Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/82 E. 2022/357 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/82
KARAR NO : 2022/357

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/09/2021
KARAR TARİHİ : 21/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı dava dilekçesinde özetle; İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası kapsamında hakkında kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını, ancak söz konusu takibe konu senedin kambiyo senedine haiz olmadığını belirterek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça aynı taraflar arasında aynı hukuki sebebe dayanılarak aynı konuda İzmir 2. İcra Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı davanın reddedildiğini, istinaf edildiğini, istinaf başvurusunun da reddine karar verildiğini, davacı ile müvekkili arasında imzalanan 24.02.2016 tarihli sözleşmede görüleceği üzere davacının müvekkiline ödeyeceği 200.000,00-TL’lik muaccel bir para borcuna karşılık takibe dayanak senet verildiğini, sözleşmede geçen teminat ifadesi muaccel borcun vadesinde ödenmesini temin amacı ile kullanıldığını, bu halde kayıtsız borç ikrarı unsurunu ortadan kaldıran bir durum bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı,
2-Taraflara ait vukuatlı nüfus aile kayıt örnekleri,
3-İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası,
4-Bornova Tapu Müdürlüğü nezdinde bulunan İzmir ili,… ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda bulunan … numaralı bağımsız bölümün satış akit tablosu ve tüm takyidatlarını içerir tapu kayıtları,
5-İzmir 2. İcra Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı,
6-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı,
7-İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası,
8-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, davacının İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasına dayanak olan 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şartları haiz olmadığı, senedin şartlı olarak düzenlendiği iddiası kapsamında senetten ve bu çerçevede tahsili amacıyla İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti ile ve takibe dayanak 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun iptaline karar verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Davalı … adına çıkartılan dava dilekçesi ve ekleri ile tensip tutanağını içerir ön inceleme duruşma gününü bildirir tebligatın 23/02/2022 tarihi itibariyle usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından cevap dilekçesinin 29/03/2022 tarihi itibarıyla mahkememize sunulmuş olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317/2. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre içerisinde mahkememize sunulmadığı anlaşılmakla, davalının dava dilekçesinde iddia edilen tüm vakıaları inkar etmiş sayılması ile birlikte süresinde sunulmayan cevap dilekçesinin beyan dilekçesi olarak değerlendirilmesine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı vekilinin kesin hüküm itirazının ise, icra hukuk mahkemesi kararlarının şekli anlamda kararlar olup mahkememiz açısından kesin hüküm teşkil etmediği göz önünde bulundurularak reddine karar verilmiştir.
İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … olduğu, borçlunun davacı … olduğu, davalı alacaklı vekilinin davacı borçlu aleyhine 200.000,00-TL asıl alacak ve 267,12-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 200.267,12-TL alacak bedeli üzerinden icra takibi başlattığı görülmektedir.
İcra takibine dayanak borcun keşidecisi …, lehtarı … olan, 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senetten kaynaklandığı, davalı alacaklının takibini senet kapsamında ikame edildiği anlaşılmaktadır.
İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının dosyamız davalısı …, davalıların ise dosyamız davacısı … ile dava dışı üçüncü bir şahıs olduğu, …’ın İzmir ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda bulunan … numaralı bağımsız bölümde …’e ait payın dava dışı üçüncü kişiye devri açısından tasarrufun iptali davası ikame ettiği, davacı vekilinin dava dilekçesinde …’ın taşınmazın yarısına tekabül eden işbu hissesini 24.02.2016 tarihinde davalı …’e devrettiğini, aynı tarihte … ile taraflar arasında davalı …’in de bulunduğu ekte sunulu 24.02.2016 tarihli sözleşmenin akdedildiğini, bu sözleşme uyarınca dava konusu bağımsız bölüm için davalı …’in tapu işlem tarihinden 15 ay sonra yani 01.07.2017 tarihinde …’a 200.000,00-TL ödeyeceğinin kararlaştırıldığını ve buna ilişkin senet düzenlendiğini belirttiği görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Davaya konu uyuşmazlığın davacının İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasına dayanak olan 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şartları haiz olmadığı, senedin şartlı olarak düzenlendiği iddiası kapsamında senetten ve bu çerçevede tahsili amacıyla İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti ile ve takibe dayanak 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun iptaline karar verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, davacının 10/03/2022 tarihli duruşma sırasında davalının icra takibine dayanak senet karşılığında kendisine hiçbir şey vermediğini, 1+1 ev hakkı olduğunu, davalının 1+1 daire kalmadığı için kendisine 3+1 daire teklif ettiğini ve karşılığında 200.000-TL bedelli senet istediğini, kendisinin senedi verdiğini, ancak daha sonra evin 5 hissedarlı olduğunu öğrenmesi üzerine senedi geri istediğini, ancak davalının senedi kendisine vermediğini beyan ettiği, keza davalı vekili tarafından süresinde sunulmaması sebebiyle beyan dilekçesi olarak değerlendirilmesine karar verilen 29/03/2022 havale tarihli dilekçede ise davalı vekilinin, takibe dayanak senedin davacı ile davalının da aralarında bulunduğu şahıslar tarafından imzalanan 24/02/2016 tarihli sözleşmede görüleceği üzere davacının davalıya ödeyeceği 200.000,00-TL’lik muaccel bir para borcuna karşılık olarak verildiğini, sözleşmede geçen teminat ifadesi muaccel borcun vadesinde ödenmesini temin amacı ile kullanıldığını, ayrıca İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı vekilinin dava dilekçesinde …’ın taşınmazın yarısına tekabül eden işbu hissesini 24.02.2016 tarihinde davalı …’e devrettiğini, aynı tarihte … ile taraflar arasında davalı …’in de bulunduğu ekte sunulu 24.02.2016 tarihli sözleşmenin akdedildiğini, bu sözleşme uyarınca dava konusu bağımsız bölüm için davalı …’in tapu işlem tarihinden 15 ay sonra yani 01.07.2017 tarihinde …’a 200.000,00-TL ödeyeceğinin kararlaştırıldığını ve buna ilişkin senet düzenlendiğini belirttiği gözetildiğinde, taraflar arasındaki alacak verecek ilişkisine konu bononun tanzim sebebinin davacı ile davalının da aralarında bulunduğu şahıslar tarafından imzalanan 24/02/2016 tarihli sözleşme gereğince davacı tarafından davalıya ödeneceği kararlaştırılan 200.000,00-TL tutarındaki bedel olduğu, bahse konu sözleşmeye bağlı olarak davacı tarafından ödenecek bedeli teminat altına almak amacıyla düzenlendiği her iki tarafın da kabulünde olan senetlerin kayıtsız şartsız bir borç ikrarı içerdiğinin kabulünün mümkün olmadığı, uyuşmazlığın çözümü noktasında sözleşmeye bağlı olarak düzenlenen senetlere dair temel hukuki ilişkinin ve taraflar arasında mevcut olan alım satım ilişkisinin esas alınması gerektiği, alım satım ilişkisi kapsamında ödenecek bedele yönelik olarak tanzim edilen senetlerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen kayıtsız ve şartsız bir borç ikrarını içerir kıymetli evrak olmadığı, uyuşmazlığın 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen genel hükümler çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, davanın nispi ticari dava vasfının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi noktasında ise tarafların gerçek kişi oldukları, uyuşmazlığın taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklandığı, sözleşmeye konu taşınmazın mesken mahiyetinde olup herhangi bir ticari vasfı bulunmadığı, ayrıca tarafların tacir sıfatını haiz olup olmadıkları, ticari işletmelerinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın ticari işletmeleri ile ilgili bulunduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı, davacının İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında bulunan haciz tutanağından anlaşılacağı üzere emekli olduğunun beyan ettiği dikkate alındığında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen satış sözleşmesi genel hükümlerine çözümlenmesi gerektiği kanaati neticesinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı, taraflara ait vukuatlı nüfus aile kayıt örnekleri, İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası, Bornova Tapu Müdürlüğü nezdinde bulunan İzmir ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazda bulunan … numaralı bağımsız bölümün satış akit tablosu ve tüm takyidatlarını içerir tapu kayıtları, İzmir 2. İcra Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı, İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davacının İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasına dayanak olan 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şartları haiz olmadığı, senedin şartlı olarak düzenlendiği iddiası kapsamında senetten ve bu çerçevede tahsili amacıyla İzmir 5. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı aleyhine başlatılan icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti ile ve takibe dayanak 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli bononun iptaline karar verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında davalı alacaklı vekilinin davacı borçlu aleyhine 200.000,00-TL asıl alacak ve 267,12-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 200.267,12-TL alacak bedeli üzerinden icra takibi başlattığı, icra takibine dayanak borcun keşidecisi …, lehtarı … olan, 24/02/2016 tanzim, 01/07/2017 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senetten kaynaklandığı, davacının 10/03/2022 tarihli duruşma sırasında davalının icra takibine dayanak senet karşılığında kendisine hiçbir şey vermediğini, 1+1 ev hakkı olduğunu, davalının 1+1 daire kalmadığı için kendisine 3+1 daire teklif ettiğini ve karşılığında 200.000-TL bedelli senet istediğini, kendisinin senedi verdiğini, ancak daha sonra evin 5 hissedarlı olduğunu öğrenmesi üzerine senedi geri istediğini, ancak davalının senedi kendisine vermediğini beyan ettiği, keza davalı vekili tarafından süresinde sunulmaması sebebiyle beyan dilekçesi olarak değerlendirilmesine karar verilen 29/03/2022 havale tarihli dilekçede ise davalı vekilinin, takibe dayanak senedin davacı ile davalının da aralarında bulunduğu şahıslar tarafından imzalanan 24/02/2016 tarihli sözleşmede görüleceği üzere davacının davalıya ödeyeceği 200.000,00-TL’lik muaccel bir para borcuna karşılık olarak verildiğini, sözleşmede geçen teminat ifadesi muaccel borcun vadesinde ödenmesini temin amacı ile kullanıldığını, ayrıca İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı vekilinin dava dilekçesinde …’ın taşınmazın yarısına tekabül eden işbu hissesini 24.02.2016 tarihinde davalı …’e devrettiğini, aynı tarihte … ile taraflar arasında davalı …’in de bulunduğu ekte sunulu 24.02.2016 tarihli sözleşmenin akdedildiğini, bu sözleşme uyarınca dava konusu bağımsız bölüm için davalı …’in tapu işlem tarihinden 15 ay sonra yani 01.07.2017 tarihinde …’a 200.000,00-TL ödeyeceğinin kararlaştırıldığını ve buna ilişkin senet düzenlendiğini belirttiği, taraflar arasındaki alacak verecek ilişkisine konu bononun tanzim sebebinin davacı ile davalının da aralarında bulunduğu şahıslar tarafından imzalanan 24/02/2016 tarihli sözleşme gereğince davacı tarafından davalıya ödeneceği kararlaştırılan 200.000,00-TL tutarındaki bedel olduğu, bahse konu sözleşmeye bağlı olarak davacı tarafından ödenecek bedeli teminat altına almak amacıyla düzenlendiği her iki tarafın da kabulünde olan senetlerin kayıtsız şartsız bir borç ikrarı içerdiğinin kabulünün mümkün olmadığı, uyuşmazlığın çözümü noktasında sözleşmeye bağlı olarak düzenlenen senetlere dair temel hukuki ilişkinin ve taraflar arasında mevcut olan alım satım ilişkisinin esas alınması gerektiği, alım satım ilişkisi kapsamında ödenecek bedele yönelik olarak tanzim edilen senetlerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen kayıtsız ve şartsız bir borç ikrarını içerir kıymetli evrak olmadığı, uyuşmazlığın 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen genel hükümler çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, kanaati neticesinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, mahkememizin görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, görev dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında İzmir 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-İş bu dosyanın İzmir 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize gönderilmiş olduğu anlaşıldığından, mahkememizce verilen iş bu karşı görevsizlik kararının istinaf yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi durumunda, dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 21/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 22. maddesi gereğince görevli Mahkemenin belirlenmesi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
3-Yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli Mahkemece dikkate alınmasına,
4-Gerekçeli kararın re’sen taraflara tebliğine,
Dair, davacı ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar verildi.21/04/2022

Katip …
[E-İMZA]

Hakim …
[E-İMZA]

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.