Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/414 E. 2022/422 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/414
KARAR NO : 2022/422

DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/05/2022
KARAR TARİHİ : 23/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı dava dilekçesinde özetle; … Sigorta A.Ş. nezdinde … numaralı Motorlu Kara Taşıtları Kasko Poliçesi bulunan ve müvekkil adına tescilli … plakalı aracın detayı kaza zaptında anlaşılacağı şekilde 21.01.2022 tarihinde sürücüsü … sevk ve idaresindeki … plakalı sayılı aracıyla aracın direksiyon hakimiyeti kaybederek aracın sağ ön kısmını binanın avlu davarına çarptıktan sonra aracın savrulmasıyla aracın ön kısımlarını No… sayılı binanın avlu duvarına çarparak çarpması neticende tek taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, bu kazanın oluşumunda … Sigorta A.Ş Nezdinde kara araçları kasko poliçesi bulunan … %100 kusurlu bulunduğu, müvekkilin aracında ortaya çıkan zarar sigorta şirketinin görevlendirmiş olduğu eksperin belirlemiş olduğu 44,078.73 TL’den daha fazla olduğu, atanan eksper raporundan da anlaşılacağı şekilde müvekkilin aracında 86.338,3TL hasar tespit edildiği, müvekkilinin maliki bulunduğu, kazaya konu … plakalı araçta meydana gelen zarar nedeniyle; HMK 107 maddesi gereği belirsiz alacak davalarını fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla ileride yapılacak bilirkişi tespiti sonucu ortaya çıkacak zarardan kaynaklı tazminat talebimizi artırmak üzere; şimdilik 100,00 TL alacaklarının başvuru davalı sigorta şirketine başvuru tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden alınarak müvekkile ödenmesine, müvekkilin aracında meydana gelen gerçek hasarın tespiti için ekspere ödenen 440,78 TL ücretin yargılama giderinden sayılarak sigorta şirketi üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava dilekçesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Davanın, dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere; 21/01/2022 tarihinde meydana gelen tek taraflı davacıya ait aracı kullanan dava dışı sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu maddi hasarlı trafik kazasında davacıya ait araçta meydana gelen hasar miktarının belirlenmesi ile kasko poliçesi kapsamında sigortacısı davalı sigorta şirketinden sorumluluğu kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususlarında toplandığı görülmüştür.
Haksız fiil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 maddesinde; ”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 50. maddesinde ise ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükmü yer almaktadır.
Haksız fiil öğretide hukuka aykırı zarar verici fiil olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve illiyet bağı olarak belirlenmektedir. Buna göre haksız fiilden bahsedebilmek için hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, bu eylemden bir zararın doğması zararlandırıcı eylemde bulunan kişinin kusurlu bulunması ve zarar ile kusur arasında illiyet bağının olması gerekmektedir.
Bu beş unsurun varlığı halinde zarar veren kişi eylemden dolayı zarara uğrayan kişi ya da kişileri maddi ve manevi zararlarını karşılamak durumundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesine göre haksız fiilin unsurlarını ispat etme yükü davacıdadır. Davacı zararı haksız eylemi ve zarar ile haksız eylem arasındaki illiyet bağını ispat etmek durumundadır.
Hakim, kusurlu veya hukuka aykırı bir fiili ile başkasına zarar verenin kusur durumunu, zararın ağırlını ve oluşan durumun özelliklerini gözeterek uygun ve hakkaniyete uygun bir tazminat belirler.
Haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu haksız fiil tarihinde ortaya çıkar. Haksız fiilin unsuru olan zarar, zarar görenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır ve zarar haksız fiilin meydana gelmesi ile gerçekleşmiş sayılır. Zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü herhangi bir ihbara ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde doğar. Haksız fiile bağlanan hukuki sonuçlar haksız fiil tarihi esas alınarak belirlenir ve bu nedenle haksız fiillerde olay tarihinde yürürlükte bulunan hukuk kuralları uygulanır. Başka bir deyişle zararın belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Sorumluluk sigortaları 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1473. ve devamı maddelerinde ”Sigortacı sorumluluk sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.” şeklinde düzenlenmiştir. Sorumluluk sigortalarında sigorta şirketi tarafından zararı karşılanan kişi sigorta sözleşmesinin tarafı değildir. Sigorta ettiren kendisi ya da sorumluluğu altında bulunan kişiler tarafından üçüncü kişilere verilecek zararları sigorta şirketine ödediği prim karşılığında sigorta ettirmektedir. Sorumluluk sigortası, sigorta ettirenin üçüncü kişilere vereceği zararları teminat altına alırken hem üçüncü kişiyi hem de sigortalıyı koruma altına alan bir sigorta türüdür.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türüdür.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı KTK’nın 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Dava dilekçesine ekli olarak sunulan dava konusu … plakalı araca ait olarak düzenlenen ruhsat suretinin incelenmesinde, 2010 model, N1 sınıfı, kamyonet cinsi, transit tipi, yük nakli-hususi kullanım amaçlı olduğu görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015/1724 Esas 2017/9209 Karar sayılı ilamında aynen; ”…zorunlu trafik sigortası olmayan araç muris adına kayıtlı kapalı kasa kamyonet olup kullanım amacı hususi-yük nakli olmakla ticari araç olmadığından…” denilerek kullanım amacı hususi-yük nakli olan kapalı kasa kamyonetin ticari araç olmadığı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/4281 Esas 2019/541 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Dava, zorunlu mali mesuliyet sigortacısının, ehliyetsizlik sebebine dayanarak sigortalıya yönelttiği rücu davasıdır. Kazaya neden olan araç hususi kamyonet olup, ticari niteliği bulunmamaktadır….” ibarelerine yer verilerek, kullanım amacı hususi olan kamyonet vasfındaki aracın ticari mahiyetinin bulunmadığına dikkat çekildiği, yerleşik Yargıtay içtihatları çerçevesinde, taraflar arasındaki sigorta poliçesine konu kullanım amacı hususi-yük nakli olan aracın ticari vasfının bulunmadığı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2018/970 Esas 2018/687 Karar sayılı kararında aynen; ”…kullanım şekli “hususi” olarak belirtildiğinden dava tarihi olan 04.09.2015 itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Kanun uyarınca davacı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla davaya bakmakla tüketici mahkemesi görevli olduğundan mahkemece davaya bakmakla asliye ticaret mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Nitekim Yargıtay 17. H.D’nin 2015/1724 E, 2017/9204K sayılı kararında da kulllanım şekli “hususi yük nakli” olan kamyonet, ticari araç olarak kabul edilmemiştir….” ibarelerine yer verilerek kullanım şekli hususi yük nakli olan aracın ticari araç vasfında olmadığı, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2018/1575 Esas 2019/1507 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Davalı sigortalı gerçek kişi olup, dava konusu … plakalı aracın UYAP sisteminden kontrol edilen ruhsat bilgilerinden de aracın kullanım şeklinin “Hususi” olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan yasa maddeleri ve düzenlemeler ışığında, davacı sigorta şirketi ile davalı sigortalı arasında akdedilen sigorta sözleşmesi bir tüketici işlemidir. O halde, tüketici işleminden kaynaklanan bu uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesi tarafından görülmesi gerekir.( Yargıtay 17. HD.’nin 18/03/2019 tarih ve 2016/7889 Esas-2019/3084 Karar, Yargıtay 17. HD.’nin 26/11/2018 tarih ve 2016/1475 Esas-2018/11274 Karar) Bu nedenle ilk derece mahkemesince Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilip göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usülden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmesi doğru olmadığından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir…” ibarelerine yer verilerek, sigorta şirketi ile sigortalısı arasında hususi kullanıma özgülenen araca ait olarak yapılan sözleşme tanzimi işleminin tüketici işlemi olduğu, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2021/990 Esas 2021/1626 Karar sayılı ilamında da aynen; ”…dava konusu aracın ruhsat bilgilerinde hususi araç olduğunun belirtildiği ve poliçenin ruhsat bilgileri doğrultusunda düzenlendiği ve yukarıda belirtilen yasa maddeleri kapsamında, taraflar arasındaki sözleşmenin tüketici işlemi olduğu anlaşılmış olup, davalının dava konusu aracın kaza tarihinde kiralık araç olarak vermesi nedeniyle, davalının tüketici olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmayıp…” denilerek araç ruhsat kaydı ve tüketici konumda olma hususuna vurgu yapılmıştır.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/k. maddesine göre; “Tüketici: ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi” ifade eder. Tüketici işlemi ise Kanunun m. 3/l.bendinde tanımlanmıştır. Buna göre tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari ve mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık, vb. sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemni kapsar. Tüketici işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın veya sözleşmenin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. ve 5. madde hükümleri kapsamında kalan, kanunda özel olarak düzenlenen ve ticari dava sayılan bir sözleşmeden kaynaklanmasının herhangi bir önemi yoktur. Aynı Kanun’un Diğer Tüketici Sözleşmeleri başlıklı 49/(1). maddesinde, finansal hizmetlerin her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade ettiği, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmenin ise finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmeler olduğu, aynı Kanun’un 83/2. maddesinde, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer konularda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği, aynı Kanun’un 73/1.maddesinde ise, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu düzenlemesi yer almaktadır.
Davaya konu maddi tazminat talebinin dayanağının taraflar arasındaki … numaralı Motorlu Kara Taşıtları Kasko Poliçesi olduğu, resmi kayıt niteliğindeki araç ruhsat bilgilerinde … plakalı aracın 2010 model, N1 sınıfı, kamyonet cinsi, transit tipi, kullanım amacının yük nakli-hususi olduğu, poliçenin ruhsat bilgileri esas alınarak düzenlendiği dikkate alındığında yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde hususi vasıftaki kamyonetin ticari araç olarak kabul edilmediği de gözetildiğinde, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davacı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, gerçek kişi sigortalıya ait olan ve ticari vasfı bulunmayan araç açısından düzenlenen sigorta poliçesinden kaynaklanan uyuşmazlık açısından mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, … Sigorta Anonim Şirketi nezdinde … plakalı araca ait olarak düzenlenen … numaralı Motorlu Kara Taşıtları Kasko Poliçesi, hasar dosyası, dava konusu araca ait ruhsat fotokopisi, ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın 21.01.2022 tarihinde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazası neticesinde davacıya ait … plakalı araçta meydana gelen hasar nedeniyle oluşan onarım bedelinin, aracın İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası poliçesini tanzim eden davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davacı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, gerçek kişi sigortalıya ait olan ve ticari vasfı bulunmayan araç açısından düzenlenen sigorta poliçesinden kaynaklanan uyuşmazlık açısından mahkememizin görevli olmadığı dava şartlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 1-c. fıkrasında mahkemenin görevli olmasının yer aldığı, aynı Kanun’un 115. maddesinde ise mahkemenin dava şartlarının varlığını yargılamanın her aşamasında re’sen gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda davanın usulden reddine karar verileceğinin belirtildiği, usul ekonomisi ve yargılamanın süratle bitirilmesi ilkeleri nazara alınarak ve takdiren dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde görev dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın HMK 114/2, 115/2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR TÜKETİCİ MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dair, tarafların yokluklarında, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kesin olmak üzere karar verildi. 23/05/2022

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)