Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/754 E. 2021/1029 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/754
KARAR NO : 2021/1029

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 22/11/2019
KARAR TARİHİ : 16/11/2021

Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/03/2020 tarihli …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı neticesinde mahkememize tevzi edilen İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 25/08/2018 tarihinde …’ın sevk ve idaresindeki …plakalı araç ile … hakimiyetindeki … plakalı otobüsün çarpışması sonucu yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, düzenlenen kaza tespit tutanağında …plakalı araç sürücüsü …’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 84. Maddesi (h) bendini ihlal ettiğini, söz konusu kaza neticesinde yolcuk konumunda bulunan …’in yaralandığını, kazada kusurlu bulunan …plakalı aracın kaza tarihini kapsayan …’e ait ambulans ve tedavi masrafları için müvekkili kurum tarafından sağlık bakanlığına 2.805,00 TL tazminat ödemesi yapıldığını, müvekkili kurum tarafından borçlulara bildirimde bulunulduğunu, borçlular tarafından herhangi bir ödeme bulunmadığını, bu nedenle müvekkil kurum tarafından Kemalpaşa İcra Müdürlüğü’nün …/… esas sayılı dosyası ile borçlular aleyhine takip başlatıldığını, davalılar tarafından borca itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, bu nedenlerle yapılan icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiklerini, itirazın iptaline ve takibin devamına, borçlunun %20 den az olmamak üzere kötüniyetli itirazın sebebiyle icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep etmiştir.
CEVAP :
Davalıların davaya cevap vermedikleri anlaşılmıştır.
DELİLLER :
1-Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… sayılı icra dosyası,
2-Dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak düzenlenen 25/08/2018 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağı,
3-Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı,
4-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı,
5-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, 25/08/2018 tarihinde gerçekleşen maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası neticesinde … plakalı araçta yolcu olarak bulunan …’in yaralanmasından kaynaklı olarak, kazanın gerçekleşmesinde kusurlu olan …plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bulunmaması sebebiyle davacı … tarafından …’in tedavisi açısından ambulans ve tedavi masrafları adı altında Sağlık Bakanlığına yapılan ödemenin kazanın gerçekleşmesinde kusuru bulunan …plakalı araç maliki … ve araç sürücüsü …’dan tahsili amacıyla davalılar aleyhinde Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyasında başlatılan icra takibine davalılar tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının …, borçluların … ile … olduğu, alacaklı vekilinin borçlular aleyhinde 2.805,00-TL asıl alacak ve 68,47-TL işlemiş faiz bedeli olmak üzere toplamda 2.873,47-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalıların süresinde olacak şekilde usulüne uygun şekilde itirazları üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Sigortacının rücu hakkı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1472. maddesinde ; ”Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.
Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı rücuen tazminat davasında, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda, 22/03/1944 tarih ve 1944/37 Esas 1944/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında aynen; “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle halefiyet davası ticari dava sayılamaz. Bu dava aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir.
5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 14/1. maddesinde, bu Kanunun 13. maddesi 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ile ihdas edilen zorunlu sorumluluk sigortaları ile bu Kanunla mülga 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu çerçevesinde ihdas edilmiş olan zorunlu sigortalara ilişkin olarak belli koşulların oluşması halinde ortaya çıkan zararların bu sigortalarla saptanan geçerli teminat miktarlarına kadar karşılanması amacıyla Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği nezdinde … oluşturulacağı hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun 14/2-a maddesinde ise sigortalının tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için … başvurulabileceği belirtilmiştir.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun … başlıklı 14. maddesi; “Bu Kanunun 13 üncü maddesi, 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ile ihdas edilen zorunlu sorumluluk sigortaları ile bu Kanunla mülga 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu çerçevesinde ihdas edilmiş olan zorunlu sigortalara ilişkin olarak aşağıdaki koşulların oluşması halinde ortaya çıkan zararların bu sigortalarla saptanan geçerli teminat miktarlarına kadar karşılanması amacıyla Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği nezdinde … oluşturulur.
Hesaba;
a)Sigortalının tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar için,
b)Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için,
c) Sigorta şirketinin malî bünye zaafiyeti nedeniyle sürekli olarak bütün branşlarda ruhsatlarının iptal edilmesi ya da iflası halinde ödemekle yükümlü olduğu maddî ve bedensel zararlar için,
ç) Çalınmış veya gasp edilmiş bir aracın karıştığı kazada, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işletenin sorumlu tutulmadığı hallerde, kişiye gelen bedensel zararlar için,
d) Yeşil Kart Sigortası uygulamaları için faaliyet gösteren Türkiye Motorlu Taşıt Bürosunca yapılacak ödemeler için,
başvurulabilir…..” hükmünü içermektedir.
Az önce yer verilen kanun maddesine göre rizikonun meydana geldiği tarihte 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi gereğince Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası bulunmayan ya da sigortası olup da sigortalısı belirlenemeyen kazalar neticesinde kişiye gelen bedensel zararlar için … oluşturulacağı ve bu tip zararlardan dolayı … sorumlu olduğu kabul edilmiştir. … sorumluluğu rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları ile sınırlıdır.
Buna göre davacı …, kaza tarihi itibari ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi gereğince Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırma zorunluluğu bulunan fakat bu sigortayı yaptırmayan kişilerin kusurlu davranışları nedeni ile meydana gelen kazadan nedeni ile yaralanan kişilerin bu zararlarını gidermekle yükümlüdür.
… Yönetmeliğinin 16. maddesinde ise … ödeme yapması durumunda Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi yaptırmakla yükümlü olan ve fakat bu poliçeyi yaptırmayan kişilere karşı ödemiş olduğu miktarı rücu edebileceği düzenlenmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.03.1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 3.7.1944 sayılı kararında; “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” rücu davaları açısından görevli mahkemenin belirlenmesinde esas alınması gereken kıstaslara dikkat çekilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Dava konusunun icra takibinin dayanağının, 25/08/2018 tarihinde gerçekleşen maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası neticesinde dava dışı üçüncü kişinin yaralanması sebebiyle Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi bulunmayan …plakalı aracın sürücüsü ve malikinin sorumlu olduğu tazminat bedellerinin davacı … tarafında ödenmesi neticesinde, kazanın gerçekleşmesinde kusuru bulunan …plakalı araç maliki … ve araç sürücüsü …’dan rücuen tahsili talebine ilişkin olduğu, … kazada yaralanan üçüncü kişinin tedavi giderleri açısından yaptığı ödeme mukabilinde, yaralanan üçüncü kişi …’in halefi konumuna geldiği, bu kapsamda hukuki konumu bakımında selefi üçüncü kişi …’in hukukuna tabi olduğu, iş bu dava açısından … tarafından dava açılmış olsa idi hangi mahkeme görevli olacak ise, …’e halef sıfatıyla … tarafından açılan dava açısından da o mahkemenin görevli olduğu, dava konusu tazminat kalemleri ve bedellerinin haksız fiilden kaynaklandığı, gerçek kişiler arasında vuku bulan haksız fiiller açısından görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu izahtan varestedir.
Her ne kadar Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararına karşı davacı vekilince yapılan istinaf başvurusu neticesinde, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı ile kararın miktar itibariyle kesin olduğundan bahisle istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiş ve yine davacı vekilinin istinaf ilamına karşı yapmış olduğu temyiz başvurusu aynı gerekçe ile reddedilmiş ise de, mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu, dava şartlarının miktarla bağlı kalınmaksızın mahkemece resen gözetilmesi gereken hususlardan olduğu, kaldı ki istinaf başvurusu sonucunda İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi tarafından verilen …/… Esas …/… Karar sayılı kararın esasa ilişkin bir inceleme ve hüküm içermediği, belirtilen sebepler dahilinde istinaf başvurusunun usulden reddine yönelik ilamın görev dava şartı açısından mahkememiz nezdinde bağlayıcılığının bulunmayacağı düşünülmüştür.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 16/10/2018 tarih ve 2015/17566 Esas 2018/9129 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..davacı …, Yönetmeliğin 16. maddesinde sayılan hallerde ödediği tazminatı sorumlu davalıya rücu etmektedir. Davalı gerçek kişi olup uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmaktadır.
Bu durumda uyuşmazlığın genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, kendisini görevli addedip, işin esasına girerek karar vermesi doğru görülmemiştir…..” denilmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 30/04/2019 tarih ve 2016/12586 Esas 2019/5371 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..davacı …, Yönetmeliğin 16. maddesinde sayılan hallerde ödediği tazminatı sorumlu davalıya rücu etmektedir. Davalı gerçek kişi olup uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmaktadır.
Bu durumda uyuşmazlığın genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, kendisini görevli addedip, işin esasına girerek karar vermesi doğru görülmemiştir…..” ibarelerine yer verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 14/07/2021 tarih ve 2021/1252 Esas 2021/889 Karar sayılı ilamında da aynen; ”…..davacı, … Yönetmeliğinin 16. maddesi uyarınca zarar görene ödediği tazminatın davalılardan rücuen tahsilini istemektedir. Davalılar gerçek kişi olup uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlığın genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.Nitekim bu tür uyuşmazlıklara bakan Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin istikrarla devam eden kararları da bu yöndedir. (Yargıtay 17. HD.’nin 16.10.2019 tarih 2017/1132 E, 2019/9502 K,10.10.2019 tarih 2016/17475 E, 2019/9220 K). Mahkemece davanın esasına girilerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken dava, mutlak ticari dava olarak nitelendirilerek asliye ticaret mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…..” gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 08/11/2021 tarih ve 2021/2714 Esas 2021/1813 Karar sayılı ilamında da aynen; ”….dosyaya baktığımızda davacı …, ZMMS yaptırmakla yükümlü olduğu halde bu poliçeyi yaptırmayan kişinin ödemekle yükümlü olduğu zararı 3. Kişiye ödemiş ve bu 3. kişiye ödemek zorunda kaldığı bedeli de davalılara rücu etmiştir. Bu durumda görevli mahkemenin tayininde 3.kişi ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yukarıda anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi eldeki davada dava dışı yaralanan ile davalı sürücü gerçek kişi, davalı işleten tacir olup uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan mahkemece davanın görev yönünden reddine karar verilmesi yerinde görülmemekle davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin kabulü gerekmektedir….” şeklindeki gerekçeler ile … rücuen tazminat talebi ile gerçek kişilere karşı açmış olduğu davalar açısından ödeme yaptığı kişinin hukukuna tabiiyeti sebebiyle Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… sayılı icra dosyası, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak düzenlenen 25/08/2018 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağı, Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın 25/08/2018 tarihinde gerçekleşen maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası neticesinde … plakalı araçta yolcu olarak bulunan …’in yaralanmasından kaynaklı olarak, kazanın gerçekleşmesinde kusurlu olan …plakalı aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bulunmaması sebebiyle davacı … tarafından …’in tedavisi açısından ambulans ve tedavi masrafları adı altında Sağlık Bakanlığına yapılan ödemenin kazanın gerçekleşmesinde kusuru bulunan …plakalı araç maliki … ve araç sürücüsü …’dan tahsili amacıyla davalılar aleyhinde Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyasında başlatılan icra takibine davalılar tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, Kemalpaşa İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında alacaklı vekilinin borçlular aleyhinde 2.805,00-TL asıl alacak ve 68,47-TL işlemiş faiz bedeli olmak üzere toplamda 2.873,47-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalıların süresinde olacak şekilde usulüne uygun şekilde itirazları üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, dava konusunun icra takibinin dayanağının, 25/08/2018 tarihinde gerçekleşen maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası neticesinde dava dışı üçüncü kişinin yaralanması sebebiyle Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi bulunmayan …plakalı aracın sürücüsü ve malikinin sorumlu olduğu tazminat bedellerinin davacı … tarafında ödenmesi neticesinde, kazanın gerçekleşmesinde kusuru bulunan …plakalı araç maliki … ve araç sürücüsü …’dan rücuen tahsili talebine ilişkin olduğu, … kazada yaralanan üçüncü kişinin tedavi giderleri açısından yaptığı ödeme mukabilinde, yaralanan üçüncü kişi …’in halefi konumuna geldiği, bu kapsamda hukuki konumu bakımında selefi üçüncü kişi …’in hukukuna tabi olduğu, iş bu dava açısından … tarafından dava açılmış olsa idi hangi mahkeme görevli olacak ise, …’e halef sıfatıyla … tarafından açılan dava açısından da o mahkemenin görevli olduğu, dava konusu tazminat kalemleri ve bedellerinin haksız fiilden kaynaklandığı, gerçek kişiler arasında vuku bulan haksız fiiller açısından görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, her ne kadar Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararına karşı davacı vekilince yapılan istinaf başvurusu neticesinde, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin …/… Esas …/… Karar sayılı kararı ile kararın miktar itibariyle kesin olduğundan bahisle istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiş ve yine davacı vekilinin istinaf ilamına karşı yapmış olduğu temyiz başvurusu aynı gerekçe ile reddedilmiş ise de, mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu, dava şartlarının miktarla bağlı kalınmaksızın mahkemece resen gözetilmesi gereken hususlardan olduğu, kaldı ki istinaf başvurusu sonucunda İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi tarafından verilen …/… Esas …/… Karar sayılı kararın esasa ilişkin bir inceleme ve hüküm içermediği, belirtilen sebepler dahilinde istinaf başvurusunun usulden reddine yönelik ilamın görev dava şartı açısından mahkememiz nezdinde bağlayıcılığının bulunmayacağı, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, usul ekonomisi ve yargılamanın süratle bitirilmesi ilkeleri nazara alınarak ve takdiren dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-İş bu dosyanın Kemalpaşa … Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… Esas …/… Karar sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize gönderilmiş olduğu anlaşıldığından, Mahkememizce verilen iş bu karşı görevsizlik kararının istinaf yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi durumunda, dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 21/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 22. maddesi gereğince görevli Mahkemenin belirlenmesi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
3-Yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli Mahkemece dikkate alınmasına,
4-Gerekçeli kararın re’sen taraflara tebliğine,
Dair, tarafların yokluklarında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar verildi.16/11/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.