Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/527 E. 2021/298 K. 30.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/527 Esas
KARAR NO : 2021/298

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/10/2020
KARAR TARİHİ : 30/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … adına, davalı/borçlu … hakkında İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası ile ilamsız 7 örnek icra takibinin başlatıldığını, davalı/borçlu yan tarafından takibe itiraz edildiğini, ve söz konusu takibin durdurulduğunu, 12.05.2020 yılında Rusya Federasyonu Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında, Mersin ilinde VVER-1200 reaktörlü dört güç ünitesine sahip toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer güç santralinin inşa edilmesini öngören işbirliği anlaşmasının imzalandığını, bu inşaatın ülkemizdeki yüklenici firması … Anonim şirketi olduğunu müvekkil firmanın ise bu holdinge kiralık olarak iş yaptığını, müvekkilinin Mersin -Akkuyu’da yapılacak inşaat için gerekli ekipmana sahip olmadığını, kendi iş makinesi olan (CAT 963-B Model Paletli Kepçe) ile çalıştığını iddia ettiği davalı/borçlu … ile çalışmak üzere şifahi olarak anlaştığını, (davalı borçluya iş sözleşmesi örneği gönderildiğini ancak kendisi işe başlamadan sözleşmeyi imzalamak istemediğini, taraflar arasındaki anlaşma uyarınca, davalıya ait iş makinesinde davalı kendisi çalışacak ve iş makinesinin İzmir ‘den Mersin’e nakliye bedelinin davalı mal sahibine ait olacağını, davalı borçlunun o dönemde ekonomik durumu müsait olmadığını nakliye bedeli müvekkil firma tarafından karşılandığını, 30.11.2019 tarihinde şantiye alanına götürüldüğünü, yine taraflar arasındaki sözlü anlaşmaya göre nakliye bedeli, ay sonunda iş makinesinin hak edişinden kesildiğini davalı …’na faturalandırılacağını, nihayetinde davalıya ait iş makinesi, nakliye bedeli müvekkil firma tarafından ödenmek sureti ile Mersin’deki şantiye alanına götürüldüğünü, Mersin’de yapılacak nükleer güç santralinin inşaatının oldukça önemli ve yüksek hassasiyet gerektirdiğini, güvenlik önlemlerinin çok üst seviyelerde olduğunu, bu nedenle şantiyede çalışacak bütün personel en ince ayrıntısına kadar incelendiğini, ve titiz bir güvenlik soruşturmasının geçirildiğini, bu soruşturmada şantiyede çalışacak personelin şahsi kimlik bilgileri eşi çocukları kardeşleri kendi ana babası ve hatta personelin ikinci dereceden akrabaları amca, dayı, yeğen, ve kayın, hısımlarının incelendiğini, yapılacak güvenlik soruşturmasına esas olmak üzere müvekkil firmanın ilgili evrakları tanzim edilerek teslim edildiğini, ancak davalı/borçlunun bu evrakları tam olarak doldurmadığını, giriş evraklarını tamamlamadığını, bunun sonucu olarak iş makinesi yetkililer tarafından şantiye alanına alınmadığını, davalı ile aynı ve aynı şartlar altında kiralık olarak çalışması için şantiyeye getirilen bir başka iş makinesi sahibi …’nın işe giriş evraklarını eksiksiz tamamladığını, ve makinesinin başında durarak 4 gün içerisinde ekipmanıyla beraber çalışmaya başladığını, davalı/borçlunun müvekkil firma dahil kimseye haber vermeden iş makinesini alarak çalışma sahasını ve Mersin’i terk ettiğini, müvekkil firma görevlileri tarafından davalının bir kaç kez telefonla arandığını, ödenen nakliye bedeli sözlü olarak talep edildiğini, ancak davalı … projesinin şartlarını beğenmediğini, makinenin kira bedelinin düşük olduğunu, ve makineyi daha yüksek bir bedel ile başka bir firmaya kiraladığını, bu durumu müvekkillere bildirdiğini, davalı yanın etik olmayan davranışı sebebiyle hem şantiye alanındaki iş makinesi eksikliği sebebiyle zor durumda kalındığını hem de zor durumda kaldığını boşuna nakliye bedelini ödediğini, ödenen nakliye bedelinin iadesi konusunda müvekkil firma tarafından davalı borçluya 31.12.2019 tarihli bir ihtarname gönderildiğini, söz konusu ihtarnamede nakliye bedeli ve KDV olmak üzere ödenen toplam 5.900,00 TL’nin tahsilinin talep edildiğini, gönderilen ihtarnameye cevap olarak davalı yan da İzmir … Noterliği’nin 24.01.2020 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarı gönderdiğini, kendisinin alacaklı olduğunu iddia ettiğini, müvekkil firma tarafından gönderilen 30.01.2020 tarihli ikinci ihtarname ile davalı yanın iddia ettiği alacak talepleri kabul edilmediğini ve ödenen nakliye bedelinin yeniden talep edildiğini ancak davalı yan bu ihtara da itibar etmediğini bu nedenle taraflarınca İzmir … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile davalı yan aleyhine 7 örnek/ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalı yan tarafından yapılan itiraz neticesinde takibin durduğunu, haksız itirazının iptaline, davalı yanın haksız itiraz sebebi ile %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine yargılamaya giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı … tarafından, müvekkili hakkında İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibinin başlatıldığını, müvekkilinin borçlu olmadığını, bu nedenle takibe itiraz ettiğini, davacı tarafın, müvekkiline ait CAT 963 B MODEL PALETLİ KEPÇESİNİ AYLIK 18.000,00 TL + KDV şeklinde 30.11.2019 tarihinde kiraladığını ve kendisinin temin ettiği araç ile Mersin Akkuyu’ya götürdüğünü, davacı müvekkilinin aracını çalıştırma vaadinde bulunmasına rağmen, müvekkilinin iş makinesini 31.12.2019 tarihine kadar yani bir ay boyunca Mersin Akkuyu’da müvekkilini beklettiğini ve beklettiği süreye ilişkin herhangi bir ödeme yapmadığını, davacı tarafın üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediğini, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun olmadığını ve iş makinesinin boşta kaldığı süre için 18.000,00 TL +KDV VE 4.130,00-TL nakliye alacağının olduğunu müvekkilinin bu alacağına ilişkin davacı hakkında İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını davacı tarafın bu takibe itiraz ettiğini, ve takibin durdurulduğunu, bu nedenle davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun… Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanak aslı,
2-İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
3-Davacı şirket tarafından tanzim edilen 31.12.2019 ve 30.01.2020 tarihli ihtarname örnekleri,
4-Davalıya ait ticaret sicil kayıtları,
5-Davalıya ait esnaf sicil kayıtları,
6-Davalıya ait vergi sicil kayıtları,
7-Sair deliller.

DAVA KONUSU:
Davaya konu uyuşmazlığın, taraflar arasında 12/05/2020 tarihinde Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında Mersin İlinde VVER-1200 reaktörlü 4 güç ünitesine sahip toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer gün santralinin inşa edilmesini öngören işbirliği anlaşması kapsamında yüklenici firmaya kiralık iş yapılması çerçevesinde davalıya ait iş makinesinin davalı kontrolünde kullanılması ve iş makinesinin çalıştırılmasına ilişkin olarak yapılan şifahi anlaşma dahilinde anlaşma gereğince iş makinesinin İzmir’den Mersin’e nakliye bedelinin davalının sorumluluğunda olmasına rağmen davalının ekonomik durumunun müsait olmaması sebebiyle davacı tarafından karşılanması ve davalının iş makinesini anlaşmaya aykırı olacak şekilde davacı şirketten başka bir şirkete kiraladığı iddiası ile davacı şirket tarafından karşılanan iş makinesinin nakliye bedelinin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkin olduğu,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı … İnşaat Nakliye Turizm Petrol Ürünleri Pazarlama Gıda Elektrik Otomotiv Makina Tekstil Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekilinin, davacı şirketin davalı …’ndan olan alacağının tahsili amacıyla davalı … aleyhine 5.900,00-TL asıl alacak ve 350,57-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 6.250,57-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalının süresinde yapmış olduğu borca itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Ttaraflar arasında 12/05/2020 tarihinde Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında Mersin İlinde VVER-1200 reaktörlü 4 güç ünitesine sahip toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer gün santralinin inşa edilmesini öngören işbirliği anlaşması kapsamında yüklenici firmaya kiralık iş yapılması çerçevesinde davalıya ait iş makinesinin davalı kontrolünde kullanılması ve iş makinesinin çalıştırılmasına ilişkin olarak yapılan şifahi anlaşma dahilinde anlaşma gereğince iş makinesinin İzmir’den Mersin’e nakliye bedelinin davalının sorumluluğunda olmasına rağmen davalının ekonomik durumunun müsait olmaması sebebiyle davacı tarafından karşılanması ve davalının iş makinesini anlaşmaya aykırı olacak şekilde davacı şirketten başka bir şirkete kiraladığı iddiası ile davacı şirket tarafından karşılanan iş makinesinin nakliye bedelinin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkin olduğu, davalının gerçek kişi olduğu, taraflar arasındaki işlemlerin davalının işletmesi ile ilgili olup olmadığı, davalının işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığı ve bu itibarla davalının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için Balçova Vergi Dairesine, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkere cevaplarında yer alan veriler çerçevesinde davalının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamadığının anlaşıldığı, müzekkere cevapları kapsamında davalının tacir sıfatının bulunmadığının belirlendiği, dosya muhteviyatı dikkate alındığında davalının tacir olduğunun kabulünün mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü noktasında görevli mahkemenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 08/10/2019 tarih ve 2019/4302 Esas 2019/5615 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Dosya kapsamında, her ne kadar davacı tacir ise de, davalının gerçek kişi olduğu ve tacir olmadığı ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, takibinin cari hesap extresine dayalı ilamsız takip olmasına göre uyuşmazlığın, asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir…” denilerek davalının tacir vasfının bulunmaması durumunda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin 12/04/2017 tarih ve 2017/194 Esas, 2017/262 Karar sayılı ilamında da aynen; ”….uyuşmazlık konusu davalı şirkete ait taşınmazlardaki kaba, ince sıva, alçı sıva ve şap dökülmesi işinin davalı şirketin ticari işletmesi ile ilgili olduğu hususunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak davacı gerçek kişi olup, işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığının ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı TTK’nın 11. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için Konak Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne Dairemizce yazılan yazıya verilen yanıtta, davacının bina inşaatı yapımı ve sıva işi faaliyetini 30/11/2010 tarihinde terk ettiği, bu nedenle bu belirlemelerin yapılamadığı bildirilmekle, davacının işletmesinin ticari işletme vasfında olduğunun tespiti yapılamadığından, davacının işletmesinin ticari işletme olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, eldeki davaya bakma görevi 6100 HMK’nın 2.maddesi uyarınca Asliye Hukuk mahkemesine ait olup mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın göreve ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken görevsiz mahkemece davanın görülerek sonuçlandırılmış olması nedeniyle davacı avukatının istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin HMK’nın 355/(1) ve 353/(1)-a-3 maddeleri doğrultusunda kabulü ile; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/11/2016 tarih ve 2015/108 Esas, 2016/965 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur…” ibarelerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanak aslı, İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, davacı şirket tarafından tanzim edilen 31.12.2019 ve 30.01.2020 tarihli ihtarname örnekleri, davalıya ait ticaret sicil kayıtları, davalıya ait esnaf sicil kayıtları, davalıya ait vergi sicil kayıtları ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlığın davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasında 12/05/2020 tarihinde Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında Mersin İlinde VVER-1200 reaktörlü 4 güç ünitesine sahip toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer gün santralinin inşa edilmesini öngören işbirliği anlaşması kapsamında yüklenici firmaya kiralık iş yapılması çerçevesinde davalıya ait iş makinesinin davalı kontrolünde kullanılması ve iş makinesinin çalıştırılmasına ilişkin olarak yapılan şifahi anlaşma dahilinde anlaşma gereğince iş makinesinin İzmir’den Mersin’e nakliye bedelinin davalının sorumluluğunda olmasına rağmen davalının ekonomik durumunun müsait olmaması sebebiyle davacı tarafından karşılanması ve davalının iş makinesini anlaşmaya aykırı olacak şekilde davacı şirketten başka bir şirkete kiraladığı iddiası ile davacı şirket tarafından karşılanan iş makinesinin nakliye bedelinin davalıdan tahsili amacıyla davalı aleyhine başlatılan icra takibine davalı tarafından süresinde yapılan itirazın iptali ile asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsili taleplerine ilişkin olduğu, İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında davacı … Şirketi vekilinin, davacı şirketin davalı …’ndan olan alacağının tahsili amacıyla davalı … aleyhine 5.900,00-TL asıl alacak ve 350,57-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 6.250,57-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalının süresinde yapmış olduğu borca itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği, Balçova Vergi Dairesine, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkere cevaplarında yer alan veriler çerçevesinde davalının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamadığının anlaşıldığı, müzekkere cevapları kapsamında davalının tacir sıfatının bulunmadığının belirlendiği, davacı şirketin talep edebileceği alacak bedeli tespiti yönünden ilgili mevzuat hükümleri ve yerleşik Yargıtay içtihatları ile Bölge Adliye Mahkemesi kararları doğrultusunda davalının tacir olduğunun ve taraflar arasındaki işin davalının ticari işletmesini ilgilendirdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı dikkate alındığında taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceğinden, mahkememizin iş bu dava açısından görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığı mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, usul ekonomisi ve yargılamanın süratle bitirilmesi ilkeleri nazara alınarak ve takdiren dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında İzmir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20.maddesi gereğince, tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın görevli İZMİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, davacı vekilinin, davalının ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.
30/03/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır