Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/488 E. 2022/943 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/488 Esas
KARAR NO : 2022/943
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/04/2021
KARAR TARİHİ : 24/11/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya ait … plakalı araç ile ilgili olarak Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinin mevcut olduğunu, aracın 08/09/2018 tarihinde 1.24 promil alkollü olan dava dışı sürücü …’nın sevk ve idaresindeki … Caddesinde otoyol istikametine doğru seyrederken sürücü alkolün etkisinde olduğundan tedbirsiz, dikkatsiz ve trafik kurallarına aykırı bir şekilde aracı kullandığından park halinde bulunan … plakalı aracın son ön köşe yan kısımlarına çarpıp sağ yan tarafına devrilip yatması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, bu kazadan dolayı … plakalı araçta meydana gelen hasar nedeniyle davacının, dava dışı araç malikine 29/11/2018 tarihinde 18.200,00 TL ödediğini, teminat kapsamı dışında kalan edelin rücuen sigortalıdan tahsil edilmesi için İzmir 20. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının itirazı ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, kötüniyetle takibe itiraz eden borçlu aleyhine % 20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde özetle; olay tarihinde aracı eşi … tarafından sevk ve idare ettiğini, eşinin o tarihte alkollü olarak aracı kullandığına ilişkin bir adli tıp kurumu mevcut olmadığını, anılan alkol raporunu kabul etmediğini, alkol raporu doğru kabul edilse dahi anılan oranda bir alkol bu şekilde bir kazaya tek başına sebebiyet verecek düzeyde olmadığını, seyir halindeyken aracın direksiyonu dönmediğini ve direksiyon pompasının kendini kilitlediğini ve bu arıza yüzünden eşi sürücünün direksiyonu çeviremediğini ve yolun virajlı olması aracı nedeniyle sola doğru çektiğini, eşinin o kadar uğraşmasına rağmen direksiyon kilitlendiğini ve park halindeki araca çarpmasına sebep olduğunu, kazanın kesinlikle alkolün etkisi ve tesiri ile olan bir kaza olmadığını, arabada olan hasarın gerekli tamirini kazanın hemen sonrasında yaptırıldığını, arızanın varlığı o güne kadar hiçbir belirti göstermediğini, ancak olay sırasında etkisini gösteren bu durum sebebi ile kazanın meydana geldiğini, davacının değer kaybına ilişkin iddiasını sigorta şirketine bildirmesi gerektiğini bildirmiş, davanın reddini, %20 kötü niyet tazminatı ile yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Uyuşmazlığın dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere; davacı şirket tarafından sigortalı aracın dava dışı 08/09/2018 tarihli meydana gelen trafik kazasında sürücünün alkolün etkisiyle kusurundan kaynaklı meydana geldiği iddiasıyla zarar gören 3.kişilere ödenen bedellerin rücuen tahsiline ilişkin İzmir 20.İcra Müdürlüğünün … Takip sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında toplandığı görülmüştür.
İzmir 1.Tüketici Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı kararı ile, 6100 sayılı HMK’nun 1 maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” şeklinde düzenleme bulunduğu anlaşıldığından, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilerek verilen görevsizlik kararı sonucu İzmir Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’nca dosya mahkememize tevzi edilmiştir.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Sigortacının rücu hakkı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1472. maddesinde ; ”Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.
Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı rücuen tazminat davasında, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda, 22/03/1944 tarih ve 1944/37 Esas 1944/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında aynen; “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle halefiyet davası ticari dava sayılamaz. Bu dava aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.03.1944 Tarih E. 37, K. 9, R.G. 3.7.1944 sayılı kararında; “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp; aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” rücu davaları açısından görevli mahkemenin belirlenmesinde esas alınması gereken kıstaslara dikkat çekilmiştir.
Davacı … Sigorta Şirketi nezdinde tanzim olunan … numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi kapsamında davalıya ait olan ve sigortalanan … plakalı aracın tescil kayıtlarının incelenmesinde, aracın kullanım amacının hususi olduğu, kullanım amacının yük nakli olduğu, cinsinin kamyonet-kapalı kasa olduğu görülmektedir.
Rücuen tazminat talebinin dayanağının taraflar arasındaki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesine dayalı aracın kullanım tarzının kamyonet, aracın cinsinin Kamyonet-Kapalı Kasa olduğunun belirtildiği, davalıya ait ve sigorta poliçesine konu aracın ruhsat bilgilerinde kullanım amacının hususi olarak yer aldığı, sigorta poliçesine konu araca ilişkin poliçenin tanzimi sırasında davalı araç maliki tarafından aracın ticari olduğunun ve ticari faaliyette kullanıldığının davacı sigorta şirketine bildirildiğine dair herhangi bir bilgi ve belgenin dosya muhteviyatında yer almadığı, resmi kayıt niteliğindeki araç ruhsat bilgilerinde kamyonet vasfındaki sigortalı aracın kullanım şekli “hususi” olarak belirtildiği ve poliçe ruhsat bilgilerine göre düzenlendiğinden, yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde hususi vasıftaki kapalı kasa kamyonetin ticari araç olarak kabul edilmediği de gözetildiğinde dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davalı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015/1724 Esas 2017/9209 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..zorunlu trafik sigortası olmayan araç muris adına kayıtlı kapalı kasa kamyonet olup kullanım amacı hususi-yük nakli olmakla ticari araç olmadığından…..” denilerek kullanım amacı hususi-yük nakli olan kapalı kasa kamyonetin ticari araç olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/4281 Esas 2019/541 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..Dava, zorunlu mali mesuliyet sigortacısının, ehliyetsizlik sebebine dayanarak sigortalıya yönelttiği rücu davasıdır. Kazaya neden olan araç hususi kamyonet olup, ticari niteliği bulunmamaktadır……” ibarelerine yer verilerek, kullanım amacı hususi olan kamyonet vasfındaki aracın ticari mahiyetinin bulunmadığına dikkat çekilmiştir.
Yukarıda yer verilen ve yerleşik vasfını kazanmış Yargıtay içtihatları çerçevesinde, taraflar arasındaki sigorta poliçesine konu kullanım amacı hususi-yük nakli olan aracın ticari vasfının bulunmadığı ortadadır.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2018/970 Esas 2018/687 Karar sayılı kararında aynen; ”…..kullanım şekli “hususi” olarak belirtildiğinden dava tarihi olan 04.09.2015 itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Kanun uyarınca davacı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla davaya bakmakla tüketici mahkemesi görevli olduğundan mahkemece davaya bakmakla asliye ticaret mahkemesi görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Nitekim Yargıtay 17. H.D’nin 2015/1724 E, 2017/9204K sayılı kararında da kulllanım şekli “hususi yük nakli” olan kamyonet, ticari araç olarak kabul edilmemiştir……” ibarelerine yer verilerek kullanım şekli hususi yük nakli olan aracın ticari araç vasfında olmadığına karar verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 2021/1483 Esas 2021/1039 Karar sayılı kararında aynen; ”…..Davacı sigorta şirketi, bu davayı sigorta poliçesi akitine karşı açmış olup, sigortalanan aracın hususi otomobil olması birlikte değerlendirildiğinde görevli mahkemenin tayininde davacı ile sigortalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınmalıdır…..” gerekçesiyle, davacı sigorta şirketinin dava dışı üçüncü kişiye ödediği bedeli sigortalısına rücu amacıyla ikame ettiği davalarda, sigorta poliçesi tahtında sigorta şirketi ile sigortalı arasındaki ilişkinin esas alınması gerektiği belirtilmiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2018/1575 Esas 2019/1507 Karar sayılı ilamında aynen; ”…..Davalı sigortalı gerçek kişi olup, dava konusu 01 FH 522 plakalı aracın UYAP sisteminden kontrol edilen ruhsat bilgilerinden de aracın kullanım şeklinin “Hususi” olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan yasa maddeleri ve düzenlemeler ışığında, davacı sigorta şirketi ile davalı sigortalı arasında akdedilen sigorta sözleşmesi bir tüketici işlemidir. O halde, tüketici işleminden kaynaklanan bu uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesi tarafından görülmesi gerekir.( Yargıtay 17. HD.’nin 18/03/2019 tarih ve 2016/7889 Esas-2019/3084 Karar, Yargıtay 17. HD.’nin 26/11/2018 tarih ve 2016/1475 Esas-2018/11274 Karar)
Bu nedenle ilk derece mahkemesince Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilip göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usülden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmesi doğru olmadığından ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir…..” ibarelerine yer verilerek, sigorta şirketi ile sigortalısı arasında hususi kullanıma özgülenen araca ait olarak yapılan sözleşme tanzimi işleminin tüketici işlemi olduğu yönünde karar verilmiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2020/1481 Esas 2021/559 Karar sayılı ilamında ise aynen; ”…..davanın dayanağının taraflar arasında imzalanan Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta poliçesinin oluşturduğu, dava konusu aracın ruhsat bilgilerinde hususi araç olduğunun belirtildiği ve poliçenin ruhsat bilgileri doğrultusunda düzenlendiği ve yukarıda belirtilen yasa maddeleri kapsamında, taraflar arasındaki sözleşmenin tüketici işlemi olduğu anlaşılmış olup, davalının rant a car işi yapması ve dava konusu aracın kaza tarihinde kiralık araç olarak kullanılması nedeniyle, davalının tüketici olmadığı ve mesleki faaliyetler ile hareket ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmayıp…..” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2021/990 Esas 2021/1626 Karar sayılı ilamında da aynen; ”…..dava konusu aracın ruhsat bilgilerinde hususi araç olduğunun belirtildiği ve poliçenin ruhsat bilgileri doğrultusunda düzenlendiği ve yukarıda belirtilen yasa maddeleri kapsamında, taraflar arasındaki sözleşmenin tüketici işlemi olduğu anlaşılmış olup, davalının dava konusu aracın kaza tarihinde kiralık araç olarak vermesi nedeniyle, davalının tüketici olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmayıp…..” denilmiştir.
Dava konusu aracın mahiyeti ve davalının gerçek kişi olduğu gözetildiğinde, her ne kadar davalı tarafça, trafik kazasının aracın davalının icra ettiği su dağıtım işi faaliyeti çerçevesinde kullanıldığı sırada gerçekleştiği ve bu sebeple tüketici mahkemesinin görevli olmadığı belirtilerek tüketici mahkemesinin görevine itiraz edilmiş ise de, istikrar kazanmış Bölge Adliye Mahkemesi kararları dikkate alındığında sigorta şirketi tarafından üçüncü kişiye ödenen tazminat bedellerinin sigorta poliçesi kapsamında sigortalıdan rücu amacıyla ikame edilen davalarda, sigorta şirketi ile sigortalı arasında tanzim olunan poliçede yer alan verilerin esas alınması gerektiği, sigorta şirketinin davasının sigorta poliçesinde yer alan verilere dayanarak ikame etmesi sebebiyle poliçeden anlaşılan unsurlar çerçevesinde ilgili hükümlerin somut uyuşmazlığa tatbik edilmesi gerektiği kanaati hasıl olmuş ve bu doğrultuda hüküm kurma yoluna gidilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlıkta dava konusu araç sahibinin şahıs, aracın ise hususi kullanıma özgü olduğu, sigortalının tacir sıfatı ya da aracın ticari kaydının olmadığı, ticari olduğunu gösterir bir evrakın da dosyada yer almadığı, yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları çerçevesinde hususi vasıftaki kapalı kasa kamyonetin ticari araç olarak kabul edilmediği de gözetildiğinde dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca davalı gerçek kişi tüketici, taraflar arasındaki sözleşme de tüketici işlemi sayılmakla, iş bu dava açısından Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu, dikkate alındığında mahkememizin iş bu dava açısından görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığı mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, karşılıklı görevsizlik kararları nedeniyle ve mahkememiz kararının yasal yollara başvurulmadan kesinleşmesi halinde oluşacak olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla HMK’nın 21(c) maddesi uyarınca yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6.Hukuk Daire Başkanlığına gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/1-k. maddesi atfiyla aynı Kanun’un 73/1. maddesi uyarınca Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-İş bu dosyanın İzmir 1. Tüketici Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı görevsizlik kararı ile mahkememize gönderilmiş olduğu anlaşıldığından, Mahkememizce verilen iş bu karşı görevsizlik kararının istinaf yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi durumunda, dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 21/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 22. maddesi gereğince görevli Mahkemenin belirlenmesi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
3-Yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli Mahkemece dikkate alınmasına,
4-Gerekçeli kararın re’sen taraflara tebliğine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 24/11/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza