Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/1429 E. 2021/687 K. 09.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1429
KARAR NO : 2021/687
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15.12.2017
NUMARASI : 2013/419 E. 2017/1253 K.
DAVANIN KONUSU: Opsiyon İşlemi Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 09.06.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 09.06.2021

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.12.2017 tarih 2013/419 E. 2017/1253 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacılar vekili, davalı banka yetkilileri tarafından davacı şirketin yönetim kurulu başkanı olan diğer davacının 13.06.2013 tarihinde telefon ile arandığını, bu telefon görüşmesinde olası bir opsiyon sözleşmesi ile ilgili çok genel, kısa ve özetleyici bilgiler aktarılarak opsiyon sözleşmesinin metni ve bilgilendirme dokümanı gönderilmesine dair onayının istendiğini, müvekkili tarafından sadece bilgilendirme amacı ile sözleşme metninin gönderilmesi ile sınırlı bir olay olarak algılandığını, davalı banka yetkilileri tarafından müvekkilinin zihninde bu algının kasten yaratıldığını, akabinde müvekkilinin ses kaydının alındığını, kendisine opsiyon sözleşmesi teyit formu ve opsiyon işlemleri bilgilendirme dokümanının gönderilmesi sonucu işlemden haberdar olduğunu, opsiyon sözleşmesi gibi ciddi mali sonuçlar doğurabilecek son derece karmaşık hukuki bir sözleşmenin sadece yönetim kurulu başkanının sesli onayı ile yapılamayacağını, ayrıca yönetim kurulu kararı gerektiğini, bankanın kasıtlı olarak 82 yaşında ve duyma problemi olan müvekkilini aramasının ticari hayatın olağan kurallarına ve bankacılık teammüllerine aykırı olduğunu, davalı bankaya iki tane ihtarname gönderilerek ihtarnamelerde işlemin haksız ve müvekkili şirketi bağlamayacağının bildirilmesine rağmen bankanın haksız işlemini geri çekmediğini, opsiyon sözleşmesi ve bilgilendirme dokümanının telefonla anlatılarak açıklanabilecek türden işlemler olmadığını, yüksek riskleri olan bir işlem olup telefonda bir kaç cümle ile tanıtım yapılarak sesli kayıt sistemi ile hukuken geçerli hale gelemeyeceğini, telefon ile yapılan görüşmede müvekkilinin iradesi ile davalı bankanın iradesinin birbirinden tamamen farklı olması nedeniyle taraflar arasında sözleşmenin meydana gelmediğini, opsiyon sözleşmesinin vade tarihinin 20.12.2013 olduğunu ileri sürerek muarazanın men’ini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile de ihtiyati tedbir kararı uygulanamaması sebebiyle maddi ve manevi zararının doğduğunu belirterek 100.000 Euro maddi ve 200.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, 19.03.2015 tarihli açıklama dilekçesi ile de müvekkili şirket için davalıdan 100.000 Euro maddi tazminat, 180.000,00 TL manevi tazminat, diğer müvekkili … için 20.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacı şirket adına opsiyon işlemi yapıldığını, yönetim kurulu başkanı olan diğer davacının kendi nam ve hesabına opsiyon işlemi yapılmadığı için dava açma ehliyeti bulunmadığından husumetten reddi gerektiğini, dava konusu işlemin belirli bir vade de belirli bir yabancı paranın (Euro’nun) alınması veya satılması hakkını veren bir opsiyon işlemi olduğunu, muarazanın men’i talebi ile dava açılmasının işlemin nitelikleri ve bankacılık uygulaması açısından bağdaşmadığını, davacı şirket ile davalı banka arasında “Temel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi” ve “Türev İşlemleri Çerçeve Sözleşmesinin” imzalandığını, davacı şirketin yönetim kurulu başkanı olan diğer davacı … ile imza yetkisi olmayan genel müdür …’a opsiyon işlemi hakkında bilgi verildiğini, mevduat ve faiz getirisinden daha fazla getiri arayışı ile davacıların bu hususta işlem yapmak istediklerini beyan ettiklerini bu nedenle 03.06.2013 tarihinde 2.000.000,00 Euro davalı bankadaki şirket hesabına gönderildiğini, bu tarihten itibaren söz konusu işlemlere dair bilgiler, fiyatlamalar ve işlemin nitelikleri hakkında bu kişilere bilgi verildiğini, özellikle şirketin ceosu konumunda bulunan … ile yapılan telefon görüşmelerinde dava konusu işlem yapılana kadar bir kaç gün boyunca farklı vade, seviye ve miktarlara opsiyon fiyatlamasının talep edildiğini, 13.06.2013 tarihinde Euro kuru 2,4860 iken şirketin temsil ve ilzama münferiden yetkili …’ın emri ile opsiyon işlerinin gerçekleştiğini, bu işlemin gerçekleştirilmesinden sonra seyahat ve iş yoğunluğu mazeret gösterilerek opsiyon sözleşmesi teyit formuna imza atmaktan kaçındığını, davacı …’in bu işlemi telefon ile verdiği emir ile gerçekleştiğini, teyit formunu mazeretler üreterek imzalamadığını, Euro- TL paritesi aleyhe dönmeye başlayınca teyit formunu imzalamayacaklarını beyan ettiklerini, işlemin davacının imzaladığı sözleşmeler kapsamında ve bizzat verdiği emir ve talimatlar neticesinde yapıldığını, davalı bakanın sözleşmeler ve bankacılık mevzuatı çerçevesinde ifa etmesi gereken tüm edimleri tam ve gerektiği gibi yerine getirdiğini, davacı şirketin yönetim kurulu başkanı olan …’ın alelade bir banka müşterisi veya tüketici sıfatına haiz bir yaşlı olmayıp daha fazla getiri arayışı içerisinde olan bir anonim şirketin yönetim kurulu başkanı ve nitelikli yatırımcı olduğunu, taraflar arasında imzalanan Türev İşlemleri Çerçeve Sözleşmesinin 4.3.B ve C maddelerinde opsiyon işleminin gerçekleşmesi için müşteri tarafından telefon ile emir yada faks dahil yazılı talimatla yapacağı işlemi belirtmesi ve işlemin gerektirdiği bakiyenin hesabında olmasının gerekli ve yeterli olduğunu, teyit formunun işlemin kurucu unsuru değil müşteri davacıya yüklenmiş bildirici bir unsur olduğunu, ıslak imzalı talimatların imzalanarak bankaya gönderilmesinin müşteri sorumluluğunda olan bir husus olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın taraflar arasında düzenlenen opsiyon sözleşmesinin geçersiz olduğu ileri sürülerek iptali ve uğranıldığı iddia olunan maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkin olduğu, taraflar arasında 13.04.2013 tarihli türev işlemleri çerçeve sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşme kapsamında davalı bankanın müşteri temsilcisi ile davacı şirketin yönetim kurulu başkanı … arasında yapılan telefon görüşmesinde …’ın sesli onayı ile aynı tarihte 3358 ve 3360 numaralı sliplerle dava konusu iki adet opsiyon işlemi gerçekleştirildiği, uyuşmazlığın “olayda Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı, hangi tarihli Tebliğ hükümlerinin geçerli olacağı, taraflar arasında opsiyon sözleşme ilişkisinin kurulmuş sayılıp sayılmayacağı, davacı zararının oluşup oluşmadığı ve zarar miktarı” konularında olduğu, gönderilen imza sirkülerine göre davacı …’ın, 03.12.2012 tarihinden itibaren 3 yıl süre ile davacı ..’in yönetim kurulu başkanı ve tek başına imza yetkilisi olduğu, davalı banka vekilinin delil olarak dayandığı opsiyon sözleşmesi teyit formu başlıklı iki adet formların alt kısmında davacı şirket unvanının yer aldığı ancak üzerinde imzanın bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan 13.04.2013 tarihinde türev işlemleri çerçeve sözleşmesinin 4.2.a bendinde “türev işlemleri ilgili müşteri emrinin şart olduğu”, sözleşmenin 4.3.a bendinde ” müşteri bir işlem yapmaya karar verirse, emrini faks dahil yazılı ve imzalı talimat veya telefon yöntemlerinden biriyle yapacaktır. Banka tüm emirlerin doğruluğunu onaylama ve kendi istek ve iradesiyle sözleşme hükümlerine uygun olmayan tüm emirleri reddetme hakkına sahiptir. Banka telefonla verilen emirleri veya diğer telefon konuşmalarını kaydedebilir ve müşteri bu emir ve konuşmaların mahkeme ve takip işlemleri için delil olarak kullanılabilceğini kabul eder. Müşterinin teklifini içeren ve bankaya hiçbir zaman 24 saatten az süre vermeyen telefonla iletilen emirlerde telefon eden şahıs ya da müşterinin adını veya müşteri adına işlem yapmaya yetkili bir kişinin adını verecektir. Emirlerin telefon ile verilmesi veya faksla gönderilmesi halinde, ıslak imzalı veya elektronik imzalı emirler yine aynı gün bankaya ulaştırılmalıdır.” şeklinde düzenleme bulunduğu, taraflar arasındaki sözleşmedeki düzenleme gereğince müşteri tarafından verilen emrin yazılı hale getirilmesi zorunlu olduğu, dolayısıyla davalı bankanın, müşterinin yazılı ve imzalı emrini almadan harekete geçmesi ve türev işlemlerini yapmasının mümkün olmadığı, dava konusu işlemlerin 13.06.2013 tarihinde gerçekleştirildiği, davalı banka vekilinin dava konusu işlem gibi bankalar tarafından tezgah üstü piyasalarda gerçekleştirilen işlemlerin SPK mevzuatına tabi olmadığını ve olayda SPK hükümlerinin uygulanamayacağını belirttiği, savunmalarının dayanağı olarak Sermaye Piyasası Kurulu’nun “banka ile yapılan dövize dayalı opsiyon sözleşmesinin borsa ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem görmediği ve şartlarının kurulları tarafından belirlenmediği, buna göre opsiyon sözleşmesi şartlarının kurulca belirlenen sermaye piyasası aracı niteliğindeki bir türev araç olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenle kurullarının düzenlemelerine tabi olmadığı” hususlarını içeren yazıyı delil olarak göstermiş ve sunmuş ise de; bu yazının tarihinin 03.11.2011 olması, dava konusu işlemlerin ise bu tarihten sonra 13.06.2013 tarihinde gerçekleştirilmiş olması nedeniyle, olayın SPK düzenlemelerine tabi olmadığı yönündeki davalı savunmalarına itibar edilmediği, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu 30.12.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği, kanunun 3. maddesindeki düzenleme madde gerekçesi ile birlikte yorumlandığında, tezgahüstü piyasalarda yapılan türev işlemlerinin, Sermaye Piyasası Kanununa ve bu kanuna göre SPK tarafından çıkarılan tebliğlere tabi olduğunun kabul edildiği, taraflar arasındaki türev işlemleri çerçeve sözleşmesinin 13.04.2013 tarihinde imzalandığı, bu sözlemeye dayanılarak yapılan opsiyon işlemlerinin ise 13.06.2013 gerçekleştirildiği dikkate alındığında, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girdikten sonra yapılan dava konusu işlemlerin Sermaye Piyasası Kanunu’na ve SPK’nın bu kanuna göre çıkarılan tebliğlerine tabi olacağı ,6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Düzenleyici İşlemler” başlıklı geçici 1. maddesinde; “(1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin düzenlemeler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde yürürlüğe konulur. Bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut düzenlemelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (2) Bu Kanunun yayımı tarihinde Kurul Karar Organı tarafından görüşülüp karara bağlanmamış mevcut başvurular, bu Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.” düzenlemesine yer verildiği, SPK’nun 11.07.2013 tarihli Seri:III 37.1 numaralı, 01.07.2014 tarihinde yürürlüğe giren Yatırım Hizmetleri ve Faaliyetleri ile Yan Hizmetlere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliği’n geçici 2. maddesinde; “Yatırım kuruluşları kendilerine bu tebliğ uyarınca faaliyet izni verilinceye kadar mevcut faaliyet esasları çerçevesinde faaliyetlerini yürütür.” düzenlemesine yer verildiği, davalı banka tarafından yapılan opsiyon işlemlerinin tarihinin 13.06.2013 olduğu gözetildiğinde, işlem tarihi itibariyle yürürlükte olmayan 11.07.2013 tarihli Seri:III 37.1 numaralı tebliğ hükümlerine dayanılması ve bu tebliğ hükümlerinin geçmişe yürütülerek (tebliğde bu husuta açık bir hüküm bulunmadığı halde) yapılan işlemlere hukuken geçerlilik kazandırılmasının mümkün olmadığı, bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 30.12.2012 tarihi ile SPK’nun yayınladığı Seri:III 37.1 numaralı tebliğin yürürlüğe girdiği 01.07.2014 tarihi arasında tezgahüstü piyasalarda yapılan türev işlemleri bakımından uygulanması gereken düzenlemelerin belirlenmesi gerektiği, 6362 sayılı SPK’nın geçici 1. maddenin 2. fıkrasındaki atıf dikkate alındığında somut olaya 27.08.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan SPK’nun Seri V No:51 sayılı Aracı Kuruluşların Türev Araçların Alım Satımına Aracılık Faaliyetlerinde Düzenleyecekleri Belgeler ve Kayıt Düzeni Hakkında Tebliği’n, 6362 sayılı kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanması gerektiği,2001 tarihli 51 sayılı Tebliğ’in “İşlemlerin Yapılmasına İlişkin Esaslar” başlıklı 5. maddesinde; “aracı kuruluşun, müşterilerinden vadeli işlemler ve opsiyon borsalarında gerçekleştirmek üzere herhangi bir emir aldığında, bir emir formu düzenlemekle yükümlü olduğu, emirlerin yazılı olarak alınması halinde emir formunda müşterinin imzasının bulunmasının zorunlu olduğu, müşterilerden telefon veya benzeri iletişim araçları ile veya sözlü olarak verilmiş emirlerin, alındıkları anda müşteri imzası aranmaksızın yazılı hale getirilmesinin zorunlu olduğu” belirtildikten sonra aynı maddenin devamında emir formunda bulunması gereken bilgiler belirtildiği, bunlardan biri de müşterinin ad-soyad ya da unvanı ile imzası olduğu, aynı maddede “telefonla emir alınması halinde müşterinin imzasının emir formunda bulunmadığı durumlarda, telefonla alınan emirlere ilişkin bu Tebliğde belirtilen özel hükümlere uyulacağı”nın düzenlenlendiği, davacı şirket ile davalı banka arasında tarafların da kabulünde olduğu şekilde türev işlemleri çerçeve sözleşmesinin imzalandığı, davalı bankanın bu sözleşmeye ve davacı şirket temsilcisi ile davalı banka personeli arasında yapılan telefon görüşmesine dayalı olarak dava konusu işlemleri gerçekleştirdiği, işlemlerin gerçekleştirildiği tarih itibariyle olayda 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihte uygulamaya ilişkin düzenlemeler bulunmadığından, kanunun geçici 1. maddesi gereğince 27.08.2001 tarihli 24506 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 51 sayılı Aracı Kuruluşların Türev Araçların Alım Satımına Aracılık Faaliyetlerinde Düzenleyecekleri Belgeler ve Kayıt Düzeni Hakkında Tebliğ hükümlerinin uygulanması gerektiği, davalı banka tarafından bu Tebliğ’in 5. maddesinde belirtilen esaslara uygun şekilde bir emir formunun düzenlenmediği, keza davalı bankanın dayanak yaptığı türev işlemleri çerçeve sözleşmesinin emirlerin verilmesi ile ilgili 4.3.b maddesi uyarınca işlem emrinin faks dahil yazılı ve imzalı talimat veya telefon yöntemlerinden birisiyle yapılmasının mümkün olduğu ancak emirlerin telefon ile verilmesi veya faksla gönderilmesi halinde ıslak imzalı veya elektronik imzalı emirlerin yine aynı gün bankaya ulaştırılması gerektiği, sözleşmenin anılan bu açık hükmüne rağmen telefonla alınan işlem emirleri aynı gün ve daha sonraki günlerde yazılı ve imzalı talimata dönüştürülmediği halde davalı bankanın sözleşmeye aykırı olarak yalnızca telefonla verilen müşteri emrine dayanarak türev işlemlerini usulsüz olarak gerçekleştirdiği, diğer yandan davacı şirket ile davalı banka arasında imzalanan sözleşme niteliği itibariyle bir opsiyon sözleşmesi olduğu dikkate alındığında davalı bankanın davacı müşteriyi yapılan telefon görüşmesinde yeterli düzeyde aydınlatmadığı, bir güven kurumu olan davalı bankanın, müşterisi olan davacının işlemle ilgili olası risklere yeterli düzeyde dikkatini çekmeden opsiyon sözleşmesi düzenlemesinin özen borcuna ve 6098 sayılı TBK’nın 20. maddesi gereğince genel işlem şartlarına da aykırılık oluşturduğu, bu durumda taraflar arasında kurulmuş bir opsiyon sözleşmesinin varlığından söz edilemeyeceği, dava konusu opsiyon işlemleri nedeniyle davacı şirket zararının benimsenen bilirkişi raporunda da gösterildiği şekilde 93.136,74 Euro olduğu, bu miktar zararını davalı bankadan isteyebileceği, dava konusu işlemin bir bankacılık işlemi olması ve davacı şirket ile davalı banka arasında gerçekleşmiş bulunması karşısında bir haksız fiilin ve davacıların kişilik haklarına saldırının varlığından söz edilemeyeceğinden, her iki davacı yönünden de davacılar vekilinin yerinde görülmeyen ve koşulları oluşmayan manevi tazminat isteğinin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı şirket tarafından açılan davada maddi tazminat isteğinin kısmen kabulü ile; 93.136,74 Euro maddi tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4-a maddesi gereğince Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki Merkez Bankası’nın döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının davalıdan alınarak, davacı şirkete verilmesine, fazlaya ilişkin isteğin reddine, davacı şirket ve davacı … … tarafından açılan manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacılar vekili, manevi tazminata gerçek ve tüzel kişiler açısından hükmedilmesi için belirlenen kriterlerin Yargıtay içtihatlarından açıkça anlaşılabildiğini, davalı tarafça haksız ve hukuka aykırı olarak uygulanan Opsiyon işlemi neticesinde, müvekkil firmaya ait 1.000.000-€ (birmilyonEURO), 20.12.2013 tarihinde satış kuru €/TL 2.8700 olmasına rağmen 2.5790 kuru üzerinden bozulduğunu, müvekkili tarafından bozdurulsaydı 2.870.000 TL olacakken; davalının hukuka aykırı işlemi sonucu 2.579.000-TL olarak bozularak 291.000-TL’lik bir kayıp oluştuğunu, müvekkili firmanın bu kaybı yaşamamak için eldeki TL’yi hemen €’ya dönüştürmek istediğini ancak 20.12.2013 cuma gününe denk geldiğinden, pazartesi gününün beklenmek zorunda kalındığını, pazartesi gününe kadar ise kurun yükseldiğini, davalı bankanın müvekkilin ana parası olan 2.579.000-TL’yi 24.12.2013 tarihinde 2.8439 kur üzerinden 906.853 € olarak verdiğini, hukuka aykırı ve kötü niyetli bu işlem neticesinde müvekkil firmanın kaybının 1.000.000 € – 906.853 € = 93.147 € (doksanüçbinyüzkırkyedieuro) olduğunu, müvekkilin uğradığı maddi zararın bununla da kalmadığını, Aralık 2012 tarihinde fabrika yapmak amacı ile 60.000 m2 yüzölçümüne sahip bir arsanın alımı için yaptığı satış vaadi sözleşmesi gereğince, arsa bedeli olarak Aralık 2013’te 1.000.000-€ (birmilyoneuro) ödemeyi taahhüt ettiğini, garanti avansı olarak, toplam satış bedelinin %5’i oranına tekabül eden 50.000-€ bedeli ödediğini, Aralık 2013 tarihinde davalı bankanın dava konusu haksız işlemi gerçekleştirmiş olması nedeni ile müvekkilinin taahhüt ettiği meblağı ödeyemeyerek gayrimenkul alım işleminin gerçekleştirilemediğini, bu nedenle daha önceden ödenen satış garanti avans bedeli olan 50.000-€ da iade alınamadığını, dava konusu haksız işlem nedeniyle firma yetkililerinin ticari kayıplarını önlemek adına yoğun stres ve sıkıntı içerisinde bırakıldığını, 82 yaşında olan müvekkilinin mevcut durumundan kasıtlı olarak faydalanıldığını öğrenmesi nedeniyle derin üzüntü yaşadığını ve şirket ortakları karşısında küçük duruma düşürüldüğünü, diğer ortaklar tarafından baskı altında bırakıldığını, müvekkil şirket yetkililerinin cezai müeyyide uygulanmasına maruz bırakıldığını, ayrıca mahkeme tarafından verilen 18.12.2013 tarihli ihtiyati tedbir kararı, elden götürülerek davalı tarafa teslim edilmek istenmesi üzerine, banka yetkililerinin bu kararı almamaları nedeniyle mahkeme mübaşiri vasıtasıyla saat 15:32’de tedbirin tebliğ edildiğini, davalı banka tedbir kararını bizzat teslim almış olmasına rağmen kasıtlı olarak tedbir kararına uymadığını, davalı tarafın bu kasıtlı eylemleri ile müvekkil firma çalışanlarını çok kısa bir süre içerisinde büyük bir stres altında önlem almaya zorlayarak müvekkilinin almış olduğu yasal önlemi yok saydığını, bu şekilde hem müvekkili …’in büyük bir keder ve üzüntü içine girdiğini hem de davacı …’in ticari itibarının zedelendiğini, Yargıtay’ın tüzel kişilerin de manevi tazminat talep edebileceğini kabul ettiğini, tüzel kişilerin kişilik haklarının zarar görmesi halinde, kişilik haklarına saldırıda bulunan kişi veya kişilere karşı yetkili organları aracılığıyla, kişilik haklarında ortaya çıkan azalmanın giderilmesi için dava açabilmesinin uygulama ve Yargıtay içtihatları ile kabul edildiğini, müvekkil firma yetkililerinin ticari kayıplarını önlemek adına yoğun stres ve sıkıntı içerisinde bırakıldığını, bu şirketin dış ilişkilerine yansıyarak ticari itibar kaybı yaşamasına sebep olduğunu, ayrıca davalı bankanın dava konusu haksız işlemi nedeniyle satış vaadini gerçekleştirememiş olmasının ve dövizli ödemelerinin süreçlerinin bozulmasının şirketin ticari itibar kaybına yol açtığını, davalı bankanın haksız fiili sonucunda müvekkillerinin ruhsal açıdan zarara uğradığını, manevi tazminatın kanunda öngörülen şartlarının gerçekleştiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararının manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının kaldırılmasını ve manevi tazminat isteminin kabulünü istemiştir.
Davalı vekili, davalı banka ile davacı şirket arasında Temel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi ve Türev İşlemleri Çerçeve Sözleşmesinin imzalandığını, davacı şirketin yönetim kurulu başkanı olan … ve şirketin genel müdürü …’a opsiyon işlemi hakkında sözlü olarak bilgi verildiğini, risk bildirim formunun da imzalandığını, hatta … ile yapılan telefon görüşmelerinde dava konusu işlem yapılana kadar bir kaç gün boyunca farklı vade, seviye ve miktarlara opsiyon fiyatlamasının talep edildiğini, … tarafından verilen emir ile 13.06.2013 tarihinde 2 adet opsiyon işleminin gerçekleştirildiğini, ıslak imzalı opsiyon sözleşmesi teyit formunun imzalanmasından kaçındıklarını, bu durumun ses kayıtlarıyla belli olduğunu, davacının imzaladığı Türev İşlemleri Çerçeve Sözleşmesinin 4.3.B ve diğer maddelerinde dava konusu işlemlerin telefon emri ile verilebileceği, yazılı emrin müşteri tarafından imzalanacağı, yazılı emre dair bir ihtilaf olması halinde telefon kaydının esas alınacağının açıkça düzenlendiğini, 27.08.2001 tarihli seri:V 51 sayılı tebliğin 5 ve 6. maddelerinde de yazılı emrin imzalanmaması durumunda da telefon kayıtlarının esas alınacağına dair düzenleme bulunduğunu, davalı bankanın Türev İşlemleri Çerçeve Sözleşmesi ve anılan tebliğ hükümleri gereğince tüm yükümlülüklerini tam ve gereği gibi yerine getirdiğini, risk bildirim formununda imzalandığını, davacının aydınlatılmadığı yönündeki gerekçede dosyadaki delillerle örtüşmediğini, dava konusu işlemlerin riskli olduğu hususunun sözleşmede ve risk bildirim formunda açık ve net bir biçimde düzenlendiğini, ses kayıtlarına göre de dava konusu işlem ile ilgili de bilgi verildiğinin hatta işlem yapılana kadar bir kaç gün boyunca farklı vade, seviye ve miktarlara opsiyon fiyatlamasının talep edildiğinin görüldüğünü, mahkemece ses kayıtlarının denetime açık bir biçimde çözümlemesinin yapılmadığını, bu nedenle bilirkişi raporlarındaki eksik, yanıltıcı ve hatalı tespitlerin denetiminin yapılamadığın, mahkemece ses kayıtlarının çözümlemesi yapılmadığından bir kısmının taraflarınca tape edildiğini, taraflarınca tape edilen ses kayıtlarının bilirkişi raporlarında ve gerekçeli kararda ele alınmadığını, tape edilen ses kayıtlarında davacı şirketi temsile ve ilzama münferiden yetkili yönetim kurulu başkanı tarafından dava konusu işlemin yapılması için telefon ile emrin verildiği, banka tarafından opsiyon sözleşmesi teyit formunun düzenlendiği, davacı şirket yetkilileri tarafından işlemden sonra yapılan telefon görüşmelerinde işlemin kabul edildiği ve teyit formunun en yakın zamanda imzalanacağının beyan edildiği, formun imzalanmasının çeşitli bahaneler ile ertelendiği, işlemin zarar etmesi sonucu teyit forumunun imzalanmayacağının beyan edildiğini, davacının aydınlatılmadığı ve bilgilendirilmediği yönündeki gerekçenin yerinde olmadığını, işlemin riskli olduğu hususlarının risk bildirim formu ile de açıkça izah edildiğini, telefon görüşmelerinde de bu hususta bilgi verildiğini, anonim şirketin basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğünün bulunduğunu, bakalar tarafından tezgah üstü piyasalarda gerçekleştirilen opsiyon işlemlerinin 2014 yılında yayımlanan tebliğ ile SPK mevzuatına tabi kılındığını, SPK tarafından tanzim edilen 2011 ve 2016 tarihli yazılar ile mütalaanın dosyaya sunulduğunu, dava konusu işlem SPK mevzuatına tabi olsa da olmasa da davalı bankanın sözleşmesel ve SPK mevzuatı kapsamındaki tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE : Dava, opsiyon işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davacı şirketin maddi tazminat isteğinin kısmen kabulü ile 93.136,74 Euro maddi tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4-a maddesi gereğince Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki Merkez Bankası’nın döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının davalıdan alınarak davacı şirkete verilmesine, davacıların manevi tazminat isteğinin reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Tüm dosya kapsamından; davacı şirket ile davalı banka arasında 13.04.2013 tarihli türev işlemleri çerçeve sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmenin 4.3.b maddesinde ”müşteri bir işlemi yapmaya karar verirse emrini faks dahil yazılı ve imzalı talimat veya telefon yöntemlerinden biriyle yapacaktır… emirlerin telefonla verilmesi ya da faksla gönderilmesi halinde ıslak imzalı veya elektronik imzalı emirler aynı gün bankaya ulaştırılmalıdır” şeklinde düzenleme bulunduğu, 13.06.2013 tarihinde davalı banka müşteri temsilcisi ile davacı şirketin yönetim kurulu başkanı münferit temsil yetkilisi davacı … arasında yapılan telefon görüşmesi sonucu sesli onayı ile opsiyon işlemi yapıldığı, bu işlemler ile davacının 20.12.2013 tarihinde Euro/TL kuru 2,5790 TL’nin altında ise 500.000 Euroyu 2,5790 TL kur üzerinden satma hakkına sahip olduğu opsiyon işlemi ile 20.12.2013 tarihinde Euro/TL kuru 2,5790 TL’nin üzerinde ise 1.000.000 Euroyu 2,5790 TL üzerinden satma yükümlülüğü altında olduğu opsiyon işlemi yaptığı, davacı şirketin yönetim kurulu başkanı ve yetkilisi … tarafından imzalanmış ıslak imzalı ya da elektronik imzalı emir sunulmadığı, 27.08.2013 ve 29.08.2013 tarihli ihtarnameler ile davacı tarafça davalı bankaya opsiyon sözleşmesi teyit formu ile opsiyon işlemleri bilgilendirme dökümanı imzalanmayacağı ve telefonda verilen onayın sözleşme kurulmasına ilişkin bir beyan olmadığı, bankaca opsiyon sözleşmesi akdedilmesi halinde hiçbir şekilde bağlı olmayacaklarının ihtaren davalı bankaya bildirildiği, 27.08.2001 tarih 24506 sayılı resmi gazetede yayınlanan Seri V No:51 sayılı ”Aracı Kuruluşların Türev Araçların Alım Satımına Aracılık Faaliyetlerinde Düzenleyecekleri Belgeler ve Kayıt Düzeni Hakkında Tebliği”n 5.maddesindeki düzenlemelerde belirtilen hükümlere davalı bankanın uygun davranmadığı, davacı firmanın opsiyon işlemine ilişkin verdiği telefon emrinin maddede belirtilen forma bağlanmadığı, tebliğin 5.maddesindeki düzenleme gereği müşteri tarafından verilen emrin yazılı hale getirilmesinin zorunlu tutulduğu, bu düzenlemenin maliyeti itibariyle emredici hukuk kuralı niteliğinde olduğu, 13.06.2013 tarihli telefon görüşmesinde banka yetkilisi tarafından …’tan işlem ile ilgili teyit alınmaya çalışıldığı ancak işlemin opsiyon sözleşmesi olduğunun belirtilmediği, ayrıca içeriğinin hiçbir şekilde tebliğ hükümlerinde düzenlendiği gibi detaylı anlatılmadığı, telefon görüşmesinde tebliği 5.maddesindeki düzenlenen emir içeriğinde bulunması gereken bilgilerin bir çoğunun olmadığı, opsiyon sözleşmesi teyit formunun ve opsiyon işlemleri bilgilendirme dökümanının davacı şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığı, opsiyon işlemlerine ilişkin genel şartların davacı şirket ile davalı banka arasında yapılan türev işlemleri çerçeve sözleşmesi ile belirlendiği, dava konusu opsiyonel işlem bakımından ayrıca münferit bir sözleşmenin olmadığı, davacılar tarafından opsiyon işlemleri bilgilendirme formunun ve opsiyon sözleşmesi teyit formunun imzalanmadığı ve kabul edilmediği, telefon ile olan müşteri talimatının daha sonrasında yazılı ve imzalı olarak bankaya ulaştırılması gerektiği, ancak davalı bankaca çerçeve türev sözleşme hükümlerine uyulmadığı, müşteri talimatının asgari unsurları taşımadığı, talimatın yazılı ve imzalı olma şartının sağlanmadığı, dava konusu işlemin tarihi dikkate alındığında 30.12.2012 tarihli sermaye piyasası kanunu hükümlerinin uygulanacağı, ancak bu kanun hükmüne aykırı olmayan 51 sayılı tebliğin uygulanması gerektiği, tebliğin 5.maddesinde belirtilen şekilde emir formunun düzenlenmediği, davalı bankanın davacıyı yeterli düzeyde aydınlatmadığı, davalı bankanın aydınlatma yükümlülüğüne ve basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne uymadığı, taraflar arasında daha öncesinde türev işlemlere ilişkin süregelen bir ilişkinin de olmadığı, davalı bankanın kanun, tebliğ, türev çerçeve sözleşme ve bankacılık teamüllerine uymadığı, ayrıca davacı tarafça 27.08.2013 ve 29.08.2013 tarihli ihtarnameler ile opsiyon sözleşmesi teyit formu ile opsiyon işlemleri bilgilendirme dökümanın imzalanmayacağı ve telefonda verilen onayın sözleşme kurulmasına ilişkin bir beyan olmadığı, bankaca opsiyon sözleşmesi akdedilmesi halinde hiçbir şekilde bağlı olmayacaklarının ihtaren davalı bankaya bildirilerek cayma hakkının kullanıldığı, cayma hakkının kullanılarak sözleşmenin tek taraflı davacı tarafça feshedilmesi halinde davalı bankanın cayma nedeniyle zararını isteyebilecekken ihtarnamelerin tebliğinden sonra dahi 20.12.2013 tarihinde dava konusu opsiyon işlemini gerçekleştirmesinin iyi niyetle de bağdaşmadığı, tüm bu gerekçelerle davalı bankaca dava konusu opsiyon işleminin gerçekleştirilmesi nedeniyle davacı şirketin meydana gelen zararından sorumlu olduğu sonucuna varılmakla; ilk derece mahkemesince davacı şirketin maddi tazminat isteğinin kısmen kabulüne dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Davalı banka tarafından gerçekleştirilen dava konusu opsiyon işlemi nedeniyle davacıların kişilik haklarına yönelik bir ihlalin bulunmadığı, davacı şirketin dava konusu opsiyon işlemi nedeniyle ticari itibarının zedelendiğine dair dosyada somut delil bulunmadığı, her iki davacı yönünden de manevi tazminatın koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmakla; ilk derece mahkemesince davacıların manevi tazminat isteğinin reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekilinin istinaf itirazları da yerinde değildir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili ile davalı vekilinin dilekçelerinde yer verdikleri itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılar yönünden istinaf karar harcı olan 59,30 TL’den peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23,40 TL’nin davacılardan tahsiline,
3-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 19.360,72 TL’den peşin alınan 4.850,00 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 14.510,72 TL’nin davalıdan tahsiline,
4-İstinaf başvurusu nedeni ile tarafların yaptıkları giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 09.06.2021