Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/201 E. 2022/353 K. 19.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/201
KARAR NO : 2022/353

DAVA : İtirazın İptali (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/03/2022
KARAR TARİHİ : 19/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı … Kakao Tarim Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi arasında var olan ticari ilişki nedeni ile gümrük hizmetleri nedeni ile fatura karşılığı hizmet verildiğini, davalı tarafından tüm faturaların alındığını ve herhangi bir itiraz edilmediğini, ancak müvekkilinin sözlü ve yazılı taleplerine rağmen fatura alacaklarının davalı tarafından müvekkiline ödenmediğini, alacağını tahsil edemeyen müvekkilinin zorunlu olarak İzmir 23. İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı dosyasından icra takibi başlattığını, davalı yanın hiçbir somut ve hukuki gerekçe ileri sürmeksizin borca itiraz ederek takibin durdurulmasına sebebiyet verdiğini, yapılan itiraz nedeniyle arabulculuk görüşmelerinini yapıldığını ancak davalı tarafın arabuluculuk görüşmelerinde de davalının ödeme yapmaktan imtina ettiğini, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla öncelikle davalının mal kaçırma ihtimali bulunduğundan teminat karşılığı davalı borçlunun menkul ve gayrimenkul mallarının ihtiyaten haczine, davalı tarafın İzmir 23. İcra Müdürülüğünün …/… Esas sayılı dosyasına yönelik itirazlarının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına ve alacağın tahsiline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Huzurda açılan davanın usulen ve esasen hukuku aykırı olduğunu, öncelikle usulen davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, dava evraklarından da anlaşılacağı üzere her iki tarafın da yerleşim yerinin Mersin ili olduğunu, dava konusunun dayanağı hizmet sözleşmesinden kaynaklı alacak talebi olduğunu, dolayısıyla genel yetki kurallarının yanında seçimlik olarak sözleşmeden doğan davalarda yetki kuralları da uygulanabileceğini, somut olayda hizmet sözleşmesinin ifa yerinin de Mersin ili olduğundan sözleşmeden doğan yetkili yer mahkemesinin de yine Mersin yargı çevresi olduğunu, bu nedenlerle yetki itirazlarının mevcut bulunduğunu, esasa ilişkin olarak öncelikle davacı tarafın müvekkil şirketten talep ettiği alacağı reddettiklerini, her ne kadar dava dilekçesinde müvekkil şirkete yöneltilen faturalara itiraz edilmediğine yer verilmiş ise de faturanın tek başına alacağa delil teşkil edemeyeceğini, ayrıca dava dilekçesinde yalnızca müvekkili aleyhine faturadan doğan alacakların takibine girişildiği ve itirazın haksız olduğuna değinildiğini, söz konusu faturaların tek başlarına bir alacağa karine olamamakla birlikte hangi iş ve hizmete karşılık olarak düzenlendiğinin bile anlaşılamadığını, sadece müvekkili şirketin bilgileri kullanılarak tanzim edildiğinden muallak birer evraktan öteye gidemeyeceğini belirterek, davanın öncelikle yetkisizlik nedeniyle usulden, aksi halde esastan reddine, yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-İzmir 23. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra takip dosya kayıtları,
3-Davacı şirkete ait ticaret sicil kayıtları,
4-Davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları,
5-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, taraflar arasındaki gümrük hizmetlerine dair ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği iddia edilen hizmetler kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir 23. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosya kayıtlarının incelenmesinde, alacaklının davacı … Gümrük Müşavirliği Limited Şirketi, borçlunun davalı … Kakao Tarım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 50.688,00-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Davalı vekili tarafından cevap dilekçesinde Mersin Mahkemelerinin yetkili olduğu, mahkememizin yetkisiz olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunulmuş olup, öncelikle yetkili mahkeme ve icra dairelerinin belirlenmesine yönelik olarak mevcut olan yasal düzenlemelere değinmekte fayda görülmüştür.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde; ”Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir.” hükmü bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde; “Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde; ”Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde; ”Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesinde; “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ve sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, bunların dışındaki bütün borçlar ise doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yetki itirazının ileri sürülmesi usulü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinde; “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.
Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde belirlenmiştir.
Mahkememizce taraf şirketlere ait ticaret sicil kayıtlarının celbi amacıyla İl Ticaret Sicil Müdürlüklerine müzekkere yazılmış, müzekkere cevaplarında yer alan kayıtlardan davacı şirketin ve davalı şirketin şirket merkezlerinin Mersin İlinde olduğu görülmüştür.
Dava konusu uyuşmazlığın taraflar arasındaki gümrük hizmetlerine dair ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği iddia edilen hizmetler kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, davalı vekilinin her iki şirketin yerleşim yerlerinin Mersin İlinde bulunduğu ve sözleşmenin ifa edileceği yerin de Mersin İli olduğundan bahisle mahkememizin yetkisine itiraz ettiği, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağının, ayrıca takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğunun düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinin belirtildiği, dosya muhteviyatında yer alan bilgi ve belgeler çerçevesinde değerlendirme yapıldığında taraflar arasındaki ticari ilişkinin yazılı bir sözleşemeye bağlı olmadığı, Mersin Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre davalı şirketin şirket merkezinin Mersin İlinde olduğu, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre davacı şirketin şirket merkezinin de Mersin İlinde olduğu, şirket merkezleri Mersin İlinde bulunan her iki taraf arasında var olduğu iddia edilen sözleşmenin ifa edileceği yerin Mersin İli olduğu, davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği iddia edilen hizmetin Mersin İlinde verilebileceği, kaldı ki dava konusu edilen ve var olduğu iddia olunan alacağın faturadan kaynaklandığı ve bu çerçevede uyuşmazlığın çözümü noktasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. Maddesi gereğince davacının yerleşim yerinin de yetkili olduğu gözetildiğinde, mahkememizin iş bu davaya bakmakta yetkili olmadığı, davalı vekilinin yetki ilk itirazının haklı ve yerinde olduğu, uyuşmazlığın çözümü noktasında taraf şirketlerin şirket merkezlerinin bulunduğu Mersin Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu kanaati hasıl olmuştur.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, İzmir 23. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra takip dosyası, davacı şirkete ait ticaret sicil kayıtları, davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasındaki gümrük hizmetlerine dair ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği iddia edilen hizmetler kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, İzmir 23. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 50.688,00-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, davalı vekilinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde yetki ilk itirazında bulunduğu ve dava konusu hizmet sözleşmesinin ifa yerinin Mersin ili olduğundan bahisle Mersin Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini talep ettiği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin yazılı bir sözleşemeye bağlı olmadığı, Mersin Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre davalı şirketin şirket merkezinin Mersin İlinde olduğu, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre davacı şirketin şirket merkezinin de Mersin İlinde olduğu, şirket merkezleri Mersin İlinde bulunan her iki taraf arasında var olduğu iddia edilen sözleşmenin ifa edileceği yerin Mersin İli olduğu, davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği iddia edilen hizmetin Mersin İlinde verilebileceği, kaldı ki dava konusu edilen ve var olduğu iddia olunan alacağın faturadan kaynaklandığı ve bu çerçevede uyuşmazlığın çözümü noktasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. Maddesi gereğince davacının yerleşim yerinin de yetkili olduğu gözetildiğinde, mahkememizin iş bu davaya bakmakta yetkili olmadığı, davalı vekilinin yetki ilk itirazının haklı ve yerinde olduğu, uyuşmazlığın çözümü noktasında taraf şirketlerin şirket merkezlerinin bulunduğu Mersin Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, mahkememizin yetkisizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesi ve 10. maddesi hükümleri ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi hükmü gereğince davaya konu uyuşmazlığın çözümü açısından Mersin Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğu anlaşıldığından, mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi gereğince, tarafların yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda, dosyanın yetkili MERSİN NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin yetkili mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.19/04/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.