Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/712 E. 2021/417 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/712 Esas
KARAR NO : 2021/417

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/12/2020
KARAR TARİHİ : 10/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirket sigortalısı … Ltd. Şti. adına kayıtlı … plaka sayılı araç sürücüsü davalının 25.05.2017 tarihinde … yönetimindeki … plakalı yolcu minibüsüne arkadan çarpması ile meydana gelen ölümlü ve yaralamalı trafik kazası sonucu meydana gelen zarar bedelinin rücuen tazmini talep edildiği, davalı-borçlunun İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyasına yaptığı haksız ve dayanaksız itirazın iptali gerektiği, davalarının kabulü ile itirazın iptaline ve duran takibin devamına, davalı aleyhine asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; aynı taraflar arasında aynı olaya dair, …E. Sayılı dosyalarında görevsizlik kararı verildiği, işbu davada da, tıpkı diğer davada olduğu gibi davalı müvekkilin tacir olmadığı, davacı sigorta şirketinin ödeme yaptığı dava dışı kişilerin de tacir olmadığı, hal böyle olunca her iki tarafı da tacir olmayan bir davada görevli mahkemenin Ticaret Mahkemeleri değil Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu, davalı müvekkilin ilgili poliçenin tarafı olmadığı, sadece aracın sürücüsü olduğu, bu sebeple sigorta şirketi tarafından sürücüye rücu edilemeyeceği sadece sigorta ettirene rücu edilebileceği, müvekkil davalının işbu davaya dayanak icra takibine yaptığı itirazın haksız ve kötüniyetli olmadığı, zira icra takibine konu edilen ve ödenmesi talep edilen meblağın, yargılamayı gerektirir nitelikte olduğu, bu hali ile de kesin olmadığı, Yüksek mahkemenin yerleşik içtihatlarının da bu doğrultuda olduğu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası, İzmir … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası, İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası, İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası UYAP üzerinden getirtilmiş olup, takip dosyası incelenmesinde; borçlu vekilinin 01/07/2020 tarihli dilekçesi ile borca ve ferilerine itiraz ettiği anlaşılmıştır.
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67.maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortacının rücu hakkı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1472. maddesinde ; ”Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.
Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortacının halefiyete dayalı olarak açacağı rücuen tazminat davasında, görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda, 22/03/1944 tarih ve 1944/37 Esas 1944/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında aynen; “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle halefiyet davası ticari dava sayılamaz. Bu dava aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı h… Sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” ilkesi benimsenmiştir. Buna göre; davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı, 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerden olduğu, 4/1. maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki .. bir kısım davalar; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılacağı düzenlenmiştir. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olar… Sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
25/05/2017 tarihinde meydana gelen yaralamalı trafik kazasında davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı araç maliki … Ltd Şti.’ne ait olarak düzenlenen sigorta poliçesi kapsamında ödenen tazminat bedellerinin sigortalısına ait aracın sürücüsü olan davalıdan rücuen tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talebine ilişkin olduğu, 22/03/1944 tarihli ve 1944/37 Esas 1944/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği üzere sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı davanın sigorta poliçesinden doğan bir dava olmadığı, bu nedenle halefiyet davasının ticari dava sayılamayacağı, halefiyet davasının aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibi olduğu, buna göre sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekeceği, davacının sigortalısı … Ltd. Şti.’ne ait aracın sürücüsünün kusuru sebebiyle meydana gelen zararın ve dava dışı … ve … ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin de haksız fiilden doğduğu, haksız fiilden doğan davalarda genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu, davacının halefiyete dayalı olarak açtığı rücuen tazminat davasında da Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu ve bu çerçevede mahkememizin görevsiz olduğu kanaatine varılmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 11/12/2017 tarih ve 2016/20289 Esas 2017/11469 Karar sayılı ilamında aynen; ”…davacı … Sigorta Sigorta A.Ş’nin sigortalısı … Otomotiv Şirketi ile davalı arasındaki hukuki ilişki de haksız fiilden doğmuştur. Bu durum karşısında, haksız fiilden doğan davada genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu, davacının halefiyete dayalı olarak açtığı rücuen tazminat davasında da Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek; mahkemece davaya Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla bakılması doğru görülmemiştir….” denilerek sigorta şirketi tarafından haksız fiilden kaynaklı olarak kusuru bulunan üçüncü kişiye yöneltilen rücuen tazminat talepleri açısından görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu belirtilmiştir.
Yine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 20/09/2016 tarih 2016/6253 Esas 2016/7989 Karar sayılı ilamında da aynen; ”…Davacı … Sigorta A.Ş. Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olmasına karşın sigortalısı … isimli gerçek kişidir. Bu durumda uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmakta olup genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir…” ibarelerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyası, İzmir … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası, Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası, İzmir 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın, 25/05/2017 tarihinde meydana gelen yaralamalı trafik kazasında yaralanan dava dışı … ve …’in başvurusu neticesinde davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı araç maliki … Ltd. Şti.’neait olarak düzenlenen sigorta poliçesi kapsamında dava dışı … ve …’e ödenen tazminat bedellerinin davacı sigorta şirketinin sigortalısı … Ltd. Şti.’ne ait aracın sürücüsü olan davalıdan rücuen tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafıdan süresinde yapılan itirazın iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili talebine ilişkin olduğu, 22/03/1944 tarihli ve 1944/37 Esas 1944/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği üzere sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı davanın sigorta poliçesinden doğan bir dava olmadığı, bu nedenle halefiyet davasının ticari dava sayılamayacağı, halefiyet davasının aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibi olduğu, buna göre sigortacının halefiyete dayalı olarak açtığı davada, davanın nitelendirmesi yapılırken, davacının sigortalısı ile zarara neden olduğu iddia edilen arasındaki hukuki ilişkiye bakılması gerekeceği, davacı … Sigorta Anonim Şirketinin sigortalısı … Ltd. Şti.’ne ait aracın sürücüsünün kusuru sebebiyle meydana gelen zararın ve dava dışı … ve … ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin de haksız fiilden doğduğu, haksız fiilden doğan davalarda genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu dikkate alındığında taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceğinden mahkememizin iş bu dava açısından görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığı mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın görev dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı diğer tarafın yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/06/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)