Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1046 E. 2023/2 K. 02.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/1046
KARAR NO : 2023/2
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :…
KARAR TARİHİ : …

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ………/İZMİR adresinde bulunan … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin sahibi olduğu depoyu … tarihinde kiraladığını, müvekkilinin söz konusu bu depoyu uzun yıllar yurt dışında gördüğü eğitimin bitmesi ile kardeşi … ile eşyalarını depolama amacıyla tuttuğunu, iki ayrı kardeşe ait ev eşyaları ve eğitim sonucunda elde ettikleri eşyalardan oluştuğunu, … tarihinde işbu deponun yan tarafında bulunan …’un mülkiyetinde ve kiraladığı …-…isimli imalat firmasından kaynaklı başlayan yangının, müvekkilinin kiraladığı depoya sıçramasıyla tüm eşyaları zarara uğradığını ve maddi kayba sebebiyet verdiğini, tüm eşyaların yangın sebebiyle ağır hasarlı olduğunu, Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı delil tespiti dosyasıyla rapor tanzim edildiğini ve raporda eşyaların yandığının tespit edildiğini, yapının yangın güvenliğinden yapı sahiplerinin sorumlu olduğunu, … ve … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin yapı sahibi olarak objektif kusursuz sorumluluk halinin mevcut olduğunu, … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin … Sigorta Anonim Şirketi ile aralarında sigorta poliçesi düzenlendiğini, yangın sebebiyle uğranılan zararın tanzimi için başvuru yapıldığını ve başvuru neticesinde müvekkiline … tarihinde 11.758,32-TL ödeme yapıldığını, yapılan bu eksik ödemenin zararı karşılamadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 46.101,68-TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-Davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasında tanzim olunan ve imza altına alınan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesi,
2-… Şube Müdürlüğünün …. tarihli Yangın Raporu,
3-Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyası içerinde tanzim edilen bilirkişi raporu,
4-Davalı … Sigorta Anonim Şirketi nezdinde davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan taşınmaz açısından düzenlenen … numaralı İşyerim Paket Sigortası poliçesi,
5-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, davacı ve kardeşi dava dışı …’a ait ev eşyaları ve eğitim sonucunda elde ettikleri eşyaların depolanması amacıyla, davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasında tanzim olunan ve imza altına alınan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesi kapsamında eşyaların davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunduğu sırada, deponun yan tarafında bulunan davalı …’a ait olan ve davalı …’e ait davalı … … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi tarafından kiralanan taşınmazda… tarihinde başlayan yangının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait taşınmaza sıçraması neticesinde davacılara ait eşyaların yanması sebebiyle eşyalarda oluşan zarar bedelinin olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Saklama (vedia) sözleşmeleri, dava tarihi itibariyle olaya uygulanacak olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 561 ilâ 580. maddeleri arasında düzenlenmiş olup aynı başlık altında yine saklama sözleşmesinin temel özelliklerini içeren fakat kendine has bazı özellikleri olan güvenilir kişiye bırakma, ardiyeciye bırakma, konaklama yeri, garaj, otopark ve benzeri yerleri işletenlere bırakma gibi özel olarak düzenlenmiş ve muhafaza borcu doğuran sözleşmeler bulunmaktadır.
Saklama (vedia) sözleşmesinin tanımı Türk Borçlar Kanunu’nun 561/1. maddesinde; “Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Saklama sözleşmesinin konusu taşınır bir mal olup bu mal misli bir mal olabileceği gibi misli olmayan bir mal da olabilir. Buna göre saklama sözleşmesi; saklayanın saklatan tarafından verilen taşınırı kabul ve onu güvenli bir mahalde muhafaza etme yükümlülüğü altında olduğu ve sözleşmede ayrıca kararlaştırılmadığı takdirde saklayanın herhangi bir ücret talep edemeyeceği sürekli bir sözleşmedir.
Saklama sözleşmesi, rızaya dayalı bir sözleşme olup sadece tarafların anlaşmasıyla ve taşınırın tesliminden önce meydana gelmektedir. Sözleşmenin kurulmuş olması için taşınırın teslimi şart değildir. Ancak muhafaza borcu doğaldır ki taşınırın saklayan tarafından teslim alınmasını ve koruma altına koyulmasını ifade eder. Başka bir deyişle saklayanın muhafaza borcunun doğması için taşınırın teslimi gerekmekte olup teslim almadan kaçınılması hâlinde bir “yüküm” ihlâli olarak saklayanın borçlu temerrüdüne düşmesine yol açar.
Türk Borçlar Kanunu’nun 564. maddesi gereğince saklama sözleşmesinde teslim edilen taşınır için bir vade tayin edilmiş olsa bile, saklatan bu vadeye bağlı kalmaksızın taşınırın iadesini her zaman talep edebilir. Zira Kanun’da açıkça düzenlenmemiş ise de; saklayanın taşınırı geri verme borcu, saklama sözleşmesinin en önemli ve zorunlu unsurlarından biridir. Çünkü saklayan ancak taşınırı geri vermekle muhafaza borcunu tam olarak yerine getirmiş olur.
Saklama sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğindedir. Saklayanın esas borcu taşınırı emin bir yerde muhafaza etmek ve saklatanın talebi hâlinde veya belirlenen vadede bunu saklatana geri vermektir. Saklatan ise sadece sözleşmede açıkça ücret kararlaştırılmış olması veya hâl ve şartların saklatanın ücret ödemesini gerekli kılması hâli dışında hiçbir borç altına girmemektedir. Sadece saklayanın sözleşmeyle üstlendiği borçların yerine getirilmesiyle bağlantılı giderler ile muhafaza edilen taşınırın saklayana verdiği zararları gidermek zorundadır. Bu nedenle saklama sözleşmesi, sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça veya hâl ve şartlar gerekli kılmadıkça ivazsız bir sözleşmedir.
Saklatanın sözleşme konusu taşınırın maliki olması şart değildir. Zira saklama sözleşmesinin saklananın mülkiyetiyle bir ilgisi bulunmamaktadır. Eş söyleyişle saklama sözleşmesini yapmak malike hasredilmiş bir hak olmayıp malik olmayan kimse de geçerli olarak saklama sözleşmesi yapabilir ve yasal istisnai hâller saklı kalmak üzere, saklananın yalnız kendisine geri verilmesini, başka bir kimseye geri verilmemesini isteme hususunda hak sahibidir. Bu nedenle saklatan, saklanan taşınırın maliki olmadığından bahisle taşınırı iadeyi reddedemeyeceği gibi saklayan da saklatanın, malik olmadığını ileri sürerek taşınırın saklatana iadesinden kaçınamaz (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, C. II, Ankara 2012, s. 2535).
Bu itibarla saklayan kural olarak sözleşmenin sona ermesi durumunda sakladığı taşınırı malikine değil saklatana geri verme borcu altındadır. Sözleşme yapıldıktan sonra saklatan taşınır üzerindeki ayni veya şahsi hakkını kaybetse dahi taşınır saklatana teslim edilmelidir. Çünkü sözleşme saklatan ile saklayan arasında yapıldığı için ancak ikisi hakkında haklar ve borçlar doğurmaktadır. Bu durum Türk Borçlar Kanunu’nun 568. maddesinde de; “Bir üçüncü kişi, saklanan üzerinde ayni hak iddiasında bulunsa bile, saklanan haczedilmedikçe veya saklayana karşı istihkak davası açılmadıkça saklayan, onu saklatana geri vermekle yükümlüdür. Haciz konulması veya istihkak davası açılması hâlinde saklayan, durumu hemen saklatana bildirmek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiş olup anılan madde gereğince bir üçüncü kişinin sözleşme konusu üzerinde aynî hak iddiasında bulunduğu durumlarda bile saklayan geri verme borcunu saklatana karşı yerine getirecektir. Bunun tek istisnası sözleşme konusunun haczedilmesi ya da istihkak davasının açılması olup böyle durumlarda saklayan, geri verme borcunu saklatana karşı yerine getiremeyecektir. Bunun yanında ayrıca belirtilmelidir ki; malik olmayan saklatanın uygun koşullardaki isteği ve talimatı ile taşınırın saklayan tarafından malikine teslimi de mümkündür.
Saklama sözleşmesinde saklayanın muhafaza borcu, bu sözleşmenin konusunu ve amacını oluşturmaktadır. Saklayan taşınırı, saklatanın belirlediği yerde ve onun istediği şekilde muhafaza etmekle yükümlüdür. Bu husus sözleşmede açıkça belirtilmemişse, saklayan taşınırı güvenli bir yerde ve değeriyle orantılı bir dikkat ve özenle muhafaza etmek zorundadır. Saklama sözleşmesi kullanma ödüncü, kira, eser, taşıma, satım, rehin sözleşmelerinden yalnız koruma unsurunun tek başına ya da hiç olmazsa en başta gelen sözleşme borcunu oluşturması bakımından ayrılır. Saklama sözleşmesinde borç kaynağı korumayı üzerine almadır. Eğer borç nedeni bu değilse ya da bu unsur tali nitelikte ise, özellikle bir saklama sözleşmesinden söz edilemez (Uygur, s. 2521). Saklama sözleşmesinde muhafaza borcu mutlak nitelikte olup açıkça veya zımnen izin verilmedikçe saklayan, tevdi edilen taşınırı kullanamaz veya üçüncü kişilere kullandıramaz.
Saklayan kusursuz olduğunu ispat etmedikçe, taşınırı geri vermemekten veya kötü bir durumda geri vermekten doğan zararı tazmin etmek zorundadır. Zira saklama sözleşmesiyle taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi doğacak olup burada TBK’nın 112. maddesinin uygulanacağı kuşkusuzdur. Başka bir deyişle geri verme saklayanın kusuru sonucunda gerçekleşemiyorsa geri verme borcu yerine tazminat borcu geçecektir.
Dava dilekçesine ekli olarak sunulan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesinin konusunun davacı ve dava dışı kardeşine ait ev eşyalarının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan depoda saklanılması amacıyla tanzim edildiği ve imza altına alındığı görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen yasa hükümleri ile sözleşmenin ev eşyaları ve eğitim sonucunda elde edilen eşyalara ilişkin olduğunun belirtilmesi çerçevesinde, taraflar arasındaki sözleşmenin ticari vasfının bulunmadığı, aksine davacının sözleşme kapsamında tüketici vasfını haiz olduğu ortadadır.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/k. maddesine göre; “Tüketici: ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi” ifade eder. Tüketici işlemi ise Kanunun m. 3/l.bendinde tanımlanmıştır. Buna göre tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari ve mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık, vb. sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemni kapsar. Tüketici işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın veya sözleşmenin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. ve 5. madde hükümleri kapsamında kalan, kanunda özel olarak düzenlenen ve ticari dava sayılan bir sözleşmeden kaynaklanmasının herhangi bir önemi yoktur. Aynı Kanun’un Diğer Tüketici Sözleşmeleri başlıklı 49/(1). maddesinde, finansal hizmetlerin her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade ettiği, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmenin ise finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmeler olduğu, aynı Kanun’un 83/2. maddesinde, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer konularda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği, aynı Kanun’un 73/1.maddesinde ise, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu düzenlemesi yer almaktadır.
Davaya konu maddi tazminat talebinin dayanağının davacı ve dava dışı kardeşine ait ev eşyaları ile eğitim sonucunda elde ettikleri eşyalarda oluşan zarardan ibaret olduğu dikkate alındığında, davacının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan taşınmazı … numaralı İşyerim Paket Sigortası poliçesi ile sigortalayan davalı … Sigorta Anonim Şirketi karşısında tüketici sıfatının bulunduğu, her ne kadar davalı …, davalı … ve davalı … … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi karşısında davacının tüketici sıfatı bulunmasa ve zararın haksız fiilden kaynaklandığı gözetildiğinde bahsi geçen davalılar yönünden uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olsa da, davanın tüm davalılar açısından birlikte görülmesinde fayda bulunduğu, Tüketici Mahkemelerinin Asliye Ticaret Mahkemeleri ve Asliye Hukuk Mahkemelerine göre daha özel yetkili mahkemeler olduğu, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davacı gerçek kişinin tüketici, davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, ev eşyaları ve eğitim sonucunda elde edilen eşyaların zarar görmesinden doğan zararın giderilmesi talebinden kaynaklanan uyuşmazlık açısından mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasında tanzim olunan ve imza altına alınan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesi, … ….. tarihli Yangın Raporu, … Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyası içerinde tanzim edilen bilirkişi raporu, davalı … Sigorta Anonim Şirketi nezdinde davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan taşınmaz açısından düzenlenen … numaralı İşyerim Paket Sigortası poliçesi ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davacı ve kardeşi dava dışı …’a ait ev eşyaları ve eğitim sonucunda elde ettikleri eşyaların depolanması amacıyla, davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasında tanzim olunan ve imza altına alınan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesi kapsamında eşyaların davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunduğu sırada, deponun yan tarafında bulunan davalı …’a ait olan ve davalı …’e ait davalı … … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi tarafından kiralanan taşınmazda… tarihinde başlayan yangının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait taşınmaza sıçraması neticesinde davacılara ait eşyaların yanması sebebiyle eşyalarda oluşan zarar bedelinin olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, dava dilekçesine ekli olarak sunulan … tarihli Eşya Depolama Sözleşmesinin konusunun davacı ve dava dışı kardeşine ait ev eşyalarının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan depoda saklanılması amacıyla tanzim edildiği ve imza altına alındığı, davacının davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketine ait ”… …, …/İzmir” adresinde bulunan taşınmazı … numaralı İşyerim Paket Sigortası poliçesi ile sigortalayan davalı … Sigorta Anonim Şirketi karşısında tüketici sıfatının bulunduğu, her ne kadar davalı …, davalı … ve davalı … … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi karşısında davacının tüketici sıfatı bulunmasa ve zararın haksız fiilden kaynaklandığı gözetildiğinde bahsi geçen davalılar yönünden uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olsa da, davanın tüm davalılar açısından birlikte görülmesinde fayda bulunduğu, Tüketici Mahkemelerinin Asliye Ticaret Mahkemeleri ve Asliye Hukuk Mahkemelerine göre daha özel yetkili mahkemeler olduğu, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davacı gerçek kişinin tüketici, davacı ile davalı … Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, gerçek kişi sigortalıya ait olan ve ticari vasfı bulunmayan araç açısından düzenlenen sigorta poliçesinden kaynaklanan uyuşmazlık açısından mahkememizin görevli olmadığı, dava şartlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 1-c. fıkrasında mahkemenin görevli olmasının yer aldığı, aynı Kanun’un 115. maddesinde ise mahkemenin dava şartlarının varlığını yargılamanın her aşamasında re’sen gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda davanın usulden reddine karar verileceğinin belirtildiği, usul ekonomisi ve yargılamanın süratle bitirilmesi ilkeleri nazara alınarak ve takdiren dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde görev dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/1-k. maddesi atfiyla aynı Kanun’un 73/1. maddesi uyarınca İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi gereğince, tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın görevli İZMİR NÖBETÇİ TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, tarafların yokluklarında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı….

Katip …

Hakim…

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.