Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/460 E. 2021/1164 K. 16.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/460
KARAR NO : 2021/1164

DAVA : Menfi Tespit (Alım Satım)
DAVA TARİHİ : 11/09/2020
KARAR TARİHİ : 16/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili firmanın davalı firmadan alacağı deri mallarına ilişkin olarak; … nın … No’lu 15.12.2019 tarihli 15.000.-Dolar + … No’lu 15.02.2020 tarihli 15.000.-Dolar + … No’lu 13.04.2020 tarihli 19.220.-Dolar tutarında üç adet çek verdiğini, müvekkilinin istediği malların çeklerin gönderilmesine rağmen müvekkiline teslim edilmediğini, arkasının yazdırılarak … ve … No’lu çeklerin İzmir … İcra Md.lüğünün …/… sayılı dosyası ,… No’lu çekinde İzmir … İcra Md.lüğünün …/… E.sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, müvekkilinin ve davalının defterlerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile malların faturalarının dahi düzenlenmediğinin, düzenlenmiş olsa dahi teslim edilmediğinin görüleceğini beyanla, davanın kabulü ile bahsi geçen çeklerden ötürü davalıya borçlu olunmadığının tespitini ve müvekkilinden haksız olarak tahsil edilen 1.029,81 Dolar ( 7.677,54.-TL ) ın bankanın uyguladığı akdi faizi ile birlikte istirdatını ,davalının takip tutarı alacağın %20 oranında tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu çeklerin kambiyo senedi olduğunu, çeklerin sebepten bağımsız soyut borç ilişkisi doğurduğunu ve kambiyo senedinin elinde bulunduranın asıl borç ilişkisini kanıtlanmak zorunda olmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin kambiyo ilişkisi olduğunu, davacının tüm iddialarını yazılı delil ile ispatlaması gerektiğini, tanık dinlenmesine de muvafakat etmediklerini beyanla, davanın reddine, %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki ticari alım-satıma dayalı olarak davalı şirket tarafından delil niteliğinde alınacak olan mallara ilişkin olarak karşılıklarının çek olarak ödendiği halde malların tesliminin gerçekleşmediği iddiasından kaynaklı borçlu olunmadığı yönünde İzmir … İcra Müdürlüğünün …/… ve İzmir … İcra Müdürlüğünün …/… takip dosyalarında menfi tespitine ve ödenen bedellerin istirdatına ayrıca avans çekleri olup olmadığı hususlarında toplandığı anlaşılmıştır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; itirazın kaldırılması menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Aynı ilkeler HGK 17.03.2010 t. ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.).
Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 09/06/2020 tarih ve 2018/129 Esas 2020/547 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Somut olayda, davalının alacağı, kambiyo senedi olan çeke dayalıdır. Kambiyo senetleri illeten mücerrettir. Bu durumda alacağın varlığı için, temel ilişkinin kanıtlanmasına gerek yoktur…” denilerek, illetten mücerret olan senede konu alacağın varlığı açısından temel ilişkinin ispatlanmasına gerek olmadığına dikkat çekilmiştir.
İzmir … İcra Müdürlüğü’nün …/… Esas sayılı takip dosyası, İzmir …İcra Müdürlüğü’nün …/… Esas sayılı takip dosyası UYAP üzerinden getirtilerek incelenmiştir.
Dosya ve davacıya ait ait ticari defter ve dayanakları üzerinde uyuşmazlık konularında inceleme yapılmasına karar verilerek SMMM bilirkişiden talimat mahkemesi aracılığıyla rapor alınmış, bilirkişinin Antalya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …/… talimat sayılı dosyası üzerinden verdiği 01/06/2021 tarihli raporunda, dosyada mevcut bilgi ve belgeler ile davacı tarafın sunduğu ticari defterlere dayalı olarak yapılan inceleme neticesinde, davacı tarafın 2019-2020 yılları arası ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu, yasal açılış kapanış e-beratları ile envanter defteri tasdiklerinin süresinde yapıldığı, TTK 64/3 ve HMK 222/2. maddesi gereğince 2019-2020 yılları arası defterlerin davalarda sahibi lehine delil vasfı taşıyabileceği kanaatinin hasıl olduğu, davacı şirketin 2019-2020 yılları defterlerinde dava konusu 3 adet çekin kayıtlı bulunmadığı, aralarında faturalaşma, çek, bono, eft vb. alış veriş bulunmadığı, ve taraflar arasında cari hesap ilişkisi kurulmadığı, borç / alacak bakiyesi de bulunmadığını bildirmiştir.
Dosya ve davalıya ait ait ticari defter ve dayanakları üzerinde uyuşmazlık konularında inceleme yapılmasına karar verilerek SMMM bilirkişiden rapor alınmış, bilirkişinin mahkememize verdiği 05/08/2021 havale tarihli tarihli raporunda, davalı şirketin ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK 64/1.fıkra hükümlerine uygun tutulduğu, TTK 64/3.fıkrası gereği 2019 – 2020 yılları ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yapılmış olduğunun görüldüğü, dosya kapsamı ve davalı şirketin yerinde yapılan ticari defter incelemesinde davalı şirket kayıtlarında dava konusu 3 adet çeke ilişkin defterlerinde yevmiye kaydının olmadığı, taraflar arasında ticari alışverişe konu olacak bir fatura kaydının da bulunmadığı, aralarında ticari ilişkinin olduğunu kanıtlayacak fatura, çek, senet, nakit havale gibi kayıtların olmadığı bu sebeple cari hesap ilişkisi kurulmadığı, defter kayıtlarında davacı şirket ile ilgili borç/alacak bakiyesinin olmadığının tespit edildiğini bildirmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporları esas alınarak; davalı şirketin ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK 64/1.fıkra hükümlerine uygun tutulduğu, TTK 64/3.fıkrası gereği 2019–2020 yılları ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yapılmış olduğu, davacı şirketin 2019-2020 yılları defterlerinde dava konusu 3 adet çekin kayıtlı bulunmadığı, aralarında faturalaşma, çek, bono, eft vb. alış veriş bulunmadığı, ve taraflar arasında cari hesap ilişkisi kurulmadığı, borç / alacak bakiyesi de bulunmadığı, davalı şirket kayıtlarında dava konusu 3 adet çeke ilişkin defterlerinde yevmiye kaydının olmadığı, taraflar arasında ticari alışverişe konu olacak bir fatura kaydının da bulunmadığı, aralarında ticari ilişkinin olduğunu kanıtlayacak fatura, çek, senet, nakit havale gibi kayıtların olmadığı bu sebeple cari hesap ilişkisi kurulmadığı, defter kayıtlarında davacı şirket ile ilgili borç/alacak bakiyesinin olmadığı, davacı tarafça dava dilekçesinde iddia edilen hususlar açısından ispat yükünün davacı tarafta olduğu, taraf şirketlerce tutulan ticari defter ve belgelerin incelenmesi çerçevesinde yapılan tespit ve belirlemeler dikkate alındığında, taraflar arasındaki hukuki ilişkiye ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığı, çeklerin ise zaten illetten mücerret oldukları göz önünde bulundurulduğunda iddia olunan hukuki ilişkinin ve bu hukuki ilişki gereğince davalının yükümlülüklerini yerine getirmediğinin ispatlanamadığı, senede karşı senetle aynı kuvvette bir delille ispat kuralı gereği başkaca bir delilin de bulunmadığı davada ispatlanamayan davanın reddine, kötü niyet tazminatının ise her hangi bir zarara uğrandığına ilişkin emare yer almadığından yasal şartlar oluşmayan talebin de reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-Davanın REDDİNE,
Kötü niyet tazminatının yasal şartlar oluşmadığından reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL harcın peşin harç olarak alınan 6.266,59-TL harçtan indirilmesi ile geriye kalan 6.207,29-TL harcın isteği halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-HMK.nun 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan gider avansının sarf edilmeyen kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde ilgili taraflara iadesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2.maddesi gereğince hesap ve takdir edilen 34.136,49-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-7155 sayılı yasanın 19/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren 23.maddesiyle eklenen 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereğince taraflar arasında yapılan arabuluculuk faaliyeti sonunda, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere Hazine tarafından karşılanan 1.320,00-TL arabulucu ücretinin yargılama gideri olarak davacıdan alınarak, Hazineye gelir kaydına,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okunup usulen anlatıldı.16/12/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)