Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/1946 E. 2021/929 K. 06.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1946
KARAR NO : 2021/929
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12.06.2018
NUMARASI : 2016/1405 E. 2018/571 K.
DAVANIN KONUSU : Rücuen Tazminat
KARAR TARİHİ : 06.09.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 06.09.2021

İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.06.2018 tarih 2016/1405 E. 2018/571 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, davacı sigorta şirkete nezdinde iş yeri sigorta poliçesi ile sigortalı iş yeri bulunan dava dışı şirket ile davalı şirket arasında kömür yakıtlı buhar kazanı imali ve montaj, test ve işletmeye alma işlemlerinin görülmesi hususunda sözleşme düzenlendiğini, sözleşmeye konu kömür yakıtlı buhar kazanının 05.05.2015 tarihinde patlaması neticesinde sigortalı iş yerinde ağır hasar meydana geldiğini, hasarın ihbarı üzerine düzenlenen ekspertiz raporunda davalı şirketin CE standardına uymadığı ve yeterli test ile dayanımı sağlamadığı için gizli kusurdan direk sorumlu olduğunun belirtildiğini, ekspertiz raporunda atıfta bulunan teknik inceleme raporunda da ilgili yönetmelik gereğince yapılması gereken CE işaretlemesi yapılmadığından kaza sonucunda oluşan zarardan davalı imalatçı firmanın sorumlu olduğunun tespit edildiğini, 16 bar işletme basıncına dayanıklı olmak üzere davalı tarafından imal ve garanti edilen buharlı kazanın henüz 10 bar basıncına ulaşmadan patlaması nedeniyle meydana gelen zararları tazmin yükümlülüğünün zarara sebebiyet veren buharlı kazanın üreticisi olan davalı şirkete ait olduğunu, müvekkili şirketin sigortalısının zararını tazmin etmek suretiyle sigortalısının haklarına halef olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacının sigortalıya sigorta teminatı kapsamında ödediği 35.772,000 USD tazminatın, 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca 29.07.2015 ödeme tarihinden itibaren işleyecek USD para birimi cinsinden mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili tarafından imal edilerek montajı yapılan kömür yakıtlı buhar kazanının patlamadığını, patlamanın dağıtım kolektöründe meydana geldiğini, dağıtım kolektörünün ise müvekkili şirket tarafından imal edilmediğini ve taahhüdü altında bulunmadığını, buhar kazanının sigortalıyla akdedilen sözleşme ile fen ve tekniğine uygun olarak yapıldığını, hiçbir hata ve uygunsuzluk bulunmadığını, sertifikalı malzeme kullanılarak imal edildiğini, sözleşmeye konu buhar kazanının sigortalının fabrikasında 24 bar test basıncına tabi tutularak TSEN 12952 standardına uygunluğunun onaylandığını, sigortalı tarafından yapılması zorunlu olan uygunluk testinin de ürünün tesliminden itibaren yaptırıldığını,ekspertiz raporunda atıf yapılan teknik inceleme raporunun hatalı olduğunu, hiçbir şekilde ayıp söz konusu olmadığını, sigortalıyla akdedilen sözleşmenin 8.maddesinde müvekkili şirketin sorumluluğunda bulunmayan işlerin açık bir şekilde belirtildiğini, patlamanın meydana geldiği kolektörün davalı şirket tarafından imal edilmediğini, sözleşmenin 8.maddesinde kazandan ana kolektöre çekilecek hat için kullanılacak boru ve malzeme temininin sigortalı şirkete ait olduğunun açık bir şekilde belirtildiğini, müvekkili şirket tarafından imalı ve montajı yapılmayan fabrikada zaten daha önce kurulu bulunan kolektörde meydana gelen patlama ve hasardan müvekkili şirketin hiçbir kusurunun ve sorumluluğunun olmadığını, sigortalı şirketin kusurlu olduğunu, talep edilen zararın fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, dava dışı sigortalı şirket ile davalı şirket arasında 2012 yılında yapılan sözleşme uyarınca davalı tarafından satılan buhar kazanının kurulumunun yapıldığı, 05.05.2015 tarihinde buhar kazanında patlama meydana geldiği, patlamaya buhar kolektörünün neden olduğu, patlamaya neden olan kolektörün davalı şirket tarafından imal edilmediği, dava dışı sigortalı ile davalı şirket arasında imzalanan 14.11.2012 tarihli sözleşmenin hariç olan işler bölümünün 8.maddesinde”…. kazandan ana kolektöre çekilecek hat için kullanılacak boru ve malzemelerin temini tarafınıza, işçiliği ise tarafımıza ait olup, montaj bitiminde bu boruların ve dumların izalasyonlarının yapılması tarafınıza aittir….” şeklinde düzenleme olduğu, patlama ve hasardan davalının sorumlu tutulmasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağı, basiretli davranması gereken sigortalının basiretli davranmaması nedeniyle davalının sorumlu tutulmasının kusur ilkeleri ile bağdaşmayacağı, her ne kadar bilirkişi raporunda davalıya % 35 oranında kusur izafe edilmiş ise de, yukarıda anılan sözleşme uyarınca kolektöre çekilecek hat için kullanılacak boru ve malzemelerinin dava dışı sigortalıya ait olması, patlamaya neden olan kolektörün mukavemetini artırıcı mühendislik çalışmasının basiretli davranması gereken sigortalı tarafından yapılmaması, dolayısıyla patlamayla imalatı ve montajı davalı tarafından yapılan buhar kazanı arasında illiyet bağı kurulamayacağından bilirkişi raporundaki kusur oranına itibar edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ :Davacı vekili, alınan bilirkişi raporunda davalının CE belgesinin bulunmaması nedeniyle %35 oranında kusurlu olduğunun belirtildiğini, kusur oranına yapılan itirazlar uyarınca itirazların değerlendirilmesi bakımından dosya aynı heyete tevdii edilmişse de kök rapor doğrultusunda ek rapor tanzim edildiğini, ancak dava konusu olay teknik bir hususa ilişkin olup bilirkişi incelemesi gerektirdiği halde, işbu raporlara dayanılmayarak hukuki bir gerekçe olmaksızın davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, mahkeme tarafından dosyada mübrez ekspertiz raporu ve bilirkişi raporları dikkate alınmaksızın hüküm oluşturulduğunu, ekspertiz raporunda ” hasar nedenini araştırma için …’nden bilirkişi raporu için başvurulmuş olup, ilişikte sunulan raporda açıkça görüleceği gibi CE standardına uymayan ve yeterli test ve dayanımı sağlamayan … firması olaydaki gizli kusurdan direkt sorumlu olup…” şeklinde tespit bulunduğunu, eksper raporunda atıfta bulunulan teknik inceleme raporunda; “…sonuç olarak; imal tarihi itibarı ile zorunlu bir yönetmeliğin uygulama tarihi üzerinden 8 (sekiz) yıl sonra yapılan bir basınçlı kabın ilgili Basınçlı Kaplar Yönetmeliği gereğince yapılması gereken CE işaretlemesi yapılmadığından, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik gereğince basınçlı kabın piyasadan toplatılması ve kaza sonucunda oluşan müşteri zararının imalatçı firma tarafından karşılanması gerektiği” nin tespit edildiğini, bu itibarla, 16 bar işletme basıncına dayanıklı olmak üzere davalı tarafından imal ve garanti edilen buharlı kazanın henüz 10 bar basınca ulaşmadan patlaması nedeniyle vuku bulan zararları tazmin yükümlülüğünün zarara sebep olan buharlı kazanın üreticisi olan davalının üzerinde olduğunu, dosyaya sunulan bilirkişi kök ve ek raporlarında; davalının yönetmeliklere göre alması gereken CE belgesini almaması nedeniyle gerek yürürlükteki gerekse de taraflar arasındaki sözleşmenin 3. maddesinde belirtilen hükümlere aykırı davrandığı ve kazan firmasının kusurlu olduğu”nun belirtildiğini, dolayısıyla davalı tarafça alınması gerekli olan ancak alınmayan CE sertifikasının ürünün güvenliği, emniyetle çalışması ve tüketicinin güvenliğini sağlaması açısından gerekli tüm testlerin yapıldığı bir proses olması nedeniyle alınmasının son derece önemli olduğunu, kaldı ki işbu sertifikanın alınmamış olmasının kazanın gerekli özelliklere sahip olup olmadığının kontrol edilmediğini gösterdiğini, dolayısıyla meydana gelen patlamayı tetikleyip tetiklemediği hususları tartışmalı olup teknik bir konuyu ilgilendirdiğini, ancak mahkemece yeni bir rapor alınması yönünde ara karar oluşturulmaksızın davanın reddine karar verildiğini, kolektöre çekilecek hat için kullanılacak boru ve malzemelerinin sigortalıya ait olmasının meydana gelen patlamanın davalının kusuruyla meydana gelmediğini göstermediğini, illiyet bağının bulunmadığı yönündeki gerekçenin somut olaya aykırı olup teknik incelemeyi gerektirdiğini, dosyada mübrez teknik inceleme raporu ile de davalının kusurlu olduğu sabit iken davanın reddi yönündeki hükmün hukuka ve kanunlara aykırı olduğunu, dosyada mübrez ekspertiz raporu, teknik inceleme raporu ve bilirkişi raporları dava konusu hasarın davalının kusuru sonucunda meydana geldiğini göstermekte iken mahkeme tarafından bu deliller değerlendirilmeksizin eksik inceleme sonucunda davanın reddine karar verildiğini, Yargıtay’ın kabul görmüş görüşleri ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. Maddesi uyarınca çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişiye başvurulması gerektiğini, ancak mahkemece kanuna ve yargı kararlarına aykırı davranılarak bilirkişi raporunun aksi yönünde verilen kararın kaldırılması gerektiğini, yargılamada müvekkili davacının hak arama özgürlüğünün yeterli şekilde kullandırılmaması nedeni ile Anayasa ile korunan hak arama hürriyetinin kısıtlandığını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde adil yargılama hakkının düzenlendiğini, adil yargılamanın olmazsa olmaz temel unsurunun ise hak arama özgürlüğü olduğunu, yargılama sürecinde dava dilekçesi, bilirkişi raporu ve tarafından gerçekleştirilen tüm bu yargısal etkinliklerin hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, bilirkişi raporları temel alınmayarak mahkemenin salt teknik konulardaki yorumlamaları doğrultusunda hüküm oluşturulduğunu, mahkeme kararlarındaki gerekçesizliğin Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan “hak arama özgürlüğü”nün ihlali olduğunu, mahkemenin müvekkil şirketin hak arama özgürlüğünü kısıtlayarak ve yalnızca illiyet bağının bulunmadığı yönünde gerekçe göstererek hukuka ve usule aykırı karar verdiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, davacı sigorta şirketi nezdinde iş yeri sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan işyerinde meydana gelen patlama neticesinde davacı sigorta şirketi tarafından sigortalıya yapılan ödemenin davalıdan rücuen tazmini istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince illiyet bağı kurulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Mahkemece …’den makine mühendisi bilirkişilerden alınan bilirkişi heyeti kök ve ek raporuna göre ; zarara neden olan dava konusu patlamanın kolektörün o esnadaki basınç kuvvetlerine dayanım göstermemesinden dolayı ana buhar kolektöründe meydana geldiği, bu durumun kolektörün buhar kazanının imalinden önce imal edilmiş olması nedeniyle kolektörün ömrünü tamamlaması ve buharın korozyon etkisi nedeniyle radyal ve eksenel kuvvetlere mukavemetinin azalmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda patlamanın imalatı ve montajı davalı tarafından yapılan buhar kazanında meydana gelmediği ve buhar kazanının patlamaya neden olmadığı açık ve sabittir.
Her ne kadar bilirkişi heyeti kök ve ek raporunda, davalı firmanın yönetmeliklere göre alması gereken CE belgesini almadığı, buhar kazanının CE sertifikalandırılması sırasında kazan ve donanımlarının tetkikleri sayesinde eski buhar dağıtım kolektörünün malzemesinin durumu, kolektördeki korozyon ve basınca davranımı kolaylıkla tespit edilerek kolektörün ömrü konusunda işveren ve imalatçı firmanın uyarılabileceği ya da kolektörde mühendislik çalışması ile iyileştirme yaptırılabileceği, ancak davalı firmanın kolektör üzerinde mühendislik çalışması ve teknik kontrol veya herhangi bir iyileştirme yapmadığı, bu nedenle davalı firmanın CE sertifikasını sağlamayarak patlamanın meydana gelmesinde %35 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, ana buhar kolektöründe meydana gelen patlamanın kolektörün buhar kazanının imalinden önce imal edilmiş olması nedeniyle kolektörün ömrünü tamamlaması ve buharın korozyon etkisi nedeniyle radyal ve eksenel kuvvetlere mukavemetinin azalmasından kaynaklanması, dava dışı sigortalı ile davalı şirket arasında yapılan sözleşmenin hariç olan işler kısmı başlıklı 8.maddesine göre buhar kazanından ana kolektöre çekilecek hat için kullanılacak boru ve malzemelerin temininin dava dışı sigortalıya ait olması ve sigortalının fabrikasında mevcut bulunan buhar dağıtım kolektörünün kullanılması, buhar kazanın imal tarihi olan 18.09.2012 tarihinden yaklaşık iki buçuk yıl geçtikten sonra patlamanın meydana gelmesi, patlamanın imalatı ve montajı davalı tarafından yapılan buhar kazanında meydana gelmemesi ve buhar kazanının patlamaya neden olmaması nedenleriyle davalı firmanın buhar kazanı için CE belgesini almamasının patlamaya etkisi bulunmamaktadır. Kaldı ki; buhar kazanının imal tarihi olan 18.09.2012 tarihinden 1 gün sonra … tarafından yapılan test esnasında buhar kazanının basınca maruz kalan donanımlarından kazanın dumunda dumla buhar dağıtım kolektörü bağlantısında ve buhar kolektöründe de sızıntı olmadığı, bu kazan donanımlarının bu basınca mukavemet gösterdiği, yine buhar kazanının imal tarihinden sonra 03.12.2013 tarihinde Türkiye … Mühendisleri Odası … Şubesi yetkililerince dava konusu buhar kazanının periyodik muayenesinde 25 derece sıcaklıktaki su ile 24 bar basınçta kazanın testinin yapıldığı ve verilen raporda kazanın ve kazan donanımlarının uygun olduğu, test sonucunda buhar kazanında deformasyon ve sızıntı olmadığı, patlamanın meydana geldiği tarihten 6 ay önce 08.12.2014 tarihinde de yine aynı yetkililer tarafından aynı testin tekrarlandığı, buhar kazanında herhangi bir deformasyonun olmadığı tespit edilmiştir. HMK.nun 286.maddede bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı hüküm altına alınmış olup kural olarak hâkim sunulan bilirkişi raporu ile bağlı değildir. Bilirkişi raporundaki teknik tespit ile verileri değerlendirmek ve hukuki olarak illiyet bağını tespit etme görevi hakime aittir. Dosyadaki delillere göre dava konusu patlamanın imalatı ve montajı davalı tarafından yapılan buhar kazanında meydana gelmediği ve buhar kazanının patlamaya neden olmadığı, patlamayla buhar kazanı arasında illiyet bağı kurulamayacağı anlaşılmakla; mahkemece bilirkişi raporundaki kusura itibar edilmeyerek dava konusu patlamayla imalatı ve montajı davalı tarafından yapılan buhar kazanı arasında illiyet bağı kurulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş, davacı vekilinin istinaf itirazları haklı bulunmamıştır.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 59,30 TL’den peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23,40 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.06.09.2021