Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/559 E. 2021/982 K. 09.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/559 Esas
KARAR NO : 2021/982

DAVA : Menfi Tespit (Adi Yazılı Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/07/2021
KARAR TARİHİ : 09/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Adi Yazılı Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan) dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından müvekkili şirket aleyhine İzmir …. İcra Müdürlüğü’nün …/… esas sayılı dosyası ile 1.626.047,26-TL takip çıkış miktarlı icra takibi başlatıldığını, icra takibindeki borcun sebebi olarak 20.09.2018 düzenleme tarihli, 31.12.2018 vade tarihli 1.350.000-TL bedelli bononun gösterildiğini, müvekkili şirketin davalı tarafa böyle bir borcunun bulunmadığını, müvekkili şirket ile davalı taraf arasında İzmir/… Belediyesi … Mahallesi … Ada … Parsel … Blok …-…-… nolu daire ve … Blok … nolu dairelerin sözleşmedeki şartlar ile devrine ilişkin olarak 20.09.2018 tarihli taşınmaz daire satış sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşmenin “Satış Bedeli Ve Ödeme Şartları” başlığının 2. maddesinde “Sözleşme konusu bağımsız bölümlerin tamamının satış bedelinin KDV dahil 1.350.000-TL olarak kararlaştırılıp, karşılığında davaya ve takibe konu 1.350.000-TL’lik teminat senedi verildiğini, tapuların verildiği zaman teminat senedinin hiçbir bedel talep etmeden geri iade edileceğinin, sözleşmenin aynı başlıklı 3. maddesinde teminat senedinin başka bir amaç ile kullanılamayacağının kararlaştırıldığını, müvekkili şirket ile davalı taraf arasında başkaca bir ticari ilişki bulunmadığından takibe konu senedin 20.09.2018 tarihli taşınmaz daire satış sözleşmesine istinaden verildiğinin açık olduğunu, sözleşme gereği bu senedin takibe konu edilmesinin mümkün olmadığını, teminat senedinin dayandığı sözleşmenin şekil şartlarına uygun geçerli bir sözleşme olmadığını, taşınmaz satış vaadi içeren sözleşmelerin geçerliliğinin şekil şartlarına bağlı olduğunu, Noterlik Kanunu’nun 60(3) ve 89. maddelerine göre, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik kazanabilmesi için noterde düzenlenmesinin gerektiğini, müvekkili şirket ile davalı arasındaki sözleşmenin ise, taraflar arasında imza altına alınmış olduğundan, geçerli bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesi olmadığını, bu sebeple geçersiz sözleşmeye dayanarak verilen teminat senedinin de geçerliliğinden söz edilemeyeceğini, geçersiz bir teminat senedine dayanılarak müvekkili şirket aleyhine başlatılan icra takibinin ve müvekkili şirketin borçlu olduğunun kabulünün mümkün olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin sekizinci maddesine göre bağımsız bölümün, 30.12.2019 tarihinde tesliminin, teslimin sağlanamaması durumunda fesihte dahi 30.12.2019 tarihinden sonra 6 aylık bir süre tanınmış olduğunu, 6 ayın sonunda bağımsız bölümün teslim edilmemesi halinde sözleşmenin fesih edilmiş sayılacağının imza altına alındığını, 9. maddesinde cezai şartın öngörüldüğünü, sözleşmenin feshi durumunda dahi, takibe konu teminat senedinin, icra takibine konu edilebileceğine dair bir hususun bulunmadığını, müvekkili şirketçe davalı tarafa yapılmış bir fesih bildiriminin söz konusu olmadığını, icra takibi başlatıldığında sözleşmede henüz müvekkili şirkete tanınan 6 aylık gecikme önelinin dahi kullanılmadığını, bu sebeple; sözleşmeyi feshettiğine dair bildirimde bulunmayan ve sözleşmenin kendiliğinden fesholabilmesi için geçmesi gereken süre geçmeden ve sözleşmede açıkça teminat senedi olduğuna dair ibare bulunan senet hakkında icra takibi başlatılan müvekkili için, böyle bir borcun doğmuş sayılmasının kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin ödeme emrinden haberdar olmadığını, tebligatın usule aykırı ve geçersiz olduğunu, İzmir …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin…/… esas sayılı dosyasında görülen menfi tespit davasının kabul edildiğini bildirmiş, davacının, davaya konu icra dosyası alacağı ile bu alacağın dayanağı olan bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin tedbiren durdurulmasına, davalının kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki 20/09/2018 tarihli yazılı sözleşmede bağımsız bölümlerin tamamlanarak en geç 31.12.2018 tarihine kadar tapusunun teslim edileceğinin kararlaştırıldığını, 8. maddede teslimin gecikmesi halinde gecikmenin en fazla 6 ay olabileceğinin, her ay için 500,00-TL ödeme yapılacağının, 6 ay sonunda, bağımsız bölümün teslim edilmemesi halinde sözleşme fesih edilmiş kabul edileceğinin, alıcının fesih tarihine kadar yapmış olduğu ödemelerin 1 ay sonra başlamak üzere 3 eşit taksit halinde kanuni faizi ile birlikte iade edileceğinin belirtildiğini, sözleşmenin 1. ve 8. maddeleri arasında açık bir çelişki bulunduğunu, sözleşmedeki çelişkilerin tüketici olan müvekkili lehine yorumlanmasının gerektiğini, 31.12.2018 olan teslim tarihinin muhtemelen bir dikkatsizlik sebebiyle ya da davacı şirketin kötüniyetli bir yaklaşımı sonucunda bilerek 31.12.2019 yazıldığını, teslim tarihinin 31.12.2018 olduğu düşünüldüğünde, 8. maddede tanınan 6 aylık süre geçtikten sonra icra takibinin başlatıldığını, bu nedenle davacı vekilinin fesih öneli dolmadan icra takibi başlatıldığı yönündeki iddiasının yerinde olmadığını, taraflarca icra takibine başlamadan önce herhangi bir fesih bildiriminde bulunulmadığını, davacı şirketle defalarca görüşülmesi ve edimlerini yerine getirmesinin istenmesine rağmen müvekkiline sattığı bağımsız bölümleri başka şahıslara satmış olması sebebiyle, davacı şirketin edimlerini yerine getirmeyeceğinin açık ve net bir şekilde ortaya çıkmış olması sebebiyle, kendilerince sözleşme feshedilmeksizin doğrudan icra takibine başlandığını, ödeme emrinin davacı şirketin ticaret sicilinde kayıtlı merkezine tebliğ edildiğini, müvekkilinin tacir ya da esnaf olmadığını, satın aldığı bağımsız bölümlerin mesken nitelikli olup kişisel yatırım amacıyla satın aldığını bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında adi yazılı sözleşme niteliğinde düzenlenen taşınmaz daire satış sözleşmesi başlıklı taşınmaz satış vaadi sözleşmesi nedeniyle davacı tarafça davalı tarafa teminat senedi olarak verildiği iddia edilen bononun icra takibine konu edilmesi nedeniyle davaya konu icra takibinde talep konusu alacak ve bu alacağın dayanağı bono nedeniyle davacı tarafın, davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar nispi ticari davalar ve yalnız bir ticari işletme ile ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruptan oluşur.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın yasal düzenlemelerce ticari sayılan davalardır. Bu davalar TTK’nun 4(1), Kooperatifler Kanunu’nun 99, İİK’nun 154, Finansal Kiralama Kanunu’nun 31, Ticari İşletme Lehine Kanunu’nun 22. maddelerinde sayılmış olup, bu nitelikteki davaların mutlak ticari dava sayılabilmesi için ilgili özel kanunlarda nitelendirilmesi ya da TTK’nun 4(1) maddesinde sayılmış olması yeterlidir.
Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili ve tarafların tacir olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. Uyuşmazlığın nispi ticari dava sayılabilmesi için bu iki koşulun birlikte varlığı zorunludur.
Üçüncü grup ticari davalar yalnız bir tarafın ticari işletmesini ilgilendirilen havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bu davalar TTK’daki yasal düzenleme gereği uyuşmazlığını bir yanı tacir olmasa dahi bir yanının tacir olması halinde ticari dava sayılmıştır.
6335 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu’nun ikinci maddesi ile değişik TTK’nun 5(1) maddesi gereğince ticaret mahkemesi ticari nitelikli davalara ve çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlendirilmiş olup, buna göre Asliye Ticaret Mahkemesi ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki görev ilişkisidir.
Davacı taraf, davaya ve icra takibine konu bononun taraflar arasındaki taşınmaz daire satış sözleşmesi başlıklı satış vaadi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini iddia etmiş, davalı tarafça taraflar arasındaki sözleşme inkar edilmemiş, uyuşmazlık noktası senedin teminat senedi olup olmadığı, sözleşmenin fesih edilip edilmediği, senedin niteliği ile sözleşme feshedilmeksizin icra takibine konu edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmıştır.
Somut olayda; davaya ve icra takibine konu bononun taraflar arasındaki taşınmaz daire satış sözleşmesi başlıklı, adi yazılı satış vaadi sözleşmesinden kaynaklandığı, taraflar arasında sözleşmenin varlığı ve içeriği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, sözleşmenin 10.maddesinde bağımsız bölümlerin tamamının satış bedelinin 1.350.000,00-TL olup karşılığında aynı miktarda teminat senedinin verildiğinin, tapular verildiği zaman teminat senedinin hiçbir bedel talep etmeden geri iade edileceğinin, senedin teminat senedi olup başka bir amaç ile kullanılamayacağının kararlaştırıldığı, buna göre davaya ve takibe konu senedin kayıtsız ve şartsız borç ikrarını içerir nitelikte kıymetli evrak niteliğinde olmadığı ve bunun sonucu olarak davanın mutlak ticari dava niteliğinin bulunmadığı, davanın nispi ticari dava olarak görülebilmesi için tarafların tacir olup uyuşmazlığın ticari işletmeleri ile ilgili olması koşullarının bir arada bulunmasının gerekmesine rağmen davacının tacir olmadığı gibi adına kayıtlı herhangi bir ticari işletmesinin bulunmadığı, satış sözleşmesine konu bağımsız bölümlerin dört adet olup mesken niteliğinde oldukları, davalının bu bağımsız bölümleri yatırım amacıyla aldığının davalı vekili tarafından bildirildiği, buna göre davalının tüketici sıfatlı kişi olmamasına bağlı olarak görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olmadığı gibi davanın ticari dava niteliğinin bulunmadığı, buna bağlı olarak Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesinin mümkün olmadığı, uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde çözülmesi gerektiği, görevin dava şartlarından olup HMK nun 115(1) maddesi uyarınca davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği, usul ekonomisi ve dosyanın sürüncemede kalmaması açısından HMK’nun 138(1) maddesi uyarınca ön inceleme duruşması yapılmaksızın karar verilmesinin gerekli ve yararlı olduğu dikkate alınarak mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerektirici nedenlerle:
1-Görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması ve Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ nedeniyle HMK nun 114 (1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nun 343 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/11/2021

Başkan …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Katip ….
(e-imzalıdır)