Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/450 E. 2021/1045 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/645 Esas
KARAR NO : 2021/1042

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/10/2021
KARAR TARİHİ : 18/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili olan … Anonim Şirketi ile davalı/borçlu … arasında 23/05/2018 tarihli “Franchise Sözleşmesi imzalandığını, davalı/borçlunun iş bu sözleşme uyarınca müvekkil şirketin yüksek kalite ve hizmet standartlarını ve bu standartlarının yeknesaklığının muhafaza edilmesini ve bu şekilde müvekkil şirketin markasının ticari değerinin korunması amacıyla yer yükümlülükleri yerine getirmeyi peşin olarak kabul ettiğini, davalı/borçlunun 6.1.3 maddesi düzenlenmesi uyarınca Franchise süresi boyunca aylık net satışının %4’ü oranındaki tutarı ve ayrıca bu tutarın kdv’sini “Royalt Ücreti ” olarak müvekkili olduğu şirkete ödemeyi sözleşmenin 6.2 maddesi uyarınca düzenlenmesi uyarınca yapacağı mal ve hizmet alımları tutarının ödemeyi kabul ve beyan ettiğini, müvekkili olduğu şirketin 23/05/2018 tarihli sözleşme uyarınca üzerine düşen yükümlülüklerini tam ve eksiksiz yerine getirmiş ise de davalı borçlunun iş bu sözleşmenin “ödemeler” başlıklı 6. Maddesi düzenlenmesinde yer alan ödemeleri tam ve eksiksiz olarak müvekkil şirkete yapmadığını, davalı borçlunun sözleşme uyarınca yapması gereken ödemeleri yapmaması sebebiyle borcunun 121.772,35- TL olmuş ise de 2021 yılı içerisinde müvekkili olan şirkete 26.476,96-TL ödeme yaptığını, ancak davalı borçlunun sözleşmenin 6. Maddesinde düzenlenmesi uyarınca “mal alımı hizmet ve royalt kaynaklı ödemeleri “müvekkil şirket tarafında kendisine kesine faturalara rağmen ödeme yapmaması sebebi ile toplam 85.295,39-TL cari hesap alacağına istinaden taraflarınca İzmir .. İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı icra dosyasından ilamsız icra takibinin başlatıldığını, davalının 09/08/2021 tarihli itirazı dilekçesi ile müvekkili olduğu şirkete böyle bir borcunun olmadığını, belirterek borca takibe ödeme emrine sözleşmeye ve tüm ferilerine itiraz ettiğini ve takibi durdurduğunu, davalının haksız ve dayanaksız olarak İzmir … İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 85.295,39-TL üzerinden fiili ödeme talep edilen faiz ve ferileri ile birlikte devamına davalının yapmış olduğu itirazının haksız ve alacak miktarının belirli olması nedeniyle asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, davanın ve takip masrafları ile vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı tarafından dava dilekçesine cevap verilmemiştir.
DELİLLER:
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-Taraflar arasında imzalanan 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesi,
3-İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası,
4-Davacı şirkete ait ticaret sicil kayıtları,
5-Davalıya ait ticaret sicil kayıtları,
6-Davalıya ait vergi sicil kayıtları,
7-Davalıya ait esnaf sicil kayıtları,
8-Sair deliller.
DAVA KONUSU:
Açılan dava, 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesi kapsamında davacı şirketin sözleşme gereğince üzerine düşen tüm yükümlülüklerine getirmesine rağmen, davalının sözleşme hükümleri çerçevesinde davacı şirket tarafından adına düzenlenen fatura bedellerini ödememesi iddiası kapsamında, davacı şirketin davalı adına düzenlenen faturalardan ve cari hesaptan kaynaklanan bakiye alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacı şirkete verilmesi talebine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklısının …Anonim Şirketi, borçlusunun … olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı aleyhine 85.295,39-TL alacak bedeli üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın borca ve icra dairesinin yetkisine yönelik olarak süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
İtirazın iptali davasının görülebilmesinin koşulları; hukuki yarar bulunması, kesin hüküm bulunmaması, geçerli bir ilamsız icra takibinin bulunması, usulüne uygun bir itirazın bulunması, davanın borçlunun itirazının alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde açılması ve icra mahkemesince itirazın kaldırılmamış olması şeklinde belirtilmiştir.
Geçerli bir ilamsız icra takibinin bulunması yönünden ise, öncelikle geçerli bir icra takibi yapılması ve yapılan icra takibine itiraz edilmesi dava şartıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde; “Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde; ”Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde ise; ”Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde; ”Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” ibaresine yer verilmiştir.
Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinde; ”Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.
Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yetki itirazının ileri sürülmesi usulü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinde; “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.
Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde belirlenmiştir.
Davalının sıfatı tespiti bakımından ilgili kurumlara yazılan müzekkerelere verilen cevabi yazılarda yer alan bilgi ve belgeler çerçevesinde davalının tacir sıfatını haiz olmadığı anlaşılmakta olup, dava konusu alacak açısından yetkili mahkemenin genel hükümler çerçevesinde belirlenmesi gerekmektedir.
Borçlu vekili tarafından İzmir … İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı dosyasında icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği, itirazın iptali davaları açısından icra takibinin yetkili icra dairesinde açılmış olmasının dava ön şartı olması sebebiyle öncelikli olarak incelenmesi gerektiği, davanın taraflar arasında imzalanan 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesi kapsamında davacı şirketin sözleşme gereğince üzerine düşen tüm yükümlülüklerine getirmesine rağmen, davalının sözleşme hükümleri çerçevesinde davacı şirket tarafından adına düzenlenen fatura bedellerini ödememesi iddiası kapsamında, davacı şirketin davalı adına düzenlenen faturalardan ve cari hesaptan kaynaklanan bakiye alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacı şirkete verilmesi talebine ilişkin olduğu, borçlu … tarafından İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında Konya İcra Dairelerinin yetkili olduğundan bahisle icra dairesinin yetkisine itiraz etiği, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağının, ayrıca takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğunun düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinin belirtildiği, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Konya Vergi Dairesine yazılan müzekkerelere verilen cevaplarda yer alan kayıtlar çerçevesinde davalının tacir sıfatını haiz olmadığının anlaşıldığı, bu kapsamda taraflar arasında imzalanan 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesinin 13. maddesinde yer alan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2. maddesi hükmü şartlarını taşımayan yetki sözleşmesinin geçerli olduğundan bahsedilemeyeceği, belirtilen sebepler dahilinde yetkili icra dairesi ve mahkemenin belirlenmesi açısından genel hükümlere başvurulması gerektiği, davalı gerçek kişinin takip tarihi itibariyle yerleşim yerinin Konya İli, Meram ilçesinde bulunduğu, keza sözleşme metninden anlaşıldığı üzere sözleşmenin ifa edileceği yerin de Konya İli, Meram ilçesinde olduğu, az önce yer verilen yasa hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda takibe ve davaya dayanak alacak bedeline konu uyuşmazlık açısından takibe yetkili icra dairesinin Konya İcra Dairesi olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümleri saklı olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/2. maddesinde belirtilmiş olup dava şartlarındandır.
Yine aynı kanunun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Yetkisiz icra dairesinde takip yapılması çerçevesinde usulüne uygun bir icra takibinin varlığından bahsedilemeyeceği, bu kapsamda dava ön şartının mevcut bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, taraflar arasında imzalanan 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesi, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası, davacı şirkete ait ticaret sicil kayıtları, davalıya ait ticaret sicil kayıtları, davalıya ait vergi sicil kayıtları, davalıya ait esnaf sicil kayıtları ile sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu uyuşmazlığın, 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesi kapsamında davacı şirketin sözleşme gereğince üzerine düşen tüm yükümlülüklerine getirmesine rağmen, davalının sözleşme hükümleri çerçevesinde davacı şirket tarafından adına düzenlenen fatura bedellerini ödememesi iddiası kapsamında, davacı şirketin davalı adına düzenlenen faturalardan ve cari hesaptan kaynaklanan bakiye alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacı şirkete verilmesi talebine ilişkin olduğu, borçlu … tarafından İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında Konya İcra Dairelerinin yetkili olduğundan bahisle icra dairesinin yetkisine itiraz etiği, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağının, ayrıca takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğunun düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinin belirtildiği, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Konya Vergi Dairesine yazılan müzekkerelere verilen cevaplarda yer alan kayıtlar çerçevesinde davalının tacir sıfatını haiz olmadığının anlaşıldığı, bu kapsamda taraflar arasında imzalanan 23/05/2018 tarihli Franchise Sözleşmesinin 13. maddesinde yer alan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2. maddesi hükmü şartlarını taşımayan yetki sözleşmesinin geçerli olduğundan bahsedilemeyeceği, belirtilen sebepler dahilinde yetkili icra dairesi ve mahkemenin belirlenmesi açısından genel hükümlere başvurulması gerektiği, davalı gerçek kişinin takip tarihi itibariyle yerleşim yerinin Konya İli, Meram ilçesinde bulunduğu, keza sözleşme metninden anlaşıldığı üzere sözleşmenin ifa edileceği yerin de Konya İli, Meram ilçesinde olduğu, az önce yer verilen yasa hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda takibe ve davaya dayanak alacak bedeline konu uyuşmazlık açısından takibe yetkili icra dairesinin Konya İcra Dairesi olduğu, yetkisiz icra dairesinde takip yapılması çerçevesinde usulüne uygun bir icra takibinin varlığından bahsedilemeyeceği, bu kapsamda dava ön şartının mevcut bulunmadığı, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu dikkate alınarak, açılan davanın dava ön şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. ve 10. maddeleri atfıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/2. ve 115/2. maddeleri gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle USULDEN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında peşin olarak alınan 1.030,16-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 970,86-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.360,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili olduğunu beyan eden Av. …’ın yüzüne karşı, davalının yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.18/11/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.