Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/634 E. 2022/787 K. 07.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/634
KARAR NO : 2022/787

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/08/2022
KARAR TARİHİ : 07/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
İDDİA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının sigorta akidi olduğu, dava dışı ehliyetsiz …’nın sevk ve idaresindeki müvekkili olduğu şirket tarafından …-…-… nolu trafik poliçesi tahtında sigortalanan … plakalı araçla 12/12/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazazında … plaka nolu araçta hasar meydana geldiğini, kaza sonrasında zarar gören araçta 22.254,80-TL hasar belirlendiğini, anılan tutarın 10/02/2020 tarihinde araç malikine ödendiğini, alacaklı müvekkil şirketin hasar bedelini ödemekle Karayolları Motorlu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 4/b maddesi hükmü gereğince sigorta akidi aleyhine rücu hakkına sahip olduğunu, müvekkili olduğu şirket tarafından iş bu rücu hakkına dayanılarak anılan hasarın tahsili için davalı aleyhine … İcra Müdürlüğünün …/… esas takip nolu dosyası ile “genel haciz yolu ile” icra takibi başlatıldığını, anılan takip dosyasından tebliğe çıkartılan ödeme emrine davalı tarafından itiraz edildiğini ve icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiğini açıklanan nedenler ile davalının itirazının haksız olduğunu bu nedenle İİK M, 67II uyarınca davalı aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminata hükmedilmesine karar verilmesini yargılama giderleri ile birlikte kanuni vekalet ücretinin de davalıdan tahsile karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA
Davalı tarafından davaya cevap dilekçesi sunulmamıştır.
DELİLLER
Arabuluculuk tutanağı, … İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı dosyası, Sigortaya ilişkin deliller, sair her türlü delil.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava rücuen tazminat tahsili talepli başlatılan icra takibine itirazın iptaline ilişkindir.
… İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının … Sigorta Anonim Şirketi, borçluların ise dava dışı … ve davalı … olduğu, davacı alacaklı vekilinin borçlular aleyhinde 24.570,00-TL rücüen tazminat alacağının tahsili amacıyla icra takibi başlattığı, davalı borçlunun süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Davacı … Sigorta Anonim Şirketi nezdinde tanzim olunan tanzim edilen … numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi kapsamında davalıya ait olan ve sigortalanan … plakalı aracın tescil kayıtlarının incelenmesinde, aracın kullanım amacının hususi olduğu, kullanım amacının yük nakli olduğu, cinsinin kamyonet-açık kasa olduğu görülmektedir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2018/970 Esas 2018/687 Karar sayılı kararında aynen; ”…..kullanım şekli “hususi” olarak belirtildiğinden dava tarihi olan 04.09.2015 itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Kanun uyarınca davacı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla davaya bakmakla tüketici mahkemesi görevli olduğundan mahkemece davaya bakmakla asliye ticaret mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Nitekim Yargıtay 17. H.D’nin 2015/1724 E, 2017/9204K sayılı kararında da kulllanım şekli “hususi yük nakli” olan kamyonet, ticari araç olarak kabul edilmemiştir……” ibarelerine yer verilerek kullanım şekli hususi yük nakli olan aracın ticari araç vasfında olmadığına karar verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2021/1483 Esas 2021/1039 Karar sayılı kararında aynen; ”…..Davacı sigorta şirketi, bu davayı sigorta poliçesi akitine karşı açmış olup, sigortalanan aracın hususi otomobil olması birlikte değerlendirildiğinde görevli mahkemenin tayininde davacı ile sigortalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınmalıdır…..” gerekçesiyle, davacı sigorta şirketinin dava dışı üçüncü kişiye ödediği bedeli sigortalısına rücu amacıyla ikame ettiği davalarda, sigorta poliçesi tahtında sigorta şirketi ile sigortalı arasındaki ilişkinin esas alınması gerektiği belirtilmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/4281 Esas 2019/541 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..Dava, zorunlu mali mesuliyet sigortacısının, ehliyetsizlik sebebine dayanarak sigortalıya yönelttiği rücu davasıdır. Kazaya neden olan araç hususi kamyonet olup, ticari niteliği bulunmamaktadır……” ibarelerine yer verilerek, kullanım amacı hususi olan kamyonet vasfındaki aracın ticari mahiyetinin bulunmadığına dikkat çekilmiştir.
Yukarıda yer verilen ve yerleşik vasfını kazanmış Yargıtay içtihatları çerçevesinde, taraflar arasındaki sigorta poliçesine konu kullanım amacı hususi-yük nakli olan aracın ticari vasfının bulunmadığı ortadadır.
Somut olayda dosya incelendiğinde rücuen tazminat talebinin dayanağının taraflar arasındaki … numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi olduğu, poliçede davalının maliki olduğu ve sigortalı olan aracın markasının … kullanım tarzının hususi/yük nakli, aracın cinsinin Açık Kasa kamyonet olduğunun belirtildiği, sigorta poliçesine konu araca ilişkin poliçenin tanzimi sırasında davalı araç maliki tarafından aracın ticari olduğunun ve ticari faaliyette kullanıldığının davacı sigorta şirketine bildirildiğine dair herhangi bir bilgi ve belgenin dosya muhteviyatında yer almadığı, resmi kayıt niteliğindeki araç ruhsat bilgilerinde kamyonet vasfındaki sigortalı aracın kullanım şekli “hususi” olarak belirtildiği ve poliçe ruhsat bilgilerine göre düzenlendiğinden, yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde hususi vasıftaki yolcu nakli (yük nakli) olarak otomobilin ticari araç olarak kabul edilmediği de gözetildiğinde, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davalı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından görevli mahkemenin İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın görev dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR TÜKETİCİ MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 06/10/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır