Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/1894 E. 2021/599 K. 10.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1894
KARAR NO : 2021/599
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/02/2018
NUMARASI : 2017/247 Esas 2018/125 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 10.05.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 10.05.2021
Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 08.02.2018 gün ve 2017/247 Esas 2018/125 Karar sayılı hükmün istinaf yoluyla Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın 29.10.2011 tarihinde trafikte seyir halindeyken kavşağa giriş yaptığı esnada direksiyon hakimiyetini kaybederek takla attığını, araçta yolcu olarak bulunan …’in %5 oranında maluliyetinin oluşması nedeniyle müvekkili şirket tarafından 10.569,00 TL tazminat ödendiğini, kaza anında sigortalı araç sürücüsünün alkollü olduğunu, bu nedenle genel şartların B4 maddesi uyarınca müvekkili şirketin yaptığı ödemeyi sigortalısı olan davalıya rücu etme hakkına sahip olduğunu, ödenen miktarın rücuen davalıdan tahsili için sigortalı davalı hakkında İzmir 19. İcra Müdürlüğünün 2015/13598 sayılı dosyası ile yapılan takibe davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkili adına kayıtlı sigortalı aracın 13.10.2011 tarihli sözleşme ile dava dışı …’a kiralık olarak teslim edildiğini, rücu koşullarının oluşmadığını, sigortalı aracın müvekkili adına kayıtlı olmasına rağmen müvekkilinin işleten sıfatının bulunmadığını, KTK’nın 3. Maddesi gereğince aracın uzun süreli kiralanması halinde kiracının işleten sayıldığını, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerindeki fiili hakimiyete bakılması gerektiğini, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği veya araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğunun ispat edilmesi halinde bu kimsenin işleten sayıldığını, 3 günü aşan sürelerin uzun süreli kira olarak kabul edildiğini, sigortalı aracın uzun süreli kiralanması sebebiyle araç kiracı tarafından kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletildiğinden kiracının işleten olduğunu ve dava konusu kazanın kira süresi içerisinde meydana gelmiş olması sebebiyle işleten sıfatı bulunmayan müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 13.10.2011 tarihli oto kiralama sözleşmesiyle aracın kira süresince kiracıdan başka bir kişinin kullanımına verilemeyeceğinin taraflar arasında kararlaştırıldığını, aracın kiracı tarafından değil sözleşme dışı 3.kişiler tarafından kullanıldığını, 3.kişinin ağır nitelikteki kusurunun zarar ile aracın işletilmesi arasındaki uygun illiyet bağını kestiğini, müvekkilinin işleten sıfatına haiz olduğu düşünülse dahi KTK’nın 86 maddesi gereğince herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, husumetin dava konusu kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan işleten … ile aracın sürücüsü olan …’a yöneltilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini ve %20 kötü niyet tazminatı istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının … ünvanlı oto kiralama işletmesini işlettiği, adına kayıtlı olan ve trafik poliçesi ile sigortalı aracı 13.10.2011-31.10.2011 tarihleri arasında …’a 13.10.2011 tarihli oto kiralama sözleşmesi ile kiraladığı, 29.10.2011 günü saat 06.15 sıralarında kiracının oğlu olan sürücünün sevk ve idaresindeki sigortalı araç ile arkadaşları ile birlikte alkol aldıktan sonra bahse konu kaza mahallinde bulunan kavşağa geldiğinde, kavşağı dönmeden seyir istikametine göre yolun karşı istikametinde bulunan patika yoluna girip patika yolda bulunan toprak yığınlarına çarpması neticesinde, aracında yolcu konumunda bulunan arkadaşlarından birinin ölümüyle ve diğerinin yaralanması ile sonuçlanan tek taraflı trafik kazasının meydana geldiği, mahkemece bir hukukçu, bir trafik bilirkişi ve bir nöroloji uzmanından oluşan bilirkişi heyet raporunda, sigortalı araç sürücüsünün alkollü içki almış olması nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olduğu, kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleştiğinin mütalaa edildiği, dolayısıyla Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesindeki davacı sigortacının davalı sigortalıya rücu koşullarının gerçekleştiği, davacı sigorta şirketinin hak sahibi …’e ödediği 10.569,00 TL maluliyet tazminatının, bilirkişi tarafından hesaplanan maluliyet zararından hatır taşıması (%20) ve müterafik kusur (%20) indirimi yapıldığında, gerçek zarar ve poliçe limiti ile uyumlu olduğu, davalı taraf aracı kiraya vermesi nedeniyle işleten olarak sorumlu tutulamayacağını savunmuş ise de, gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması gerektiği, oysa ki davalı tarafndan aracın 18 günlüğüne kiralanması karşısında, kira süresinin kısa olması nedeniyle davalının araç üzerindeki fiili hakimiyetinin kalkmayacağı ve bu sebeple ekonomik yönden de yararlanma olanağı devam ettiğinden sigortalı işleten davalının gerçekleşen zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının İzmir 19. İcra Müdürlüğünün 2015/13598 Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının iptali ile 10.569,00 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davalı vekili, müvekkilinin işleten sıfatı bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilin işleten sıfatına haiz olduğu düşünülse dahi somut olayda illiyet bağı kesildiğinden müvekkilinin sorumluluğuna gidilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, KTK’nın 3. Maddesi gereğince aracın uzun süreli kiralanması halinde kiracının işleten sayıldığını, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerindeki fiili hakimiyete bakılması gerektiğini, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği veya araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğunun ispat edilmesi halinde bu kimsenin işleten sayıldığını, 3 günü aşan sürelerin uzun süreli kira olarak kabul edildiğini, sigortalı aracın uzun süreli kiralanması ve kiracı tarafından kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletilmesi nedeniyle kiracının işleten olduğunu ve dava konusu kazanın kira süresi içerisinde meydana gelmiş olması sebebiyle işleten sıfatı bulunmayan müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 13.10.2011 tarihli oto kiralama sözleşmesiyle aracın kira süresince kiracıdan başka bir kişinin kullanımına verilemeyeceğinin taraflar arasında kararlaştırıldığını, aracın kiracı tarafından değil sözleşme dışı 3.kişi tarafından kullanıldığını, 3.kişinin ağır nitelikteki kusurunun zarar ile aracın işletilmesi arasındaki uygun illiyet bağını kestiğini, müvekkilinin işleten sıfatına haiz olduğu düşünülse dahi KTK’nın 86 maddesi gereğince herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, bilirkişi raporunun tek taraflı beyanlar üzerinden eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile düzenlendiğini, husumetin dava konusu kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan işleten … ile aracın sürücüsü olan …’a yöneltilmesi gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
Davalı vekili ibraz ettiği 04.09.2019 tarihli beyan dilekçesinde aynı kaza ile ilgili aynı taraflar arasındaki İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kabul kararının temyiz sonucu Yargıtay 17. H.D 2016/11028 E. 2019/4323 K. Sayılı kararı ile bozulmasına karar verildiğini, ayrıca görevsizlik kararı üzerine mahkemece görevsiz mahkeme tarafından verilmesi gereken vekalet ücretinin de hüküm altına alınmadığını belirterek bu nedenle de kararın kaldırılması istemiştir.
GEREKÇE : Dava, kazaya sebebiyet veren aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı tarafından trafik kazasında yaralanan 3. kişiye ödenen maluliyet tazminatının kendi sigortalısından alkollü sürücüye ilişkin teminat dışı hal nedeniyle rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalının itirazının iptali istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince davacı sigorta şirketinin sigortalısına rücu etmekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
HMK’nın 355. maddesi gereği istinaf incelemesi, istinaf başvuru dilekçesinde bildirilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar re’sen gözetilerek yapılmıştır.
Dava konusu aynı kazada ölen kişinin yakınına davacı sigorta şirketi tarafından ödenen destek tazminatının alkollü sürücüye ilişkin teminat dışı hal nedeniyle rücuen tahsili amacıyla davalı hakkında başlatılan icra takibine davalının itirazının iptali istemiyle açılan davada yapılan yargılama sonucunda İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin
2014/740 Esas 2016/407 Karar sayılı davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. H.D 2016/11028 E. 2019/4323 K. Sayılı kararı ile ” davacının sigortaladığı aracın karayolunda seyri sırasında, araç sürücüsünün, kavşağı dönemeyerek yolun karşısında bulunan toprak yığınlarına çarpıp takla atması neticesinde kazanın meydana geldiği, davalıya ait araç sürücüsünün alkollü olmasının, tek başına davacıya rücu hakkını vermeyeceği, münhasırlık incelemesi için nörolog ve trafik bilirkişisinden ayrı ayrı rapor alındığı, trafik bilirkişi raporunda sigortalı araç sürücüsünün kavşağa yaklaşırken hızını azaltmama kuralını ve 0.50 promilin üstünde alkollü olarak hususi otomobil kullanma kurallarını ihlal ettiğinin belirtildiği, nörolog bilirkişi raporunda alkol değeri yüksek seviyede olup kazanın oluşumunda birinci derecede rol oynadığı kanaatinin bildirildiği, mahkemenin münhasırlık konusunda hükme esas aldığı raporun içerdiği açıklamalara göre kazanın salt alkolün etkisiyle meydana geldiği hususunda tam kanaat vermediği, davacının rücu hakkının doğumu için, kazanın münhasıran alkol etkisinde meydana geldiğinin, uzman bilirkişi heyetinden alınacak raporla saptanması gerektiği, rücuya konu edilen zararın teminat dışı kaldığını ispat yükünün davacı sigortacıda olduğu ve bu hususun somut biçimde ispat edilememesi halinde rücu hakkının doğmayacağını kabulün zorunlu olduğu da gözönünde bulundurularak; ceza dosyasının da dosya arasına alınarak İTÜ veya Karayolları Genel Müdürlüğü gibi kuruluşlardan seçilecek iki trafik uzmanı ve bir nörolog bilirkişiden oluşan bilirkişi kurulundan, tüm dosya kapsamı dikkate alınmak suretiyle, kazanın münhasıran alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da kazada etkili olup olmadığının tespiti hususlarında ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre davacının rücu hakkı olup olmadığının belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Aynı kaza ile ilgili farklı kararların çıkmaması ve yargıda birliğin sağlanması açısından İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/740 Esas 2016/407 Karar sayılı dosyası bozma kararı sonrası sonuçlanmamış ve derdest ise aynı kaza ile ilgili aynı rücu sebebine dayalı aynı taraflar arasındaki dosyaların birlikte görülmesi gerektiğinden dosyanın İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin bozma sonrası tespit edilen 2019/383 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesi, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/383 Esas sayılı dosyası sonuçlanmış ise kesinleşmesi beklenerek, kesinleşen dosyanın celbi ile deliller birlikte değerlendirilerek ortaya çıkacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece aynı kaza ve aynı rücu sebebine dayalı aynı taraflar arasında görülen dava dosyası ile ilgili araştırma ve inceleme yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.02.2018 tarih 2017/247 Esas 2018/125 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.10.05.2021