Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/300 E. 2022/35 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/300
KARAR NO : 2022/35

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 18/05/2021
KARAR TARİHİ : 13/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya cam ürünlerinin satıldığını, satışa ilişkin E-Fatura düzenlendiğini, bu faturaların 24.05.2019 tarihli … sıra nolu E-faturadan kalan bakiye 1.299,74-TL, 24.05.2019 tarihli … sıra nolu 10.620,11-TL bedelli E-fatura, 24.05.2019 tarihli… sıra nolu 1.500,00-TL bedelli E-fatura, 10.06.2019 tarihli … sıra nolu 1.068,01-TL bedelli E-fatura olduğunu ve toplam 14.487,86-TL alacağı olduğunu, faturalar içeriği ürünlerin davalıya sevk ve tesliminde ihtilaf olmadığını, alacağın tahsili için İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasıyla takibe geçildiğini, davalı itirazıyla takibin durduğunu, arabuluculuk yoluna gidilmiş ise de sonuç alınamadığını belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep edilmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında birkaç yıldır süre gelen bir ticari ilişki bulunduğunu, davacıdan alınan camların otomatik kapılarda kullanıldığını, ancak kullanılan camlarda sararma olduğunu, kenar birleşim yerlerinde çatlamalar oluştuğunu, ayıplı camlar için çözüm oluşturulmadığını, kapılara kullanılan camların dava dışı üçüncü şirketlerce davalıya iade edildiğini, ayıplı camların yerine ikame camların; davalının kendi imkânları ile sağlandığını, davacıya ait camların sahada bırakıldığını, bu camlar nedeniyle davalının 20.000,00-TL zarar gördüğünü, arz edilen hususlar nedeniyle ayıp definde bulunulduğunu belirterek davanın reddine ve müvekkilinin zarar görmesi nedeniyle %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep edilmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası,
3-Dava dilekçesine ekli faturalar, sevk irsaliyeleri ve teslim tutanakları,
4-Taraflara ait ticari defter ve belgeler,
5-Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 10/12/2021 havale tarihli raporu,
6-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, taraflar arasındaki cam ürünleri alım satımına ilişkin olarak bulunan ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklanan alacağın davalı şirketten tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi, davacı şirket tarafından davalı şirkete satılan cam ürünlerinin ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıbın hangi mahiyette bulunduğu, ayıptan ötürü davacı şirketin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle davanın reddine karar verilmesi taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davacı … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi olduğu, borçlunun davalı … Anonim Şirketi olduğu, davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 14.487,86-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
Öncelikli olarak davalı vekili tarafından ayıp definde bulunulması sebebiyle ayıp kavramından ve ayıp sebebiyle taraflara tanınan hak ve yüklenen borçlardan bahsetmekte fayda görülmüştür.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 23.maddesinde; “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır…
c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Ayıba ilişkin hukuki düzenlemenin bulunduğu, Borçlar Kanunu’nun 194. maddesinde “Ayıba Karşı Tekeffül” başlığı altında:
“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir.
Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür.” hükmü yer almaktadır.
Anılan düzenlemede “Satıcı alıcıya karşı satılanın zikir ve vaadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir surette tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan mesuldür” denilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 223. maddesinde; “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.
Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219. maddesinde de; “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Öğretide ayıp; satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hâli olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Davalı vekilinin ayıp definde bulunduğu beyanı çerçevesinde ayıp defi dikkate alınarak keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması talebinin, cevap dilekçesinde davacı taraftan alınan malların üçüncü kişilere satıldığı ve malların ayıplı çıkmaları sebebiyle davalı şirkete iade edildikleri, iade edilen malların saklanması, nakliyesi ve işçiliğin yüksek maliyetli olması sebebiyle sahada bırakıldığı ve imha edildiğinin beyan edildiği, malların imha edildiği beyanı karşısında keşif yapılmak suretiyle tespit edilebilecek herhangi bir hususunun bulunmadığının anlaşıldığı, ayrıca dava dilekçesine ekli olarak sunulan faturalarda malların 2019 yılında davalıya teslim edildiklerinin görüldüğü, dava tarihine kadar ayıp iddiası ve bildiriminde bulunulmadığının her iki tarafın da kabulünde olduğu, mallarda gizli ayıp bulunması durumunda dahi gizli ayıbın öğrenilmesi neticesinde ayıbın makul süre içerisinde satıcıya bildirilmesi gerektiği, davalı tarafın dava açılmadan önce ayıp ihbarı külfetini yerine getirmediği, dava açıldıktan sonra ileri sürülen ayıp definin makul sürede ileri sürülmediği göz önünde bulundurulduğunda dinlenilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Yine davalı vekilinin tanık dinletme talebinin de, ayıp defi kapsamında değerlendirme yapılmasının mümkün bulunmadığı dikkate alınarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200. maddesi gereğince reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 219. maddesinde; ”Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.
Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” hükmü bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220. maddesinde ise; ”İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesinde de; ”Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
02/09/2021 tarihli duruşmanın 6 numaralı ara kararında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 219/2. ve 222/1. maddelerinde tarafların delil olarak dayandığı ticari defter ve kayıtları ibraz ile yükümlü olduğu hüküm altına alındığından, davacı vekiline ve davalı vekiline bilirkişi incelemesine esas olmak üzere taraflara ait ticari defter kayıt ve belgeleri mahkememize sunmak veya ticari defter ve belgelerin bulunduğu yeri mahkememize bildirmek üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1. fıkrası uyarınca iki haftalık kesin süre verilmesine karar verilmiş olup, taraf vekilleri taraflara ait ticari defter ve belgelerin bulundukları yerleri verilen kesin süre içerisinde mahkememize bildirmişlerdir.
Taraflara ait ticari defter ve belgeler üzerinde inceleme yapılması amacıyla dosyanın Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişiye tevdi ile dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası, taraflara ait ticari defter ve belgeler, dava dilekçesine ekli faturalar, sevk irsaliyeleri ve teslim tutanakları ile sair deliller birlikte değerlendirilerek; taraflara ait ticari defter ve belgelerin usulüne uygun şekilde tutulup tutulmadığı, taraflara ait ticari defter ve belgelerin açılış ve kapanış onaylarının usulüne uygun şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, taraflara ait ticari defter ve belgelerin sahipleri lehine delil vasfı taşıyıp taşımadıkları, taraflar arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığı, var ise hangi sebeplerden kaynaklı olarak ticari ilişki bulunduğu, taraflar arasındaki cam ürünleri alım satımına ilişkin olarak bulunan ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklı olarak davacı şirketin davalı şirketten alacağının bulunup bulunmadığı, alacağı var ise miktarı, icra takibinde işletilen faiz miktar ve oranının usulüne uygun şekilde işletilip işletilmediği hususlarının belirlenerek düzenlenecek raporun mahkememize sunulması istenilmiş, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişi 10/12/2021 havale tarihli raporunda sonuç olarak, taraflar arasında cari hesap çalışması yapıldığını, cari hesap sözleşmesi akdedilmediğini, davacı nezdinde tutulan, davalı cari hesap kayıtlarının … ALICILAR HESAP Kodunda tutulduğunu, 2018 yılından devreden davacı alacağının olmadığı, 2019 yılında muhtelif tarih ve bakiyeli faturalarla davalıya mal satıldığını, davalının çekle ödemelerinin olduğunu, 17.10.2019 tarihinde cari hesap çalışmasının sonlandırıldığını, 2019 yılı içinde davalı adına tanzim edilen faturaların toplam bedelinin 984.487,86-TL olduğu, davalı tarafından çekle yapılan ödemeler toplamının 970.000,00-TL olduğu, davacının kalan bakiye alacağının 14.487,86-TL olduğu ve bir sonraki yıla devrettiğini, her ne kadar, davacı tarafından 4 adet fatura bedeli takibe konu edilmiş ise de, davacı alacağının cari hesap çalışmasından doğan bakiye alacak olduğunu, firmalar arasında yapılan “e-mutabakat” metninden, 14.487,86-TL bakiye davacı alacağı konusunda mutabık kaldıklarının anlaşıldığını, davalı, davaya cevap dilekçesinde, “Davacıdan satın alınan camlarda sararma olduğunu, kenar birleşim yerlerinde çatlamalar oluştuğunu, ayıplı camlar için çözüm oluşturulmadığını” ifade etmiş is de, ayıplı ürünlerin tespitinin mahkeme yoluyla yaptırılmadığı gibi ayıplı ürünlerin muhafaza edilmediğini, çalışma sahasında bırakıldığını ifade ettiğini, ayıplı mal tespiti mümkün olamadığı gibi, ayıp mal miktar ve bedelinin tespiti de mümkün olamayacağından, davacı alacağından tenzili de mümkün olamayacağı anlaşıldığını, davacı kayıtlarına göre 29.12.2020 takip tarihi itibariyle davalıdan 14.487,86-TL bakiye alacağın olduğunu, davalıya ihtar çekilmediğini, temerrüde düşürülmediğini, temerrüdün takiple birlikte oluştuğunu ve takip öncesine ilişkin davacının faiz talebinin bulunmadığını mütalaa etmiştir.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası, dava dilekçesine ekli faturalar, sevk irsaliyeleri ve teslim tutanakları, taraflara ait ticari defter ve belgeler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 10/12/2021 havale tarihli raporu ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasındaki cam ürünleri alım satımına ilişkin olarak bulunan ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalardan kaynaklanan alacağın davalı şirketten tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili ile davacı şirkete verilmesi, davacı şirket tarafından davalı şirkete satılan cam ürünlerinin ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıbın hangi mahiyette bulunduğu, ayıptan ötürü davacı şirketin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, ürünlerin ayıplı olmaları sebebiyle davanın reddine karar verilmesi taleplerine ilişkin olduğu, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davacı alacaklı vekilinin davalı borçlu aleyhine 14.487,86-TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlattığı, davalı tarafın süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 10/12/2021 havale tarihli raporunda, davacı kayıtlarına göre 29.12.2020 takip tarihi itibariyle davalıdan 14.487,86-TL bakiye alacağın olduğunu, davalıya ihtar çekilmediğini, temerrüde düşürülmediğini, temerrüdün takiple birlikte oluştuğunu ve takip öncesine ilişkin davacının faiz talebinin bulunmadığını mütalaa ettiği, her iki tarafa ait ticari defter ve belgeler ile sair belgelerin incelenmesi suretiyle düzenlenen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında mal alım satımına ilişkin ticari bir ilişki bulunduğu, bu ticari ilişki çerçevesinde taraflar arasında cari hesap çalışması yapıldığı, ticari ilişki kapsamında davacı şirket tarafından davalı şirkete satılan mallara ilişkin olarak davacı şirket tarafından davalı şirket adına toplamda 984.487,86-TL tutarında faturalar tanzim edildiği, davalı şirketin ise bu faturalar dolayısıyla davacı şirkete 970.000,00-TL ödemede bulunduğu, tarafların aralarında tanzim ettikleri e-mutabakat belgesi ile davacı şirketin davalı şirkette 14.487,86-TL tutarında alacağının bulunduğu hususunda anlaşma sağladıkları, mutabakat metninin her iki tarafı bağlar nitelikte olduğu, belirtilen gerekçeler dahilinde davacı şirketin takip tarihi itibariyle davalı şirketten 14.487,86-TL tutarında alacaklı olduğu ve davalı şirket tarafından icra dosyasında yer alan ödeme emrine yönelik olarak süresinde yapılan itirazın haksız olduğu anlaşılmakla, açılan davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Açılan davanın KABULÜNE,
1-Davalı … Anonim Şirketinin İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasındaki icra takibine ilişkin İTİRAZININ İPTALİNE, İzmir … İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasındaki icra takibinin 1.299,74-TL fatura, 10.620,11-TL fatura, 1.500,00-TL fatura ve 1.068,01-TL fatura olmak üzere toplamda 14.487,86-TL alacak bedeli üzerinden 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uyarınca yıllık %16,75 oranında ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle devamına,
2-Alacak miktarı likit olduğundan takip konusu kabul edilen asıl alacak miktarı olan 14.487,86-TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalı … Anonim Şirketinden alınarak davacı … Anonim Şirketine verilmesine,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 989,67-TL karar ve ilam harcından, 174,98-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 814,69-TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-Davacının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 5.100,00-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 71,50-TL elektronik tebligat, 600,00-TL bilirkişi ücreti, 174,98-TL peşin harç ve 59,30-TL başvurma harcı olmak üzere toplamda 905,78-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
7-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.13/01/2022

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.