Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/690 E. 2022/900 K. 08.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/690
KARAR NO : 2022/900

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 07/09/2022
KARAR TARİHİ : 08/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; maliki davalı … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi olan sürücüsü davalı … olan … plakalı aracın 03/02/2020 tarihinde müvekkili şirkete ait olan … plakalı araca park halinde iken çarptığını ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkiline ait araçta meydana gelen değer kaybının tahsili amacıyla dava dışı sigorta … Sigorta Anonim Şirketine açılan İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dava doyası ile yapılan yargılamada sürücü …’nun asli ve tam kusurlu olduğu kanaatine varıldığını ve davalarının kabulüne karar verildiğini, dava dışı … Sigorta Şirketi tarafından yapılan ZMMS sigorta limiti 36.000,00-TL olup davaya konu kaza sebebi ile müvekkiline 23.558,00-TL hasar tazminatı ödendiğini, anılı davada dava dışı sigorta şirketi yönünden sigorta limiti dahilinde kalan 12.442,00-TL kabul kararı verildiğini, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 10/01/2022 tarihli raporda … plakalı BMW marka 2017 model 520 d M sport tipinde 58.950 km.deki aracın değer kaybının 24.000,00-TL olduğu, … plakalı aracın ZMMS Limitinin 36.000,00-TL olduğu, … Sigorta Şirketi’nin limit dahilinde 12.442,00-TL bedelin davacıya ödenmesinden sorumlu olduğu, 24.000,00-TL değer kaybından geriye kalan 11.558,00-TL bedelin ödenmesinden … plakalı araç maliki … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketinin sorumlu olduğu görüş ve kanaatine varıldığını, işbu bilirkişi raporu doğrultusunda sigorta limitini aşan bedelin tahsili amacı ile davalılar aleyhine İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyası ile takip başlatıldığını, davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek davalıların haksız itirazlarının iptali ile icra takibinin devamına ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan müvekkili şirket adına kayıtlı … plakalı araç, dava dilekçesinde belirtilen tarihte uzun süreli araç kiralama sözleşmesi ile G2M Dağıtım Pazarlama ve Ticaret Anonim Şirketine kiralandığını, müvekkilinin bu uzun süreli araç kiralama sözleşmesi nedeni ile işleten sıfatı bulunmadığından müvekkili aleyhine açılan işbu davanın öncelikle pasif husumet yokluğu nedeni ile reddi gerektiğini, davacının alacağı zamanaşımına uğradığını, dava konusu alacağın yargılamayı gerektirdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dosya kapsamında davacı tarafın 03/02/2020 tarihinde meydana gelen bir kaza sebebiyle bir alacağa ilişkin icra takibi başlattığını, icra takibinin açılış tarihi dikkate alındığında talep zamanaşımına uğradığını belirterek davanın öncelikle Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi kapsamında reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak; söz konusu aracın müvekkilinin sevk ve iradesine o dönem çalıştığı şirket tarafından verildiğini, müvekkilinin araca ilişkin bir sorumluluğu bulunmadığını, davacı tarafından dosyaya dayanak gösterilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas Sayılı dosyasında mevcut 10/01/2022 tarihli raporda 11.558-TL bedelin ödenmesinden diğer davalı … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketinin sorumlu olduğunun belirtildiğini, müvekkilinin kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını, dava konusunun yargılamaya muhtaç olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya …Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
3-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası,
4-Sair deliller.

DAVA KONUSU :
Açılan dava, 03/02/2020 tarihinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazası neticesinde davacı … Tekstil Turizm Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait … plakalı araçta meydana gelen hasar sebebiyle oluşan değer kaybı bedelinden, değer kaybı bedelinin … plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesini tanzim eden dava dışı … Sigorta Anonim Şirketinden tazmini amacıyla İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ikame edilen davanın yapılan yargılaması sonucunda dosya davalısı … Sigorta Anonim Şirketi aleyhinde hüküm altına alınan 12.442,00-TL’nin mahsubu ile bakiye değer kaybı bedeli olduğu iddia edilen 11.558,00-TL tutarındaki değer kaybı bedeli tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili amacıyla davalılar aleyhine başlatılan icra takibine davalılar tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ve asıl alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davacı şirket olduğu, borçluların davalılar … ile … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Ticaret Anonim Şirketi olduğu, davacı alacaklı vekilinin borçlular aleyhine 11.558,00-TL asıl alacak ve 2.259,98-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.817,98-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalıların tarafın süresinde yapmış olduğu itirazları üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Haksız fiil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 maddesinde; ”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 50. maddesinde ise ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükmü yer almaktadır.
Haksız fiil öğretide hukuka aykırı zarar verici fiil olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve illiyet bağı olarak belirlenmektedir. Buna göre haksız fiilden bahsedebilmek için hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, bu eylemden bir zararın doğması zararlandırıcı eylemde bulunan kişinin kusurlu bulunması ve zarar ile kusur arasında illiyet bağının olması gerekmektedir.
Bu beş unsurun varlığı halinde zarar veren kişi eylemden dolayı zarara uğrayan kişi ya da kişileri maddi ve manevi zararlarını karşılamak durumundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesine göre haksız fiilin unsurlarını ispat etme yükü davacıdadır. Davacı zararı haksız eylemi ve zarar ile haksız eylem arasındaki illiyet bağını ispat etmek durumundadır.
Hakim, kusurlu veya hukuka aykırı bir fiili ile başkasına zarar verenin kusur durumunu, zararın ağırlını ve oluşan durumun özelliklerini gözeterek uygun ve hakkaniyete uygun bir tazminat belirler.
Haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu haksız fiil tarihinde ortaya çıkar. Haksız fiilin unsuru olan zarar, zarar görenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır ve zarar haksız fiilin meydana gelmesi ile gerçekleşmiş sayılır. Zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü herhangi bir ihbara ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde doğar. Haksız fiile bağlanan hukuki sonuçlar haksız fiil tarihi esas alınarak belirlenir ve bu nedenle haksız fiillerde olay tarihinde yürürlükte bulunan hukuk kuralları uygulanır. Başka bir deyişle zararın belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Sorumluluk sigortaları 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1473. ve devamı maddelerinde ”Sigortacı sorumluluk sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.” şeklinde düzenlenmiştir. Sorumluluk sigortalarında sigorta şirketi tarafından zararı karşılanan kişi sigorta sözleşmesinin tarafı değildir. Sigorta ettiren kendisi ya da sorumluluğu altında bulunan kişiler tarafından üçüncü kişilere verilecek zararları sigorta şirketine ödediği prim karşılığında sigorta ettirmektedir. Sorumluluk sigortası, sigorta ettirenin üçüncü kişilere vereceği zararları teminat altına alırken hem üçüncü kişiyi hem de sigortalıyı koruma altına alan bir sigorta türüdür.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1473. ve 1486. maddelerinde yapılan düzenlemeye göre sorumluluk sigortalarını isteğe bağlı sigortalar ile zorunlu sigortalar olarak ikiye ayırmak gerekir.
Tehlike sorumluluklarında üçüncü kişilerin zararının karşılanması amacıyla bazı alanlarda kamu yararı ve zarar görenlerin korunması gerekçesi ile sorumluluk sigortası yaptırmak yasal zorunluluk haline getirilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun da 1483 ve 1484. maddelerinde de zorunlu sorumluluk sigortalarında uygulanacak hükümler ayrıca düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre zorunlu sigortalarda sigorta şirketinin zarar gören üçüncü kişiye karşı olan sorumluluğu kanundan doğan bir sorumluluktur. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 13. maddesi ile bazı hallerde Bakanlar Kurulu’na da zorunlu sigortalar ihdas etme yetkisi verilmiştir. Zorunlu sorumluluk sigortalarının kamu yararı taşıması ve yapılmasının yasa ile zorunlu kılınması nedeniyle zorunlu sigortalarda zarar görenlerin korunması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, ”İşletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” hükmüne, aynı Kanun’un 85/1. maddesinde, ”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne, aynı Kanun’un 85/son. maddesinde ise, ”İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükmüne yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, ”sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.” düzenlemesi yapılmıştır.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir. (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.).
2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları kapsamında değer kaybı, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp, onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki farka ilişkin olup, araçtaki değer kaybı belirlenirken, aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak aracın kaza tarihinden önceki ikinci el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark göz önüne alınmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinde; ”Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmü düzenlenmiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5. Bölümünde belirtilen ‘Kapsama Giren Teminat Türleri’ başlığı altında bulunan (a) bendinde ‘Maddi Zararlar Teminatı’ kapsamında araçta meydana gelen değer kaybı da sayılmıştır.
İlgili maddede Maddi Zararlar Teminatı; ”Hak sahibinin bu genel şartta tanımlanan ve zarar gören araçta meydana gelen değer kaybı dahil doğrudan malları üzerindeki azalmadır.” olarak tanımlanmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalınması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle zamanaşımı bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır (Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2019 tarihli ve 2019/11-327 E., 2019/1072 K. sayılı kararı).
Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir. Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre, zamanaşımı hukukî niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı kararı ile Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)10-196 E., 2021/195 K. sayılı kararı).
Maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i ve usul hukuku anlamında ise savunma aracı olan zamanaşımının yargılamanın hangi aşamasında ileri sürülmesi gerektiği konusunda gerek eldeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Zamanaşımı, kanunda (HMK m.116) sınırlı olarak sayılan ilk itirazlardan olmadığından cevap dilekçesi ile ileri sürülme zorunluluğu bulunmamaktadır. İlk itirazların karşı taraf muvafakat etse bile esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi mümkün değildir. Buna karşın, esasa cevap süresi geçirilse bile zamanaşımı def’i ileri sürülebilir. Ne var ki bir savunma aracı olan zamanaşımı def’inin, savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi yasağının başladığı ana kadar ileri sürülmesi gerekmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uygulanmaz. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/I. maddesinde, özel olarak da 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK’nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK’nın 10.06.2015gün, 2014/17-27,2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir)
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 154. maddesi “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.” hükmünü, 158. maddesi ise “Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” hükmünü amirdir. Türk Borçlar Kanununda zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan birisi de dava açılmasıdır. Davanın açılmasıyla birlikte zamanaşımı kesilir ve yeniden işlemeye başlar.
İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında dava konusu trafik kazasından kaynaklı hasar onarım bedelinin tazmini amacıyla dava dışı … Sigorta Şirketine husumet yöneltilmek suretiyle dava ikame edilmiş ise de, davalıların bahsi geçen dosyanın tarafı olmadıkları ve bu kapsamda davalılar açısından İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ikame edilen davanın zamanaşımı süresini kestiğinden bahsetmek mümkün değildir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler çerçevesinde, dava konusu trafik kazasının sadece maddi hasarlı olduğu, trafik kazasının yaralamalı veya ölümlü trafik kazası olmadığı, bu kapsamda maddi hasarlı trafik kazası açısından soruşturmaya konu bir suçun varlığından söz edilemeyeceği ve bu kapsamda uzamış zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün olmadığı, dava konusu trafik kazasının 03/02/2020 tarihinde vuku bulduğu, iş bu davaya konu itirazın yöneltildiği ödeme emrinin yer aldığı icra takibinin 07/04/2022 tarihinde, iş bu davanın ise 07/09/2022 tarihinde ikame edildiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesinde, borçlunun borcu ikrar etmesi, özellikle faiz ödemesi veya kısmen ifada bulunması ya da rehin vermesi veya kefil göstermesi, alacaklının dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurması, icra takibinde bulunması ya da iflas masasına başvurması durumunda zamanaşımının kesileceğinin düzenlendiği, her ne kadar alacaklı vekilince dosyamız davalıları olan borçlular aleyhinde İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatılmış ise de, icra takibinin dava konusu trafik kazasının gerçekleştiği tarihten itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi akabinde ikame edilmiş olduğu, belirtilen gerekçeler dahilinde iş bu davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığı, davalı … vekili ile davalı … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi vekilinin zamanaşımı itirazlarının haklı ve yerinde olduğu anlaşılmakla, davanın zamanaşımı süresi içerisinde ikame edilmediği kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya …Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın 03/02/2020 tarihinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazası neticesinde davacı … Tekstil Turizm Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait … plakalı araçta meydana gelen hasar sebebiyle oluşan değer kaybı bedelinden, değer kaybı bedelinin … plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesini tanzim eden dava dışı … Sigorta Anonim Şirketinden tazmini amacıyla İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ikame edilen davanın yapılan yargılaması sonucunda dosya davalısı … Sigorta Anonim Şirketi aleyhinde hüküm altına alınan 12.442,00-TL’nin mahsubu ile bakiye değer kaybı bedeli olduğu iddia edilen 11.558,00-TL tutarındaki değer kaybı bedeli tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili amacıyla davalılar aleyhine başlatılan icra takibine davalılar tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ve asıl alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, İzmir 12. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasınıda davacı alacaklı vekilinin borçlular aleyhine 11.558,00-TL asıl alacak ve 2.259,98-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.817,98-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalıların tarafın süresinde yapmış olduğu itirazları üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, davalılar vekillerince cevap dilekçelerinde zamanaşımı itirazında bulunulduğu, icra takibinin dava konusu trafik kazasının gerçekleştiği tarihten itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi akabinde ikame edilmiş olduğu, belirtilen gerekçeler dahilinde iş bu davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığı, davalı … vekili ile davalı … Otomotiv Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi vekilinin zamanaşımı itirazlarının haklı ve yerinde olduğu, davanın zamanaşımı süresi içerisinde ikame edilmediği anlaşılmakla, açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 72. maddesi gereğince zamanaşımı sebebiyle REDDİNE,
2-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında yatırılan 166,89-TL peşin harçtan mahsubu ile fazla alınan 86,19-TL harcın karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
4-Davalıların kendilerini vekille temsil ettirdikleri göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.600,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/11/2022

Katip…
e-imza

Hakim …
e-imza