Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/69 E. 2022/202 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/69
KARAR NO : 2022/202

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 19/01/2022
KARAR TARİHİ : 03/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında Mobil Uygulama Hazırlama ve Yayımı İçin Satış Sözleşmesi akdedildiğini, dava konusu sözleşme kapsamında davalının yemeksepeti benzeri bir uygulama yapmayı taahhüt ettiğini, müvekkilinin sözleşmede belirtilen ödeme planına uygun olarak tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini ancak uygulamanın kendisine beklenilir nitelikte teslim edilemediğini, uygulama yapım aşamasında olduğu dönemde bile davalının müvekkilinin sürekli olarak geçiştirdiğini, davalı firmaya 17/09/2021 tarihinde ihtar çekildiğini ve mevcut eksikliklerde sorumlu tutulacağının ihtaren bildirildiğini, uygulamada fazlasıyla eksiklikler olduğunu, projenin mobil uygulama olması nedeniyle Google Play, IOS, Android ve Apple Store’de kurulması gerekirken bunun için hiçbir şekilde bu servislere başvuru dahi yapılmadığını belirterek müvekkilinin yapmış olduğu 47.200,00-TL ödemenin ihtarnamenin tebliğinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ve müvekkilinin munzam zararının tespit ile sözleşme tarihinde davaya konu uygulama ile aynı özelliklere sahip benzer bir uygulamanın günümüz koşullarındaki fiyat tespiti yapılarak şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00-TL bedelin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin yazılım firması olduğunu, sözleşme uyarınca müvekkili firmanın tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve mobil uygulamanın yapımını eksiksiz olarak tamamlayarak davacıya teslim ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-Karşıyaka Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-Davacıya ait ticaret sicil kayıtları,
3-Davacıya ait vergi sicil kayıtları,
4-Davacıya ait esnaf sicil kayıtları,
5-Davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları,
6-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, taraflar arasında tanzim olunan Mobil Uygulama Hazırlama ve Yayımı İçin Satış Sözleşmesi kapsamında, davacı tarafın sözleşme gereğince ücret ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi karşısında davalı şirketin sözleşmeye konu uygulamayı sözleşmede belirlenen özelliklere uygun olarak kullanıma hazır bir şekilde davacıya teslim etmediği iddiası kapsamında, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı şirkete ödenen 47.200,00-TL tutarındaki ödemenin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesi, ayrıca dava konusu uygulamanın sözleşme tarihindeki fiyatı ile dava tarihindeki fiyatı arasındaki fark olan davacıya ait munzam zarar bedelinin davalı şirketten tazmini ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasında imzalanan Mobil Uygulama Hazırlama ve Yayımı İçin Satış Sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddeleri anlamında eser sözleşmesi niteliği arz etmektedir.
Taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle rüzgar enerji santrali kulelerinin imalatı kapsamında olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.
Diğer yandan yüklenicinin borçları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 471. maddesinde; ”Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.” şeklinde düzenlenmiş olup, yüklenici olan hekimin de bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunda benzer alanlardaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kuralların esas alınacağı da açıklanmıştır. Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır.
Eserin; sözleşmede kararlaştırılan niteliklerine ya da işsahibinin beklediği amaca uygun olmaması veya lüzumlu bazı vasıflardan bir ya da birkaçının bulunmaması halinde, ayıplı ifa edildiğinin kabulü gerekir.Ayıp, Kanun ya da sözleşme hükümleri gereğince bir eser veya malda bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır.
Yüklenici, iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak imalını yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda açık ayıplarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 474., gizli ayıplarda ise 477. maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde aynı Kanun’un 475. maddesinde tanınan haklardan yararlanabilir. Ancak, 475. madde gereğince eser sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanayamacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa eser sahibi bu eseri kabulden kaçınabilir. Ne var ki eserdeki kusur veya sözleşmeye aykırılık yukarıda belirtilen ölçüde önemli değilse eser sahibi eserin değerindeki eksiklik oranında bedeli indirebilir. Eğer kusurların giderilmesi büyük harcama gerektirmiyorsa yükleniciyi onarıma zorlayabilir. Ancak 475. maddede eser sahibine tanınan haklardan birini kullanabileceği mahkemece uzman bilirkişi aracılığı ile yaptıracağı inceleme sonucu ayıbın derecesi belirlenmek sureti ile takdir olunur.
Kural olarak eser sözleşmesinde ayıbın varlığı her türlü delil ile kanıtlanabilir. (Yargıtay 15. HD 06/02/2002 tarih 4689/546 vb. kararlar) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 474. maddesi hükmü gereğince iş sahibi eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulmaz, eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmekle yükümlüdür. Sonradan ortaya çıkan gizli ayıplarda ise iş sahibi gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır. Aksi takdirde iş sahibi eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılır ve 475. maddesi hükmünden yararlanamaz. Ne var ki sözleşmede eser için garanti verilmiş ise ayıp ihbarı sürelerine bakılmaksızın 475. madde hükümlerinden yararlanma olanağı mevcuttur.
Davacının gerçek kişi olduğu dikkate alınarak, tacir sıfatını haiz olup olmadığı, ticari işletmesinin bulunup bulunmadığı ve dava konusu uyuşmazlığın ticari işletmesi ile ilgili bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla ilgili kurumlara müzekkere yazılarak davacıya ait ticaret, vergi ve esnaf sicil kayıtları celp edilerek dosya muhteviyatına kazandırılmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Davaya konu uyuşmazlığın, taraflar arasında tanzim olunan Mobil Uygulama Hazırlama ve Yayımı İçin Satış Sözleşmesi kapsamında, davacı tarafın sözleşme gereğince ücret ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi karşısında davalı şirketin sözleşmeye konu uygulamayı sözleşmede belirlenen özelliklere uygun olarak kullanıma hazır bir şekilde davacıya teslim etmediği iddiası kapsamında, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı şirkete ödenen 47.200,00-TL tutarındaki ödemenin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesi, ayrıca dava konusu uygulamanın sözleşme tarihindeki fiyatı ile dava tarihindeki fiyatı arasındaki fark olan davacıya ait munzam zarar bedelinin davalı şirketten tazmini ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, davacının gerçek kişi olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin davalının işletmesi ile ilgili olup olmadığı, davacının işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığı ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için İstanbul Vergi Dairesine, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkere cevaplarında yer alan veriler çerçevesinde davacının Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde gerçek kişi işletme kaydının ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası nezdinde esnaf kaydının bulunmadığı, davacının Kadıköy Vergi Dairesinde potansiyel mükellefiyet (vergiye tabi kazanç elde etmeyen-sürekli yükümlülüğü gerektiren bir faaliyet yürütmemekle birlikte, vergi kimlik numarası kullanılmasının yaygınlaştırılması hakkındaki 4358 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlarla işlem yaparken vergi kimlik numarası kullanmak zorunda olanlar için öngörülen mükellefiyet türüdür) kaydına rastlanıldığı, davacının herhangi bir şirkette ortaklık ve yöneticiliğinin bulunmadığının tespit edildiği, belirtilen gerekçeler dahilinde davacının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamadığının anlaşıldığı, müzekkere cevapları kapsamında davacının tacir sıfatının bulunmadığının belirlendiği, dosya muhteviyatı dikkate alındığında davacının tacir olduğunun, davacının ticari işletmesi bulunduğunun ve dava konusu uyuşmazlığın davacının ticari işletmesi ile ilgili olduğunun kabulünün mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Karşıyaka Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, davacıya ait ticaret sicil kayıtları, davacıya ait vergi sicil kayıtları, davacıya ait esnaf sicil kayıtları, davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları ile sair deliller birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasında tanzim olunan Mobil Uygulama Hazırlama ve Yayımı İçin Satış Sözleşmesi kapsamında, davacı tarafın sözleşme gereğince ücret ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi karşısında davalı şirketin sözleşmeye konu uygulamayı sözleşmede belirlenen özelliklere uygun olarak kullanıma hazır bir şekilde davacıya teslim etmediği iddiası kapsamında, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı şirkete ödenen 47.200,00-TL tutarındaki ödemenin ihtarname tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesi, ayrıca dava konusu uygulamanın sözleşme tarihindeki fiyatı ile dava tarihindeki fiyatı arasındaki fark olan davacıya ait munzam zarar bedelinin davalı şirketten tazmini ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, davacının gerçek kişi olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin davalının işletmesi ile ilgili olup olmadığı, davacının işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığı ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için İstanbul Vergi Dairesine, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkere cevaplarında yer alan veriler çerçevesinde davacının Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde gerçek kişi işletme kaydının ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası nezdinde esnaf kaydının bulunmadığı, davacının Kadıköy Vergi Dairesinde potansiyel mükellefiyet (vergiye tabi kazanç elde etmeyen-sürekli yükümlülüğü gerektiren bir faaliyet yürütmemekle birlikte, vergi kimlik numarası kullanılmasının yaygınlaştırılması hakkındaki 4358 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlarla işlem yaparken vergi kimlik numarası kullanmak zorunda olanlar için öngörülen mükellefiyet türüdür) kaydına rastlanıldığı, davacının herhangi bir şirkette ortaklık ve yöneticiliğinin bulunmadığının tespit edildiği, belirtilen gerekçeler dahilinde davacının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamadığının anlaşıldığı, müzekkere cevapları kapsamında davacının tacir sıfatının bulunmadığının belirlendiği, dosya muhteviyatı dikkate alındığında davacının tacir olduğunun, davacının ticari işletmesi bulunduğunun ve dava konusu uyuşmazlığın davacının ticari işletmesi ile ilgili olduğunun kabulünün mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, mahkememizin görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, görev dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında İzmir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi gereğince, tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın görevli İZMİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.03/03/2022

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.