Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/1472 E. 2021/985 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1472
KARAR NO : 2021/985

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/01/2018
NUMARASI : 2016/972 Esas 2018/105 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 14.09.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 14.09.2021

İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.01.2018 tarih 2016/972 Esas 2018/105 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin 23.12.2004 tarihinde ortak olduğu …’ndeki ortaklığını 12.09.2013 tarihli tasfiye tarihine kadar sürdürdüğünü, davalının 17.12.2002 tarihli “Sözleşmedir” başlıklı metne dayanarak İzmir 1.İcra Müdürlüğünün 2014/6863E sayılı icra takibi başlattığını, metinin altındaki imza ve kaşenin şirketteki işlerin aksamaması için bıraktığı imzalı kaşeli kağıtlar kötüye kullanılarak oluşturulduğunu, müvekkilinin ortaklık tarihi dikkate alındığında şirket ortağı olarak metni imzalayamayacağını, bu durumun TTK’ya aykırı olduğu için sözleşmenin geçerliliğinden bahsedilemeyeceğini, davalının bu belgeye dayanarak daha önce de Karşıyaka 4. İcra Müdürlüğünün 2011/5412E sayılı dosyası ile o dönemde faal olan şirket ve müvekkili aleyhine takip yapıldığını, bu takipte davalının gerçekte var olmayan 8 yıllık ortaklık asgari kar payı olarak 240.000 USD talep ettiğini, müvekilinin borca itirazı üzerine adli yardım talebi de reddedilince itirazın iptali davasının işlemden kaldırıldığını, bu davanın yargılaması sırasında davalının dolaylı yollardan müvekkili ile anlaşma talebinde bulunduğunu ve “Protokol” başlıklı 06.03.2012 tarihli belgeyi imzaladığını, müvekkilinin icra ve haciz tazyikinden bunalması ve olayın hukuki boyutundaki bilgi eksikliği nedeniyle davalı tarafın 40.000,00 TL talebini kabul ederek bu protokolü imzaladığını, “Belge” başlıklı belgeden bu bedelin nakit olarak verilerek çekin geri alındığının anlaşıldığını, “Protokol” başlıklı belgede davalının takipten feragat ettiğini, herhangi bir talepte bulunmayacağını hem şirketi hem de müvekkilini ibra ettiğini belirtiğini, ancak davalı taraf akde ihanet ederek 2014/6863E sayılı takibi başlattığını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2014/6863E sayılı takibinin iptaline, dava konusu 17.12.2002 tarihli sözleşmenin iptaline, kötü niyetli takip nedeniyle % 20 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, müvekkilinin 17.02.2002 tarihli sözleşmeye dayanarak Karşıyaka 4.İcra Müdürlüğünün 2011/5412E sayılı dosyasıyla kendisine ödenmeyen 8 yıllık asgari kar payını talep ettiğini, bu amaçla itirazın iptali davası açtığını, davacının imzanın kendisine ait olmadığına dair savcılık şikayeti neticesinde imzanın davacıya ait olduğunun tespit edildiğini, davacının iftira sucundan cezalandırılmasına karar verildiğini, ceza yargılaması devam ederken müvekkilinin yüksek miktarlarda icra takipleri ve hacizleri sebebiyle mali durumunun oldukça vahim olmasını fırsat bilen davacı tarafın isteği üzerine dava dilekçesinde geçen 06.03.2012 tarihli protokolü imzalayarak 2011/5412E sayılı dosya borcunu sona erdiren bir sulh yapıldığını, bu icra dosyasına konu borcun davacı tarafından ödeneceği taahhüd edildiğini, protokol içeriğinde 17.12.2002 tarihli sözleşmedeki “her yıl 30.000 USD” nin müvekkiline ödeneceği ile ilgili müvekkili tarafından yapılmış bir feragat ya da davacıyı ibra hükmü bulunmadığını, müvekkilinin bu protokol ile davacı aleyhine ceza davasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası açmamayı taahhüt ettiğini, tarafların bu protokolü imzalarken müvekkiline 8 yıl için bu şekilde ödemeyi sonlandırdıklarını, ancak devam eden yıllarda ödemeyi yapacaklarını açıkça beyan ettiklerini, davacı tarafından açılan menfi tespit davasındaki alacağın 2011,2012 ve 2013 yıllarına ait üç yıllık olduğunu, alacağın dayanağının 17.12.2002 tarihli imzası davacıya ait olan sözleşmeye dayandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı alacaklının dayandığı sözleşme altındaki imzanın davacıya ait olduğu ceza soruşturmasında saptandığı, davacı imzanın kendisine ait olmakla birlikte davalının imzalı boş belgeyi doldurduğunu iddia etmiş ise de açığa imzanın sözleşmelere aykırı doldurulduğunun yazılı bir belge ile ispat edilmesi gerektiği, davacının bu yönde yazılı delil sunmadığı, bu nedenle sözleşmenin geçerli olduğu kanaatine varıldığı, davacı şirket hisselerinin devrinin TTK hükümlerine göre yapılmadığını belirterek sözleşmenin yok hükmünde olduğunu belirse de şirket ortaklarının kendi iç ilişkilerini veya şirket ortağı olmayan kişilerle olan ilişkilerinin nasıl düzenleneceğine dair yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığı gibi sözleşme serbestisi kapsamında kar payı dağıtımına ilişkin dava konusu sözleşme gibi bir sözleşme yapılması da mümkün bulunduğu, sözleşmede hisse devrinden değil, hisseye karşılık kar payı alacağından bahsedildiği, hisselerin kayden malikleri yönünden TTK’daki ve diğer mevzuattaki hak ve yükümlülüklerin kısıtlandığı veya kaldırıldığına dair bir sözleşme olmadığından sözleşmenin geçerli olduğu ve davacı yönünden borç doğurucu kabul edilmesi gerektiği, 06.03.2012 tarihli protokol incelendiğinde de protokolde Karşıyaka İcra Daireleri ile mahkemelerindeki bir kısım dosyadaki borçların tasfiyesine ilişkin sözleşme yapıldığı, 2010 yılı öncesinin protokole konu olduğu, 2011 ve sonrasının protokole konu edilmediği, bu yönde açık bir ifade kullanılmadığı, takibin ise 2011-2012 ve 2013 yılı alacakları için yapıldığı, davacının borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili, dava dilekçesini tekrar edip mahkemenin sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olduğunun tespitinde hata bulunduğunu, müvekkilinin böyle bir evrakı imzalamadığına emin olduğundan savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, yoksa bile bile kendisine ait olan imza için ikamesinin savcılığa suç duyurusunda bulunamayacağını, imzanın kendisine ait olduğu tespit edildiğinde, şirketin işleyişi için bıraktığı imzalı boş evrakın kullanılmış olabileceğini beyan ettiğini, dolayısıyla müvekkilin bahse konu gerçek dışı sözleşme sebebiyle borçlu olduğunun kabul edilemeyeceğini, mahkemenin sözleşme üzerinde yazan tarihi değerlendirilmediğini, sözleşme serbestisinden söz edilse de TTK’nın kesin hüküm ihdas eden ilgili maddeleri de değerlendirildiğinde ortak ve payda olmadığı bir döneme ilişkin bir şirkette gelecek veya gelmesi ihtimal olan bir karın paylaştırılması hususunda taahhüt vermeye müvekkilinin hak ve yetkisi bulunmadığı gibi kimsenin böyle bir sözleşmeye de imza atamayacağını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Davacı vekili, müvekkili hakkında 2014/6863 E sayılı borç nedeni 188.298,00 TL(90.000,00 Amerikan Doları karşılığı) olan 17.12.2002 tarihli 2011, 2012, 2013 yılı kar payı alacağı konulu takiple ilgili olarak menfi tespit isteminde bulunmuştur.
Dosyadaki belgelere göre takip konusu sözleşmede geçen şirketin 1996 yılında % 50’şer pay ile dava dışı … ve … tarafından kurulduğu, davacı …’ın dışardan müdür olarak atandığı, sözleşme tarihinde ortak olmayan davacının 2004 yılında şirket ortağı olduğu anlaşılmaktadır. Takip konusu sözleşmede davalı …’ün şirketin gizli ortağı, … , davacı ve davalının % 25 oranında kar payı sahibi sıfatı ile sözleşmeyi imzaladığı, imzası bulunanların davalı …’e yıllık asgari 30.000,00 USD kar payı adı altında ödeme yapmayı taahhüt ettiği hususlar yazılıdır. Sözleşme tarihi itibariyle davalı ve davacı … resmi olarak şirket ortağı olmayıp kar payını ancak şirket verebilecek ise de sözleşmede imzası bulunanların şirket adına davalıya ödeme yapma taahhüdü altına girdikleri, bu durumun sözleşme serbestisi içinde değerlendirilebileceği için sözleşmenin geçersiz olduğu yönündeki istinaf itirazı haklı bulunmamıştır. Her ne kadar davacı vekili sözleşmenin müvekkilinin önceki imzası kullanılarak sahte üretildiğini savunmuş ise de bunu kanıtlayıcı yazılı delil sunmamıştır. Yine davacı taraf bu sözleşmeye dayalı olarak 2011/5412 E sayılı takip başlatıldığını, itirazın iptali davası açıldığını, bu takibin 06.03.2012 tarihli sulh sözleşmesiyle sonuçlandığını, davacının borcu kalmadığını savunulmuş ise de söz konusu takip dosyasında borç nedeni olarak sadece “29.06.2011 tarihli 385.416,00 TL asıl alacak” gösterilmiş olup eldeki davaya dayanak 17.12.2002 tarihli protokolden açıkca bahsedilmediği gibi, sulh protokolünde sadece icra dosyası ve itirazın iptali davası yönünden feragat ibarelerine yer verilmiş, eldeki davanın konusunu oluşturan 17.12.2002 tarihli sözleşmeden ve eldeki takip konusu olan 2011,2012 ve 2013 yılı kar payı alacağından bahsedilmediği için sulh anlaşmasının dava konusu takip dosyasını kapsadığı kabul edilemez. Bu nedenlerle davanın reddine dair verilen karar yerinde bulunmuştur.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 59,30 TL’den peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23,40 TL’nin davacıdan tahsiline,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacının yaptığı giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.14.09.2021