Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/455 E. 2021/816 K. 13.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/455 Esas
KARAR NO : 2021/816

DAVA : Ticari Şirket (Satış Kararının İptali İle Genel Kurul Toplanması İstemli)
DAVA TARİHİ : 07/12/2020
KARAR TARİHİ : 13/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Satış Kararının İptali İle Genel Kurul Toplanması İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili davacının, davalı …….Şirketi’nin ortağı ve eski yöneticisi olduğunu, müvekkili hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmada davalı şirkete İzmir ….Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/09/2016 tarihli kararı ile kayyım atanmasına karar verildiğini, bu tarihten itibaren şirket yönetiminin TMSF tarafından görevlendirilen heyet tarafından gerçekleştirildiğini, müvekkili hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmamakla birlikte yapılan yargılama sonucunda masumiyetinin tespiti ile malvarlığının kendisine iade edileceğine inançlarının tam olduğunu, şirketin teslim edildiği anki durum ve koşullarla iadesinin sağlanmasının gerektiğini, şirketin 48 adet taşınmazının ihale ile satışa çıkarıldığının ilan edildiğini, hukuk devleti gereği satışın ivedilikle durdurulmasının gerektiğini, bu nedenle kayyımlar, TMSF yönetimi ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, TMSF tarafından atanan kayyım heyetinin yalnızca şirketin olağan yönetim iş ve işlemlerini yapmakla yükümlü olup aslen şirketi aldığı anki ticari durum ve itibarı ile korumak yükümlülüğünde olduğunu, 6758 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin tebliğin 4.maddesinde; şirketin, şirket varlıkları veya malvarlığı değerlerinin, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar şirket yöneticilerince ticari teamüllere uygun olarak basiretli bir tüccar gibi yönetileceğinin belirtildiğini, şirketin iktisadi faaliyetlerini sürdürmesi, üretim ve istihdama katkı sağlamasının esas olduğunu, kayyımlarca basiretli tacir sorumluluğuna uygun davranılmayarak gerek kamu, gerek müvekkilinin şahsi, gerekse ortağı olduğu şirketlerin zarara uğradığını, haksız ve hukuka aykırı işlemlerin durdurulması için ihtar ve davalar gibi birçok hukuki iş ve işlemde bulunulduğunu, yaptıkları tüm hukuki girişimlerin karşılıksız çıktığını, taleplerinin değerlendirilmediğini, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığına 18/12/2019 tarihinde görevi kötüye kullanma, zimmet suçlarından şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hali hazırda yürütülen bir soruşturmada Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından zimmet suçu bakımından araştırma yapıldığını, buna rağmen TMSF’nin Resmi Gazetede 03/12/2020 tarihli ihale ilânları kısmında taşınmazların ihaleye çıkartıldığını duyurduğunu, bu durumun şüphelilerin taşınmazların satışa çıkartılması suçunu başka bir suçla perdelemeye çalıştıklarının görüldüğünü, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığına 09/06/2019 tarihinde görevi kötüye kullanma, zimmet suçlarından şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, Karşıyaka … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … D.İş 11/03/2020 tarihli kararıyla Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkili olduğuna karar verildiğini, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığındaki dosyanın …/… soruşturma numarası üzerinden devam ettiğini, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/07/2019 tarihli müzekkere ile ilgili belge ve raporların kendilerine gönderilmesinin istendiğini, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 13 ay boyunca birçok kez ihtar gönderilerek talepte bulunulmasına ve Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tekit yazılmasına rağmen taleplerine ilişkin herhangi bir cevabi yazının gönderilmediğini, TMSF’nin 14/08/2020 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu cevabi yazıda incelemenin devam ettiğini belirttiğini, bir yandan inceleme devam ederken diğer yandan …..Şirketi’ nin taşınmazlarının satışa çıkartılması ihmali olan görevlilerin kollandığının sabit hale geldiğini, tüm hukuki girişimlerine karşı taraflarına verilen cevabın 6755 sayılı Kanun’un 37. maddesinin geniş yorumu ile hukuki, cezai ve idari hiçbir sorumluluğun bulunmadığı yönünde olduğunu, bu maddenin hukuka aykırı işlem ve uygulamaları korumadığının Anayasa Mahkemesi kararı ile netleştiğini, Anayasa Mahkemesi’nin … esas ve 16/07/2020 tarihli kararı ile 6755 sayılı Kanunun 37.maddesinin suçtan ve sorumluluktan kurtulmaya yönelik perdeleme olarak kullanılamayacağına karar verdiğini, şirkete ait 48 adet taşınmazın satılmasının şirketin iyi yönetilmediğini belgeler şekilde, yanlı ve şeffaf olmayan yöntemlerle elden çıkarmaya ve böylece şirkete ve şirket ortaklarına verilen zararların perdelenmeye başlandığının anlaşıldığını, TMSF tarafından hukuksuz bir şekilde ihaleye çıkarılan binlerce dönüm tarım arazisinin satılmasının şirket bütünlüğünü tamamen yitirme sonucunu doğuracağını, süt hayvancılığında bir numaralı ana giderin yem maliyeti olduğunu, yıldan yıla iklim ve tarımdaki gelişmelere göre yem maliyetlerinin %100’ü aşan fiyat artış ve dalgalanmalarının olduğunu, bu artışların çiftliklerin ürettiği sütün maliyetinin satış fiyatlarından daha yüksek hale gelebileceği tehlikesini içerdiğini, süt verimi çok yüksek hayvanların bile ölmemesi sadece yaşaması için gerekli yemin yurt dışından getirilmesinin gerekebileceğini, süt üreten şirketlerin ayakta kalabilmesinin, süt maliyetini dengelemesi ve çiftliğin hayatiyetini devam ettirebilmek için yem bitkilerinin hiç değilse bir kısmını kendinin üretmesinin çok hayati ve stratejik bir öneme sahip olduğunu, Konya’da tamamen İzmir’deki çiftliğin yem ihtiyacını karşılamak üzere alınan ve binlerce dönümü toplulaştırma suretiyle biraraya getirilmesi için çok emek ve para harcanan verimli arazilerin TMSF tarafından satılmaya çalışılmasının şirketin geleceğini tehlikeye atan hayali ve büyük bir hukuksuzluk olduğunu, müvekkilinin mal varlığının müsadere edilmediğini, şirketin mülkiyetinin halen kendisine ait olmasına rağmen yönetimin tedbiren el değiştirdiğini, tüm şirketlerdeki ortaklık paylarının malvarlığı/mülkiyet hakkı kapsamında olup CMK “nun 133. maddesi kapsamında sadece bir tedbir olarak şirketlerin yönetiminin kayyım heyetine geçmiş olmasının bu durumu değiştirmeyeceğini, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek 1 nolu protokolü ve Anayasamızın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, Sulh Ceza Hakimliği kararında ve bu dosyadaki mübrez kayıtlarda müvekkilinin hissedarı olduğu şirketlere ilişkin olarak suç icrası ile elde edildiği yada suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delilin bulunmadığını, mülkiyet hakkının kime ait olduğu konusunda hiçbir tereddüt, tehdit yada kuşkunun bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile gelirilecek sınırlamaların Anayasa m.13’e uygun şekilde düzenlenmesinin gerektiğini, kayyım yönteminin tatbikinde, Anayasa ile kişiye sağanan güvencelerin dikkate alınması ve malvarlığı üzerinde genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini, davalı şirketin TMSF tarafından devir alınan şirketlerden biri olmadığını, şirketin satışının ancak genel kurul kararı ile yapılmasının TTK ile öngörüldüğünü, TTK’nun 418.maddesi hükmüne rağmen TMSF’nin herhangi bir genel kurul yapmadan davalı şirketin taşınmazlarının satışana karar vermesinin kendilerince anlaşılmadığını, bir toplantı yapıldığı varsayılsa bile TTK’nun 418.maddesi gereğince alınmış kararların yok hükmünde olduğunu, gayrimenkul değerleme bilirkişi raporuna göre gayrimenkullerin değerinin 55.398.588,00-TL olduğunu, taşınmazların 6.160.000,60-TL’ye satılmasında kamunun şuan için en az 50 milyon TL zararının bulunduğunu, bununla şirketlere ve şirket ortaklarına verilen zararların perdelenmeye başlandığının sabit hale geldiğini, TTK’nun 410(2).maddesi uyarınca yönetim kurulunun usulüne uygun davranmadığı takdirde mahkeme kararıyla genel kurul kararı alınabileceğini, TMSF’nin şirkete zarar vermesi ve usulsüz tasarrufları ve şirketin alındığı anki ticari durum ve itibarının korunması yükümlülüğü nedeniyle genel kurulu toplantıyı çağırması izninin verilmesi gerektiğini, taşınmazların satışı halinde şirketin geri dönüşü imkansız zararlara uğrayıp, zararın giderilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle tedbir kararı verilmesi gerektiğini bildirmiş, 48 adet taşınmaz satışının tedbiren durdurulmasına, şirket genel kurulunun toplanmasına, davalı şirketin satış kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı …Şirketi vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafça İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasında aynı konu ve taleplerle açılan davada 08/12/2020 tarihli kararla müvekkili hakkındaki dava yönünden mahkemenin yetkisizliğine TMSF hakkındaki dava yönünden dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verildiğini, davacı tarafın yaptığı istinaf başvurusu üzerine İstanbul B.A.M … Hukuk Dairesi’nin, 07/06/2021 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiğini, davacının talepleri ve iddialarının hukuka aykırı olup reddedilmesinin gerektiğini, davacının İstinaf Mahkemesi kararını göz ardı ederek satış kararının durdurulması ve iptali taleplerini müvekkili şirkete yöneltmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu, bu talepler yönünden davanın pasif husumet yokluğundan ve yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin yönetim ve genel kurul yetkilerinin TMSF’ye devredildiğini, “10/11/2016 tarihli Ve 6758 Sayılı Kanunun 19. maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar” başlıklı tebliğ ile 6758 sayılı Kanunun 19. maddesi kapsamında kayyımlık görevi TMSF’ye devredilen veya kayyım olarak TMSF’nin atandığı şirketlerin, şirket varlıklarının, malvarlığı değerlerinin soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar yönetimine, satılmasına veya feshi ile tasfiyesine ilişkin usul ve esasların belirlendiğini, anılan Tebliğ’in 3. bölümünde TMSF tarafından atanan kayyımlar ile yönetilen şirketlerde satış, fesih ve tasfiyeye ilişkin hükümlerin öngörülmekte olduğunu, adı geçen kanunun 8. maddesi ile tebliğin 6. maddesi gereğince şirketin iktisadi faaliyetlerini sürdürmesi, üretim ve istihdama katkı sağlaması amacıyla bir kısım taşınmazların ihale yoluyla satışında hukuka aykırılık bulunmadığını, satış kararının yasal dayanağının Türk Ticaret Kanunu değil, 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu olması nedeniyle davacı tarafın, satış kararının TTK’ya aykırı olarak alındığı iddiasının yerinde olmadığını, genel kurul toplantısı talebi konusunda TTK’nun 410. maddesinde belirtilen yönetim kurulunun devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkan bulunmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, aksini iddia eden davacının bu durumu ispat etmesi gerektiğini, 674 sayılı KHK’nin 19. maddenin birinci fıkrasında CMK’nun 133.maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerdeki kayyım yetkilerinin TMSF’ye devredileceğinin dokuzuncu fıkrasında ise bu durumdaki şirketlerin genel kurul yetkilerinin TTK hükümlerine tabi olmaksızın TMSF’nin ilişkili olduğu Bakan tarafından kullanılabileceğinin, onuncu fıkrasında ilgili Bakan’ın yetkilerini kısmen veya tamamen TMSF başkanına veya fon kuruluna devredebileceğinin düzenlendiğini, bu yasal düzenleme gereğince genel kurul yetkilerinin Fon Kurulu tarafından yerine getirilmekte olduğunu, bu düzenlemeler karşısında genel kurul toplantısı için TTK hükümlerinin uygulanmasının mümkün bulunmadığını, CMK’nun 133.maddesi gereğince şirket yönetiminin kayyıma devrinin, mülkiyet hakkına halel getiren bir güvenlik tedbiri olmayıp kamu yararına hizmet ederek gelecekte vuku bulması muhtemel bir tehlikenin bertaraf edilmesini sağladığını, güvenlik tedbirlerinin Anayasa’nın 35.maddesi hükmü ile ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkını ihlal etmediği hususunun, Anayasa Mahkemesi’nin 24.05.2018 tarihli ve …/… başvuru numaralı … kararıyla sabit olduğunu, taşınmazların satış kararının iptali taleplerinin müvekkili şirketin TMSF tarafından yönetilmesi ve TMSF’nin kamu kurumu olması dolayısıyla satış kararının durdurulması ve iptali taleplerinin TMSF’ye yöneltilip, bu taleplere bakma görevinin İdare Mahkemesinde olması nedeniyle bu talepler yönünden davanın pasif husumet eksikliği ve yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, genel kurulun toplantıya çağırılması talebi yönünden ise, TTK’nun 410(2) maddesinde belirtilen şartların oluşmaması nedeniyle davanın esastan reddinin gerektiğini bildirmiş, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Davanın açıldığı İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 08/12/2020 tarihli kararla; davalı TMSF hakkında yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan, davalı şirket hakkında açılan davanın kesin yetki kuralına bağlı olarak yetkisizlik nedeniyle usulden reddine ilişkin verilen karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi tarafından onanmasından sonra davalı şirket hakkında mahkememize tevzi edilen dava dosyasında yalnız davalı şirket yönünden yargılama yapılmış, davanın, davalı şirket ile birlikte hakkında verilen ve kesinleşen kararla dava dışı kalan TMSF hasım gösterilerek açıldığı, gerek açıklamalar bölümünde gerekse sonuç ve istem bölümündeki anlatımdan her iki davalı yönünden genel kurul toplanması istemi ile satış kararının iptali istemlerinin talep edilmiş olduğu göz önünde tutularak her iki talep hakkında davalı şirket yönünden hüküm kurulmuştur.
Dava; davalı şirkete ait taşınmazların satış kararının usul ve yasaya aykırılığı iddiası nedeniyle iptali ile genel kurul toplantısı yapılmasına karar verilmesi istemlerine ilişkindir.
Dosyada toplanan tüm delillerle; davalı şirketin yönetim kurulu tarafından şirkete ait 48 adet taşınmazın satışına ilişkin 23/11/2020 tarihli yönetim kurulu kararının alınmasından sonra davalı TMSF tarafından 03/12/2020 tarihli kararla 48 adet taşınmazın satışı konusunda davalı şirketin yönetim kuruluna izin verildiği, bunun yanında genel kurul yetkileri ilgili Bakan tarafından devredilen davalı TMSF’nin şirketin satışı konusunda bir karar almadığı, alınan kararın 03/01/2020 tarihinde alınan iktisadi bütünlük kararı çerçevesinde satışına karar verilen mal, hak ve varlıkların üçüncü kişilere devrini içeren bir satış kararı niteliğinde olduğu, bu kararın bir genel kurul kararı olarak değil, 6758 sayılı Kanun’un 19 ve 20.maddeleri ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134.maddesi çerçevesinde TMSF’ye verilen yetkiler kapsamında alındığı anlaşılmıştır.
Ticari sicil kayıt örneği ile davalı … Şirketinin, dava tarihi itibariyle ortakları; davacı ile dava dışı ortaklar …, davacı … ve …, …, … ve …’tır.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …/… soruşturma nolu dosyasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında yürütülen soruşturma nedeniyle İzmir …. Sulh Ceza Hakimliği’nin …/… Değişik İş sayılı ve 29/06/2016 tarihli kararı ile davacıların ortağı olduğu ve aralarında dava konusu edilen şirketlerin de bulunduğu birçok şirkete CMK’nun 133 (1) maddesi uyarınca TMSF’nin yönetim kayyımı olarak atanmasına karar verildiği, Sulh Ceza Hakimliği’nin kayyım atama kararı üzerine TMSF tarafından adı geçen şirketlere yönetim kurulu oluşturularak üyeliklerine atamalar yapılmak suretiyle kayyım atama kararının yerine getirildiği, şirketlerin atamalardan sonra kayyım heyeti tarafından yönetildiği, dava dışı ortaklar … ile … dışındaki diğer şirket ortakları …, … ve … hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …/… soruşturma nolu dosyasında yapılan soruşturma sonunda adı geçen ortakların silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlaması ile haklarında iddianame ile İzmir … Ağır Ceza Mahkemesi’nin …/… esas sayılı dosyasında dava açıldığı ve mal varlıklarının müsaderesinin talep edildiği, dava dışı ortak … hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …/… soruşturma nolu dosyasında yapılan soruşturmanın tefrikle …/… soruşturma nolu dosyasında devam ettiği, bu dosyanın …/… soruşturma nolu dosya ile birleştirildiği ve halen soruşturmanın derdest olduğu, dava dışı … hakkında aynı suçlama ile açılan dava ile ilgili olarak İzmir … Ağır Ceza Mahkemesi’nin …/… esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine ilişkin verilen kararla birlikte yönetim kayyımının denetim kayyımı olarak görevinin devamına karar verilmesinden sonra oluşturulan ek kararlarla adı geçen ortağın payı yönünden Sulh Ceza Hakimliği’nce atanan yönetim kayyımının denetim kayyımı olarak kararın kesinleşmesine kadar görevinin devamına karar verildiği dosyaya gelen belgelerle anlaşılmıştır.
675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin dokuzuncu maddesinde “FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan gerçek ve tüzel kişilerin yüzde elliden daha az ortaklık payı olduğu şirketlerde, bu payların yönetimi ve temsili amacıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca yetkili hakim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyım olarak atanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyada toplanan belge örnekleri ve özellikle Sulh Ceza Hakimliği kararları ile her ne kadar dava dışı …’nun mahkumiyetine karar verilen dosyada karar ve ek karar ile yönetim kayyımı olarak atanan TMSF’nin adı geçen davacının payı ile sınırlı olarak denetim kayyımı olarak devamına karar verilmiş ise de, davacı ile dava dışı ortakların payı yönünden İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …/… soruşturma nolu dosyasında Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile yönetim kayyımı atanmasına karar verildiği ve bu kararın halen geçerliliğini koruduğu, kararın değiştirilmediği ve kaldırılmadığı, bu nedenle adı geçen şirketler yönünden kayyım olarak atanan TMSF’nin yönetim kayyımlığı sıfatıyla görevinin sürdürülmekte olduğu bellidir.
6758 sayılı Kanunun 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında; “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyımlık görevini yürüttüğü şirketlerin genel kurullarının yetkileri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olunmaksızın ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkili olduğu Bakan tarafından kullanılabilir.” ve onuncu fıkrasında; “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun ilişkili olduğu Bakan, bu madde kapsamındaki yetkilerini kısmen veya tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı’na veya Fon Kuruluna devredebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Dosyada toplanan belge örnekleri ve davalı şirket vekilinin cevap dilekçesi ile yukarıda açıklanan yasal düzenleme gereği genel kurul yetkileri verilen ilgili Bakanın bu konudaki yetkisini aynı zamanda kayyım olan Fon Kuruluna devrettiği, yasal düzenlemenin içeriğine göre genel kurul toplanmasının ön görülmediği, ilgili Bakan veya yetkisini devrettiği TMSF tarafından toplantı yapılmaksızın genel kurul kararlarının alınmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı taraf satış kararının iptaline karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı şirketin anonim şirket olmasına bağlı olarak bu istem yönünden TTK’nun 408(2-f) maddesi uyarınca taşınmazların önemli miktarda şirket varlığını oluşturması ve toplam satışa konu edilmesi nedeniyle satış kararı verilmesi yetkisinin genel kurula ait olduğu somut olayda davaya konu 48 adet taşınmaza ilişkin satış kararının İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davada hakkında verilen ve kesinleşen kararla dava dışı kalan ve ilgili Bakan tarafından genel kurul yetkisi devredilen aynı zamanda kayyım görevi devam eden TMSF’ye ait olması nedeniyle, TMSF tarafından atanan kayyımların oluşturduğu yönetim kurulunun bu nitelikte satış kararı almasının mümkün bulunmadığı, nitekim davalı şirket yönetim kurulunun 48 adet taşınmazın satışına ilişkin TMSF’ye teklifte bulunur nitelikte 23/11/2020 tarihli karar aldıktan sonra TMSF tarafından 03/12/2020 tarihli kararla 48 adet taşınmazın satışı konusunda davalı şirketin yönetim kuruluna izin verildiği, alınan kararın 03/01/2020 tarihinde alınan iktisadi bütünlük kararı çerçevesinde satışına karar verilen mal, hak ve varlıkların üçüncü kişilere devrini içeren bir satış kararı niteliğinde olduğu, bu kararın bir genel kurul kararı olarak değil, 6758 sayılı Kanun’un 19 ve 20.maddeleri ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134.maddesi çerçevesinde TMSF’ye verilen yetkiler kapsamında alındığı, bu nitelikteki kararın ve yapılan işlemlerin TMSF’nin idari bir kurum olması nedeniyle idari işlem ve karar niteliğinde bulunduğu, İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümleri çerçevesinde idari işlem ve karar niteliğindeki dava konusu karar ve işlemlerin iptaline yönelik davanın görüm ve çözüm yerinin idari yargı mahkemeleri olup adli yargı mahkemelerinin yargı yolu yönünden görevsiz olduğu, bu gerekçelerle İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından TMSF hakkında yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin verilen kararın kesinleştiği, buna göre kayyım TMSF tarafından atanan ve kayyımlık görevi ifa eden davalı şirket yönetim kurulunun açıklanan nedenlerle şirketin önemli ölçüde mal varlığını oluşturan nitelikte 48 adet taşınmazın satışına ilişkin bir karar alması mümkün olmadığı gibi alınan kararın genel kurul yetkisini elinde bulunduran TMSF’ye teklif niteliğinde olup satış kararı niteliğinde bulunmadığı, satış kararı alma yetkisinin genel kurula ait olup genel kurul yetkisini elinde bulunduran TMSF’ye ait olduğu birlikte değerlendirildiğinde, davalı şirket hakkında satış kararının iptali istemine ilişkin açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf, genel kurul toplantısı yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Türk Ticaret Kanunu’nun 410, 411 ve 412. maddelerinde anonim şirket ortaklarının genel kurul toplantısı yapılmasını talep etme konusundaki hak ve yetkileri düzenlenmiştir. Davacı taraf TTK’daki ilgili ve anılan maddelere dayanarak TMSF’nin davalı şirkete zarar verdiği, şirket mallarına ilişkin usulsüz tasarruflarda bulunduğu iddiası ile şirketin menfaatleri doğrultusunda genel kurul toplantısı yapılmasını talep etmiştir.
Davalı şirketin, Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile CMK’nun 133. maddesi uyarınca atama tarihinden bu yana kayyım TMSF tarafından yönetildiği, 5758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 19. maddesinin 9.fıkrası uyarınca davalı şirketin genel kurul yetkisinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine tabi olunmaksızın TMSF’nin ilişkili olduğu Bakan’a ait olduğu, aynı maddenin 10. fıkrası uyarınca genel kurul yetkisinin ilgili Bakan tarafından TMSF’ye devredildiği, açıklanan yasal hükümler çerçevesinde davalı şirketin TMSF tarafından kayyım sıfatıyla yönetildiği sürece Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca genel kurul toplantısının yapılmasının mümkün bulunmadığı gibi bunun doğal sonucu olarak şirket ortaklarının TTK’da düzenlenen çağrı hak ve yetkilerini kullanabilmelerinin mümkün olmadığı bu dönem içinde genel kurula ilişkin tüm yetkilerin ilgili Bakan ve ilgili Bakanın devrettiği TMSF tarafından toplantı yapılmaksızın kullanılabileceği, buna göre davacı şirket ortağının TTK’da düzenlenen genel kurula ilişkin hükümlere dayanarak genel kurul toplantısı yapılması konusunda çağrı hak ve yetkisinin bulunmadığı dikkate alınarak, genel kurul toplantısı yapılması istemi yönünden davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerektirici nedenlerle:
1- Davanın satış kararının iptali istemi yönünden pasif husumet yokluğu nedeni ile REDDİNE,
2-Davanın genel kurul toplantısı yapılması istemi yönünden aktif husumet yokluğu nedeni ile REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL harçtan peşin yatırılan 54,40-TL harcın indirilmesi ile geriye kalan 4,90-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davalı ….Şirketi yararına AAÜT ‘nin 7(2) maddesi uyarınca takdir edilen 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı ….Şirketi’ ne verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan gider avansından artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Davacı vekili ile davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, HMK’nun 343. ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.13/10/2021

Başkan …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Katip …
(e-imzalıdır)