Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/544 E. 2022/261 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/544
KARAR NO : 2022/261

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 10/09/2021
KARAR TARİHİ : 17/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirket nezdinde … no’lu “… İşyeri Paket Sigorta Poliçesi” ile sigortalı dava dışı … Tuhafiyecilik İnşaat Turizm Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin bulunduğu işyeri 20/05/2018 tarihinde kanalizasyon hattından sızan sular nedeniyle (dahili su sirayeti sonucunda) hasarlandığı, dava dışı sigortalılarının hasarı Poliçe Genel Şartlarına uygun olarak ekspertiz raporu ile tespit edilmiş, ekspertiz raporuna istinaden sigortalımıza 25/07/2019 tarihinde hasar bedeli olarak 16.306,97-TL ödendiği, Sigortalı ile müvekkil arasında akdedilen Poliçe Genel Şartları ve TTK 1472. Maddesi uyarınca müvekkil şirket, sigortalısının zararına neden olanlar aleyhine mevcut her türlü hak bakımından halefi olduğu, nitekim müvekkil şirket rücu talebini rücu talep yazısı ile bildirerek ödemenin yapılması gerektiğinin ihtarında bulunduğu, lakin müvekkil şirkete herhangi bir ödeme yapılmadığı, İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün …/… E. sayılı dosyası ile takip başlatıldığı, davalı borçlu yasal süresi içerisinde haksız ve kötü niyetli olarak borca itiraz ettiğinden ilgili icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği, davalı borçlunun İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün …/… E. Sayılı takip dosyasına vaki borca itirazının iptaline ve takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın, konunun esası bakımından da yetki kuralına riayet etmediği, gerçekten de hasar olayına dayandırılan takip ve dava konusu alacak, genel yetkili, borçlunun ikametgâhı yerindeki icra dairesinde takibe konulmadığı, buna göre yetkili icra dairesi İstanbul İcra Daireleri olduğu, Gerek genel yetki (HMK md.6), gerekse zarar sigortalarında uygulanan yetki (HMK md.15/f.1) kurallarından herhangi birine göre yetkili olmayan mahkemenizde açılan davanın yetki yönünden reddine, davanın reddi ile davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddi ile lehlerine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, davacı sigorta şirketi tarafından hasar gören sigortalısı şirketin Sigorta Poliçesi kapsamında tazmin edilen zararlarının davalıdan kusuru nispetinde halefiyeten tahsili istemli itirazının iptalinden ibarettir.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde; ”Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir.” hükmü bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde; “Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde; ”Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde; ”Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yetki itirazının ileri sürülmesi usulü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinde; “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.
Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde belirlenmiştir.
Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesi ile ödeme emrine itirazında yetki itirazında bulunduğu, takip ve dava konusu alacağın, genel yetkili, borçlunun ikametgâhı yerindeki icra dairesinde takibe konulmadığı, buna göre yetkili icra dairesi İstanbul İcra Daireleri olduğu, dava konusu hasarın İstanbul/Sarıyer’de gerçekleştiği, müvekkil idarenin İstanbul’da olduğunu belirterek yetkili icra dairesinde takip yürütülmediğinden, usulden reddi, aksi halde davanın yetkisiz mahkemede açıldığından yetkisizlik kararı verilmesini talep etmiştir.
Davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına halef olarak davalı aleyhine açılan iş bu dava açısından sigortalı ile davalı … Genel Müdürlüğü arasındaki yetki kurallarının uygulanması gerektiği, İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün …/… E. sayılı dosyasında davalının yetki itirazının incelenmesinde her ne kadar yetki itirazında bulunulmuşsa da yetkili icra dairesinin ayrıca ve açıkça gösterilmediği, yalnızca ‘yetki yönünden itiraz ediyoruz’ demekle yetinildiği gözetilerek icra dairesinin yetkisine itirazı usule uygun olarak ileri sürülmediğinden kabul görmeyerek Mahkememizin yetkisi incelenmeye geçilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda davanın, sigortalısı şirkete halefiyeten davalıya karşı açılan itirazın iptali olduğu, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağının, ayrıca takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğunun düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğunun belirtildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2. maddesinde ise yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazında bulunan tarafın yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirmesi gerektiğinin, aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmayacağının düzenlendiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde müvekkili olan idare İstanbul’da olduğundan, dava konusu haksız fiilin de İstanbul İli, Sarıyer ilçesinde gerçekleştiğinden bahisle İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunduğu, bu kapsamda davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı sigortalıya halef sıfatıyla açılan iş bu dava açısından dava dışı sigortalı ile davalı … arasındaki yetki kurallarının uygulanması gerektiği, mahkememizin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde yer alan yetkili mahkemelerden biri olmadığı, davacının yetkisiz mahkemede dava açması neticesinde birden fazla yetkili mahkemenin bulunduğu durumlarda seçimlik hakkın davalıya geçeceği, davalı vekilinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde usulüne uygun şekilde belirttiği yetki ilk itirazında yetkili mahkeme olarak haksız fiilin gerçekleştiği yer mahkemesi olan İstanbul Mahkemelerini seçtiği, belirtilen sebeplerle uyuşmazlığın çözümü noktasında İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğu, HMK 114-115 maddeleri gereğince yetki yönünden dava şartının mevcut olmadığı kanaatine varılmış ve mahkememizin yetkisizliğine yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olduğuna dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olması ve Mahkememizin YETKİSİZLİĞİ nedeniyle HMK nun 114(1/ç) maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2- HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın kesin yetkili ve görevli İSTANBUL ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin yetkili ve görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
5-Harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin HMK’ nin 331/2. mad. gereğince yetkili mahkemece nazara alınmasına,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/03/2022

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)