Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/810 E. 2022/998 K. 13.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/810
KARAR NO : 2022/998

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 16/10/2022
KARAR TARİHİ : 13/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 19/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin maliki olduğu … plakalı araç ile … plakalı araç arasında 03/06/2016 tarihinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin aracının ağır hasar aldığını, davalı şirketin sigortalısı olan … plakalı araç sürücüsünün tam ve asli kusurlu olduğunu, davalı şirketin … plakalı araca kaza tarihinde hem Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta poliçesini hem de İhtiyari Mali Mesuliyet Teminatı içeren Kasko Poliçesi tanzim ettiğini, davalı şirketin kaza nedeniyle müvekkiline 23/08/2016 tarihinde 26.820,00-TL hasar ödemesi yaptığını, zararın karşılanmaması nedeniyle İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası ile davalı şirkete karşı fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 2.000,00-TL hasar ve 3.000,00-TL değer kaybı talepli dava açıldığını, davanın bu haliyle kabul edildiğini, dosya içerisinde alınan raporda müvekkilinin aracında 57.820,12-TL hasar ve 8.500,00-TL değer kaybı zararı oluştuğunun belirlendiğini, sigorta şirketinin ödemesi mahsup edildiğinde bakiye alacağın 31.000,12-TL hasar bedeli olacağının belirtildiğini, dava da ıslah yapılmadığını, ıslah yapılmayan bedelin tahsili amacıyla Bornova 2. Noterliğinin 07/06/2022 tarihli … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile sigorta şirketine başvuruda bulunulduğunu ancak dönüş yapılmadığını, bu nedenle bakiye alacağın tahsili amacıyla İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazanın 03/06/2016 tarihinde meydana geldiğini, davada 2 yıllık ve 6 yıllık zamanaşımlarının dolduğunu, belirterek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, esasa ilişkin olarak, sigortalı araç sürücüsünün kusur oranının belirlenmesi gerektiğini, sigortanın sorumluluğunun maddi zarar teminatı olan limit ile sınırlı olduğunu, müvekkili firmanın 23/08/2016 tarihinde 31.000,00-TL ve 26.820,00-TL olmak üzere toplam 57.820,00-TL ödeme yaptığını belirterek davanın reddine karar verilmesini
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı aslı,
2-İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
3-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası,
4-… Sigorta Anonim Şirketi nezdinde … plaka araca ilişkin olarak düzenlenen Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi, İhtiyari Mali Mesuliyet Teminatı içeren Kasko Poliçesi, hasar dosyası ve yapılan ödemelere ilişkin evraklar,
5-Dava konusu trafik kazasına karışan araca ait ruhsat fotokopisi,
6-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, 03/06/2016 tarihinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasında davacı …’a ait … plakalı araçta meydana gelen hasar ve hasar nedeniyle oluşan değer kaybının ne kadar olduğu, hasar sebebiyle oluşan hasar bedeli ve değer kaybı bedeli miktarının belirlenmesi ile İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda tespit edilen bedellerden, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ikame edilen dava açılmadan önce davalı sigorta şirketi tarafından ödenen 26.820,00-TL hasar bedeli ödemesi ile yargılama neticesinde hüküm altına alınan ve davalı sigorta şirketi tarafından ödenen 2.000,00-TL hasar onarım bedeli ile 3.000,00-TL değer kaybı bedelinin mahsubu ile bakiye hasar onarım bedeli 29.000,12-TL ile bakiye değer kaybı bedeli 5.500,00-TL’nin davalı sigorta şirketinden tahsili amacıyla davalı şirket aleyhinde başlatılan icra takibine süresi içerisinde yapılan itirazın iptali ve alacak bedelinin %20’sinden az olmamak üzere belirlenecek icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.”‘ şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davacı … olduğu, borçlunun davalı … Sigorta Anonim Şirketi olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 29.000,12-TL bakiye hasar bedeli alacağı, 5.500,00-TL bakiye değer kaybı bedeli alacağı, 1.473,04-TL hasar bedeli alacağı işlemiş faizi, 279,37-TL değer kaybı bedeli alacağı işlemiş faizi olmak üzere toplam 36.252,53-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Haksız fiil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 maddesinde; ”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 50. maddesinde ise ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükmü yer almaktadır.
Haksız fiil öğretide hukuka aykırı zarar verici fiil olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve illiyet bağı olarak belirlenmektedir. Buna göre haksız fiilden bahsedebilmek için hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, bu eylemden bir zararın doğması zararlandırıcı eylemde bulunan kişinin kusurlu bulunması ve zarar ile kusur arasında illiyet bağının olması gerekmektedir.
Bu beş unsurun varlığı halinde zarar veren kişi eylemden dolayı zarara uğrayan kişi ya da kişileri maddi ve manevi zararlarını karşılamak durumundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesine göre haksız fiilin unsurlarını ispat etme yükü davacıdadır. Davacı zararı haksız eylemi ve zarar ile haksız eylem arasındaki illiyet bağını ispat etmek durumundadır.
Hakim, kusurlu veya hukuka aykırı bir fiili ile başkasına zarar verenin kusur durumunu, zararın ağırlını ve oluşan durumun özelliklerini gözeterek uygun ve hakkaniyete uygun bir tazminat belirler.
Haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu haksız fiil tarihinde ortaya çıkar. Haksız fiilin unsuru olan zarar, zarar görenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır ve zarar haksız fiilin meydana gelmesi ile gerçekleşmiş sayılır. Zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü herhangi bir ihbara ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde doğar. Haksız fiile bağlanan hukuki sonuçlar haksız fiil tarihi esas alınarak belirlenir ve bu nedenle haksız fiillerde olay tarihinde yürürlükte bulunan hukuk kuralları uygulanır. Başka bir deyişle zararın belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Sorumluluk sigortaları 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1473. ve devamı maddelerinde ”Sigortacı sorumluluk sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.” şeklinde düzenlenmiştir. Sorumluluk sigortalarında sigorta şirketi tarafından zararı karşılanan kişi sigorta sözleşmesinin tarafı değildir. Sigorta ettiren kendisi ya da sorumluluğu altında bulunan kişiler tarafından üçüncü kişilere verilecek zararları sigorta şirketine ödediği prim karşılığında sigorta ettirmektedir. Sorumluluk sigortası, sigorta ettirenin üçüncü kişilere vereceği zararları teminat altına alırken hem üçüncü kişiyi hem de sigortalıyı koruma altına alan bir sigorta türüdür.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1473. ve 1486. maddelerinde yapılan düzenlemeye göre sorumluluk sigortalarını isteğe bağlı sigortalar ile zorunlu sigortalar olarak ikiye ayırmak gerekir.
Tehlike sorumluluklarında üçüncü kişilerin zararının karşılanması amacıyla bazı alanlarda kamu yararı ve zarar görenlerin korunması gerekçesi ile sorumluluk sigortası yaptırmak yasal zorunluluk haline getirilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun da 1483 ve 1484. maddelerinde de zorunlu sorumluluk sigortalarında uygulanacak hükümler ayrıca düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre zorunlu sigortalarda sigorta şirketinin zarar gören üçüncü kişiye karşı olan sorumluluğu kanundan doğan bir sorumluluktur. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 13. maddesi ile bazı hallerde Bakanlar Kurulu’na da zorunlu sigortalar ihdas etme yetkisi verilmiştir. Zorunlu sorumluluk sigortalarının kamu yararı taşıması ve yapılmasının yasa ile zorunlu kılınması nedeniyle zorunlu sigortalarda zarar görenlerin korunması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, ”İşletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” hükmüne, aynı Kanun’un 85/1. maddesinde, ”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne, aynı Kanun’un 85/son. maddesinde ise, ”İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükmüne yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, ”sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.” düzenlemesi yapılmıştır.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir. (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.).
2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları kapsamında değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp, onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki ikinci el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinde; ”Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmü düzenlenmiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5. Bölümünde belirtilen ‘Kapsama Giren Teminat Türleri’ başlığı altında bulunan (a) bendinde ‘Maddi Zararlar Teminatı’ kapsamında araçta meydana gelen değer kaybı da sayılmıştır.
İlgili maddede Maddi Zararlar Teminatı; ”Hak sahibinin bu genel şartta tanımlanan ve zarar gören araçta meydana gelen değer kaybı dahil doğrudan malları üzerindeki azalmadır.” olarak tanımlanmıştır.
Türkiye Noterler Birliğine müzekkere yazılarak kazaya karışan araçlara ait ruhsat ve tescil belge ve bilgileri dosya arasına alınmıştır.
Davalı … Sigorta Anonim Şirketine müzekkere yazılarak, … Plakalı araca ait … numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta poliçesi ve … numaralı İhtiyari Mali Mesuliyet Teminatı içeren Kasko Poliçesinin onaylı birer sureti ile … TC Kimlik numaralı … tarafından 03/06/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle şirkete yapılan başvuruya ilişkin dilekçe ve dilekçenin şirkete ulaştığını gösterir tebligat evrakları, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak açılan hasar dosyası ve davacıya yapılan ödeme evrakları dosya arasına alınmıştır.
İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının …, davalının … Sigorta Anonim Şirketi olduğu, davanın, davacıya ait … plakalı aracın dava konusu olan 03/06/2016 tarihinde vuku bulan trafik kazasında hasar görmesi neticesinde, araçta oluşan hasarın onarım bedelinin ve araçta oluşan değer kaybı bedelinin, kazanın oluşumunda kusurlu olduğu iddia edilen … plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesini tanzim eden davalı … Sigorta Anonim Şirketinden tazmini talebi ile ikame edildiği, yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda davacıya ait … plakalı araçta oluşan hasarın onarım bedelinin 57.820,12-TL olduğu, hasar sebebiyle araçta oluşan değer kaybı bedelinin 8.500,00-TL olduğu, davalı sigorta şirketi tarafından dava açılmadan önce yapılan ödemeler mahsup edildiğinde davalı sigorta şirketi tarafından davacıya ait araçta oluşan hasar kapsamında davacıya ödenmesi gereken bakiye hasar onarım bedelinin 31.000,12-TL, değer kaybı bedelinin ise 8.500,00-TL olduğunun tespit edildiği, davacı vekilinin ıslah dilekçesi sunmaması üzerine davanın kısmi dava olarak açıldığı gözetilerek dava dilekçesinde belirtilen ve talep edilen 2.000,00-TL hasar bedeli, 3.000,00-TL değer kaybı bedeli üzerinden kabul edildiği görülmektedir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmakla bu itiraz açısından bir değerlendirme yapma gerekliliği hasıl olmuştur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uygulanmaz. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/I. maddesinde, özel olarak da 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK’nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK’nın 10.06.2015gün, 2014/17-27,2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir)
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 154. maddesi “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.” hükmünü, 158. maddesi ise “Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” hükmünü amirdir. Türk Borçlar Kanununda zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan birisi de dava açılmasıdır. Davanın açılmasıyla birlikte zamanaşımı kesilir ve yeniden işlemeye başlar.
Kısmi dava, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında ”Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.” hükmüne, 3. fıkrasında ise; ”Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Belirsiz alacak ve kısmi dava ayrımı noktasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 2021/(22)9-485 Esas 2021/971 Karar sayılı ilamında yer verilen ”Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 1.000TL ihbar tazminatı, 1.000TL kıdem tazminatı, 100TL fazla çalışma ücreti, 100TL yıllık izin ücreti ve 100TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Her ne kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir.” şeklindeki gerekçe de, dava türünün belirlenmesi açısından uyuşmazlıkların çözümüne ışık tutar mahiyette bulunmaktadır.
Fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava açılması halinde, zamanaşımı sadece kısmi davada talep edilen kısım yönünden kesilmiş olup varsa bakiye zarar için zamanaşımı süresi kesilmez, işlemeye devam eder. Kısmi davada fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulması, zamanaşımı süresi içinde talep edilecek zarar yönünden önem taşır. Bu nedenle zamanaşımının başladığı tarihten itibaren yine aynı zamanaşımı süresi içinde, bakiye zarar için ek dava açılabileceği gibi kısmi davada talep edilen zarar miktarı ıslah yolu ile de artırılabilir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler çerçevesinde, dava konusu uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklanan hasar onarım bedeli ve değer kaybı bedelinin kusurlu aracın İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinden tahsili amacıyla başlatılan icra takibinde yer alan ödeme emrine yönelik olarak davalı sigorta şirketi tarafından süresinde yapılan itirazın iptali talebine ilişkin olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/1. maddesinde tazminat isteminin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağının, ancak, tazminatın ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımının uygulanacağının düzenlendiği, ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1420. maddesinde sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemlerin alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemlerin her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının belirtildiği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde ise, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağının, davanın cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş olması durumunda bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olacağının, zamanaşımının tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağının, sigortacı bakımından kesilen zamanaşımının tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılacağının belirlendiği, dava konusu trafik kazasının maddi hasarlı trafik kazası olduğu, yaralamalı veya ölümlü bir trafik kazası olmadığı, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak açılmış bulunan herhangi bir soruşturma veya ceza davası bulunmadığı, bu kapsamda uzamış zamanaşımının söz konusu olmadığı, dava konusu trafik kazasının 03/06/2016 tarihinde vuku bulduğu, kazanın kusurlu fiil sebebiyle vuku bulan maddi hasarlı trafik kazası olduğu, kazanın kasten gerçekleştirilen bir fiilden kaynaklandığına dair herhangi bir delilin mevcut olmadığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinde; ”Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi,üç aydan (Ek ibare: 24/11/2016-6763 S.K./16. md) iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” hükmünün düzenlendiği, her ne kadar davacı vekili tarafından dava konusu trafik kazası açısından Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun oluştuğu ve bu sebeple uzamış zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği iddia edilmiş ise de, dava konusu trafik kazası açısından Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun oluştuğundan söz edilmesinin mümkün olmadığı, zamanaşımı süresinin başlayacağı tarih olarak belirlenen zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarih açısından yapılan düzenlemelerde zararın öğrenilmesinden kastedilen hususun dava konusu araçta oluşan hasarın varlığının öğrenilmesi olduğu, bu husus açısından zarar bedelinin öğrenilmesinin kastedilmediği, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak düzenlenen 03/06/2016 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağından da anlaşıldığı üzere davacı açısından sürücüsü olduğu araca arkadan çarpılması olayın da zararın öğrenildiği tarihin kaza tarihi olduğu, aksi bir yorumun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, dosyamıza sunulan dava dilekçesinde davacı vekili tarafından İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında davanın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ikame edildiğinin, bahsi geçen dosyada davacı vekili tarafından sunulan 11/12/2017 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde davanın kısmi dava olarak açıldığının açık bir şekilde belirtildiği, kısmi olarak ikame edilen davalarda zamanaşımı süresinin kısmi olarak dava konusu edilen kısım açısından kesileceği, bakiye bedel açısından zamanaşımı süresinin kesilmeyeceği, davalı vekilinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde usulüne uygun olarak ve süresinde olacak şekilde zamanaşımı itirazının ileri sürülmüş olduğu, davacıya ait araçta oluşan hasarın onarım bedeli ile değer kaybı bedeli talepleri açısından da zamanaşımı süresinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında dava konusu edilen 2.000,00-TL hasar bedeli ve 3.000,00-TL değer kaybı bedeli açısından kesilmiş olduğu, İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında yer alan takip talebi ile ödeme emrine konu edilen bakiye hasar onarım bedeli ve değer kaybı bedeli açısından zamanaşımı süresinin kesilmemiş olduğu, dava konusu trafik kazasının vuku bulduğu 03/06/2016 tarihi ile İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının ikame edildiği 23/08/2022 tarihi dikkate alındığında takibe konu bedeller açısından 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı aslı, İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası, … Sigorta Anonim Şirketi nezdinde … plaka araca ilişkin olarak düzenlenen Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi, İhtiyari Mali Mesuliyet Teminatı içeren Kasko Poliçesi, hasar dosyası ve yapılan ödemelere ilişkin evraklar, dava konusu trafik kazasına karışan araca ait ruhsat fotokopisi ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın 03/06/2016 tarihinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazasında davacı …’a ait … plakalı araçta meydana gelen hasar ve hasar nedeniyle oluşan değer kaybının ne kadar olduğu, hasar sebebiyle oluşan hasar bedeli ve değer kaybı bedeli miktarının belirlenmesi ile İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda tespit edilen bedellerden, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ikame edilen dava açılmadan önce davalı sigorta şirketi tarafından ödenen 26.820,00-TL hasar bedeli ödemesi ile yargılama neticesinde hüküm altına alınan ve davalı sigorta şirketi tarafından ödenen 2.000,00-TL hasar onarım bedeli ile 3.000,00-TL değer kaybı bedelinin mahsubu ile bakiye hasar onarım bedeli 29.000,12-TL ile bakiye değer kaybı bedeli 5.500,00-TL’nin davalı sigorta şirketinden tahsili amacıyla davalı şirket aleyhinde başlatılan icra takibine süresi içerisinde yapılan itirazın iptali ve alacak bedelinin %20’sinden az olmamak üzere belirlenecek icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine olduğu, İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 29.000,12-TL bakiye hasar bedeli alacağı, 5.500,00-TL bakiye değer kaybı bedeli alacağı, 1.473,04-TL hasar bedeli alacağı işlemiş faizi, 279,37-TL değer kaybı bedeli alacağı işlemiş faizi olmak üzere toplam 36.252,53-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, davacıya ait araçta oluşan hasarın onarım bedeli ile değer kaybı bedelinin tahsili amacıyla kısmi dava olarak ikame edilen davanın görüldüğü İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında davacının …, davalının … Sigorta Anonim Şirketi olduğu, davanın, davacıya ait … plakalı aracın dava konusu olan 03/06/2016 tarihinde vuku bulan trafik kazasında hasar görmesi neticesinde, araçta oluşan hasarın onarım bedelinin ve araçta oluşan değer kaybı bedelinin, kazanın oluşumunda kusurlu olduğu iddia edilen … plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesini tanzim eden davalı … Sigorta Anonim Şirketinden tazmini talebi ile ikame edildiği, yapılan yargılama neticesinde davacı vekilinin ıslah dilekçesi sunmaması üzerine davanın dava dilekçesinde belirtilen ve talep edilen 2.000,00-TL hasar bedeli, 3.000,00-TL değer kaybı bedeli üzerinden kabul edildiği, dosyamıza sunulan dava dilekçesinde davacı vekili tarafından İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında davanın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ikame edildiğinin, bahsi geçen dosyada davacı vekili tarafından sunulan 11/12/2017 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde davanın kısmi dava olarak açıldığının açık bir şekilde belirtildiği, kısmi olarak ikame edilen davalarda zamanaşımı süresinin kısmi olarak dava konusu edilen kısım açısından kesileceği, bakiye bedel açısından zamanaşımı süresinin kesilmeyeceği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/1. maddesinde tazminat isteminin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiği, yine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağının belirtildiği, yukarıda yer verilen kanun maddelerinde açıkça düzenlendiği ve yerleşik Yargıtay içtihatları ile Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere zamanaşımı süresinin başlayacağı tarih olarak belirlenen zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarih açısından yapılan düzenlemelerde zararın öğrenilmesinden kastedilen hususun dava konusu araçta oluşan hasarın varlığının öğrenilmesi olduğu, yasa maddesinde öğrenme ibaresi açısından zarar bedelinin öğrenilmesinin kastedilmediği, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak düzenlenen 03/06/2016 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağından da anlaşıldığı üzere davacı açısından sürücüsü olduğu araca arkadan çarpılması olayın da zararın öğrenildiği tarihin kaza tarihi olduğu, davalı vekilinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde usulüne uygun olarak ve süresinde olacak şekilde zamanaşımı itirazının ileri sürülmüş olduğu, davacıya ait araçta oluşan hasarın onarım bedeli ile değer kaybı bedeli talepleri açısından da zamanaşımı süresinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında dava konusu edilen 2.000,00-TL hasar bedeli ve 3.000,00-TL değer kaybı bedeli açısından kesilmiş olduğu, İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında yer alan takip talebi ile ödeme emrine konu edilen bakiye hasar onarım bedeli ve değer kaybı bedeli açısından zamanaşımı süresinin kesilmemiş olduğu, dava konusu trafik kazasının vuku bulduğu 03/06/2016 tarihi ile İzmir 5. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının ikame edildiği 23/08/2022 tarihi dikkate alındığında takibe konu bedeller açısından 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu, icra takibinin, iptali talep edilen itirazın yöneltildiği ödeme emrine dayanak alacak talepleri açısından zamanaşımı süresi içerisinde ikame edilmediği anlaşılmakla, açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın zamanaşımı sebebiyle REDDİNE,
2492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında peşin olarak alınan 437,85-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 357,15-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.560,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/12/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.