Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2018/1080 E. 2021/342 K. 17.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/1080
KARAR NO : 2021/342
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21.02.2018
NUMARASI : 2017/635 E. 2018/196 K.
DAVANIN KONUSU : Sorumluluk Davası
KARAR TARİHİ : 17.03.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 17.03.2021
İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.02.2018 tarih 2017/635 E. 2018/196 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili, dava dışı … de davacı …’nin % 49, …’ın %15, davalının %35, dava dışı ….’nin ise %1 hissesinin bulunduğunu, davalının şirketin yönetim kurulu başkanı olduğunu, şirketin 2014 yılının Ekim ayında faaliyete başladığını, Şubat 2016 tarihinde şirketin hesaplarının incelenmesi sonucu mutfaktan kaynaklanan 52.000,00 TL açığın olduğunun fark edildiğini, bundan sonra hesapların günlük olarak ortaklara gönderilmeye başlandığını, daha fazla açık olmasını engellemek için muhasebe programı alındığını, kameranın üzeri kapatılarak işlerin takibinin engellendiğini, şirketin mali durumu hakkında bilgi almak istediğinde yönetim kurulu tarafından dört farklı mizan verildiğini, ücretlerinin tamamı diğer ortak … tarafından ödenen ve kiralanan ile birlikte teslim edilmiş bir takım eşyaların ücreti şirket tarafından ödenmiş gibi bedellerinin kasada gider olarak gösterildiğini, demirbaş listesine kaydedilerek şirket kasasından ödeme yapılmadığı halde demirbaşlar için sanki 50.000,00 TL’nin üzerinde ödeme yapılmış gibi gösterildiğini, kasadan işçilere 72.599,84 TL nakit ödeme yapıldığını beyan eden davalı tarafından imzalanmış belge bulunmasına rağmen işçilerin maaş aldığına dair herhangi bir belge bulunmadığını, işçilere herhangi bir bordro imzalatılmadığını, dava dışı diğer ortağa 28.800,00 TL ödeme yapılmadığı halde yapılmış gibi gösterilerek ortaklardan alacaklar hanesine kaydedildiğini, şirket giderlerini şişirmek ve kasada görünen fiili olarak şirket hesabında bulunmayan parayı sıfırlamak için avans ödemeleri yapılmış gibi gösterildiğini, kesinleşmiş mizanda 2015 yılı sonunda şirket hesabında olması gereken 116.000,00 TL’nin banka hesabında görünmediğini, paranın fiilen nerede olduğu konusunda açıklama yapılmadığını, gider hanesinin tedarikçilere ödeme yapılmış gibi gösterilerek şişirildiğini, faturası ibraz edilemeyen yüklü miktarda ödemeler bulunduğunu, şirketin ödeme gücünün olduğu bildirilmesine rağmen kira ücretlerinin ödenmediğini, kira alacaklarının tahsili için şirkete gönderilmiş ödeme emirlerine haksız yere itiraz edildiğini, kira ücretinin aylık 8.000,00 TL olmasına rağmen ve mizanda bu şekilde görünmesine rağmen 6.000,00 TL olduğunu iddia ederek şirketin sebepsiz yere tahliye edilmesine, yargılama gideri, masraf ve avukatlık ücreti ödenmesine sebebiyet verildiğini, davalı yöneticinin şirkete hiç uğramayıp işleri takip etmediğini, sadece para kontrolünü elinde tuttuğunu, vekalet ilişkisi olmadığı halde şirket adına ödemelerin 3.kişi tarafından yapıldığını, 2016 yılı sonunda ise kasa da 280.000,00 TL para bulunması gerekmesine rağmen banka hesabında bu paranın olmadığını, şirketin 338.000,00 TL borcunun olduğunun görüldüğünü, 2016 yılı mizanında çeşitli alacaklar kaleminde kayıtlı 145.000,00 TL’nin hesapta olması gereken ancak fiilen kasada bulunmayan bir para olduğunu, yine mizanda kasa yapılandırması başlığı altında 123.705,23 TL’nin efektif olarak işlendiğini ancak ortakların bu yapılandırmadan hiç haberi olmadığını, bilançolarda kar yaptığı görülmesine rağmen müvekkillerine kar payı verilmeyerek müvekkillerinin zarara uğratıldığını, şirket adına çekilen ticari kredinin taksitlerinin ve kredi kartı borçlarının ödenmemesi üzerine banka tarafından hesabın kat edildiğini, diğer ortağın bu borcu ödemek zorunda bırakıldığını, bu ortağın kefil olarak ödediği meblağı şirketten talep etmesi üzerinde gereksiz yere itiraz ederek şirketin icra inkar tazminatı, yargılama giderleri, avukatlık ücretini ödemesine sebebiyet verdiğini, şirket avukatına kendi menfeatleri doğrultusunda işlem yaptırdığını, şirket merkezinin bulunduğu kiralananın kira ücretlerini ödemediğini, bu sebeple açılan davalarda gereksiz yere süre uzatım ve mazeret dilekçeleri vererek gereksiz yere sürecin uzatıldığını, müvekkillerinin bilgi ve belge talebinin davalı tarafça reddedildiğini, bu konuda açılan davanın gereksiz yere kasada bulunan paranın daha fazla kullanılabilmesi amacıyla uzatıldığını, ortaklarca defalarca olağanüstü genel kurul talebinde bulunulmasına rağmen reddedildiğini, davalının bu amaçla toplantıya katılmadığını, talepleri reddedilen ortakların açtığı davalarda süre uzatım ve mazeret dilekçeleri vererek sürecin uzatıldığını, TTK uyarınca yapılması zorunlu olan olağan genel kurul toplantısının da yapılmadığını, yönetim kurulu ve genel kurul defterlerinin ibraz edilmediğini, nerede olduğunun dahi bilinmediğini, günlük ortalama 10.000,00 TL cirosu olan şirketin tahliye edilerek ticari faaliyetlerini yapamaz duruma düştüğününü, davalının şirket ortağı olarak taahhüt ettiği sermayeyi ödemediği gibi sermaye borcunu ödemesi için diğer ortaklara çağrıda bulunmak zorunda olduğu halde bu yükümlülüğü de yerine getirmediğini, bu yüzden müvekkilinin şirket aleyhine başlatılarak kesinleşen icra takibi nedeniyle İİK 89/1.maddesi gereğince borcu ödemek zorunda kaldığını, şirketin ödenmiş sermayesinin de banka hesabında mevcut olmadığını, davalının işçilere ücret veremediği gibi işten de çıkartılmadıkları için iş yerinde çalışıyormuş gibi görünmeleri suretiyle şirketin borcunun gereksiz yere arttığını, davalının şirketi iflas noktasına getirdiğini, davalının yeni yönetim kurulu belirlemek için toplantı yapmadan istifa etmesi sebebiyle şirketin organsız kalmasına sebebiyet verdiğini, davalı yöneticinin açıklanan eylemleri nedeniyle müvekkillerine zarar verdiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, şirketin işlettiği iş yerinin dava dışı ortak tarafından aylık kira bedeli 6.000,00 TL’ye kiralandığını, davalı müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olarak iş yerini restoran haline getirdiğini, tüm işletme ile ilgilendiğini, işletmenin zarar etmesi üzerine ortaklar arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle bu davanın açıldığını, TTK’nın 553.maddesinde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun kusur sorumluluğu olarak düzenlendiğini, müvekkilinin şirket ortaklarına verdiği bir zarar bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu tazminatın ancak ortaklığa ödenmesinin istenebileceğini, öncelikle bu sebeple davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin 2014 yılı genel kurulunda ibra edilmesi sebebiyle davacıların 2014 yılındaki faaliyetlere ilişkin hiç bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını, ayrıca 2 yıllık zaman aşımı süresinin de dolduğunu, şirket ortaklarından …’ın 13.05.2016 tarihine kadar genel ve mesul müdürlük görevi yaptığını, TTK’nın 353/2 maddesi gereğince görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerini, ispat edilmesi hali hariç bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu tutulamayacağını, meydana gelen zarardan kendisi sorumlu olan …’ın davacı sıfatıyla davada yer almasının mümkün olmadığını, tüm iddiaların asılsız olduğunu, şirketin kar elde etmemiş olması sebebiyle kar payı dağıtılamaması yüzünden diğer ortakların işletmeyi taciz etmeye başladıklarını, kira sözleşmesinde tahsis edilen bir kısım demirbaşların yetersiz görülmesi üzerine 2015 yılında işletme için yeni alınan bazı demirbaşların gider olarak gösterildiğini, 28.800,00 TL ödemenin …’nin talebi üzerine kendisine değil …’ne yapıldığını, müvekkilinin işçilerin maaşlarını bankadan ödemek gibi bir yükümlülüğünün bulunmadığı gibi personelin de ödeme yapılmadığı gibi bir iddiasının olmadığını, müvekkilinin restoran işletmesi sebebiyle bir çok firmadan gıda maddesi sipariş ettiğini, bu nedenle avans vermek durumunda kaldığını, kurumsal olmayan tedarikçilerden fatura alınmasının mümkün olamadığını, kira bedelinin başlangıçta 6.000,00 TL olup daha sonra arttırıldığını, dava dışı …’in şirketle olan ilişkisi kendisinden mal alınmış olmasından ibaret olduğunu, şirketle herhangi bir vekalet ilişkisi olmadığını, yıl sonlarında kasada olması gereken paranın duyumlara göre belirtilip gerçekte bu kadar olmadığını, kasada her hangi bir açığın bulunmadığını, 2016 yılında şirketin kar etmediği için kar payı dağıtılmadığını, şirket adına çekilen kredinin şirketin ödeme güçlüğü olmasından dolayı ödenemediğini, TTK’nın 437/5 maddesi gereğince ortakların bilgi ve belge talebinin reddedilmesi halinde mahkemeye başvurma haklarının olduğunu, gereksiz yere taciz edilmesi sebebiyle sürekli bu tür taleplerde bulunulduğunu, şirketin o günkü durumu muhasebe kayıtlarıyla ilgili her gün mail gönderildiğini, şirket zarar etmeye başladıktan sonra ortakların birden bire genel kurulu toplantıya çağırma isteklerinde bulunmaya başladıklarını, mahkemeden talepte bulunabilecekken bu haklarını kullanmayarak bekleyip sorumluluk davası açmalarının kötü niyetli davrandıklarının kanıtı olduğunu, açılan davalarda müvekkilinin yasal haklarını kullandığını, yönetim kurulunun her istendiğinde defterlerin tamamını ibraz etme gibi bir yükümlülüğünün bulunmadığını, TTK 437/4 maddesinde göre pay sahibinin kendisini ilgilendiren kısımların incelenebilmesi için genel kurulun açık izni yada yönetim kurulunun bu hususta kararı gerektiğini, TTK’nın 482 maddesi gereğince sermaye koyma borcunu süresinde yerine getirmeyen pay sahibinin ihtara gerek olmaksızın temerrüt faizi ödemekle yükümlü olduğu düzenlendiğinde göre yönetim kurulu davet etmese de ortakların sermaye koyma borcunu ödemekle yükümlü oldukları, ödenmiş sermayenin bankada mevcut olmaksızın şirketin kuruluşunun tescilinin mümkün olmadığını, daha sonradan paranın çekilmiş olmasının olağan bir durum olduğunu, işçilere ücret verilmemesi gibi bir durum söz konusu olmayıp işten çıkan işçilerin SGK’ya bildirildiğini, davalı müvekkilinin görev süresinin 24.01.2017 de dolduğunu, buna rağmen ortakların genel kurulu toplantıya çağrı için mahkemeye başvuracakken bu güne kadar bekleyerek sorumluluk davası açmalarının kötü niyetli olduklarını gösterdiğini, davacı tarafça sunulan özel inceleme raporunun taraflı ve hatalı olduğunu, meydana gelen zararın davalı yöneticinin yol açtığı bir zarar olmayıp işletmeden kaynaklanan bir zarar olduğunu, müvekkilinin işletmenin gerektiği gibi işletilmesi için gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini, hiç bir kusurlu davranışının olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, ortaklığın gördüğü doğrudan doğruya bir zararın ortaklar ve alacaklılar açısından dolayısıyla bir zarar teşkil edeceği, davacı tarafın ortaklığın iyi idare edilemediğini, yöneticinin tedbirli bir yönetici olarak hareket etmediğini, şirketin malvarlığını azalttığını iddia ettiği, alacaklılar yönünden meydana gelen zararın dolayısıyla meydana gelen bir zarar olduğu, bu zararın borçlunun yani şirketin ödeme gücünü azalttığı, TTK m.644/1-a atfı ile TTK m.553/1 ve TTK m.555 maddesine göre şirket yöneticisi aleyhine açılacak davanın ödenecek tazminatın şirkete ödenmesi kaydıyla açılmasının mümkün olduğu, davacının zararın kendisine ödenmesini talep ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacılar vekili, ortaklar ve şirketin birbirinden bağımsız kişilikleri olduğunu, bu nedenle menfaatleri zedelenen ortakların dolaylı da olsa uğramış olduğu zararları şirket adına istemek zorunda bırakılmalarının Anayasa ile güvence altına alınmış hak arama özgürlüğünün ihlali olduğunu, TTK’nın 553 maddesinin metninde ortakların uğramış olduğu zararın şirkete ödenmesini talep etmek zorunda olduklarının belirtilmediğini, TTK’nın 555. maddesinde şirket ve her bir pay sahibinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceklerinin açıkça belirtildiğini, ancak 553 maddenin metninde böyle bir şart bulunmadığını, ortakların dava açarken yargılama giderleri, harçlar ve vekalet ücretlerini kendi şahsi hesaplarından karşıladıklarını, tazminatın şirkete ödenmesi zorunluluğunun kabul edilmesi halinde tazminat şirkete ödeneceğinden diğer alacaklıların haklarını almasıyla masrafları kendisi tarafından yapılmış ve kazanılmış bir dava sonunda ortakların zararını tazmin edemeyeceklerini, şirketin oldukça fazla alacaklısı olması durumunda zarar görenlerin menfaatlerinin hiç bir zaman korunamayacağını, şirket zarar görmeden ortakların zarar görmesinin de mümkün olduğunu, zararın şirkete ödenmesinin istenmesinin bir dava şartı olarak kabul edilmesinin usulle ilgili olmasına rağmen karşı taraf lehine hükmedilen vekalet ücretinin maktu olması gerekirken nispi olarak belirlenmesinin de yasaya aykırı olduğunu, dava derdest iken müvekkillerinin sermayelerini icra dosyalarına ödemek zorunda kaldıklarından doğrudan bir zarara uğradıklarını istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE : Dava, anonim şirket ortakları tarafından anonim şirket yöneticisi aleyhine açılan sorumluluk davası olup, ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleriyle ve resen kamu düzenine ilişkin sebeplerle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılmıştır.
Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların ve alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracağından alacaklı ve ortak dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir.
Somut uyuşmazlıkta, davacıların ve davalının ortağı olduğu anonim şirketin davalı tarafından kötü şekilde yönetilmesi sonucu davalı yöneticinin eylemleri ile şirketin doğrudan, davacı ortakların ise dolaylı olarak yani şirkete verildiği iddia olunan zarardan dolayı uğradığı zararın tazmini istenmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 555. maddesi gereğince “Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.” Davada, davalı yöneticinin şirketi kötü yönetimi sonucu şirketi zarara ve dolayısıyle davacı ortakları da zarara uğrattığı ileri sürüldüğüne göre, dava konusu edilen zararın davacılar yönünden dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında mahkemece, davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendilerine ödenmesinin talep edilmesi karşısında iş bu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi isabetli olup davacılar vekilinin bu husustaki istinaf itirazları yerinde değildir.
Davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf itirazının incelenmesinde ise; davacı ortaklar tarafından yönetici aleyhine hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesi istemiyle aynı konuda yeniden dava açılmasının mümkün olabileceği ve açılması halinde de yargılama sonunda nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi söz konusu olabileceğinden tazminatın kendisine ödenmesi istemiyle bu davayı açma hakkı bulunmayan davacı ortakların bu davasının usulden reddedilmesi nedeniyle mahkemece davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken esastan karar verilmediği halde nispi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmayıp davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf itirazı haklı bulunmuştur.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekilinin istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönünden kısmen kabulü ile yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı sadece vekalet ücreti yönünden kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ileİzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.02.2018 tarih 2017/635 E. 2018/196 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2- Davacıların davasının REDDİNE,
Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 59,30 TL’den dava açılırken yatırılan 31,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar harcının davacılardan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
Yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
Davalı kendini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereği belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
HMK m. 333 gereği bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatırana iadesine,
3-Davacılar vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
4-İstinaf yoluna başvuran davacıların ödediği istinaf harcının istek halinde istinaf yoluna başvuranlara iadesine,
5-İstinaf başvurusu nedeniyle davacılar tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvuru harcı, 65,65 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere toplam 163,75 TL istinaf yargılama giderinden istinaftaki haklılık durumuna göre hesap edilen takdiren 16,37 TL’sinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, bakiye istinaf yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere 17.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.