Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/122 E. 2022/118 K. 09.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/122
KARAR NO : 2022/118

DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/02/2021
KARAR TARİHİ : 09/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili, dava dilekçesinde; dava dışı borçlu … Gıda Tekstil…Şirketi ile müvekkili banka arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalıların sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, borçlu şirkete kullandırılan kredi borcunun zamanında ödenmemesi nedeniyle, sözleşmesinin 12. maddesinde yer alan yetkiye istinaden alacağa muacceliyet verilerek davalılara 16.04.2019 tarihli ihtarnamenin keşide edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine, davaya konu icra takibinin yapıldığını, davalıların icra dairesinin yetkisine, borca ve ferilerine haksız olarak itiraz etmeleri nedeniyle takibin durduğunu, takip talebinde belirtilen nakdi ve gayrinakdi alacaklar kadar müvekkili bankanın alacaklı olduğunu, sözleşme hükümleri gereği banka defter ve belgelerinin kanıt olacağının, bunlardaki kayıtlara herhangi bir nedenle itiraz edilemeyeceğinin, bankanın dilediği zaman ihbar etmek kaydı ile cari hesapları keserek alacaklarına muacceliyet verebileceğinin, müşterinin temerrüdü halinde oluşan meblağ bankaca kredilere uygulanan en yüksek faiz oranına bu oranın % 50’sinin (yüzdeellisinin) ilavesi suretiyle bulunacak oran üzerinden temerrüt faizi uygulanacağının kararlaştırıldığını, davalıların ihtarnamedeki faiz oranlarına itiraz etmemeleri nedeniyle alacak asılları ile birlikte ferileri ve faiz oranının da kesinleştiğini, kredi sözleşmesinin yetkili mahkeme, İcra Daireleri ve kanuni düzenlemeler başlıklı 19. Maddesinde açıkça anlaşmazlıkların çözümünde İzmir Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili olduğunun belirlenmesi nedeniyle yetki itirazının haksız olduğunu, alacağın tüm yasal mevzuat, Banka mevzuatı ve sözleşme hükümleri çerçevesinde tespit edilip, yasal olmayan herhangi bir talebin söz konusu olmadığını bildirmiş, davalıların itirazının iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar vekili, cevap dilekçesinde; davacı tarafın harç ödemesi gerektiği halde muaf olmasının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda düzenlenen “kanun önünde eşitlik” ilkesi ile bağdaşmadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda belirlenmiş adil bir karar verilebilmesi için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığına yönelik “adil yargılanma” ilkesine de aykırılık oluşturduğunu, sosyal hukuk devletinin bir gereği olarak mahkemeler önünde tarafların sahip olduğu hak ve yükümlülüklerde bir dengenin sağlanmasının ve yargılamanın sonuna kadar korunması gerektiğini, sözleşmenin dava dışı … ….Şirketi ile banka arasında imzalanmış olup taraflar arasında mal ve hizmet satışına dair hukuki bir işlemin bulunmadığını, bu sebeple uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğini, şirketin ticari iş ve işlemlerde bulunabilmesi amacıyla kredi alabilmesi için müvekkillerinin zorunlu kefil durumuna sokularak kredi genel sözleşmesine imzalarının attırıldığını, müvekkillerinin döviz gelirleri olmadığı halde döviz ödemeli sözleşmelere kefil edildiklerini, fahiş bir bedel ile kefillik sözleşmelerinin imzalatılması nedeniyle edimler arasındaki oransızlığın ortada olduğunu, kefilin, asıl borçludan daha fazla bir mükellefiyeti ve daha ağır sorumluluğu olmaması gerektiği halde bu tür bir kefaletin düzenlenmiş olmasının hukuken geçerli olmadığını, her iki sözleşmenin genel kredi sözleşmesi olmasına rağmen, sözleşmelerin rotatif kredi adı ile bilinen borçlu cari hesap kredisi olan BCH kredisi olarak kullandırılıp işleme konulduğunu, müvekkillerinin ne kadar ve ne zaman kredi kullanılacağı, kullandığında ne zaman ve hangi faiz ile ödeyeneceği belli olmayan ucu açık bir sözleşmeye kefilliklerinin söz konusu olup bu tür bir kefilliğin kabul edilme olanağının bulunmadığını, geri ödemeler bulunmasına rağmen sanki hiç geri ödeme yapılmamış gibi kat işlemi yapıldığını, kat ihtarnamesinde ve icra takibinde alacağın hangi sözleşmelerden dolayı ne miktarda olduğunun açıklanmadığını, ödeme emrinde hangi sözleşme ve değerlere göre alacağın hesaplandığının belli olmaması nedeniyle icra takibine yaptıkları itirazın haksız ve kötü niyetli olarak nitelendirilmesinin mümkün bulunmadığını, aksine davacının yapmış olduğu takibin haksız ve kötü niyetli olduğunu, sözleşmede faiz oranı belirlenmemesine rağmen akdi ve gecikme faizinin fahiş olarak talep edildiğini, bu yönden de itirazlarının haklı olduğunu, TTK’nun 8.maddesinin tacir olmayan müvekkilleri açısından uygulanmasının mümkün olmadığını, İzmir 4. İcra Müdürlüğünün …/… sayılı dosyasında müvekkili … adına kayıtlı taşınmazın ipotek kaydı nedeniyle satışı yoluna başvurulduğunu, bu davanın da aynı borcun tahsili amacına yönelik olduğunu bildirmiş, davanın reddine kar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, dava dışı … … Şirketi’nin borçlu, davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu, taraflar arasında düzenlenen 27/06/2018 tarihli genel kredi sözleşmeleri nedeni ile hesabın kat edilerek ihtarname tebliğ edilmesine rağmen ödenmeyen kredi borcundan kaynaklanan alacağı için davacı bankanın, davalılar hakkında alacağın tahsili amacıyla yaptığı icra takibinde davalıların, icra dairesinin yetkisi ile borca ve ferilerine itirazlarının iptali istemine ilişkindir.
Davaya konu icra dosyasında davacı banka, davalılar hakkında, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağının tahsili için 28/06/2019 tarihinde ilamsız icra yoluyla takip yapmış, ödeme emrinin tebliğinden sonra yasal süre içinde davalılar adına vekilleri tarafından sunulan itiraz dilekçesi ile icra dairesinin yetkisine, borca ve ferilerine itiraz edilmesi nedeniyle takip durmuştur.
Davalılar vekili, müvekkillerinin tacir olmaması nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu iddiası ile görevsizlik itirazında bulunmuş ise de davalı gerçek kişilerin genel kredi sözleşmesinde müteselsil borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalarının bulunduğu, asıl borçlunun ticaret şirketi olup, her iki davalının borçlu şirketin ortakları olması yanında temel hukuki ilişkinin TTK’nun 4(1/a-f) maddesinde düzenlenen nitelikte ödünç para verme işleminden kaynaklanması nedeniyle davanın mutlak ticari dava niteliğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünün Asliye Ticaret Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik itirazının reddine karar verilmiştir.
İtiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmemiş olması nedeniyle dava hak düşürücü süre içinde açılmıştır.
Davalılar vekili tarafından davacının harçtan muaf olmasının Anayasaya aykırı olduğu iddia edilmiş ise de Anayasa hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve tüm yazılı mevzuat dikkate alınarak davacının harçtan muaf tutulması konusundaki Anayasaya aykırılık iddiası mahkememizce ciddi ve haklı görülmemekle, bu konuda Anayasa Mahkemesine başvurulmasına gerek görülmemiştir.
Davalılar, davaya konu icra dosyasında, icra dairesinin yetkisine de itiraz ettiklerini bildirmişlerse de yetkili icra dairesinin itiraz dilekçesinde gösterilmemiş olması nedeniyle usulüne uygun şekilde yapılmış bir yetki itirazı bulunmadığından davanın bu nedenle usulden reddine karar verilmemiş, uyuşmazlık usul ve esas yönünden yargılama yapılarak çözümlenmiştir.
Davalılar vekili, cevap dilekçesinde; müvekkillerinin döviz gelirlerinin bulunmadığı halde yabancı para cinsinden sözleşmeye kefil edildikleri, kefalete zorlandıkları, borçludan daha ağır koşullarda kefil oldukları ucu açık ve belirli olmayan bir sözleşmenin tarafı oldukları, müvekkili …’in ipotek verdiği taşınmaz hakkında da icra takibi yapıldığı, bu nedenlerle davanın reddinin gerektiğine ilişkin savunmalara yer verilmiş ise de dile getirilen tüm iddiaların davanın dinlenmesini engeller nitelikte haklı ve yasal nedenler niteliğinde bulunmadığı göz önünde tutularak iddia edilen nedenlerle ilgili bir inceleme yapılmamış ve bu nedenler davanın reddi sebebi olarak görülmemiştir.
Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri gereği davacı bankaya ait defter ve kayıtların incelenmesi ile uyuşmazlığın çözümlenebileceği dikkate alınarak davacı bankadan kredi sözleşmesi ve ihtarname ile hesap dökümü örneklerinin alınmasından sonra dosyada toplanan deliller ile davacı bankadan alınan kayıt ve belgelerin incelenmesinden sonra bilirkişi raporu alınarak uyuşmazlık çözülmüştür.
Bilirkişi raporunda; taraflar arasında 27/06/2018 tarihli Türk Lirası ve yabancı paraya ilişkin iki adet genel kredi sözleşmesinin düzenlendiğini, dava dışı şirketin asıl borçlu olup davalıların müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladıklarını, kefalet yönünden TBK’nun 583.maddesinde aranan şekil şartlarının mevcut olduğunu, davalıların şirket ortağı olmaları nedeniyle eşlerinin rızasının alınmasının gerekmediğini, hesabın kat edilmesine ilişkin 16/04/2019 tarihli ihtarnamenin davalı …’e 18/04/2019 davalı …’e ve dava dışı borçlu şirkete 19/04/2019 tarihinde tebliğ edilerek, verilen sürede ödeme yapılmaması nedeniyle 21/04/2019 tarihinde temerrüdün oluştuğunu, davalılar tarafından kat ihtarnamesine itiraz edilmediğini, gayrinakdi alacaklar yönünden kefillerin sorumluluğuna ilişkin sözleşmelerde açık bir hüküm bulunmadığını, davacı banka tarafından sunulan faiz genelgesine göre icra takibinde talep edilen akdi ve temerrüt faiz oranlarının talep edilebilir nitelikte olduğunu, 02/04/2019 kat tarihi itibariyle vadesi gelip de ödenmeyen kredi borcunun belirlenmediğini, davalılarca genel kredi sözleşmesinin ilgili hükmüne istinaden davacı bankanın hesabı kat etmesi için gerekli ve yeterli koşulların oluşup oluşmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğunu, icra takip tarihi itibariyle davacı bankanın 1.056.754,82TL asıl alacak, 77.606,39TL işlemiş akdi faiz, 80.469,57TL işlemiş temerrüt faizi 7.063,98TL BSMV, 740,14TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 1.222.644,90TL alacaklı olduğunu, alacağın 35.815,52TL’lik bölümü için yıllık %31,80, 1.020.949,30TL’lik bölümü için yıllık %39 oranında temerrüt faizinin talep edilebileceğini, davalılardan … adına kayıtlı taşınmaz ile ilgili ipotek şerhinin bulunduğunu, ipotek konusu alacak ile ilgili aynı zamanda ilamsız icra takibi yapılıp yapılmayacağı takdirinin mahkemeye ait olduğunu bildirmiştir.
Toplanan tüm deliller, tarafların iddia ve savunmaları ile usul, yasa ve dosya kapsamına uygun, gerekçeli, hükme ve denetime elverişli nitelikteki bilirkişi raporu ile; davacı banka ve dava dışı şirket arasında davaya konu iki adet 27/06/2018 tarihli genel kredi sözleşmelerinin düzenlendiği, asıl borçlunun dava dışı şirket olup, davalıların sözleşmede müteselsil borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla yer aldıkları, Türk Borçlar Kanunu’nun 583.maddesinde kefaletin geçerliliği yönünden aranan şekli şartlarının mevcut olduğu, davalıların şirket ortağı olmaları nedeniyle TTK’nun 584.maddesi uyarınca eşlerinin rızalarının alınmasının gerekmediği, bilirkişi raporunda yapılan tespit ve açıklama ile dava dışı borçlu şirkete kredi sözleşmeleri uyarınca kullandırılan kredi ödemelerinin kat tarihine kadar kararlaştırılan ödeme günlerinde yerine getirilip, kat tarihi itibariyle ödenmemiş kredi borcunun bulunmadığı, “hesapların kesilmesi, temerrüt ve borçlara muacceliyet verilmesi, sözleşmenin feshi” başlıklı 12. Maddesinin 1. fıkrasında; tarafların önceden noter aracılığı ile veya telgrafla veya taahhütlü mektupla ihbarda bulunmak suretiyle sözleşmeyi feshedebileceklerinin, 2. fıkrasında; müşterinin sözleşme ve ekleri kapsamındaki herhangi bir borcunu vadesinde veya muacceliyeti bankaca yapılacak bildirime bağlı olan hallerde, bankaca yapılacak bildirim üzerine, eksiksiz olarak ödemediği takdirde, alacağın muaccel ve müşterinin mütemerrit olacağı, bu halde müşterinin bankanın ilk talebi üzerine muaccel olan borcunu faizi ve bilcümle ferileri ile birlikte bankaca bildirilecek süre içinde ödemeyi kabul ve taahhüt edeceği, aksi halde müşterinin bankaya olan tüm borçlarının muaccel hale geleceği, 3. fıkrasında; müşterinin aleyhinde iflas takibi başlatılması veya üçüncü kişilere olan borçlarından dolayı icra takibine girişilmesi, ticari faaliyetine son vermesi, aktiflerinin önemli bir kısmı üzerinde banka aleyhine tasarrufta bulunması, bankanın talebine rağmen istenilen teminatları zamanında ve istenilen koşullarda temin etmemesi, sözleşme ile yüklendiği veya ilgili mevzuat kapsamındaki taahhüt ve yükümlülüklerden herhangi birini yerine getirmemesi ya da yerine getiremeyeceğinin açıkça belli olması durumunda bankanın önceden bildirimde bulunmak sureti ile cari hesapları kesme veya henüz vadeleri gelmemiş olsa bile vadeli kredi işlemlerinden doğan alacaklarına muacceliyet verme hakkının bulunduğunun kararlaştırıldığı, bu hükümler ışığında davacı banka tarafından davaya konu kat ihtarnamesi ile; kredilerin geri ödemelerinin yapılmasının kat ihtarı gününe kadar yapılan uyarılara rağmen mümkün olmadığını ve sözleşmenin ilgili maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak kredilerin belirtilen tarihler itibariyle kat edildiğinin bildirilerek ihtarnamenin tebliğinden itibaren bir gün içinde ödenmesinin talep edildiği, buna göre sözleşmelerin 12/1 maddesinde belirtilen fesih yoluna gidilmediği, 12/2 maddesinde düzenlenen kredi alacağının belirlenen ödeme günlerinde ödenmediği iddiasına dayalı olarak hesabın kat edilip, gerek ihtarnamede gerekse dava dilekçesinde başka bir sebebe dayanılmadığı ve ihtarnamede verilen sürede ödeme yapılmaması üzerine davaya konu icra takibine geçildiği, bilirkişi raporu ile kat tarihine kadar ödenmemiş bir kredi borcunun bulunmadığının belirlendiği gibi davacı tarafça kat ihtarnamesindeki bu iddiayı destekler dava dosyasına bilirkişi raporundaki belirlemenin aksini kanıtlar nitelikte hiçbir delilin sunulmadığı, buna göre davacı bankanın hesabı kat etmesinin ve buna bağlı olarak ihtarname düzenlemesinin sözleşmenin 12/2 maddesine aykırı olduğu ve davaya ve takibe konu alacağın bu durumun bir sonucu olarak muaccel hale gelmediği, muaccel hale gelmemiş alacak için davaya konu icra takibinin yapılması ve itiraz halinde itirazın iptalinin talep edilmesinde haklılık bulunmadığı dikkate alınarak; davalı tarafın borca ve ferilerine ilişkin yaptığı itirazın haklı olması nedeniyle davanın ve davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerektirici nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin reddine,
3-Davacı bankanın harçtan muaf olması nedeniyle harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davalılar yararına AAÜT’ nin 13(1) maddesi uyarınca takdir edilen 75.835,44TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A (14) maddesi uyarınca 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinden oluşan yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafça peşin olarak yatırılan gider avansından artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı davalılar vekilinin yokluğunda, HMK’nun 343 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/02/2022

Başkan …
e-imza

Üye …
e-imza

Üye …
e-imza

Katip …
e-imza