Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/614 E. 2021/1043 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/614
KARAR NO : 2021/1043

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/03/2021
KARAR TARİHİ : 18/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili Şirket ile … San. Ve Tic.tLtd. Şti. Arasında 09/05/2017 tarihli satış sözleşmesi akdediğini, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereğince davalılar … (240 adet kızgınlık, tanımlama, yem yeme süresi takip tasmalı, , 600 litre buffer tank, 3 tip kesif yem +1 tip sıvı yem ünitesi, Sağım sonrası dipping sistemi, Tüketim Sayaçları, Manuel Sağım imkanlı, Sub-klinik vakada mastitis tespitli, VOD (Vacuum On Demand) Ekstra Enerji Tasarrufu, İyi Süt ve Kötü Süt Receıverı, Süt Sıcaklığı Ölçerli, Sütün renklere göre analizi, Süt Akış Hızı Ölçerli, İkiz Süt Filtresi ve 4 adet 3 kovalı, MS 20 Süt ayırma tertibatları dahildir. ) … CalfFeeder V 600 – 2 İstasyonlu ‘Buzağı Besleme Ünitesi ( İleride 4 istasyona çıkarılmaya uygun olan Modele Revize edilmiştir.) (Mama ile besleme, tanımlama sistemli 50 küpe dahil) … T- Cool 8000 Litre Robotik Süt Soğutma Tankı’nı sözleşme koşullarına uygun olarak müvekkiline satmayı, müvekkilinin de K.D.V Dahil) 377.260,00-EUR ödemeyi üstlendiğini, müvekkili tarafından sözleşme bedelinin eksiksiz ödenmiş olmasına karşın anılan satış sözleşmesi gereği davalılar tarafından sözleşme kapsamında teslim edilecek ürünlerden 4 yerine 2 adet ” SUPPLY UNİT ” teslim edilmiş olması nedeni eli tarafların 19/12/2018 tarihli ek protokolü akdettiklerini, bu ek protokol ile de ”…Protokolün yürürlülük tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde doğrudan,-… ya yönelteceği yazılı talebe istinaden son model 2 adet supply unıt veya o tarihteki …’nin bildirdiği muadili supply ünitin herhangi bir fiyat ödemeksizin …’nın adresinde teslim edileceği..” hususunda anlaştıklarını, müvekkilinin besi ve süt ürünleri üreticisi olduğunu, sözleşme konusu ürünleri verimliliğin; arttırılması, işgücünün azaltılması, ve benzeri iştigal konusu alanda fayda sağlaması amacı ile satın aldığını, ancak süreç içerisinde ürünlerin kullanımında çok sık arızaların olması davalılara bildirildiği ve sürekli servis desteği ile sorunun kapatılmaya çalışıldığını, keza sözleşmede belirtilen yükümlülükler dışına çıkmayan müvekkilinin, anılan ürünlerden olması gereken ve beklenilen verimi alamadığı, insan gücü yerine, sözleşmeye konu ürünleri satın alan müvekkilin, zaman ve emekten tasarruf edileceği, iş akışının kolaylaştırılacağı beklentisi içerinde iken, servis ihtiyacının sürekli hale geldiği, makinalar çalışırken insan gücü takviyesi ile anılan ürünleri kullanmak zorunda kaldığını, yine dava konusu ürünlerin arızaları nedeni ile, müvekkillerinin sütlerinin kesildiği ve tedarikçileri tarafından sütlerin iade edildiği, müvekkili bu nedenlerle-müşteri kaybettiği ve ticari, itibarının da zarar gördüğü, ekte sunulan … servis raporları incelendiğinde de servis hizmetinin çok sık alınmış olduğu, bir kısım değiştirmeler yapılarak sözleşme konusu ürünlerden fayda alınmaya çalışıldığını, örneğin elde edilen günlük süt miktarı yaklaşık 4 – 5-ton iken, ürünlerde anılan ayıpların oluştuğu günlerde ayıp sebebiyle 2 -3 tona düştüğü ve müvekkiline kazanç ve kar kaybı olarak yansıdığını, tüm servis raporları ve tespit bilirkişi raporu ile de sabit olduğu üzere ürünlerin tamir edilerek ayıpsız kullanılmasının mümkün olmadığı gibi, bunun mümkün olmadığı ancak süreç içerisinde anlaşılabildiğini, kullanım ile ortaya çıkan ve artık makinaların kullanımını, imkansız hale getiren bu ayıplar nedeni ile Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi … D.İş sayılı dosyada yaptırılan tespit ile, ürünlerin ayıplarının-gizli ve ağır ayıp olduğunun tespit edildiğini, söz konusu ayıplar nedeni ile ürünlerin kullanımının; müvekkili için imkansız hale geldiğinden bedel iadesi ve ürünlerin geri alınması talebi ile Karşıyaka. … Noterliği … Yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, işbu ihtarnameye davalı … … tarafından olumsuz yanıt verildiği, diğer davalı …’e ise sözleşmede belirtilen adrese gönderilen ihtarnamenin tebliğ edilemediği, Zorunlu Arabuluculuk dava koşulu olduğundan Karşıyaka arabuluculuk bürosu …/… büro dosya numaralı başvuru ile yapılan olduğumuz başvurunun 16/02/2021 tarihli anlaşamama tutanağı ile sonuçlandığını beyanla, müvekkilinin fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucunu artırmak üzere şimdilik 275.000,00-TL’nin müvekkile iadesi ile temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari işlerde uygulanacak reeskont avans faiziyle birlikte davalılardan alınarak müvekkile verilmesini, müvekkilinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucu artırılmak üzere, ayıplı ve iadesi talep edilen ürünler nedeni ile uğramış olduğu ticari zararların, kazanç kayıplarının şimdilik 25.000,00-TL temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari işlerde uygulanacak reeskont avans faiziyle birlikte davalılardan alınarak müvekkile verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretini davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … Limited Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) madde 6 uyarınca genel dava yetkisi davalının yerleşim yeri mahkemesi olduğu, HMK madde 7 uyarınca, birden fazla davalı yan olması halinde yetkili mahkemenin davalılardan herhangi birinin yerleşim yeri olacağı, huzurdaki davanın davalıları, dava konusu ürünün satıcısı ve müvekkilin bayisi olan Konyaaltı, Antalya’da mukim … .. Ltd. Şti. (“…”) ile …, İzmir’de bulunan müvekkili şirket olduğu, davacının davayı kendi yerleşim yeri mahkemesinde (Karşıyaka) ikame ettiği, bu nedenlerle HMK 116/1-a maddesi uyarınca yetki itirazında bulundukları, dosyanın müvekkilinin yerleşim yeri … ilçesi bakımından yetkili mahkeme olan İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini, davacının huzurdaki dava ile; … ile olan 09.05.2017 tarihli satış sözleşmesine konu 4 adet … Süt Sağım Robotu ve bunun ayrılmaz parçalarına (“Ürünler”) yönelik ayıp iddiasında bulunarak, bedel iadesi, ticari zarar ve kazanç kaybı talep ettiği, davacı maddi taleplerini toplamda 300.000 TL olmak üzere belirsiz alacak davasına konu ettiği, bunun şimdilik 275.000 TL’sini bedel iadesi olarak, şimdilik 25.000 TL’sini ticari zarar ve kazanç kaybı olarak talep ettiği, HMK madde 107 uyarınca davacının, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açabileceğinin düzenlendiği, somut olayda dava konusu edilen kısmın tüm tedarik kapsamı olmayıp sadece 4 adet sağım robotu olduğu, bunların da bedelinin satışa konu faturada ayrıca belirlendiği, teşvikten yararlanan davacının, faturanın dava konusu robotlara isabet eden kısmının yarısını diğer davalı …’e ödediği, davacı tarafından yapılan ödemenin tam ve kesin olarak belirlenebilir nitelikte olduğundan, Ürünler’in bedellerine ilişkin talep belirsiz alacak davası ile değil, kısmi dava ile talep konusu edilmesi gerektiği, huzurdaki davada dava konusu edilmeyen kısımlar bakımından zamanaşımının kesilmediği, ayrıca davaya konu bir diğer talep olarak ticari zarar ve kazanç kaybı, dava tarihi itibariyle belirlenebilir nitelikte olup, belirsiz alacak davası olarak talep edilemeyeceği, zira basiretli bir tacir konumundaki davacının, gerçekleştiğini ileri sürdüğü olduğu zararlarını hesaplayabilmesi ve tam ve kesin olarak ortaya koyabilmesinin kendisinden beklendiği, HMK madde 121 uyarınca davacı, dava dilekçesi ekinde sunduğu belgelerin davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerini dava dosyasına sunmakla yükümlü olduğu, davacının 15.03.2021 tarihinde tarafımıza tebliğ edilen dava dilekçesi ile dava dilekçesi ekinde olduğu beyan edilen belgelerin tebliğ edilmediği, … ile davacı arasında, konusu 4 adet … ve 1 Adet … … V600, … … 8000 Litre Robotik Süt Soğutma Tankı ve bunların ayrılmaz parçalarının satışı olan 09.05.2017 tarihli bir satış sözleşmesi (“Sözleşme”) akdedildiği, davacı …’in söz konusu Sözleşme kapsamında Ürünler için karşılıksız teşvikten yararlandığı, tüm alıma ilişkin fatura tutarının yarısının devlet hibesi ile ödendiği, yani davacının tüm tedarik kapsamının sadece yarısını kendisinin ödediği, dava konusu edilen kısmın ise tüm tedarik kapsamı olmayıp sadece 4 adet sağım robotu olduğu, bunların da bedelinin satışa konu faturada ayrıca belirlendiği, davacının toplam tedarik kapsamından dava konusu robotlara isabet eden fatura tutarının yarısını diğer davalı …’e ödediği, davalı …’in satım akdinin gereklerini tam ve gereği gibi ifa ettiği, malların ayıptan ari olarak sözleşme ve eklerine uygun olarak davalıya teslim edildiği, ancak tedarik kapsamında davacıya 2 adet … temin edilmiş olması nedeniyle (her ne kadar robotlar mevcut teslimat ile sorunsuz çalışsa da) taraflar arasında akdedilen 19.12.2018 tarihli Ek Protokol ile davacıya yedek parça veya ilave… tedariki konusunda seçimlik hak tanındığı, davacının seçimlik hakkını 2 adet… tedariki olarak kullandığı, müvekkili …’nın taahhüt ettiği gibi, söz konusu Ek Protokol konusu …leri 30.03.2021 tarihinde davacıya tam ve gereği gibi teslim ettiği, davacının ihtirazı kayıtsız bu teslimatı kabul ettiği, bu nedenle davacının talep sonucundaki Ek Protokol konusu ürünlere ilişkin talebinin konusuz kaldığı, süregelen zamanda davacının gerek kendi kullanım hatası gerek dış etkenlerden kaynaklı (elektrik kesintisi vs.) müvekkilin ilgili bölgedeki yeni bayisi olan dava dışı
… San. Tic. Ltd. Şti. firmasından sık sık servis müdahalesi talep ettiği, davacının servis taleplerinin robotlardaki bir ayıba ilişkin değil, daha ziyade operasyonel ve sübjektif beklentilere yönelik olduğu, davacının, robotlara ilişkin ana tedarikçi firma olan müvekkilinin mekanik garanti taahhüdünden sonuna kadar menfaat elde ettiği, ücretsiz servis hakkından sık sık yararlandığı, müvekkilinin ve/veya yeni bayisi (dava dışı …) müşteri memnuniyeti gereği sık sık davacının tesisini ziyaret ettiği, her defasında kullanım hatasından ya da dış etkenlerden kaynaklı arıza ya da servis ihtiyaçlarının karşılandığı, ancak bu müdahalelerin hiçbirinin Türk Borçlar Kanunu’nda tanımlandığı şekliyle ayıp niteliğinde olmadığı, zaten davacının hiçbir zaman usulüne uygun şekilde bir ayıp ihbarı yapmadığı, aksine davacının mekanik garanti süresi biteceği için bilinçli olarak bu davayı ikame ettiği, davacı ilk kez 22.12.2020 tarihinde, yani satış tarihinden 3 yıldan daha uzun süre sonra, Karşıyaka … Noterliği… yevmiye numaralı ihtarnamesi ile, daha önce servis formlarında müdahale edilen kullanım hataları ve sair minör arızalardan tamamen farklı olarak, BİRDENBİRE robotların gizli ayıplı olduğunu iddia ettiği ve robotlar için ödenen bedellerin iadesini talep ettiği, müvekkili tarafından keşide edilen 29.12.2020 tarihli Ankara … Noterliği … yevmiye numaralı cevabi ihtarname ile “sözleşme konusu robotların Sözleşmeye uygun şekilde teslim edildiği, sözleşme konusu ürünlerde iddia edildiği gibi esaslı ve gizli bir ayıp bulunmadığını, ürünlerin tüm teknik özellikleri haiz olarak ve taahhüt edildiği şekilde çalıştığı, bedel iadesi talebinin hukuken kabul edilebilir olmadığı” nın bildirildiği, davacının bunun üzerine Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde … Değişik İş dosyası ile delil tespitine başvurduğu, ancak bu tespit kapsamında müvekkile ve diğer davalıya tebligat yapılmadığından, inceleme esnasında sadece davacının taraf hazır bulunduğu ve tamamen eksik incelemeye dayalı, teknik olarak hatalı, denetime elverişsiz bir bilirkişi raporu tanzim edildiği, nihayetinde arabuluculuk süresince robotların ayıplı olmaması ve davanın zamanaşımı içerisinde ikame edilmemiş olması nedeniyle uzlaşma sağlanmadığı ve davacı yanca bu davanın açıldığını beyanla müvekkilinin fazlaya dair tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, HMK madde 116/1-a uyarınca yetki itirazlarının kabulü ile dosyasının yetkili ve görevli mahkeme olan İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, HMK madde 142 uyarınca inceleme yapıldıktan sonra davanın zamanaşımından reddine, HMK madde 121 uyarınca dava dilekçe eklerinin davalılara tebliğine, Davanın esasına girilmesi halinde haksız ve mesnetsiz davanın reddine, Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin (KDV Hariç) karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Limited Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 09.05.2017 tarihli sözleşme ile 19.12.2018 tarihli ek protokolde İzmir Mahkemelerinin yetkili kabul edildiği, buna göre HMK’nın 17. maddesi uyarınca işbu davada İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olduğu, gerçekten Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2019/5294 Esas, 2020/3678 Karar sayılı ilamında da “… taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava yalnız yetki sözleşmesinde belirlenen mahkemede açılır. Taraflar yetkili kıldıkları mahkemenin yanında, kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili mahkemelerin de yetkisinin devam etmesini isterlerse, bu durumun yetki sözleşmesinde ayrıca belirtilmesi gerekir.” şeklinde karar verilerek yetki şartının varlığı halinde davanın sadece sözleşmede belirlenen mahkemede açılabileceğinin kabul edildiği, uyuşmazlığın yetki şartında belirlenen mahkemede çözümlenebileceği, işbu davada da yetki şartı nedeniyle İzmir Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğundan yetkisizlik kararı verilmesi gerektiği, davacı tarafın fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle harca esas değeri 300.000,00-TL gösterdiği ve davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirildiği, öncelikle -alacak iddiasını Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin … Değişik sayılı dosyasından alınan tespit raporuna dayandırdığı da nazara alındığında- davacının talep ettiği alacağını dava tarihinde belirleyebildiği ve bu nedenle belirsiz alacak davası için HMK m.107 hükmünde aranılan şartların işbu davada oluşmadığı, kaldı ki yerleşik içtihatlarda davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davaların kısmî dava olarak nitelendirilmediği, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması halinde davanın kısmi dava olarak nitelendirileceği, bu itibarla işbu davanın kısmi dava niteliğinde olduğu, belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı, esasen davacının da zamanaşımı riskini bertaraf etme gayesiyle davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği, oysa ki işbu dava zamanaşımına uğradığı, Türk Ticaret Kanununun “Ticari Satış ve Mal Değişimi” başlıklı 23. maddesinin son fıkrasına göre malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcının iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmesi gerektiği, açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar etmekle yükümlü olduğu, somut uyuşmazlıkta davacı tarafın satıma konu makinelerde gizli ayıp bulunduğunu iddia etmekteyse de süresinde ve usule uygun şekilde ayıp ihbarında bulunmadığı, TTK’nın 23. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de TBK’nın satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, TBK’nın 231. maddesine göre ise satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğradığı, davanın zamanaşımına uğradığı, gizli ayıp halinde dahi 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiği, somut uyuşmazlıkta da 2 yıllık zamanaşımı süresi ziyadesiyle geçtiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği, arabuluculuk son tutanağında “Tarafların üzerinde anlaşamadığı uyuşmazlık … şirketinin … ve … şirketlerinden aldığı robot-sağım sistemlerinde gizli ayıp nedeniyle malların geri alınarak ödenen sözleşme bedelinin iadesi hususudur.” şeklinde bir ibarenin yer aldığı, dava dilekçesinin “talep ve sonuç” kısmının 2. maddesinde 275.000,00-TL’nin davacıya iadesi ve 3. maddesinde ise 25.000,00-TL kazanç kaybının tahsilinin talep edildiği, ancak 3. maddede yer alan kazanç kaybı talebinin zorunlu arabuluculuk görüşmelerine konu edilmediğinden bu talep yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verilmesi gerektiği, yine bugüne kadar ayıplı olduğunu iddia ettiği makineleri kullanarak gelir elde eden davacının, buna rağmen 275.000,00-TL’nin iadesini talep ettiği, bedel iadesi talebinin menfi zararın tazminine yönelik olduğu, 25.000,00-TL kazanç kaybı talebinin ise müspet zarar kalemi olduğu, menfi zarar ve müspet zarar birlikte talep edilemeyeceğinden davanın bu nedenle de reddinin gerektiği, nitekim aynı hususun “Çünkü bir sözleşmesel ilişkide menfi ve müspet zarar birlikte talep edilemez.” şeklindeki Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2014/8304 Esas, 2015/23475 Karar sayılı ilamında da ifade edildiği, bugüne kadar makineleri kullanan ve aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bedel iadesi talep eden davacının dürüstlük kuralına uygun olmayan taleplerinin hukuken himaye görmemesi gerektiği, Ayrıca her ne kadar dava dilekçesinde belirtilmemişse de davacı tarafın hibeden yararlandığı, devlet desteğiyle satıma konu makineleri almadığı, müvekkilinin tüm edimlerini eksiksiz şekilde yerine getirdiği, yıllardır makineleri kullanan davacının kötü niyetle ayıp iddiasında bulunduğu, haksız ve dayanaksız davanın reddinin gerektiğini beyanla taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde İzmir Mahkemeleri yetkili kabul edildiğinden yetkisizlik nedeniyle davanın usulden reddine, 25.000,00-TL tutarındaki kazanç kaybı talebi zorunlu arabuluculuk görüşmelerine konu edilmediğinden bu alacak kaleminin dava şartı yokluğundan usulden reddine, ayıp ihbarı süresinde olmadığından davanın bu nedenle esastan reddine, dava zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın bu nedenle esastan reddine, en nihayetinde haksız ve dayanaksız davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-Karşıyaka Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya…/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin … D. İş Esas sayılı dosyası,
3-Davacı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Limited Şirketi arasında imzalanan 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi ile 19/12/2018 tarihli Ek Protokol,
4-CD kayıtları,
5-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin …/… Esas …/… Kararsayılı yetkisizlik kararı,
6-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, davacı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Limited Şirketi arasında imzalanan 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi ile 19/12/2018 tarihli Ek Protokol kapsamında, sözleşmede kararlaştırılan satış bedelinin davacı şirket tarafından eksiksiz olarak ödenmesine rağmen davalılar tarafından davacıya satılan …, … … V 600 – 2 İstasyonlu Buzağı Besleme Ünitesi ile … 8000 Litre Robotik Süt Soğutma Tankı ürünlerinin çok sık arızalanmaları sebebiyle ayıplı oldukları iddiası çerçevesinde, bilirkişi raporu neticesinde talep sonucu arttırılmak üzere davacı şirket tarafından ürün bedelleri mukabilinde ödenen şimdilik 275.000,00-TL alacak ile davacı şirketin ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle uğradığı zarar bedeli 25.000,00-TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizleriyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Satım sözleşmesi, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 182. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 182/1. maddesinde düzenlenen satım sözleşmesiyle; alıcı satış bedeli olarak bir miktar para vermeyi borçlanır; satıcı ise satıma konu malı alıcıya teslim ederek mülkiyeti ona geçirme borcu altına girer.
Taşınır bir malın satışına ilişkin sözleşmede satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da bulunmaktadır.
Satıcının borçlarından bir tanesi de Borçlar Kanunu’nun 194. ilâ 207. maddeleri arasında düzenlenen ayıba karşı tekeffül borcudur.
Ayıba ilişkin hukuki düzenlemenin bulunduğu, Borçlar Kanunu’nun 194. maddesinde “Ayıba Karşı Tekeffül” başlığı altında:
“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir.
Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür.” hükmü yer almaktadır.
Anılan düzenlemede “Satıcı alıcıya karşı satılanın zikir ve vaadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir surette tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan mesuldür” denilmektedir.
Öğretide ayıp; satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hâli olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba karşı tekeffül, satılan şeyde satıcı tarafından zikir ve vaad edilen vasıfları taşımamasından veya satılan şeyin değerini sözleşme gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları bulunmasından satıcının sorumlu olmasıdır. Şu hâle göre ayıba karşı tekeffül ya zikir ve vaad olunan vasıfların bulunmaması ya da satılanın lüzumlu vasıflarının olmaması sebebiyle gerçekleşir.
Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır. Çünkü satımda alıcının amacı, istediği maksat için kullanabileceği, yararlı bir malın mülkiyetine sahip olmaktır. Satıcı, malın değerini veya yararını azaltan eksikliklerin bulunmadığını ayrıca garanti etmese bile; bu borç kanunen mevcuttur. Bu nedenle satıcının bu borcunu kanuni bir borç olarak nitelendirmek mümkündür (Tandoğan, H.: Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, C.1/1, Ankara 1988, s.163; Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1996, s.91).
Ayıba karşı tekeffüle ilişkin kuralların uygulanabilmesi için satıcının kusurlu olması şart değildir. Gerçekten de Borçlar Kanunu’nun 194. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre satıcı, ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. Ancak satıcının ayıptan sorumlu tutulabilmesi alıcı satım anında malın ayıplı olduğunu bilmemelidir. Ayıbı bilen veya bilmesi gereken alıcı, satıcı ayrıca garantide bulunmamış ise ayıp hükümlerine dayanamaz. Bu konu Borçlar Kanunu’nun 197. maddesinde “Bayi, müşterinin bey’i zamanında malumu olan ayıptan mesul olmadığı gibi mebii kâfi derecede muayene etmekle fark etmiş olacağı ayıptan da ancak bunun mevcut olmadığını temin etmiş ise mesul olur.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre alıcı gizli ya da açık ayıbı bilerek alıyorsa ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvuramaz.
Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcıya Borçlar Kanunu’nun 202. ve devamı maddelerinde seçimlik haklar tanınmıştır. Buna göre alıcı sözleşmeden dönebileceği gibi semenin indirilmesini ya da malın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini de isteyebilir. Tüketicinin korunmasına ilişkin düzenlemelerde alıcının malın onarılmasını isteme hakkına sahip olduğu da benimsenmiştir.
Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 20.06.2019 tarihli ve 2017/19-1657 Esas 2019/744 Karar sayılı kararında da yer verilmiştir.
Davaya konu uyuşmazlığın, davacı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Limited Şirketi arasında imzalanan 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi ile 19/12/2018 tarihli Ek Protokol kapsamında, sözleşmede kararlaştırılan satış bedelinin davacı şirket tarafından eksiksiz olarak ödenmesine rağmen davalılar tarafından davacıya satılan …, … V 600 – 2 İstasyonlu Buzağı Besleme Ünitesi ile … 8000 Litre Robotik Süt Soğutma Tankı ürünlerinin çok sık arızalanmaları sebebiyle ayıplı oldukları iddiası çerçevesinde, bilirkişi raporu neticesinde talep sonucu arttırılmak üzere davacı şirket tarafından ürün bedelleri mukabilinde ödenen şimdilik 275.000,00-TL alacak ile davacı şirketin ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle uğradığı zarar bedeli 25.000,00-TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizleriyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen 300.000,00-TL ibaresinin yanında (BELİRSİZ ALACAK DAVASIDIR.) ibaresine yer verilerek ve dava dilekçesinin netice-i talep kısmında ”…bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucunu arttırmak üzere şimdilik 275.000,00-TL’nin müvekkile iadesi…” ibaresi ile ”…bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucunu arttırmak üzere ayıplı ve iadesi talep edilen ürünler nedeni ile uğramış olduğu ticari zararların kazanç kayıplarının şimdilik 25.000,00-TL’nin müvekkile iadesi…” ibaresine yer verildiği dikkate alınarak, öncelikle belirsiz alacak davasının mahiyetine değinmekte fayda görülmüştür.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle dava konusu edilen alacakların belirsiz alacak olup olmadığı hususu tartışılıp değerlendirilmiştir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde yer alan;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
Bir talep konusunun belirli olup olmadığının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E.-2015/1598 K., 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E.-2016/824 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2177 E.-2018/29 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E.-2018/24 K, 07.03.2018 tarihli ve 2014/22-2350 E.-2018/439 K., 14.03.2018 tarihli ve 2015/22-186 E.-2018/479 K. ile 28.03.2018 tarihli ve 2015/22-127 E.-2018/559 K.; 16.04.2019 tarihli ve 2017/17-1099 E., 2019/460 K.,02.07.2019 tarihli ve 2016/22-1610 E., 2019/841 K.;16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K.; 19.12.2019 tarihli ve 2018/22-1122 E., 2019/1413 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Belirsiz alacak davası, 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde; ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.
(Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur.
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak belirlemesi gerçekten mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Belirsiz alacak davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklı iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabilir (HMK m. 107/2). Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilmesi mümkündür. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
Belirsiz alacak davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.
Aslında maddî hukukta belirsiz alacak davası açılabilmesinin dayanakları mevcuttur. Örneğin, Borçlar Kanunu’nun 42. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ”Zararın miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim, halin mutat cereyanına ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.” Bu düzenleme ile davacının dava açarken alacağını tam olarak dava dilekçesinde göstermesinin mümkün olamayacağı kabul edilmiştir.
Bu düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde; ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” şeklinde aynı doğrultuda düzenlenmiştir.
Belirsiz alacak davası öncelikle maddî hukuka hizmet etmektedir. Zira alacaklının alacağını dava açarken belirleyemediği hallerde belirsiz alacak davası açmasına izin verilmezse, bu öncelikle maddî hukuka aykırı olacak ve zarar görenin zararını karşılayamamasına neden olacaktır. Belirsiz alacak davası usûl hukuku bakımından öncelikle davacının yargılama giderlerine ilişkin riskini azaltmayı amaçlamaktadır. Davacı belirsiz alacak davası sayesinde yanlış olarak eksik ya da fazla miktarda talep sonucunu belirleme zorunluluğundan da kurtarılmaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar dahilinde, iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiği, ancak dava dilekçesi ve içeriği ile netice-i talep kısmında yer verilen ibarelerden anlaşıldığı üzere davacı şirketin davalı … Limited Şirketi ile imzaladığı 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi kapsamında kendisine teslim edilen sözleşmeye konu ürünlerin satıcıya iadesi ile sözleşme kapsamında kendisine teslim edilen makineler karşılığında ödediği bedelin iadesini talep ettiği, davacı şirket tarafından ödenen bedelin davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu, kaldı ki bu bedellerin basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunan davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak bilinmesi gerektiği, yine dava konusu makinelerin ayıplı olmaları sebebiyle uğranılan ticari kazanç kayıplarının ne kadar olduğunun da basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü altında bulunan ve tüm gelir ve giderlerini ticari defterlerine işleyerek tüm kazanç ve kayıplarını kayıt altına almak zorunda bulunan davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu, açıklanan sebepler dahilinde davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilir alacak kalemlerine konu iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h. maddesinde davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Karşıyaka Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya…/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin … D. İş Esas sayılı dosyası, Davacı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Limited Şirketi arasında imzalanan 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi ile 19/12/2018 tarihli Ek Protokol, CD kayıtları, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin …/… Esas …/… Kararsayılı yetkisizlik kararı ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davacı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile davalı … Limited Şirketi arasında imzalanan 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi ile 19/12/2018 tarihli Ek Protokol kapsamında, sözleşmede kararlaştırılan satış bedelinin davacı şirket tarafından eksiksiz olarak ödenmesine rağmen davalılar tarafından davacıya satılan …, … V 600 – 2 İstasyonlu Buzağı Besleme Ünitesi ile … 8000 Litre Robotik Süt Soğutma Tankı ürünlerinin çok sık arızalanmaları sebebiyle ayıplı oldukları iddiası çerçevesinde, bilirkişi raporu neticesinde talep sonucu arttırılmak üzere davacı şirket tarafından ürün bedelleri mukabilinde ödenen şimdilik 275.000,00-TL alacak ile davacı şirketin ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle uğradığı zarar bedeli 25.000,00-TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizleriyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, dava dilekçesinde bilirkişi raporu neticesinde talep sonucu arttırılmak üzere davacı şirket tarafından ürün bedelleri mukabilinde ödenen şimdilik 275.000,00-TL alacak ile davacı şirketin ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle uğradığı zarar bedeli 25.000,00-TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizleriyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen 300.000,00-TL ibaresinin yanında (BELİRSİZ ALACAK DAVASIDIR.) ibaresine yer verilerek ve dava dilekçesinin netice-i talep kısmında ”…bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucunu arttırmak üzere şimdilik 275.000,00-TL’nin müvekkile iadesi…” ibaresi ile ”…bilirkişi raporu geldikten sonra talep sonucunu arttırmak üzere ayıplı ve iadesi talep edilen ürünler nedeni ile uğramış olduğu ticari zararların kazanç kayıplarının şimdilik 25.000,00-TL’nin müvekkile iadesi…” ibaresine yer verilmek suretiyle iş bu davanın ikame edildiği, ancak dava dilekçesi ve içeriği ile netice-i talep kısmında yer verilen ibarelerden anlaşıldığı üzere davacı şirketin davalı … Limited Şirketi ile imzaladığı 09/05/2017 tarihli Satış Sözleşmesi kapsamında kendisine teslim edilen sözleşmeye konu ürünlerin satıcıya iadesi ile sözleşme kapsamında kendisine teslim edilen makineler karşılığında ödediği bedelin iadesini talep ettiği, davacı şirket tarafından ödenen bedelin davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu, kaldı ki bu bedellerin basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunan davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak bilinmesi gerektiği, yine dava konusu makinelerin ayıplı olmaları sebebiyle uğranılan ticari kazanç kayıplarının ne kadar olduğunun da basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü altında bulunan ve tüm gelir ve giderlerini ticari defterlerine işleyerek tüm kazanç ve kayıplarını kayıt altına almak zorunda bulunan davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu, açıklanan sebepler dahilinde davacı şirket tarafından tam ve kesin olarak belirlenebilir alacak kalemlerine konu iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığı, bu çerçevede davacı şirketin uğradığı zarar miktarının tam olarak belirlenebileceği ve davanın belirlenecek zarar miktarı üzerinden açılabileceğinin ortada olduğu, ancak davacı vekilinin dava dilekçesinde de açıkça belirttiği üzere davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile girmiş ve Kanun’un 107. maddesinde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğinin düzenlendiği, davanın açıldığı tarih itibariyle dava konusu olan alacağın tam ve kesin olarak belirlenebildiği durumlarda ise yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde davacının davayı belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararının bulunmadığının değerlendirildiği, belirtilen sebepler dahilinde davacı tarafından davacı şirkete ait iş yerinde meydana gelen zarar miktarını tam ve kesin olarak belirleyebileceği dikkate alındığında iş bu davayı belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararının bulunmadığı, dava şartlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 1-h. fıkrasında davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmasının dava şartları arasında sayıldığı, aynı Kanun’un 115. maddesinde ise Mahkemenin dava şartlarının varlığını yargılamanın her aşamasında re’sen gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda davanın usulden reddine karar verileceğinin belirtildiği anlaşılmakla, açılan davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-h. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince hukuki yarar yokluğu sebebiyle USULDEN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında peşin olarak yatırılan 5.123,25-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 5.063,95-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.18/11/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.