştiğini, kusur kavramında az ya da çok ayrımının yapılmasının ceza yargılamalarında karar vermek için yeterli olduğunu, ancak hukuk yargılamasında kusur oranının tazminat miktarı açısından büyük farklılıklara yol açtığını, müvekkili şirketin ve araç sürücüsünün davalı …’nin yaşanan trafik kazasında kusurunun bulunduğunu, davacı …’ın kalıcı bir sakatlığının ya da maluliyetinin olmaması sebebiyle 20.000,00-TL tutarındaki işgücü kaybı talebinin reddinin gerektiğini, küçüğün kazadan dolayı sakat kalmadığını, sabit bir izinin ya da yarasının bulunmadığını, bu hususların da ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiğini, davacı … dışındaki davacıların manevi zarar talebinin söz konusu olamayacağını, ortada büyük bir zararın ya da uzun süreli bir acı veren durumun bulunmadığını, bu sebeple yakınlarının manevi tazminat talep edebilme haklarının da bulunmadığını, kazada yaralanan …’ın ise yaşının küçüklüğü ve bu sebeple yaşanan olayları anlama yeteneğinin erişkin insanlar ile aynı olamayacağını ve dava ile kaza tarihi arasında 5 yıldan fazla bir zaman geçmesinin de dikkate alınması halinde manevi zararın söz konusu olamayacağını ya da zenginleşmeye sebep veremeyecek derecede küçük bir miktarda bir manevi tazminat takdiri gerekeceğinin de dikkate alınması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı …., müvekkilinin sevk ve idaresindeki araç ile küçük ….ın aniden yola fırlaması sonrasında dava konusu kazanın yaşandığını, kaza sonrasında küçüğün gerekli ilk tedavisinin yapıldığını, ameliyetının yapıldığını ve sağkol kırığı nedeniyle koluna platin yerleştirildiğini, ameliyat sonrasında küçüğün fizik tedavi ve rehabilitasyon almasının gerekli olduğunu, dava dilekçesinde bu yönde bir iddia bulunuyor ise de bunun yapılmadığını, …. Hastanesinde alındığı söylenilen tedavinin de yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılmasını istediklerini, küçüğün kolundaki kırığın tamamen iyileştiğini kolundaki platinin de alındığını, bunun ardından küçüğün sol kolunu kırdığını ve bu durumun dava ile herhangi bir ilgisinin olmadığını, ilk alınan epikriz raporlarındahastaneye ne şekilde müracaat edildiğinin belli olduğunu, müvekkili hakkında İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/687 sayılı dosyasında yargılandığını ve beraat ettiğini, daha sonrasında temyizen inceleme ile kararın bozulduğunu ve müvekkilinin az kusurlu olması sebebiyle cezalandırılması gerektiğinin belirtildiğini ve bilirkişi incelemesi yapılmadan dosyada mahkumiyet kararı verildiğini, az ya da çok kusur bulunmasının ceza dosyasında mahkumiyet için yeterli olduğunu, bu anlamda mahkumiyetkararı verilmiş ise de hukuk mahkemesinin cezadan bağımsız olarak kusur incelemesi yapılabileceğinin göz önünde bulundurularak yeniden inceleme yapılması gerektiğini, davacı tarafın talepleri ile aşırı zenginleşme amacında olduklarını belli ettiklerini, davacı …’ın yaşanan kaza neticesinde sabit iz kalıp kalmadığını, davacıların tedavide hata ve ihmal yapıp yapmadıklarının araştırılması gerektiğini, ayrıca küçüğün kaza öncesinde hastanede toksik madde içtiği için yemek borusu rahatsızlığı ve reflü sebebiple hastanede tedavi gördüğünü, kazadan sonra ise küçüğün sol kolunun kırılmasında ailesinin küçüğe ilgisinin bulunmadığını, davacı küçüğün sakat kalmadığını, iş gücü kaybının bulunmadığını, sabit iz denilecek bir iz ya da yarasının da bulunmadığını, bu iddiaların tamamen tazminatın yüksek alınmasını sağlamak amacıyla ileri sürüldüğünü savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre ; ceza dosyasında alınan iki rapor çelişkili olduğundan, Karayolları Fen Heyetinde görevli üç kişilik bilirkişi heyetinden, ceza dosyasındaki raporlara arasındaki çelişkinin de giderilerek kusur raporu düzenlenmesinin istendiği, ,05.03.2010 tarihinde davalı …. nın maliki, davalı …’nin sürücüsü olduğu ve diğer davalının zorunlu trafik sigortacısı olduğu …. plaka sayılı aracın davacı …’e sağ ön kısmı ile çarpması şeklinde gerçekleşen kazada, hüküm kurmaya elverişle bulunan ve karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Güvenliğinden seçilen bilirkişi heyetince düzenlenen 21.04.2016 tarihli raporu uyarınca davacı …’in %80 oranında ve davalı …’nin %20 oranında kusurlu oldukları, davacı …’in bu kaza nedeniyle %14,3 oranında kalıcı işgöremezliğe uğradığı ve yine geçici iş göremezlik süresinin 3 ay olduğu, davacı …’in kaza tarihinde 5 yaşında olduğu, Yargıtay 17. HD.Başkanlığının 2014/15529 E. 2017/1477 K sayılı kararı ile yakın tarihli kararlarında da belirtildiği gibi yaşı itibariyle gelir getiren bir işte çalışmasının söz konusu olmadığı, dolayısıyla tedavi müddeti boyunca mahrum kaldığı herhangi bir kazancı da olmadığından geçici işgöremezlik zararının bulunmadığı …’in talep edebileceği sürekli iş göremezlik zararının ise 26.310,14 TL olduğu, bu zarardan davalı …’nin haksız fiil faili davalı …. nin KTK.nun 85.maddesi uyarınca işleten sıfatıyla ve davalı sigorta şirketinin sigorta poliçesi ve KTK.nun 91.maddesi gereğince sorumlu oldukları, kazanın poliçe süresi içerisinde gerçekleştiği ve zarar miktarlarının poliçe limiti dahilinde kaldığı, işleten davalının zamanaşımı itirazlarını kaza tarihi ve ıslah tarihine göre, uzamamış ceza zamanaşımı dolmadığından reddi gerektiği ,iş göremezlik tazminatının davalı sigorta şirketine dava tarihinden önce yapılmış başvuru bulunmadığından dava tarihinden ve diğer davalılardan kaza tarihinden itibaren dava dilekçesinde faiz türü belirtilmediğinden yasal faiz ilei ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline kara verilmesi gerektiği, yapılan mali ve sosyal durum araştırmaları, olayın meydana geliş biçimi, kazadan sonra tarafların tutum ve davranışları, kusur durumu nazara alınarak manevi tazminat miktarının belirlendiği gerekçesiyle, davacı …’e velayeten … ve … tarafından davalılar aleyhine açılan maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile 26,310,14 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı ….Sigorta A.Ş. dava tarihi olan 21.08.2015 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ve diğer davalılarla birlikte sorumlu olmak kaydıyla) müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine davacıl …’e velayeten kendi adlarına asaleten … ve … tarafından davalılar aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, davacı … için 2.000,00 TL, … için 1.000,00 TL, … için 1.000,00 TL ve …. için 500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 05.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …. den alınarak adı geçen davacılara verilmesine , fazlaya dair isteklerinin reddine kara verilmiştir.
Karara karşı davalı …. vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı … vekili, ceza yargılanmasında müvekkilinin tali kusurlu görüldüğünü, kusur konusunda çelişkili iki rapor bulunduğu halde, 3.bir rapor alınmadan ceza tesisine gidildiğini, mahkemece alına kusur raporuna da itiraz edilerek, ceza dosyasının irdelenmesi istenmişken raporda bu dosyayla ilgili yapılan incelemelere en ufak atıf yapılmadığını, detaylı itirazlarına rağmen kusur bakımından ek ya da yeni rapor alınmadığından eksik inceleme ile hatalı rapor alındığını ve bu rapor da karara esas alınarak sonuçta hukuka ve dosya kapsamına aykırı karar verildiğini, ceza dosyasında İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan alınan rapor açık ve olayı özetleyici olduğunu, mahkemece heyet halinde rapor alınmadığını, ceza dosyasındaki iki farklı raporun varlığı gerekçeli kararda yer almasına rağmen mahkemece keşif yapılmaksızın sadece tek bilirkişi beyanına göre gelen rapora istinaden işlem yapılarak karara esas alındığını, i Adli Tıp Kurumu’nun müvekkilde kusur olmadığına dair görüşü olan rapor varlığı sonrasında en azından heyet raporu alınması ya da doğrudan dosya başka bir Adli Tıp ihtisas trafik dairesine gönderilmesi gerektiğini, …. ‘ ın kırılan kolu sonrasında kolunu tekrar kırıldığını, maluliyeti etkileyen kısım olup olmadığı tam olarak açıklığa kavuşmadığını, yüksek maluliyet oranı tespit edilip hesaplama da gerçekten fazla çıkmakla alacak rakamının yükseldiğini, ceza mahkemesi yargılamasında yapılan hatalı işlemler sonrasında hukuk mahkemesi ceza davasından bağımsız olduğu gerekçede yer almasına rağmen gereken şekilde araştırma yapılmadan karar verildiğini, maddi ve manevi tazminat miktarını kabul ettmediklerini, davaların reddi gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına kara verilmesini istemiştir.
Davalı …. Vekili, hükme esas alınan 19.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda, tazminat hesabı yapılırken, olay anında 5 yaşında olan …’in 18 yaşına kadar geçecek olan süre için, 16 yaşından büyüklerde geçerli kabul edilen asgari ücret dikkate alındığını, davacının efor tazminatının bu şekilde hesaplanmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, …’in annesi, babası ve kız kardeşi için manevi tazminata hükmedildiğini, ancak davacının n ağır bir maluliyet yaşamaması sebebi ile yakınlarının manevi tazminat hakkı bulunmadığını, müvekkil şirket davacıya karşı İstihdam Eden sıfatı ile sorumlu olup, tüzel kişi müvekkil şirkete karşı uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasının doğru olmadığını,12.06.2017 olan ıslah tarihinde davacı alacaklarının zamanaşımına uğradığını, zamanaşımına itirazlarının dikkate alınmadığını, dava konusu kaza ticari bir iş olmadığından, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu yöndeki itirazlarının da değerlendirmeye alınmadığını, bilirkişi raporlarında, hesaplama konusunda fahiş hatalar yapıldığını, itirazlarına rağmen, mahkeme tarafından hatalı değerlendirme ve tespit içeren raporlar esas alındığını, 5 yaşında olan …’in 18 yaşına gelene kadar herhangi bir kazanç elde etmesinin mümkün olmamasına karşılık, tazminat hesabı yapılırken bilirkişi tarafından asgari ücret üzerinden hesaplama yapıldığını, iş göremezlik, kaza sonucunda aldığı birtakım yaralanmalar dolayısıyla bir süre tedavi görmesi ve iyileşme süreci yaşaması sebebiyle, kişinin bu sürelerde kazanması gereken maddi geliri elde edememesi; başka bir deyişle tedavi olup iyileşene kadar kişinin çalışamıyor olması sebebiyle maddi kazanç sağlayamamasını ifade ettiğini, …, kazanın yaşanmış olduğu yıl olan 2010 yılında yaşı sebebiyle çalışacak konumda bulunmadığını, bu nedenle, zaten elde etmediği bir kazancı kaybetmiş olamayacağını, kaldı ki, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için tazminat hesaplamasının 18 yaşına kadar olan dönemi kapsayacağının kabul edileceği durumda ise, ….’in meydana gelen kaza neticesinde tedavilerinin tamamlanmış olması ve söz konusu tedaviler neticesinde vücudunda herhangi bir sakatlık veya hasarın kalmaması, bu nedenle hayatına her zamanki gibi devam eden ve yaşadığı kaza nedeniyle yaşıtlarından ziyade daha fazla efor sarf etmesini gerektirecek bir durumun olmaması sebebiyle tazminata hükmedilmesini gerektirecek bir durumun olmadığı sonucunun ortaya çıkacağını, 16 yaş ve üzeri çalışanlar için geçerli olan asgari ücret miktarı üzerinden hesaplama yapılmasının da hatalı olduğunu, yerleşik içtihatlarda zarar görenin yakınlarının manevi tazmina talebinde bulunabilmesi için n “ağır bedensel zarar” oluşması gerektiğinin kabul edildiğini, güncel yargıtay kararında % 22 ,2 oranındaki maluliyet oranı manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli kabul edilmediğini, …’in maluliyet oranı olan % 14 , düşük bir ora olmakla, yakınları için manevi tazminata hükmedilmesinin kanuna ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, ceza mahkemesinde yaplıan keşifler ve dinlenen tanık beyanları doğrultusunda bir rapor tanzim edilmiş ve söz konusu rapora göre, şoförün alması gerekip de almadığı herhangi bir önlemin olmaması sebebiyle meydana gelen kazada şoförün hiçbir kusuru bulunmadığı sonucuna varıldığını, eldeki dava dosyasında alınan raporda ise , şoföre fahiş nitelikte % 20 oranında kusur atfedildiğini, çelişkinin giderilmesini talep ettikleri halde, taleplerinin dikkate alınmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine kara verilmesini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan sürekli iş göremezlilk tazminatı ve maddi ve manevi tazminatın tahsili istemlidir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
818 Sayılı BK’nun 53. (6098 Sayılı TBK’nun 74.) maddesine göre, hukuk hakimi, ceza mahkemesince belirlenmiş ve kesinleşmiş olan maddi olgu ile bağlı ise de; kusurun bulunup bulunmadığı ve oranına ilişkin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmadığı gibi, kusura ilişkin saptamaya dayanan beraat kararı ile de bağlı değildir.Ancak, Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun Hukuk Mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/687 esas sayılı dosyasında davaya konu kaza nedeniyle, davalı sürücü hakkında açılan kamu davasında alınan 21.06.2014 tarihli kusur tespiti raporunda, kaza tarihinde 5 yaşında olan davacı ….’in yol üzerinde oyun oynadığı sırada, yolda seyir halinde olan sanığın, korna çalarak ikaz etmesine rağmen, araca ilk geçiş hakknı vermeyerek, ağır şekilde seyredene aracın yanından koşarak dikkatsiz, tedbirsiz ve kontrolsüzce sanığın şeridine girmesinin, sanığın yaya kaldırımı bulunmayan yolda çocukları korna çalarak ikaz etmesine rağmen görüş alanını kontrol altında tutmayıp, dikkatsiz ve tedbirsizce davranması neticesinde kazanın gerçekleştiği, yaya çocuğun asli, sürücü sanığın tali kusurlu olduğunun görüş olarak bildirildiği, itiraz üzerine ATK Trafik İhtiisas Diairesinden alınan raporda ise yaya çocuğun kazaya sebebiyet verdiği eylemleri ilk raporda anlatıldığı şekilde açıklanarak, sürücü sanığın, yönetimindeki kamyonet ile seyri sırasında, koşarak seyir yoluna kısa mesafeden giren mağdurun yayaya karşın mevcut şartlara tedbir alma imkanı bulunmadığından kusuru bulunmadığının belirtildiği, ATK raporu hükme esas alınarak beraaat kararı verildiği, Yargıtay 12.Ceza Dairesince, sanğın tali, mağdurun asli kusurlu olduğuna ilişkin 21.06.2016 tarihli kusur raporunun olayın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesi ile, bozma kararı verildiği, bozma kararı doğrultusunda, karar verildiği, İlk derece mahkemesince, ceza dosyasında alınan kusura ilişkin raporlar arasında çelişki bulunması nazara alınak bu kez meydana gelen kazada davalı ….nin kusurunun bulunup bulunmadığı bulunuyor ise oranının ne olduğu hususlarında ceza dosyasında alınan tanık beyanları ve tüm deliller değerlendirilerek önceki iki rapor arasındaki çelişki giderilmek ve gerekçesi de açıklanmak suretiyle karayolları genel müdürlüğünden seçilecek üç kişilik heyetten rapor alınmasına kara verilerek, verilen ara kara doğrultusunda, rapor düzenlendiği, Krayolları FEN Heyetinde görevli üç kişilik bilirkişi heyetince, isteme uygun şekilde değerlendirme yapılarak düzenlene raporda, ceza dosyasında alınan ATK raporuna iştirak edlmediği, ilk alınan raporun dosya kapsama ve olayın oluş şekline uygun olduğu açıklanarak, kazanın meydana gelmesine etkin olan sebepler irdelenerek, davacı çocuğunu asli % 80, davalı sürücünün tali % 20 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, ilk derece mahkemesince bu raporun benmsenerek, hükme esas alndığı anlaşılmaktadır.
Karayolları Genel Müdürlüğünde görevli uzman üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporun, ceza mahkemesince tespit edilen maddi vakıalara ve olayın oluş şekline uygun, hüküm kurmaya ve denetime elverişli bulunması ve çelişkiyi giderecek mahiyette ayrıntılı olarak düzenlenmesine, davalı sürücünün kesinleşen olaya etken tali kusuruna uygun şekilde % 20 oranında kusur atfedilmesinin olayın oluş şekline ve yasal düzenlemelere uygun olmasına göre, davlılar vekillerinin kusur raporuna ve mahkemece kabul edilen kusura yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
Küçükler yönünden de, bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb. gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak gürülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğu kabul edilmelidir. Yargıtay İçtihatlarında kabul edilen ilkelere ve hesaplama şekline göre, davacı … için 26.310,14 TL sürekli işgöremezlik tazminatı ( efor tazminatı ) hesaplanmıştır. Davalılar vekilinin, hükme esas alınan, hesap raporuha yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir. Hükümlerde , ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için değil, tüm dava için kesilir. 6100 sayılı HMK hükümleri gereğince davacının iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu alacak talebini HMK 107/1. maddesi hükmüne göre bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirlendiği anda arttırması mümkündür. HMK 107/2. maddesi gereğince yapılacak bu artırım bir ıslah olmadığı gibi, bu artırım nedeniyle zamanaşımının da gerçekleştiğinden söz edilemez. Somut olayda, dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, kaza tarihinin 05.03.2010 olmasına,kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesine göre, davaya konu olayın 8 yıllık uzamış ceza zamanaşımına tabi olmasına göre, dava tarihi itibarıyla zamanaşımı süresinin dolmadığı, ayrıca ıslah tarihinde de dolmadığı anlaşılmakla, davalı …. vekilinin zamanaşmı itirazları yerinde görülmemiştir.
Manevi tazimata yönelik davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesinde; TBK’nın 56/2. maddesinde “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmüne yer verilmiştir. TB’K yürürlüğe girmeden önce yansıma yoluyla manevi tazminatın oluşması için kabul edilen maluliyet oranlarına ilişkin Yargıtay içtihatları değişmiştir.( Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 03.04.2019 tarih 2016/10068E, 2019/4045 K sayılı kararında % 7 oranında , 28.02.2018 tarih 2015/8109E, 2018/1446K sayılı kararında % 5.2 oranında ve 22.01.2019 tarih 2016/4918E, 2019/489K sayılı kararında da % 3.3 oranı kabul edilmiştir. ) . Eldeki davada da kaza tarihinde 5 yaşında olan davacı …. ,maluliyete raporuna göre % 14,3 oranında maluliyete uğrayacak şekilde yaralanmış olup davacı anne …. ile davacı baba ….’ in manevi zarara uğradığı açıktır. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları ,kusur oranları, yaralan davacın yaralanmasının derecesi ve tedavi sürecinin yaşatacağı sıkıntı ve acılara göre, davacı …. ile diğer davacılar yönünden hükmedilen manevi tazminat miktarları da dosya kapsamına ve olayın oluş şekline uygun görülmüştür. Davalılar vekillerini, manevi tazminata ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı …. vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı …. yönünden istinaf karar harcı olan 2.104,64 TL’den peşin alınan 526,20 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.578,44 TL’nin davalı ….’den tahsiline,
3-Davalı … yönünden istinaf karar harcı olan 2.104,64 TL’den peşin alınan 527,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.576,74 TL’nin davalı …’den tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalıların yaptıkları giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.24.09.2021