Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/820 E. 2022/776 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/820
KARAR NO : 2022/776

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 29/11/2021
KARAR TARİHİ : 06/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı …’dan olan birden fazla alacağı alacağı olan birisi olduğunu, alacakları nedeniyle daha evvel birden fazla icra takibi açtığını, Tire İcra Dairesinden açılan takipler nedeniyle dava dışı … ile alış verişler ve devirler sonucu müvekkilinin kendisine 140.000,00-TL senet verdiğini, müvekkilinin bu senetteki bakiyeyi kendisine ödediğini, senedin tahsiline rağmen müvekkiline iade edilmediğini, davalıdan aldığı akıl ile ona ciro ettiğini, davalının işinin yasa dışı senet tahsilciliği olduğunu, senedin bu nedenle ciro edildiğini, bunun amacının müvekkilinden zaten tahsil edilen 140.000,00-TL’nin ikinci kez tahsilatını yaptırmak olduğunu, Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile müvekkiline yöneltilen dava dışı …’ya ait köyü niyetli menfi tespit dava dosyasının tensip zaptından ve dava dilekçesinden görüleceği üzere … vekilinin müvekkilinin kolay kandırılabilir biri olduğunu ve bu yüzden 140.000,00-TL’lik senedi …’ya bedelsiz şekilde verdiğini söylediğini, ciro işleminin alacak borç nedeniyle yapılmadığını, müvekkilinin davalıya bir borcu olmadığını, savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek müvekkili hakkında açılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının borcu olmadığı iddiasının ancak resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat etmesi gerektiğini, geçerli şekilde ciro edilen senedin müvekkiline intikal ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
2-Tire Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı soruşturma dosyası,
3-Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası,
4-Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası,
5-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası,
6-Sair deliller.

DAVA KONUSU :
Açılan dava, davalı tarafından davacı aleyhinde Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten kaynaklanan borcun davacı tarafından dava dışı lehtar …’ya ödendiğinden bahisle bedelsiz kalmasına rağmen davalı tarafından icra takibine konu edildiği iddiası kapsamında davacının Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibi ve takibe dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten dolayı davalı …’ya borçlu olmadığının tespiti taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıdadır (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıdadır. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya aittir (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … olduğu, borçluların davalı … ile dava dışı … olduğu, davalı alacaklı vekilinin 20/05/2019 tanzim tarihli 31/07/2019 vade tarihli senede dayalı olarak davacı ile dava dışı borçlular aleyhine 140.000,00-TL asıl alacak, 9.795,21-TL işlemiş faiz ve 420,00-TL komisyon olmak üzere toplam 150.215,21-TL üzerinden icra takibi başlattığı görülmektedir.
Her ne kadar davalı vekili tarafından zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediğinden bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi talep edilmiş ise de, iş bu davanın davalı tarafından davacı aleyhinde Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten kaynaklanan borcun davacı tarafından dava dışı lehtar …’ya ödendiğinden bahisle bedelsiz kalmasına rağmen davalı tarafından icra takibine konu edildiği iddiası kapsamında davacının Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibi ve takibe dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten dolayı davalı …’ya borçlu olmadığının tespiti talebine yönelik olarak açılan menfi tespit davası mahiyetinde olduğu, yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde menfi tespit davasının zorunlu arabuluculuk dava şartı yoluna tabi olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Senetle İspat Zorunluluğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesinde; ”Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 201. maddesinde ise, ”Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” hükmü ile senede karşı tanıkla ispat yasağı hususuna yer verilmiştir.
Davalı vekilince 14/02/2022 havale tarihli dilekçesinde bildirilen davalı tanıklarının beyanlarının alınması talebinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Tire Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı soruşturma dosyasının incelenmesinde, şikayetçinin …, şüphelilerin ise … ve … olduğu, … vekilinin bedelini tahsil ettikleri senedi icraya koyarak müvekkili aleyhinde takip yapan, müvekkilinin araçlarına ve taşınmazlarına haciz koyan … ve …’dan şikayetçi olduklarını beyan ettiği, bedelsiz senedi kullanma suçu kapsamında yürütülen soruşturma neticesinde şüpheliler aleyhinde isnat olunan suça ilişkin olarak yeterli delil bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmektedir.
Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacıların …, …………. olduğu, davalının ise … olduğu, davaya konu uyuşmazlığın davacıların 30.000,00-TL bedelli senet kapsamında davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, Tire İcra Müdürlüğü ………. Esas sayılı dosyasındaki takibin iptaline karar verilmesi talebine ilişkin olduğu görülmektedir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.).
Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 687. maddesinde: ”Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ilişkin hükümler saklıdır.” hükmü düzenlenmiştir.
Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.
Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’îni dermeyan etme hakkını vermektedir.
Yukarıda yer verilen yasa hükmü kapsamında, senet bedelinin dava dışı senet lehtarı …’e ödendiği iddiasının, senedi iktisap ederken bile bile senet borçlusu davacının zararına hareket ettiğinin usulüne uygun deliller vasıtasıyla ispatlanamadığı, özellikle Tire Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı soruşturma dosyasında davalı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği gözetildiğinde dikkate alınması mümkün görülmemiştir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2017/1141 Esas 2019/1229 Karar sayılı ilamında da aynen; ”…Bedelsizlik defi lehtara karşı senede karşı senetle ispat kuralı gereği ispat edildikten sonra hamile karşı dermeyan edilmesi için hamilin lehtarla keşideci arasındaki bedelsizliği bile bile başka bir deyişle keşidecinin borçlu olmadığını bildiği halde kötü niyetle temlik aldığının ispatına bağlıdır…” ibarelerine yer verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2019/ Esas 2021/ Karar sayılı kararında da; ”…TTK.’nun 687. maddesi gereğince keşideci, lehtar veya cirantalar arasındaki kişisel def’ilerin bononun yasal ve haklı hamiline karşı ileri sürülemeyeceğine, davalının bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına ve kötüniyetle hareket etmiş olduğunun da ispatla yükümlü davacı tarafından ispat edilememiş olmasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine….” şeklindeki gerekçe ile şahsi defi niteliğinde olan bedelsizlik definin ispat çerçevesi belirtilmiştir.
Tahsil cirosu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 688. maddesinde; ”Ciro, “bedeli tahsil içindir”, “vekâleten” veya bedelin başkası adına kabul edileceğini belirten bir şerhi ya da sadece vekil etmeyi ifade eden bir kaydı içerirse, hamil, poliçeden doğan bütün hakları kullanabilir; fakat o poliçeyi ancak tahsil cirosu ile tekrar ciro edebilir.
Poliçeden sorumlu olanlar, bu hâlde, ancak cirantaya karşı ileri sürebilecekleri def’ileri hamile karşı dermeyan edebilirler.
Tahsil cirosunun içerdiği yetki, bu yetkiyi verenin ölümü ile sona ermeyeceği gibi, onun medenî hakları kullanma ehliyetini kaybetmesiyle de ortadan kalkmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Senet bedeli üzerinde senedin tahsil amacıyla bedelsiz olarak davalıya ciro edildiğine dair herhangi bir ibare de bulunmamaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, Tire Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturma dosyası, Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası, Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davalı tarafından davacı aleyhinde Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten kaynaklanan borcun davacı tarafından dava dışı lehtar …’ya ödendiğinden bahisle bedelsiz kalmasına rağmen davalı tarafından icra takibine konu edildiği iddiası kapsamında davacının Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibi ve takibe dayanak keşidecisi …, lehtarı … olan, 20/05/2019 tanzim, 31/07/2019 ödeme tarihli, 140.000,00-TL bedelli senetten dolayı davalı …’ya borçlu olmadığının tespiti taleplerine ilişkin olduğu, Tire İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında davalı alacaklı vekilinin 20/05/2019 tanzim tarihli 31/07/2019 vade tarihli senede dayalı olarak davacı ile dava dışı borçlular aleyhine 140.000,00-TL asıl alacak, 9.795,21-TL işlemiş faiz ve 420,00-TL komisyon olmak üzere toplam 150.215,21-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davacı tarafça, senet borcunun …’ya karşı olmasına rağmen senedin … tarafından takibe konulduğu, senede ilişkin borç davacı tarafından dava dışı …’ya senet takibe konulmadan ödendiği, …’nın icra takibine konu senede ilişkin bedeli tahsil ettiğini Tire İcra Müdürlüğünün icra dosyasına yazılı olarak beyan ettiği, dava dışı …’nın Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas ve Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile …’e dava açtığı, bu dava dilekçelerinde dava dışı …’nın senedi tahsil etmesi için davalı …’ya ciro ederek verdiğinden bahsedildiği, davacının borcunu asıl alacaklı …’ya ödediği ancak buna rağmen senet tahsilatçılığı yapan …’nun bedelsiz senedi takibe koyduğu, bu kapsamda davacının icra takibine dayanak senet çerçevesinde davalıya borçlu olmadığı beyan ve iddia edilmiş ise de, Tire Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı soruşturma dosyasında bedelsiz senedi kullanma suçu kapsamında yürütülen soruşturma neticesinde şüpheliler aleyhinde isnat olunan suça ilişkin olarak yeterli delil bulunmadığından bahisle şüpheliler … ve … hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, senet kapsamında borçlu olan gerçek veya tüzel kişinin senetten kaynaklanan borcu ödediği takdirde senet aslını iade alması gerektiği, senet bedelinin senet aslı alınmaksızın ödenmesine yönelik iddianın hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dava konusu senedin illetten mücerret soyut borç ikrarını haiz olması ve senet bedeli dikkate alındığında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesi gereğince senetle ispat kuralına tabi olması karşısında, her ne kadar dava dışı senet alacaklısı …’nın da aralarında bulunduğu davacılar tarafından dosyamız davacısı … aleyhinde ikame edilen menfi tespit talepli davada senedin herhangi bir bedel alınmaksızın tahsil edilmesi amacıyla ciro edilerek …’ya verildiği belirtilmiş ve yine dava dışı senet alacaklısı tarafından 14/10/2021 tarihinde Atatürk Polis Merkezi Amirliği nezdinde verilen ifadesinde senedin icraya koyularak takip edilmesi amacıyla …’ya verildiği beyan edilmiş ise de, senet üzerinde senedin tahsil amacıyla …’ya verildiğine dair herhangi bir ibarenin yer almadığı gibi davacı tarafça iddia edilen senet bedelinin dava dışı lehtara ödendiği iddiası ile davalının bilerek ve isteyerek keşideci davacının zararına hareket ettiği iddiasının usul ve yasaya uygun olarak yazılı deliller vasıtasıyla ispatlanamadığı kanaatine varılarak, açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında yatırılan 2.390,85-TL peşin harçtan mahsubu ile fazla alınan 2.310,15-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 22.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.06/10/2022

Katip …
¸e-imza

Hakim …
e-imza