Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/417 E. 2021/821 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/417 Esas
KARAR NO : 2021/821

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/07/2021
KARAR TARİHİ : 14/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait olan … isimli şahıs şirketi ile davalı şirket arasında davalıya ait doku yayınlarının satışı için 2020 yılı için 1 yıllık bayilik anlaşması 2020 yılı Şubat ayında müvekkilin işyerinde yapıldığını, müvekkil bu anlaşmaya istinaden üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirdiğini, davalı şirketin alacaklısı olduğu 5 adet 30.000 TL bedelli çekler keşide etmiş ve davalı tarafa 02/03//2020 tarihinde verdiğini, müvekkil, bu bir yıllık süre içerisinde; doku yayınlarından alınan kitapların Anaokulu düzeyindeki çocuklara verilen eğitimde kullanılan setlere ilişkin olması, antlaşmanın yapıldığı tarihten kısa bir süre sonra covid 19 pandemisinin ülkemizde de görülmeye başlaması nedeniyle okulların çok uzun süreli kapalı kalmasının da etkisiyle davalı taraftan 68.964,29 TL değerinde mal alımı yaptığını, mal alımına karşılık olarak çeklerin kullanımı şeklinde anlaşma yapılmışken davalı taraf toplamda 150.000 TL değerindeki 5 adet çeki 30/10/2020, 30/11/2020, 01/02/2021, 01/03/2021 ve son olarak 30/03/2021 tarihlerinde bankaya ibraz etmek suretiyle tahsil etmiş ve tamamının kullanıldığını, davalı tarafla yapılan anlaşma gereğince çek bedeli evrak dolmadığı takdirde yani alım miktarını aşan bedelin müvekkile iadesi sağlanacağını, bu hususta ”Dolmayan Evrak Tarafımıza İade Edilecektir.” ibaresi çek fotokopilerinin altına yazılmış ve davalı şirket çalışanı tarafından da imzalandığını, müvekkilin davalı taraftan toplam 81.035,71TL cari hesap alacağı bulunduğunu, davalı yan müvekkile olan borcunu bu zamana kadar ödemediğini, müvekkil, davalıdan olan alacağını tahsil edebilmek için 27/04/2021 tarihinde İzmir … İcra Müdürlüğünün …/… E sayılı icra takip dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalı yan itirazında müvekkile herhangi bir borcu bulunmadığı gerekçesiyle icra takibine haksız ve yersiz olarak itiraz etmiş ise de yargılama sırasında tarafların ticari defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ve taraflar arasındaki cari hesap hareketleri incelendiğinde davalı yanın müvekkile 81.035,71TL borcu olduğu ispatlanacağını, TTK’nın 5/A maddesine göre “..ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” bu sebeple 21/05/2021 tarihinde İzmir Arabuluculuk Bürosuna başvurulmuş, ve yapılan görüşmelerde de ekte sunulu sonuç tutanağına göre anlaşma sağlanamadığını, davalı yanın İzmir … İcra Müdürlüğüne yaptığı yetki itirazının usule uygun olmadığını, yetki itirazının usule uygun olabilmesi için yetkili icra dairesinin de açıkça belirtilmesinin gerektiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/1520 Esas 2014/520 Karar sayılı kararında da bu durumun gerekçeleriyle ifade edildiğini, davalı tarafın itirazında yalnızca davalı şirketin adresinin yazdığını, ancak hangi icra dairesinin yetkili olduğunu açıkça belirtmediğini, bu nedenle itirazın usulüne uygun olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle davacının tacir değil esnaf olduğunu, davacının esnaf olması nedeniyle yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğunu, işbu davanın asliye ticaret mahkemesinde açıldığını, bu nedenle öncelikle mahkemenin görevsiz olduğuna ilişkin itirazlarının değerlendirilmesini talep ettiklerini, ayrıca taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dayanak olan Bayilik Sözleşmesinin 12. maddesine göre taraflar arasındaki ihtilaflarda yetkili icra dairesi ve mahkemesi, Ankara İcra Dairesi ve Mahkemesi olarak belirlendiğini, dolayısıyla işbu dava ve davaya konu icra takibi yetkisiz yerde açıldığını, bu nedenle yetkiye açıkça itiraz ettiklerini, taraflar arasında imzalanan Bayilik Sözleşmesinin 7.4. maddesine göre bayinin verdiği çeklerin değerinde ürün satın almak zorunda olduğunu, davacı yanın sunmuş olduğu faturalardan da anlaşılacağı üzere davacı yan verdiği çeklerin değerinde ürün satın almamış böylece sözleşmeyi ihlal etmiş olduğunu, dolayısıyla davacının iddia ettiği üzere, 150.000 TL’lik çekin dolmayan kısmını para karşılığı iade alma şansının olmadığını, ancak ve ancak ürün olarak karşılığını alması mümkün olduğunu, zira yukarıda da arz edildiği üzere Bayi’nin alım taahhüdüne göre üretim yapıldığını, bunların yanı sıra bir an için davacının haklı olduğu düşünülse dahi davacının müvekkili temerrüde düşürmesi gerektiğini, ancak davacı yan herhangi bir şekilde müvekkili temerrüde düşürmediğini, davacı yan alacağının cari hesap alacağı olduğunu iddia ettiğini, cari hesaptan doğan alacağa yönelik icra takibi yapmadan önce mutlaka karşı tarafa muacceliyet ihbarı gönderilmesi gerektiğini, ancak davacı tarafından gönderilmiş bir ihbar/ihtar dahi olmadığını, davacı yan doğrudan icra takibi yoluna başvurduğunu, zira taraflar arasındaki sözleşmenin 12.3. maddesine göre temerrüdün TTK m.18/3’e göre yapılmasının gerektiğini, ancak davacı yan bu hükme riayet etmediğini, taraflar arasında sona ermiş bir cari hesap ilişkisinin olmadığını, zira davacı yukarıda izah ettiğimiz üzere 150.000 TL tutarında ürün almasının gerektiğini, henüz yaptığı ödemelerin değerinde ürünü satın almadığını, dolayısıyla hesap kat edilmemiş olup Müvekkil Şirket açısından davacının iddia ettiği alacak tutarı muacceliyet kesbetmediğini, İcra takibinde de borcun dayanağı “Cari Hesap Alacağı” olarak yazıldığını, ancak ifade ettiğimiz üzere hukuken geçerli bir cari hesap alacağının olmadığını, kaldı ki ödeme emri ekinde tarafımıza cari hesap mutabakatı da gönderildiğini, dolayısıyla geçerli olmayan, var olmayan bir borç nedenine dayanarak yapılan icra takibi hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı aslı,
2-İzmir …. İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası,
3-Hesap hareket dökümü,
4-Taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi,
5-Davacıya ait vergi sicil kayıtları,
6-Davacıya ait esnaf sicil kayıtları,
7-Davacıya ait ticaret sicil kayıtları,
8-Sair deliller.
DAVA KONUSU:
Açılan dava, taraflar arasında 01/12/2019 tarihinde imzalanan Bayilik Sözleşmesi kapsamında, davacının üzerine düşen yükümlülükler gereğince davacıya toplamda 150.000,00-TL tutarında 5 adet çeki teslim etmesi karşılığında davalının üzerine düşen yükümlülük gereğince davacıdan 68.964,29-TL tutarında mal alımı yapması ve buna rağmen davacı tarafından sözleşme gereğince kendisine teslim edilen toplamda 150.000,00-TL tutarındaki tüm çekleri ibraz ederek tahsil ettiği, bu sebeple davacının cari hesap ilişkisi kapsamında davalı şirketten alacaklı olduğunu iddia ettiği 81.035,71-TL’nin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafıdan süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talebine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır.Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davacı … olduğu, borçlusunun davalı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 81.035,71-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın borca ve icra dairesinin yetkisine yönelik olarak süresinde yapmış olduğu itiraz üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davalı borçlu vekili tarafından icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği, itirazın iptali davaları açısından icra takibinin yetkili icra dairesinde açılmış olmasının dava şartlarından olduğu ve ön inceleme duruşmasına başlanılmaksızın öncelikli olarak incelenmesi gerektiği göz önünde bulundurularak yapılan değerlendirme sonucunda; icra takibi ve davanın, taraflar arasında 01/12/2019 tarihinde imzalanan Bayilik Sözleşmesi kapsamında, davacının üzerine düşen yükümlülükler gereğince davacıya toplamda 150.000,00-TL tutarında 5 adet çeki teslim etmesi karşılığında davalının üzerine düşen yükümlülük gereğince davacıdan 68.964,29-TL tutarında mal alımı yapması ve buna rağmen davacı tarafından sözleşme gereğince kendisine teslim edilen toplamda 150.000,00-TL tutarındaki tüm çekleri ibraz ederek tahsil ettiği, bu sebeple davacının cari hesap ilişkisi kapsamında davalı şirketten alacaklı olduğunu iddia ettiği 81.035,71-TL’nin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafıdan süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talebine ilişkin olduğu, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağının, ayrıca takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğunun düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinin belirtildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2. maddesinde ise yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazında bulunan tarafın yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirmesi gerektiğinin, aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmayacağının düzenlendiği, Uyap sistemi üzerinden icra dosyasının incelenmesi neticesinde davalı borçlu vekilinin ödeme emrine karşı sunmuş olduğu itiraz dilekçesinde davalı borçlunun Ankara İli, Çankaya ilçesinde bulunduğunu belirttiği, ancak yetkili icra dairesi olarak herhangi bir bildirimde bulunmadığı, bu kapsamda icra dairesinin yetkisine yönelik olarak yapılan itirazın usulüne uygun olmadığı, icra dairesinin davaya konu alacak açısından yetki olduğu anlaşılmakla, borçlu vekilinin icra dairesinin yetkisine yönelik itirazının reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı vekilinin davacının esnaf olduğundan ve bu sebeple uyuşmazlığın çözümü noktasında Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle mahkememizin görevine yönelik olarak yaptığı itiraz açısından ise, davacının gerçek kişi olduğu, taraflar arasındaki işlemlerin davacının işletmesi ile ilgili olup olmadığı, davacının işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığı ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için İzmir Vergi Dairesine, İzmir Esnaf ve Sanatlar Odasına, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkere cevaplarında yer alan veriler çerçevesinde, davacının bilanço esasına göre defter tuttuğunun ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağladığının anlaşıldığı, müzekkere cevapları kapsamında davacının tacir sıfatının bulunduğunun belirlendiği, dosya muhteviyatı dikkate alındığında tarafların tacir sıfatlarının bulunduğu ve uyuşmazlığın ticari mahiyette olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin görev itirazının reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı vekili, taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesinde yer alan yetki sözleşmesi çerçevesinde Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunmuş olup, bu noktada ilgili mevzuat hükümlerine değinmekte fayda görülmüştür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde; “Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde; ”Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde ise; ”Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde; ”Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” ibaresine yer verilmiştir.
Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18. maddesinde; ”Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.
Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yetki itirazının ileri sürülmesi usulü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19. maddesinde; “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.
Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.
Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.” şeklinde belirlenmiştir.
Taraflar arasında 01/12/2019 tarihinde imzalanan Bayilik Sözleşmesi hükümleri kapsamında sözleşmenin ‘Anlaşmazlıkların Çözümü, Yargı Yetkisi, Delil Kaydı ve Damga Vergisi’ başlıklı 12. maddesinde ‘İş bu sözleşmeden kaynaklanan ihtilafların çözüm yeri Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleridir.’ ibaresinin bulunduğu, bahsi geçen maddenin yetki sözleşmesi vasfında olduğu, keza 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabileceklerinin, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılacağının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 19/2. maddesinde ise yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerektiğinin, yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazında bulunan tarafın yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirmesi gerektiğinin, aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmayacağının düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18/2. maddesi hükmüne uygun olarak sözleşmenin yetki şartıyla ilgili bu hükmündeki hukuki ilişkinin belirli, yetkili mahkemenin belirlenebilir ve yetki sözleşmesinin geçerli olduğu, sözleşmede kararlaştırılan yetki şartının sözleşmenin tarafı olan kişileri bağlayacağı, davalı vekilinin yetki ilk itirazını süresi içerisinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde yetkili mahkemeyi de göstermek suretiyle bildirdiği, yetki ilk itirazının yerinde olduğu, taraflar arasında imzalanan yetki sözleşmesi çerçevesinde mahkememizin iş bu davaya bakmaya yetkili olmadığı, yetkili mahkemenin tarafların iradeleri doğrultusunda Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu kanaatine varılmakla, bu doğrultuda hüküm kurma yoluna gidilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı aslı, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı icra dosyası, hesap hareket dökümü, taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi, davacıya ait vergi sicil kayıtları, davacıya ait esnaf sicil kayıtları, davacıya ait ticaret sicil kayıtları ve sair deliller ile birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasında 01/12/2019 tarihinde imzalanan Bayilik Sözleşmesi kapsamında, davacının üzerine düşen yükümlülükler gereğince davacıya toplamda 150.000,00-TL tutarında 5 adet çeki teslim etmesi karşılığında davalının üzerine düşen yükümlülük gereğince davacıdan 68.964,29-TL tutarında mal alımı yapması ve buna rağmen davacı tarafından sözleşme gereğince kendisine teslim edilen toplamda 150.000,00-TL tutarındaki tüm çekleri ibraz ederek tahsil ettiği, bu sebeple davacının cari hesap ilişkisi kapsamında davalı şirketten alacaklı olduğunu iddia ettiği 81.035,71-TL’nin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafıdan süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talebine ilişkin olduğu, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 81.035,71-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalının borca ve icra dairesinin yetkisine yönelik olarak süresinde yapmış olduğu itiraz üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde yetki ilk itirazında bulunduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesinde yetkili mahkemenin davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğinin belirtildiği, yetki sözleşmesine ilişkin olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde ise tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilecekleri, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılacağı ibarelerine yer verildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 18/2. maddesi hükmüne uygun olarak sözleşmenin yetki şartıyla ilgili bu hükmündeki hukuki ilişkinin belirli, yetkili mahkemenin belirlenebilir ve yetki sözleşmesinin geçerli olduğu, sözleşmede kararlaştırılan yetki şartının sözleşmenin tarafı olan kişileri bağlayacağı, davalı vekilinin yetki ilk itirazını süresi içerisinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde yetkili mahkemeyi de göstermek suretiyle bildirdiği, yetki ilk itirazının yerinde olduğu, taraflar arasında imzalanan yetki sözleşmesi çerçevesinde mahkememizin iş bu davaya bakmaya yetkili olmadığı, yetkili mahkemenin tarafların iradeleri doğrultusunda Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu, davalı vekilince yapılan yetki ilk itirazının süresinde ve usulüne uygun olduğu anlaşılmakla, mahkememizin yetkisizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesi gereğince Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğu anlaşıldığından mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20.maddesi gereğince, tarafların yetkisizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın yetkili ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin yetkili mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.14/10/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.