Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/321 E. 2021/731 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/321 Esas
KARAR NO : 2021/731

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/05/2021
KARAR TARİHİ : 30/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı borçlu ile müvekkili olan … Anonim Şirketi ile abonelik sözleşmesi imzalamak suretiyle enerji … Mah: … Sok. No:…/… K:… …/İZMİR adresinde ticari iş için (bitcoin üretimi) enerjisi kullanılmaya başlanıldığını, karşı yanın 04.05.2020 tarihinde Sayaç Giriş Çıkışını Şöntlemek suretiyle Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği’nin m. 42/1-c bendi mucibince kaçak enerji kullanıldığını tespit edildiğini, kaçak elektrik enerjisi tüketiminin gerçek veya tüzel kişinin kullanım yerine ilişkin olarak Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma mevcutken sayaçlara veya ölçme sistemine müdahale edildiğini, tüketimin doğru tespit edilmesini engellemek suretiyle, eksik veya hatalı ölçüm veya hiç ölçülmeden veya yasal şekilde tesis edilmemiş sayaçtan geçirildiğini, mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketilmesi, kaçak elektrik enerjisi tüketimi olarak kabul edildiğini, bunun üzerine aynı yönetmeliğin 43/1 maddesine uygun olarak ekte sunulmuş olan …/… seri nolu “Kaçak Elektrik Tespit Tutanağı” düzenlendiğini, davalının kaçak enerji tükettiğinin belirlendiğini 04.02.2020 ve 04.05.2020 tarihleri arası kullanılan enerji miktar bedelinin aynı yönetmeliğin devam maddelerine uygun olarak 40.501,90TL olarak tahakkuk ettirildiğini, ancak bu bedelin davalı tarafından ödenmediğini, müvekkili … A.Ş. tarafından ilçe yöneticiliğince tahakkuk ettirilen kaçak elektrik tüketim bedelinin ödenmemesi nedeniyle; karşı yan … hakkında İzmir … İcra Müd. …/… E. sayılı dosyası ile “7 örnek” ilamsız icra takibi başlatıldığını ancak davalının haksız ve dayanaksız itirazı sonrası icra takibinin durdurulduğunu, davalının itirazı haksız olduğunun iptalinin gerektiğini, davalının itirazının hiç bir haklı nedene dayanmadığı, sadece ödemeyi geciktirme kastı ile yapıldığını, kaçak enerji kullanmasına rağmen ödemeleri yapmadığının sabit olduğunu, ayrıca zorunlu dava şartı olmasından mütevellit arabuluculuğa başvurulduğunu, …/… başvuru no,…/… arabuluculuk nolu tutanaktan anlaşılacağı üzere olumlu bir sonucun alınmadığını, açıklanan sebeplerle davalının kötüniyetli itirazının iptali ile takibin devamına, alacak tahakkuk belgelerinde de likit olduğundan %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi için işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, açıklanan nedenlerle haksız ve dayanaksız itirazın iptali ile takibin devamına, borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine, yargılama giderleriyle, vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin tüketici olduğunu, karşı tarafın ise satıcı olduğunu, taraflar arasında abonelik sözleşmesi bulunduğunu, söz konusu elektrik aboneliği mesken aboneliği olduğunu, tüketilen elektriğin meskende kullanıldığını, bu hususun davacı tarafından tutulan kaçak tutanağında açıkça belirtildiğini, kaçak tüketim yapılan yerdeki tüketicinin 6502 sayılı yasa anlamında tüketici olması ve kaçak elektrik enerjisi tüketiminin bir perakende elektrik sözleşmesi ilişkisi kapsamında meydana gelmesi halinde tüketici hukuku hükümleri, amir veya hukuk boşluğunu dolduran genel hüküm işlevi görüleceğini, bu durumda hem yetki hem de görev konusunda gerek ikincil mevzuat gerekse de ilgili kanun hükümleri yönünde hareket edilmesi gerektiğini, bu nedenle kaçak faturasındaki parasal miktarda göz önüne alındığında 6502 S.K md.73/f.1 düzenlemesi gereğince görevli mahkeme Tüketici Mahkemesi olduğunu, nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.02.2018 tarih ve 2017/1001 E.,2018/ 245 K. Sayılı ilamında” Somut olayda, dosyada mevcut tutanak kapsamlarından anlaşılacağı üzere kaçak ve usulsüz elektrik tutanaklarının düzenlendiği tarihten önce davacı şirket ile davalı arasında elektrik aboneliği tesis edilmiştir. Şu durumda, taraflar arasında kurulan abonelik ilişkisi sözleşme niteliğinde olup, davacının bu sözleşme ilişkisine dayanarak ve sözleşmeye aykırılık iddiasıyla oluşan zararının giderilmesini talep ettiği kabul edilmelidir. O hâlde sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın, haksız fiil kurallarına göre değil sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Somut uyuşmazlıkta, davalının mesken elektrik aboneliğinin bulunmasına, taraflar arasındaki uyuşmazlığın bu sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanmasına, sözleşmenin taraflarından birinin tüketici, diğerinin satıcı, uyuşmazlığın da tüketime konu mala ilişkin olmasına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın 4077 sayılı Kanun kapsamında kaldığı belirgindir.O Hâlde, Davaya Bakma Görevi de Tüketici Mahkemesine aittir….” denilerek görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu açıkça belirtildiğini, bu nedenle dosyanın görevli Tüketici Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağı,
3-Kaçak Kayıt Dökümü,
4-İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası,
5-Sair deliller.
DAVA KONUSU:
Açılan dava, uyuşmazlığın 04/02/2020 ve 04/05/2020 tarihleri arasında davalıya ait “… Mahallesi, … Sokak, No:…/…, …/İzmir” adresinde bulunan adreste yapılan kontroller neticesinde düzenlenen 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağında belirtildiği üzere söz konusu adreste kaçak elektrik kullanıldığının tespiti akabinde Enerji Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin kaçak elektrik kullanımına esas hükümleri gereğince davalı adına düzenlenen fatura ile tahakkuk ettirilen kaçak elektrik kullanım bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davacı … Anonim Şirketi olduğu, borçlunun davalı … olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 53.858,83-TL asıl alacak, 143,60-TL işlemiş faiz ve 25,85-TL KDV bedeli olmak üzere toplamda 54.028,28-TL alacak bedeli üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/k. maddesine göre; “Tüketici: ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi” ifade eder. Tüketici işlemi ise Kanunun m. 3/l.bendinde tanımlanmıştır. Buna göre tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari ve mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık, vb. sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemni kapsar. Tüketici işleminden kaynaklanan uyuşmazlığın veya sözleşmenin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. ve 5. madde hükümleri kapsamında kalan, kanunda özel olarak düzenlenen ve ticari dava sayılan bir sözleşmeden kaynaklanmasının herhangi bir önemi yoktur. Aynı Kanun’un Diğer Tüketici Sözleşmeleri başlıklı 49/(1). maddesinde, finansal hizmetlerin her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade ettiği, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmenin ise finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmeler olduğu, aynı Kanun’un 83/2. maddesinde, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer konularda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği, aynı Kanun’un 73/1.maddesinde ise, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu düzenlemesi yer almaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın 04/02/2020 ve 04/05/2020 tarihleri arasında davalıya ait “… Mahallesi,… Sokak, No:…/…, …/İzmir” adresinde bulunan adreste yapılan kontroller neticesinde düzenlenen 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağında belirtildiği üzere söz konusu adreste kaçak elektrik kullanıldığının tespiti akabinde Enerji Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin kaçak elektrik kullanımına esas hükümleri gereğince davalı adına düzenlenen fatura ile tahakkuk ettirilen kaçak elektrik kullanım bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkin olduğu, davalının gerçek kişi olduğu, davalıya ait “… Mahallesi,… Sokak, No:…/…, …/İzmir” adresine ait olarak bulunan abonelik kaydında, 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağında ve … Anonim Şirketi tarafından davalı adına tanzim edilen 14/05/2020 tarihli ve … numaralı faturada da yer aldığı üzere aboneliğin mesken aboneliği mahiyetinde olduğu, bu kapsamda uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümü noktasında abonelik sözleşmesine konu adresin mahiyetinin esaslı unsur olduğu göz önünde bulundurulduğunda mahkememizin iş bu davaya bakmakla görevli olmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan kanun hükümlerinden anlaşılacağı üzere somut uyuşmazlıkta Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olduğundan (HMK m.1) yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilir. ( Emsal mahiyette; Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 01/05/2016 tarih 2015/10238 esas 2016/4889 karar ve yine 11. HD’nin 15/06/2016 tarih 2016/6247 esas 2016/6612 karar ve 11.HD’nin 18/01/2016 tarih 2015/15629 E. 2016/436 K. sayılı içtihatları).
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır.Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağı, Kaçak Kayıt Dökümü, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası ve sair deliller ile birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın 04/02/2020 ve 04/05/2020 tarihleri arasında davalıya ait “… Mahallesi, … Sokak, No:…/…,…/İzmir” adresinde bulunan adreste yapılan kontroller neticesinde düzenlenen 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağında belirtildiği üzere söz konusu adreste kaçak elektrik kullanıldığının tespiti akabinde Enerji Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin kaçak elektrik kullanımına esas hükümleri gereğince davalı adına düzenlenen fatura ile tahakkuk ettirilen kaçak elektrik kullanım bedelinin tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkin olduğu, davalının gerçek kişi olduğu, davalıya ait “… Mahallesi, … Sokak, No:…/…, …/İzmir” adresine ait olarak bulunan abonelik kaydında, 04/05/2020 tarihli ve …/… seri numaralı Kaçak Elektrik Tespit Tutanağında ve … Anonim Şirketi tarafından davalı adına tanzim edilen 14/05/2020 tarihli ve … numaralı faturada da yer aldığı üzere aboneliğin mesken aboneliği mahiyetinde olduğu, bu kapsamda uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümü noktasında abonelik sözleşmesine konu adresin mahiyetinin esaslı unsur olduğu göz önünde bulundurulduğunda mahkememizin iş bu davaya bakmakla görevli olmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesi olduğu, dava şartlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 1-c. fıkrasında mahkemenin görevli olmasının yer aldığı, aynı Kanun’un 115. maddesinde ise mahkemenin dava şartlarının varlığını yargılamanın her aşamasında re’sen gözeteceğinin ve dava şartlarının bulunmaması durumunda davanın usulden reddine karar verileceğinin belirtildiği, az önce gerekçeleri açıklandığı üzere iş bu davaya bakmakla görevli mahkemenin İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, açılan davanın görev dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/1-k. maddesi atfiyla aynı Kanun’un 73/1. maddesi uyarınca İzmir Nöbetçi Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi gereğince, tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın görevli İZMİR NÖBETÇİ TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.30/09/2021

Katip …
(e-imza)

Hakim …
(e-imza)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.